Etiket arşivi: ÎLE

Mesleki Konular ve Haberler • YSK, SEÇİM NEDENİYLE MEMUR İSTİFALARI İLE İLGİLİ KARAR

6 Ocak 2015 SALI

Resmi Gazete

Sayı : 29228

YÜKSEK SEÇİM KURULU KARARI

Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığından:

Karar No: 6

– K A R A R –

Başkanlık Makamınca Kurulumuza sunulan 05/01/2015 tarihli yazıda aynen; "2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun "Adaylık için görevden çekilmesi gerekenler" başlıklı 18. maddesinde; "Hakimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, aday olmak isteyen belediye başkanları ve subaylar ile astsubaylar, aday olmak isteyen siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar genel ve ara seçimlerin başlangıcından bir ay önce seçimin yenilenmesine karar verilmesi halinde yenileme kararının ilanından başlayarak yedi gün içinde görevlerinden ayrılma isteğinde bulunmadıkça adaylıklarını koyamazlar ve aday gösterilemezler." hükmü yer almaktadır.

Bu nedenle; 25. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde milletvekili adayı olabilmek için kanun gereği çekilmesi veya görevlerinden ayrılması gerekenlerin çekilme veya görevlerinden ayrılma isteğinde bulunma tarihlerinin belirlenmesi amacıyla gerekli Kurul kararının alınması hususu takdirlerinize arz olunur." denilmiş olmakla konu incelenerek;

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 77. maddesinin birinci fıkrasında ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 6. maddesinin birinci fıkrasında Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin dört yılda bir yapılacağı öngörülmüş; aynı Kanun’un 6. maddesinin ikinci fıkrasında ise; "Bir önceki seçimin yapıldığı tarihten itibaren dört yılın dolmasından önceki son Pazar günü oy verilir. Oy verme gününden geriye doğru hesaplanacak doksan günlük sürenin ilk günü seçimin başlangıç tarihidir." hükmüne yer verilmiştir.

Bir önceki 24. Dönem Milletvekili Genel Seçimi 12 Haziran 2011 Pazar günü yapıldığından, 25. Dönem Milletvekili Genel Seçiminin 2839 sayılı Kanun’un 6. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 7 Haziran 2015 Pazar günü yapılması gerekmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 76. maddesinin son fıkrasında; hakimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yükseköğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu üyeleri, kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri ve Silahlı Kuvvetler mensuplarının görevlerinden çekilmedikçe aday olamayacakları ve milletvekili seçilemeyecekleri belirtilmiştir.

2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun "Adaylık için görevden çekilmesi gerekenler" başlıklı 18. maddesinde; "Hakimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, aday olmak isteyen belediye başkanları ve subaylar ile astsubaylar, aday olmak isteyen siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar genel ve ara seçimlerin başlangıcından bir ay önce seçimin yenilenmesine karar verilmesi halinde yenileme kararının ilanından başlayarak yedi gün içinde görevlerinden ayrılma isteğinde bulunmadıkça adaylıklarını koyamazlar ve aday gösterilemezler." hükmüne yer verilmiş olup, bu hüküm uyarınca 7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak milletvekili genel seçiminde;

Aday olmak isteyen;

. Hakimler ve savcılar,

. Yüksek yargı organları mensupları,

. Yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları,

. Yükseköğretim Kurulu üyeleri,

. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri,

. Kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri,

. Belediye başkanları,

. Subaylar ile astsubaylar,

. Siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri,

. Belediye meclisi üyeleri,

. İl genel meclisi üyeleri,

. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanların

seçimin başlangıç tarihinden bir ay önce görevlerinden ayrılma isteğinde bulunmaları gerektiği sonucuna varılmıştır.

