Etiket arşivi: iftira

İftira suçu kapsamındaki eylemin, Anayasal şikayet hakkı kapsamında kalıp kalmadığı incelenmelidir.

Yargıtay 4.Ceza Dairesi, 2011/12797 esas sayılı ve 2014/24149 karar sayılı kararı

“İftira suçu kapsamındaki eylemin, Anayasal şikayet hakkı kapsamında kalıp kalmadığı incelenmelidir.”

İNCELENEN KARARIN;

TEBLİĞNAMEDEKİ DÜŞÜNCE : Düzeltilerek onama

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-Sanığın yakını olan A Çiftçi’nin, olay günü haciz esnasında icra müdürü olan müştekinin “şerefsiz” diyerek kendisine hakaret ettiğini belirtmesi üzerine, tanığın bu anlatımına itibar edip icra müdürü hakkında kendisine hakaret ettiği inancıyla Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunması biçimindeki eyleminin, anayasal şikayet hakkı kapsamında kalıp kalmadığı tartışılmadan ve iftira suçunun hukuka aykırılık öğesinin nasıl oluştuğu açıklanmadan yetersiz gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi,

2-TCK’nın 53/1-(c) maddesindeki hak yoksunluğunun sanığın kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverme tarihine kadar, diğer kişilere karşı belirtilen yetkiler yönünden mahkum olunan hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar geçerli olacağının gözetilmemesi,

Kanuna aykırı ve sanık Ş T müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki düzeltilerek onama düşüncesinin reddiyle HÜKMÜN BOZULMASINA , yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 08/07/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı E: 2013/14 K: 2013/56 TCK’NIN İFTİRA SUÇUNU DÜZENLEYEN 267/5. FIKRASINDAKİ DÜZENLEMENİN İPTALİ

Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

 

Esas Sayısı    : 2013/14

Karar Sayısı : 2013/56

Karar Günü : 10.4.2013

                  

 

                   İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Tavşanlı Asliye Ceza Mahkemesi

                        

                         İTİRAZIN KONUSU : 26.9.2004 günlü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 267. maddesinin (5) ve (6) numaralı fıkralarının Anayasa’nın 2., 10., 11. ve 38. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi istemidir.

 

         I- OLAY

 

         Sanık hakkında iftira suçundan açılan kamu davasında, itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur. 

 

                         II- İTİRAZIN GEREKÇESİ

 

                         Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:

 

                         “I. OLAY

                        

                         Mahkememizin 2012/36 esas sayılı dosyasında; sanık ….’ın, mağdur ….’ya ait kimlik bilgilerini kullanarak, Tavşanlı’da fuhuş yaptırmak ve aracılık etmek ve iftira suçundan dolayı Mahkememizin 2008/531 esas sayılı dosyasında yargılandığı ve anılan dosyada yapılan yargılamanın sonucunda verilen 04/03/2010 tarih ve 2010/119 karar sayılı hüküm ile …..’nın fuhuşa aracılık ve yardımcı olmak suçundan TCK 227/2, 52/2 maddeleri uyarınca neticeten 2 YIL HAPİS VE 100 TL ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, ayrıca …..’nın iftira suçundan TCK 267/1, 269/1 maddeleri uyarınca neticeten 2 AY 12 GÜN HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA ve TCK 53/1 maddesine göre hak yoksunluğa karar verildiği, anılan kararın … yönünden 25/03/2010 tarihinde kesinleştirilerek İNFAZ EVRAKLARININ 26/04/2010 TARİHİNDE TAVŞANLI CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA TEVDİ EDİLDİĞİ görülmekle sanığın eyleminin başkasına ait kimlik bilgilerini kullanmak suretiyle iftira suçunu oluşturabileceği ve bu nedenle sanık hakkında TCK 268 maddesi delaletiyle 267/5-6 maddelerinin uygulanması ihtimalinin bulunduğu kanaatine varılmış ve bu amaçla sanığa CMK 226 maddesi uyarınca ek savunma hakkı verilmiş; ancak sanık hakkında uygulanma ihtimali bulunan bu yasa maddelerinin Anayasa’ya aykırı görülmesi nedeniyle 18/12/2012 tarihli karar ile (5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 267. maddesinin (5) ve (6) numaralı fıkralarının, itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme’nin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından bu fıkraların iptaline ilişkin başvurunun Anayasa Mahkemesinin 17/11/2011 ve 2010/115 esas, 2011/154 karar sayılı kararı ile usulden reddine karar verildiği anlaşıldığından, yeniden iptal başvurusunda bulunulmasına yasal bir engel bulunmadığı da anlaşılmış olmakla) Anayasa Mahkemesine 6216 sayılı Yasa’nın 40. maddesine göre itiraz yoluna başvurulmasına ve itiraz başvurusunun bekletici mesele yapılmasına, itiraz başvurusu sonuçlanıncaya kadar muhakemenin durmasına dair karar verilmiştir.