2839 sayılı Kanun’un 18. maddesinde; aday adayı olabilmek için belirli bir tarihte "görevden ayrılma isteğinde bulunma" koşulu getirilmiş, bu koşulun istifa şeklinde ayrılma ile sınırlı olduğu, emeklilik suretiyle daha sonra vaki olacak ayrılmalarda bu tarihin aranamayacağı yolunda bir hükme yer verilmemiştir. Başka bir anlatımla, istifa veya emeklilik suretiyle ayrılma arasında fark aranmadan, "görevden ayrılma" biçiminde kapsayıcı bir ifade kullanılmıştır.

Bu nedenle; 2839 sayılı Kanun’un 18. maddesi kapsamına giren kamu görevlileri, siyasi parti il ve ilçe teşkilatı yöneticileri, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları (subay ve astsubaylar) ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanların 7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak olan Milletvekili Genel Seçiminde aday olabilmeleri için, istifa veya emeklilik yoluyla ayrılanlar arasında ayrım yapılmaksızın istifa veya emeklilik dilekçelerini yukarıda öngörülen sürede vermiş olmaları gerekir. Aksi halde, öngörülen tarihten sonra emeklilik veya istifa isteminde bulunanların 7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak seçimde aday olmalarına kanunen imkan bulunmamaktadır.

S O N U Ç:

Açıklanan nedenlerle;

1- Aday olmak isteyen;

a) Hakimler ve savcılar,

b) Yüksek yargı organları mensupları,

c) Yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları,

d) Yükseköğretim Kurulu üyeleri,

e) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri,

f) Kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri,

g) Belediye başkanları,

h) Subaylar ile astsubaylar,

i) Siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri,

j) Belediye meclisi üyeleri,

k) İl genel meclisi üyeleri,

l) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanların

en geç 10 Şubat 2015 Salı günü saat 17.00’ye kadar 2839 sayılı Kanun’un 18. maddesi uyarınca görevlerinden ayrılma isteğinde bulunmaları gerektiğine ve ayrıca bunlar için aynı Kanun’un 19. maddesinde yer alan görevden ayrılmaya ilişkin hükümlerin uygulanmasına,

2- Kamu görevlilerinden emeklilik dilekçesi verip aday olacakların en geç 10 Şubat 2015 Salı gününden geçerli olmak üzere emeklilik isteğini belirten dilekçelerini en geç 10 Şubat 2015 Salı günü saat 17.00’ye kadar vermeleri gerektiğine,

3- Karar örneğinin;

a) Resmi Gazete’de yayımlanmasına,

b) Siyasi parti genel başkanlıklarına gönderilmesine,

c) Karar özetinin duyuru halinde Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nda ilanına,

d) Seçmen Kütüğü Genel Müdürlüğünce, Kurulumuzun http://www.ysk.gov.tr internet adresinde yayınlanmasına,

05/01/2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Çrş Şub 18, 2015 10:20 pm


Yönetmelikler • TÜRKİYE İŞ KURUMU HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ İLE AVUKATLIK SINAV YÖN.


16 Şubat 2015 PAZARTESİ
Resmî Gazete
Sayı : 29269

YÖNETMELİK

Türkiye İş Kurumundan:

TÜRKİYE İŞ KURUMU HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ İLE AVUKATLIK SINAV VE ATAMA YÖNETMELİĞİ

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar
Amaç ve kapsam
MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı; Türkiye İş Kurumu hukuk müşaviri ve avukat kadrolarına ilk defa atanacakların mesleğe alınma ve atanmalarına ilişkin usul ve esasları belirlemektir.
(2) Bu Yönetmelik, Kurum merkez ve taşra teşkilâtında, 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olarak görev yapan hukuk müşaviri ve avukat kadrolarına ilk defa atanacakları kapsar.
Dayanak
MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik, 25/6/2003 tarihli ve 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanununun 15 inci maddesi ile 18/3/2002 tarihli ve 2002/3975 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Kamu Görevlerine İlk Defa Atanacaklar İçin Yapılacak Sınavlar Hakkında Genel Yönetmeliğin ek 6 ncı maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.
Tanımlar
MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelikte geçen;
a) Genel Müdür: Türkiye İş Kurumu Genel Müdürünü,
b) Giriş sınavı: Hukuk müşaviri ve avukat alımı için yapılacak yazılı ve/veya sözlü sınavını,
c) Giriş sınavı komisyonu: Hukuk müşaviri ve avukatlık giriş sınavı komisyonunu,
ç) Kurum: Türkiye İş Kurumunu,
d) KPSS (B): B grubu kadrolar için yapılan Kamu Personel Seçme Sınavını,
e) KPSSP3: Kamu Personel Seçme Sınavı puan 3’ü,
ifade eder.
İKİNCİ BÖLÜM
Giriş Sınavına İlişkin Esaslar
Giriş sınavı
MADDE 4 – (1) Kurum hukuk müşaviri veya avukat kadrolarına ilk defa atanacaklar, Kurum tarafından bu Yönetmelik kapsamında KPSSP3 puan türü sıralaması esas alınarak yapılacak yazılı ve/veya sözlü sınav ile alınabilecekleri gibi ÖSYM tarafından; Kamu Personel Seçme Sınavı puanları, tercihleri, kadro sayıları ve koşulları göz önünde tutulmak suretiyle de yerleştirilebilirler.
(2) Giriş sınavı komisyonunca kararlaştırılması halinde yazılı sınav; klasik ve test ya da klasik veya test usulünde yapılabilir. Giriş sınavı komisyonu, uygun gördüğü takdirde yazılı sınavı Milli Eğitim Bakanlığı, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü veya yükseköğretim kurumlarından birisine yaptırılabilir. Bu durumda sınava ilişkin hususlar, Kurum ile sınavın yaptırılacağı kuruluş arasında yapılan protokolle belirlenir.
Giriş sınavının duyurulması
MADDE 5 – (1) Giriş sınavının şekli, katılma şartları, ilk ve son başvuru tarihi, istenecek belgeler, başvuru evrakının temin edileceği yerler, başvuru yeri, sınavın yeri ve zamanı, KPSSP3 asgari puan, atama yapılması planlanan kadro sayısı ve kadro sayısının kaç katı adayın sınava çağrılacağı, kadronun sınıfı ve derecesi ile gerekli görülen diğer hususlar sınav tarihinden en az otuz gün önce, Resmî Gazete’de ve Türkiye genelinde yayınlanan tirajı en yüksek ilk beş gazetenin en az birinde ilan vermek suretiyle, Devlet Personel Başkanlığı ile Kurum internet sitelerinde ilan edilmek suretiyle duyurulur.
Giriş sınavı başvuru şartları
MADDE 6 – (1) Giriş sınavına katılmak isteyenlerin aşağıdaki şartları taşımaları gerekir:
a) 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinde belirtilen genel şartları taşımak.
b) Hukuk fakültelerinden ya da bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulunca kabul edilmiş yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun olmak.
c) Son başvuru tarihi itibariyle geçerlilik süresi dolmamış KPSSP3 puan türünden, giriş sınavı ilanında belirtilmiş olan asgari puanı almış olmak.