                        

 

                         II. İTİRAZIN GEREKÇESİ :

                        

                          A) İLGİLİ YASA MADDELERİ :

                        

                         TCK.nun iftira suçunu düzenleyen 267/1. maddesinde “yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yolu ile işlemediğini bildiği halde hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” hükmü getirilmiştir.            

                        

                         TCK 267/5. maddesinde “Mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasını mahkumiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; süreli hapis cezasına mahkumiyeti halinde, mahkum olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunur”,

                        

                         TCK 267/6. maddesinde “mağdurun mahkum olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, beşinci fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar arttırılır”,

                        

                         TCK 268/1. maddesinde “işlediği suç nedeni ile kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacı ile, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan, kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır,” hükümleri 26/09/2004 tarih, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu kapsamında konulmuştur.

                        

                         Türk Ceza Kanununun 267. maddesinde birinci ve ikinci fıkrada suçun unsurları ve yaptırımı belirtilmiş 3, 4, 5, 6, 7. fıkralarda ise iftira sonucu mağdurun maruz kaldığı gözaltı, tutuklama, koruma tedbiri, kısa süreli ve uzun süreli mahkumiyet ve hapis dışında adli veya idari yaptırım hususlarına bağlı olarak ceza miktarlarının düzenlenmesi yoluna gidilmiştir.

                        

                         B) GEREKÇE VE ÖRNEKLER :

                        

                         (Anayasa Mahkemesinin 17/11/2011 ve 2010/115 esas, 2011/154 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere)

                        

                         TCK 267/5. fıkrasında iftira nedeni ile mağdurun süreli hapis cezasına mahkumiyeti halinde, mahkum olunan cezanın üçte ikisi kadar sanık hakkında hapis cezasına hükmolunacağı belirtilmiştir. TCK 49/1. maddesi gereğince; süreli hapis cezasının kanunda aksi belirtilmeyen hallerde bir aydan az ve yirmi yıldan fazla olamayacağı, düzenlemesi karşısında; sanığın bir mağdura suç eşyasını satın aldığı yolunda iftira da bulunması halinde mağdurun asgari altı ay hapis cezasına mahkum olması halinde sanığın TCK 267/5. maddesi gereğince mahkum olunan cezanın 2/3’ü oranında cezaya mahkum edilmesi gerekeceğinden sonuçta 4 ay hapis cezası ile cezalandırılması ve buna benzer sonuçta TCK 49/1. maddesi gereğince; asgari bir ay hapis cezasını gerektiren suçlar nedeni ile iftirada bulunması ve sonuçta TCK 267/5. maddesi gereğince iftira edenin 2/3 oranında ve neticeten 20 gün hapis cezasından başlayan cezaları alması sonucu doğacaktır. Oysaki TCK 267/1. maddesi kapsamında suçun yalın hali itibari ile bir şahsın mağdura iftirada bulunması ve mağdur hakkında soruşturma veya kovuşturma başlamaması veya soruşturma veya kovuşturma başlayıp mağdur hakkında gözaltı, tutukluluk veya koruma tedbiri uygulanmaması halinde sanığın bir yıl ila dört yıl arası hapis cezası ile cezalandırılması öngörülmüştür. Bu durumda iftira suçunu işleyen iki kişi düşünüldüğünde TCK 267/1. maddesi kapsamında suçun yalın hali ile iftirada bulunan bir sanık asgari bir yıl hapis cezası ile cezalandırılırken, iftira ettiği başlangıçta anlaşılmayan ve mağdurun hapis cezasına mahkum olmasına sebebiyet veren sanık hakkında TCK 267/5. maddesi gereğince asgari 20 günden başlayan hapis cezası uygulaması söz konusu olabilecektir.