ç) Avukat kadrosu için başvuru tarihinin son günü itibariyle avukatlık ruhsatnamesine sahip olmak.
Giriş sınavı başvuru işlemleri
MADDE 7 – (1) Giriş sınavı başvurusu, şahsen, elden veya posta yoluyla ilanda belirtilen adrese ya da ilanda belirtildiği takdirde internet üzerinden yapılabilir.
(2) Giriş sınavına katılmak isteyen adaylar, Kurumdan veya Kurum internet sitesinden temin edecekleri sınav başvuru formunu doldurarak aşağıdaki belgeleri eklerler:
a) Diploma veya mezuniyet belgesinin aslı veya onaylı örneği (eğitimini yurt dışında tamamlamış olanların diploma denklik belgesinin aslı veya onaylı örneği).
b) Avukat kadrosu için avukatlık ruhsatnamesinin aslı veya onaylı örneği.
c) Üç adet vesikalık fotoğraf.
ç) KPSS (B) sonuç belgesinin bilgisayar çıktısı.
d) Özgeçmiş.
(3) İkinci fıkrada sayılan belgelerin son başvuru tarihi mesai bitimine kadar Kuruma teslim edilmesi şarttır. Bu belgeler, aslı ibraz edilmek kaydıyla Kurumca da onaylanabilir.
(4) Posta ile yapılan başvurularda, ikinci fıkradaki belgelerin giriş sınavı duyurusunda belirtilen son başvuru tarihine kadar Kurum İnsan Kaynakları Dairesi Başkanlığına ulaşmış olması gerekir. Postadaki gecikmeler dikkate alınmaz.
Giriş sınavı ön hazırlık çalışmaları
MADDE 8 – (1) Giriş sınavı ön hazırlık çalışmaları giriş sınavı komisyonu tarafından yürütülür.
(2) Giriş sınavı komisyonunca sınav için öngörülen süre içerisinde yapılan başvurular incelenerek adayların aranan şartları taşıyıp taşımadıkları tespit edilir. İstenilen şartlardan herhangi birini taşımadığı tespit edilen başvurular değerlendirmeye alınmaz.
(3) Aranılan şartları taşıyan adaylar, ilanda belirtilen KPSSP3 puan türünden en yüksek puanı alan adaydan başlamak ve atama yapılması planlanan kadro sayısının beş katını geçmemek üzere bir sıralamaya tabi tutulur. KPSSP3 puan türü itibariyle en son adayın aldığı puanla aynı puana sahip adaylar da giriş sınavına çağrılır. Sıralamaya giren adaylar Kurum internet sitesinden sınavdan en az beş gün önce duyurulur. Kendilerine ayrıca yazılı bir çağrı yapılmaz.
Giriş sınavı komisyonu
MADDE 9 – (1) Giriş sınavı komisyonu, Genel Müdür veya Genel Müdürün görevlendireceği bir Genel Müdür Yardımcısının başkanlığında; 1. Hukuk Müşaviri ile İnsan Kaynakları Dairesi Başkanı, hukuk müşaviri veya avukat olarak görev yapanlar arasından Genel Müdürce belirlenecek iki üye olmak üzere toplam beş asil üyeden oluşur. Ayrıca İnsan Kaynakları Dairesi Başkanlığından bir şube müdürü ile hukuk müşaviri veya avukat olarak görev yapanlar arasından birer olmak üzere üç yedek üye tespit edilir. Asıl üyelerin herhangi bir nedenle giriş sınavı komisyonuna katılamamaları halinde yedek üyeler giriş sınavı komisyonuna katılır.
(2) Giriş sınavı komisyonu başkan ve üyeleri; kendilerinin, boşanmış olsalar dahi eşlerinin, ikinci dereceye kadar (bu derece dâhil) kan ve kayın hısımlarının veya evlatlıklarının katıldığı sınavlarda görev alamazlar.
Giriş sınavı komisyonunun görevleri
MADDE 10 – (1) Giriş sınavı komisyonu, giriş sınavı ilanında yer alacak hususların tespit edilmesi, sınavın yapılması, itirazların incelenerek sonuçlandırılması ve sınavla ilgili diğer işlemlerin yürütülmesiyle görevli ve yetkilidir.
(2) Giriş sınavı komisyonu üye tam sayısı ile toplanır ve oy çokluğuyla karar alır. Oylama sırasında çekimser oy kullanılamaz. Alınan kararlar kesindir. Karara katılmayanlar karşı oylarını gerekçeleriyle birlikte belirtmek zorundadır.