                        

                         Yukarıda belirtilen gerekçelerle; TCK 267/1-2. maddeleri ile TCK 267/5. maddesi arasında yaptırım miktarları bakımından dengesizlik bulunduğu bu durumun aynı suçun basit hali ile nitelikli hallerini işleyenler arasında hakkaniyete aykırı ceza uygulamalarına sebebiyet verdiği ve yasa önünde eşitlik ilkesine aykırı olduğu, suç ile ceza arasında bulunması gereken adil dengenin korunamadığı ve bu yönü TCK.nun 267/5, 267/6 maddelerinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2, 10, 11, 38. maddelerine aykırı olup, adalet duygularını zedeleyen bu düzenlemelerin demokratik hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu kanaati ile 6216 sayılı Yasa’nın 40. maddesine göre Yüksek Anayasa Mahkemesine iptal/itiraz yoluna başvurusunda bulunması yoluna gidilmesi gerektiği hasıl olmuştur.”

 

                         III- YASA METİNLERİ

                  

                   A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları

 

                         5237 sayılı Kanun’un itiraz konusu kuralları da içeren 267. maddesi şöyledir:

                        

                         Madde 267- (1) Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

                              

                         (2) Fiilin maddî eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması halinde, ceza yarı oranında artırılır.

                              

                         (3) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş mağdurun aleyhine olarak bu fiil nedeniyle gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

                        

                         (4) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; iftira eden, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.

                              

                         (5) Mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; süreli hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunur.

                              

                         (6) Mağdurun mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, beşinci fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.

                              

                         (7) (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 17/11/2011 tarihli ve E.: 2010/115, K.: 2011/154 sayılı Kararı ile.)

                              

                         (8) İftira suçundan dolayı dava zamanaşımı, mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu tarihten başlar.

                              

                         (9) Basın ve yayın yoluyla işlenen iftira suçundan dolayı verilen mahkûmiyet kararı, aynı veya eşdeğerde basın ve yayın organıyla ilan olunur. İlan masrafı, hükümlüden tahsil edilir.”

                        

                         B- Dayanılan Anayasa Kuralları

 

                         Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 10., 11. ve 38. maddelerine dayanılmıştır.

                        

                         IV- İLK İNCELEME

 

                         Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL ve Zühtü ARSLAN’ın katılımlarıyla 6.2.2013 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle davada uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür.

 

                         Anayasa’nın 152. maddesi ile 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesine göre, bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu davada uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, ilgili kural ya da kuralların iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidir. Ancak bu hükümler uyarınca, bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmesi için, yöntemince açılmış, mahkemenin görevine giren bakmakta olduğu bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralın da bu davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise, bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikteki kanun veya kanun hükmünde kararnamelerdir.

 

                         İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 5237 sayılı Kanun’un 267. maddesinin (5) ve (6)  numaralı fıkralarının iptalini talep etmiştir.

 

                         Başvuran Mahkemece 5237 sayılı Kanun’un 267. maddesinin iptali istenen (5) numaralı fıkrasında, iftira sonucunda mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; mağdurun süreli hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde ise mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunacağı; (6) numaralı fıkrasında ise mağdurun mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanması hâlinde, beşinci fıkraya göre sanığa verilecek cezanın yarısı kadar artırılacağı kurala bağlanmıştır.

 

                         Başvuran Mahkemede bakılmakta olan davada, sanığın mağdurun kimliğini kullanarak iki farklı suçtan cezalandırılmasına sebebiyet verdiği iddia edilerek, sanığın eylemine uyan iftira suçundan cezalandırılması istenmiştir. Başvuran Mahkemece yapılan yargılama sonucunda iftira neticesinde mağdurun iki farklı suçtan ayrı ayrı süreli hapis cezaları ile cezalandırılmasına, sonrasında ise Mahkemece verilen ve temyiz olmaksızın kesinleşen bu kararın infazı sırasında tereddüt bulunması üzerine de mağdurun mahkûmiyetine ilişkin kararın infazının durdurulmasına karar verilmiştir.

 

                         5237 sayılı Kanun’un 267. maddesinin (6) numaralı fıkrasında düzenlenen hapis cezasının infazına başlanılmasından maksat, hakkında kesinleşmiş hapis cezasını içeren mahkûmiyet kararı bulunan hükümlünün, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Kanunu’nun 21. maddesi uyarınca Cumhuriyet başsavcılığının yazılı emriyle ceza infaz kurumuna gönderilmesi ve bu kuruma alınmasıdır. Mahkemenin önündeki davada mağdurun iftira neticesinde almış olduğu cezadan dolayı cezaevine gönderilmesi yani hükmolunan hapis cezasının infazına başlanılması durumu gerçekleşmemiştir.

 

                         Diğer taraftan, Mahkemenin önündeki davada iftira neticesinde mağdur süreli hapis cezası ile (fuhuşa aracılık suçundan 2 yıl hapis ve iftira suçundan da 2 ay 12 gün hapis cezası) cezalandırılmıştır. Başka bir ifadeyle mağdurun iftira neticesinde ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezası ile cezalandırılması durumu da söz konusu değildir. Dolayısıyla, Mahkemenin önündeki davada, 5237 sayılı Kanun’un 267. maddesinin (5) numaralı fıkrasının mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyetinin düzenlendiği bölümünün ve hükmolunan hapis cezasının infazına başlanılması nitelikli hâlinin düzenlendiği (6) numaralı fıkrasının davada uygulanması mümkün değildir.

 

                         Açıklanan nedenlerle;

 

                         1- 26.9.2004 günlü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 267. maddesinin (5) numaralı fıkrasının “Mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; …hükmolunur.” bölümü ile (6) numaralı fıkrasının, itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme’nin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu fıkralara ilişkin başvurunun Mahkeme’nin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,

 

                         2- 26.9.2004 günlü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 267. maddesinin (5) numaralı fıkrasının  “…süreli hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına…” bölümünün esasının incelenmesine,

 

                         OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

                        

                         V- ESASIN İNCELENMESİ

 

                         Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Mustafa ÇAL tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

 

                         Başvuru kararında, 5237 sayılı Kanun’un 267. maddesinin (1) ve (5) numaralı fıkraları arasında yaptırım miktarları bakımından dengesizlik bulunduğu, bu dengesizliğin de hakkaniyete aykırı ceza uygulamalarına sebebiyet verdiği, anılan Kanun’un 267. maddesinin suçun temel şeklinin düzenlendiği (1) numaralı fıkrası gereğince işlemediğini bildiği hâlde hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişinin bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması öngörülmüşken, suçun cezayı ağırlaştıran nitelikli hâlinin düzenlendiği (5) numaralı fıkrası gereğince ise mağdura iftirada bulunan ve mağdurun hapis cezasına mahkumiyetine sebebiyet veren sanığın asgari 20 günden başlayacak hapis cezasına mahkumiyetinin söz konusu olacağı, bu durumun da kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı olduğu, suç ve ceza arasındaki adil dengenin korunamadığı ve adalet duygularını zedelediği belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 2., 10., 11. ve 38. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

 

                         5237 sayılı Kanun’da “adliyeye karşı suçlar” başlığı altında 267. maddede düzenlenen iftira suçunun temel şeklinin yer aldığı maddenin (1) numaralı fıkrasında, yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişinin bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı; suçun nitelikli hâllerinden olan mağdurun iftira neticesinde hapis cezasıyla cezalandırılmasının düzenlendiği ve itiraz konusu kuralı da içeren maddenin (5) numaralı fıkrasında ise mağdurun süreli hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunacağı öngörülmüştür.

 

                         5237 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, süreli hapis cezasının kanunda aksi belirtilmeyen hallerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamayacağı belirtilmiş;  (2) numaralı fıkrasında ise, hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, kısa süreli hapis cezası olarak ifade edilmiştir.

 

                         Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve kanunlarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.

 

                         Hukuk devletinde, ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirlerine ilişkin kurallar, ceza hukukunun ana ilkeleri ile Anayasa’nın konuya ilişkin kuralları başta olmak üzere, ülkenin sosyal, kültürel yapısı, etik değerleri ve ekonomik hayatın gereksinmeleri göz önüne alınarak saptanacak ceza siyasetine göre belirlenir. Kanun koyucu, cezalandırma yetkisini kullanırken toplumda hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunun hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımı ile karşılanacağı, nelerin ağırlaştırıcı veya hafifletici sebep olarak kabul edilebileceği konularında takdir yetkisine sahip olmakla birlikte, bu yetkisini kullanırken suç ve ceza arasındaki adil dengenin korunmasını ve öngörülen cezanın, cezalandırmada güdülen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını da dikkate almak zorundadır. Bu nedenle suç ve ceza arasında adalete uygun bir oranın bulunup bulunmadığının saptanmasında o suçun toplumda yarattığı infial ve etki, kişiler üzerinde oluşturduğu tehlike, zarar görenin kişiliği ile ona verilen zararın azlığı veya çokluğu, işlenme oranındaki azalma veya artış gibi faktörlerin de dikkate alınması gerekir.

 

                         Kanun koyucunun, iftira suçunun temel şekli ve nitelikli hâlleri ile failin cezalandırılmasında esas alınan özellikleri düzenlerken iftira sonucunda mağdurun uğradığı zararın ağırlığını ve mağdur hakkında uygulanan yaptırım miktarını ve türünü de dikkate alacağı açıktır. İşlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişinin 5237 sayılı Kanun’un 267. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması öngörülmüşken, anılan Kanun’un 267. maddesinin (5) numaralı fıkrası gereğince iftira neticesinde mağdurun yargılanıp hapis cezasıyla cezalandırılmasına neden olan sanık hakkında ise mahkûm olunan hapis cezasının üçte ikisi kadar hapis cezası öngörülmesi, sanıklar açısından ceza adaletine uygun olmayan sonuçlar doğurmaktadır. Örneğin, sanığın hukuka aykırı bir fiili mağdura isnat etmesinden ibaret eylemini gerçekleştirmesi durumunda mağdur hakkında bu iftira nedeniyle soruşturma ve kovuşturma yapılmış olmasına bakılmaksızın sanık asgari bir yıl hapis cezası ile cezalandırılacakken; iftira neticesinde mağdurun işlemediği bir suçtan yargılanıp üstelik hapis cezasıyla cezalandırılmasına neden olan sanık ise, itiraz konusu kural uyarınca (mahkûm olunan cezanın üçte ikisi) asgari yirmi günden başlayan hapis cezası ile cezalandırılacaktır. Anlaşılacağı üzere itiraz konusu kural uyarınca, iftira neticesinde suç isnadının gerçek dışı olduğunun ortaya çıkmaması ve mağdurun yargılanıp hakkında da hapis cezası özellikle de kısa süreli hapis cezası uygulanması hâli, suçun temel şekline oranla daha hafif bir şekilde cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan, itiraz konusu kural suç ile ceza arasında bulunması gereken adil dengeyi korumadığı gibi adalet duygularını zedeleyen bir durumun ortaya çıkmasına da neden olmaktadır. Dolayısıyla, iftira suçunun temel şekli için öngörülen ceza miktarı ile suçun nitelikli hâli olan iftira neticesinde mağdur hakkında süreli hapis cezası uygulanması hâli için öngörülen ceza miktarı arasında kabul edilebilir bir orantının bulunmadığı anlaşıldığından itiraz konusu kuralın hukuk devletinde olması gereken adalet ve hakkaniyet ilkeleriyle bağdaştırılması mümkün değildir.

 

                         Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.

 

                         Kuralın, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı görülerek iptal edilmesi nedeniyle Anayasa’nın 10., 11. ve 38. maddeleri yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.

                        

                         VI- İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU

 

         Anayasa’nın 153. maddesinin (3) numaralı fıkrasında “Kanun, kanun hükmünde kararname ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulü Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır.

 

         5237 sayılı Kanun’un 267. maddesinin (5) numaralı fıkrasının “…süreli hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına…”  bölümünün iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu düzenini ihlal edecek nitelikte görüldüğünden, Anayasa’nın 153. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince iptal hükmünün, kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

 

         VII- SONUÇ

 

          26.9.2004 günlü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 267. maddesinin (5) numaralı fıkrasının “…süreli hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına…”  bölümünün Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, iptal hükmünün, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 30.3.2011 günlü, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince, KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK ALTI AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE, 10.4.2013 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

 

Başkan

Haşim KILIÇ

Başkanvekili

Serruh KALELİ

Başkanvekili

Alparslan ALTAN

 

 

 

 

 

 

Üye

Mehmet ERTEN

Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR

Üye

Zehra Ayla PERKTAŞ

 

 

 

 

 

 

 

Üye

Recep KÖMÜRCÜ

Üye

Burhan ÜSTÜN

Üye

Engin YILDIRIM

 

 

 

 

 

 

 

 

Üye

Nuri NECİPOĞLU

Üye

Hicabi DURSUN

Üye

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

 

 

 

 

 

 

Üye

Erdal TERCAN

Üye

Muammer TOPAL

Üye

Zühtü ARSLAN

 

 

YARGITAY 4. CD E.2010/21275 K.2012/13997 *ADİL YARGILANMA HAKKI *İDDİANAMENİN USULÜNE UYGUN DÜZENLENMESİ *İFTİRA SUÇU UNSURLARI

T.C.

YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ

ESAS NO. 2010/21275

KARAR NO. 2012/13997

KARAR TARİHİ. 11.6.2012

 

 

DAVA :

 

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

 

KARAR :

 

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

 

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

 

Ancak;

 

1 )CMK’nın 170/3-6 maddesi uyarınca iddianamede “Yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeler, mevcut delillerle ilişkilendirilerek yüklenen suçu oluşturan olaylar” gösterilecek, aynı Yasa’nın 225. maddesine göre de hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilecektir.

 

Yasal düzenlemelerde açıkça belirtildiği gibi, hükmün konusu iddianamede gösterilen eylemdir. İddianamede açıklanan fiilin dışına çıkılarak dava konusu yapılmayan bir eylem nedeniyle yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması yasaya aykırıdır. Bu nedenle iddianamenin ayrıntılı olması, sanığa yüklenen fiilin nelerden ibaret olduğunun hiçbir duraksamaya meydan vermeyecek şekilde açıklanması zorunludur. Sanık sorgusundan önce iddianame okunduğunda üzerine atılı suçun ne olduğunu anlamalı ve buna göre savunmasını yapabilmeli, kanıtlarını sunmalıdır. Yüklenen suç belirsiz olmamalı, açık ve net olarak belirlenmeli, savunma hakkı kısıtlanmamalıdır.

 

Yargılamaya konu somut olayda; iddianamede, sanığın iftira suçunu oluşturan herhangi bir eyleminden bahsedilmeksizin sadece mağdur ve sanıkların ifadelerine yer verilerek, Milli Eğitim Müdürlüğü müfettişinin iddialarla ilgili işlem yapılmasına yer olmadığına dair raporundan bahsedilerek sevk maddelerine göre cezalandırma isteme şeklindeki iddianamenin suç yükleme niteliğinde sayılamayacağı, dolayısıyla anılan belgenin hukuken iddianame sayılamayacağı gözetilmeden usulüne uygun açılmamış bir davada hüküm kurularak AİHS’nin adil yargılanmayı düzenleyen 6. maddesine aykırı davranılması,

 

2 )Kabule göre de;

 

a )İftira suçunun oluşabilmesi için; yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesi gerekir. Yargılamaya konu somut olayda; sanığın, Milli Eğitim Müdürlüğü’ne verdiği dilekçede, eski nişanlısı olan katılan hakkında, katılanın kendisine anlattığını ileri sürdüğü açıklamalarla desteklediği bir kısmı fiili olgulara dayanan açıklamalara yer vermesi karşısında; şikayetine konu iddialarının ispat edilememiş olmasının tek başına suçun oluşumu için yeterli sayılamayacağı gözetilip Anayasal bir hak olan şikayet hakkını kullanıp kullanmadığı tartışılıp değerlendirilmeden ve iftira özel kastı ile hareket ettiğine ilişkin kanıtlar gösterilmeden, eksik kovuşturma ve yetersiz gerekçe ile hükümlülük kararı verilmesi,

 

b )5271 sayılı CMK’nın 5728 sayılı Yasa ile değişik 231/5. maddesi uyarınca, mahkemece hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasına ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için; sanığın, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkumiyetinin bulunmaması, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi ve nihayet sanığın kabulü gerekmektedir. Önceki hükümlülük kararının yargılamaya konu suçtan sonra kesinleşmiş veya silinme koşullarının gerçekleşmiş olması, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına engel oluşturmamaktadır. Maddenin 6/c fıkrasında belirtilen zarar kavramı ise, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.02.2009 tarih ve 11-250/13 sayılı kararında da kabul edildiği gibi belirlenebilir, ölçülebilir, somut maddi zarar olup manevi nitelikteki zararı kapsamamaktadır.

 

İncelenen dosyada, sanığa yükletilen iftira suçunun mağdurunun, ne şekilde maddi nitelikte bir zararının olduğu açıklanarak sanığın hukuksal durumunun, belirtilen yasal ölçütlere göre değerlendirilmesi yerine “mağdurun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle giderilmediği” şeklindeki yasal olmayan gerekçeyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,

 

SONUÇ :

Yasaya aykırı ve sanık Ş.Aylin müdafiinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 11.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Eşimin , namusum hakkında attığı iftira karşısında nasıl savunma yapabilirim ?

Eşim ile 3 yıl flört sonunda 02/08/2009 tarihinde evlendik. 11.ayın sonunda ayrılık kararı alıp , kendimize ait eşyalarımızı da evden alıp evi boşalttık. 2 aya yakındır bekledim dava açmadı. Ben de anlaşmalı boşanma protokolünü avukatıma hazırlatıp, imzalatıp eşime bildirmesini istedim. Ancak eşim, avukatına danışacağını, okumadan imzalamayacağını (zorla imzalatıyormuşuz havasında-hiç bir şey talep etmeme rağmen) söyleyerek avukatımla tartışmış. Onun tutacağı bir avukatla bu işin bitmesi gerektiğini söyledi. Bu sefer de avukatımın da teklifiyle ben anlaşmalıdan vazgeçip nafaka tazminat talep edebileceğim bir dava açtığımı söyledim. Bunun üzerine,flört dönemimizde iken , üniversite hocamın bana ilgi duyduğunu belirten (ve eşime söylemekten çekindiğim) mektubu dile getirip namus adına suçlamalarda bulundu. Benim adıma herhangi bir yanlış durum olmadığını nasıl kanıtlarım ve bu çekişmeli boşanma, en kısa sürede ,ne şekilde, hangi yollarla son bulabilir? Yardımcı olursanız çok sevinirim.Teşekkürler..

 

Sayın Okurumuz

Eşinizin iddia ettiği olayları ispat etme yükü kendisindedir. Yani eşiniz iddia ettiği olayların olduğunu ispatlamak zorundadır. Eğer kendisi bu olayları geçerli delillerle ispat edemez ise iddiasını ispatlayamamış sayılır. Sizin bu olayların olmadığını ispatlama yükünüz yok.

 

Ayrıca bu olayın flört döneminizde olduğunu söylüyorsunuz. Ve bundan eşinizin bilgisi olmuş. Eşiniz bunu öğrendikten sonra sizinle aynı çatı altında yaşamaya devam etmiş ise kanunen sizi affetmiş sayılır. Affettiği için de bunu boşanma sebebi olarak sunamaz.  Sunsa bile bu sebebe dayanan boşanma davası reddedilir.  Tabi ki önceden bunları mahkemeye bir dilekçe ile beyan olarak sunmanız ve tanıkla ispat etmeniz gerekmektedir. 

 

Bosanmahukuku.com

Eşim namusum hakkında bana attığı iftira karşısında nasıl savunma yapabilirim ?

Eşim ile 3 yıl flört sonunda 02/08/2009 tarihinde evlendik. 11.ayın sonunda ayrılık kararı alıp , kendimize ait eşyalarımızı da evden alıp evi boşalttık. 2 aya yakındır bekledim dava açmadı. Ben de anlaşmalı boşanma protokolünü avukatıma hazırlatıp, imzalatıp eşime bildirmesini istedim. Ancak eşim, avukatına danışacağını, okumadan imzalamayacağını (zorla imzalatıyormuşuz havasında-hiç bir şey talep etmeme rağmen) söyleyerek avukatımla tartışmış. Onun tutacağı bir avukatla bu işin bitmesi gerektiğini söyledi. Bu sefer de avukatımın da teklifiyle ben anlaşmalıdan vazgeçip nafaka tazminat talep edebileceğim bir dava açtığımı söyledim. Bunun üzerine,flört dönemimizde iken , üniversite hocamın bana ilgi duyduğunu belirten (ve eşime söylemekten çekindiğim) mektubu dile getirip namus adına suçlamalarda bulundu. Benim adıma herhangi bir yanlış durum olmadığını nasıl kanıtlarım ve bu çekişmeli boşanma, en kısa sürede ,ne şekilde, hangi yollarla son bulabilir? Yardımcı olursanız çok sevinirim.Teşekkürler..

 

Sayın Okurumuz

Eşinizin iddia ettiği olayları ispat etme yükü kendisindedir. Yani eşiniz iddia ettiği olayların olduğunu ispatlamak zorundadır. Eğer kendisi bu olayları geçerli delillerle ispat edemez ise iddiasını ispatlayamamış sayılır. Sizin bu olayların olmadığını ispatlama yükünüz yok.

 

Ayrıca bu olayın flört döneminizde olduğunu söylüyorsunuz. Ve bundan eşinizin bilgisi olmuş. Eşiniz bunu öğrendikten sonra sizinle aynı çatı altında yaşamaya devam etmiş ise kanunen sizi affetmiş sayılır. Affettiği için de bunu boşanma sebebi olarak sunamaz.  Tabi ki bunları mahkemeye bir dilekçe ile beyan olarak sunmanız gerekmektedir. 

 

Saygılar

Bosanmahukuku.com