Sınav konuları
MADDE 11 – (1) Yazılı sınav konuları şunlardır:
a) Anayasa Hukuku.
b) Medeni Hukuk.
c) Borçlar Hukuku.
ç) Medeni Usul Hukuku.
d) Uluslararası Hukuk.
e) İdare Hukuku.
f) İdari Yargılama Hukuku.
g) Ceza Hukuku.
ğ) Ceza Usul Hukuku.
h) İcra ve İflas Hukuku.
ı) İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku.
i) İnsan Hakları Hukuku.
j) Ticaret Hukuku.
(2) Giriş sınavı komisyonu gerek görmesi halinde, giriş sınavı duyurusunda yer vermek şartıyla ilave konular da belirleyebilir.
(3) Sınav sorularının hangi konu veya alt konulardan oluşacağı sınav ilanında duyurulur.
Yazılı sınav
MADDE 12 – (1) Yazılı sınavın Kurum tarafından yapılması halinde sınav soruları, giriş sınavı komisyonu tarafından hazırlanır. Sınav soruları, puanları ve sınav süresini gösterir tutanak giriş sınavı komisyonu başkanı ve üyeleri tarafından imzalanır. Çoğaltılan soru kâğıtları, zarflar içerisine konularak mühürlenmek suretiyle kapatılıp muhafaza edilir ve sınav salonunda adayların huzurunda açılır. Soruların hazırlanması, muhafazası ve sonuçlarının değerlendirilmesinde gizliliğe riayet edilir. Yazılı sınav İnsan Kaynakları Dairesi Başkanlığı tarafından bu iş için görevlendirilen personel ile giriş sınavı komisyonu üyelerinin gözetim ve denetimi altında yapılır.
(2) Yazılı sınavın değerlendirmesi yüz tam puan üzerinden yapılır. Sınavda başarılı sayılabilmek için en az yetmiş puan almak gerekir.
(3) Başarı sıralamasına göre hazırlanan liste, sınav değerlendirmesinin neticelendiği günü takip eden beş iş günü içinde Kurumun internet sitesinde yayınlanmak suretiyle duyurulur.
Sözlü sınav
MADDE 13 – (1) Yazılı sınav yapılması halinde sözlü sınava, son sıradaki aday ile eşit puan alan adaylar dahil olmak üzere yazılı sınavdaki başarı sırasına göre adaylar çağrılır. Sadece sözlü sınav yapılması halinde ise KPSSP3 puanı en yüksek adaydan başlamak üzere yapılan sıralamaya göre, atama yapılacak kadro sayısının en fazla beş katı kadar aday sınava çağrılır. KPSSP3 puanı en yüksek adaydan başlamak üzere yapılan sıralama sonucunda son sıradaki aday ile eşit puana sahip adaylar da sınava çağrılır.
(2) Sözlü sınava girme hakkını kazananların yazılı sınav sonuçları ile sınavın yapılacağı yer, gün ve saat sözlü sınav tarihinden en az on gün önce Kurum internet sitesinde duyurulur.
(3) Sözlü sınavda adaylar;
a) 11 inci maddede belirtilen yazılı sınav konularına ilişkin bilgi düzeyi,
b) Bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade yeteneği ve muhakeme gücü,
c) Liyakati, temsil kabiliyeti, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu,
ç) Özgüveni, ikna kabiliyeti ve inandırıcılığı,
d) Genel yetenek ve genel kültürü,
e) Bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı,
yönlerinden ayrı ayrı puan verilmek suretiyle değerlendirilir.
(4) Adaylar, giriş sınavı komisyonu tarafından üçüncü fıkranın (a) bendi için elli puan, diğer bentlerde yazılı özelliklerin her biri için onar puan üzerinden değerlendirilir ve verilen puanlar ayrı ayrı tutanağa geçirilir.
(5) Sözlü sınavda başarılı sayılmak için, giriş sınavı komisyon başkan ve üyelerinin yüz tam puan üzerinden verdikleri puanların aritmetik ortalamasının en az yetmiş olması şarttır.
Giriş sınavının değerlendirilmesi ve ilanı
MADDE 14 – (1) Giriş sınavı komisyonu, giriş sınavının yazılı ve sözlü olarak yapılması halinde yazılı ve sözlü sınav notları ortalaması alınarak, sınavın sadece sözlü olarak yapılması halinde sözlü sınavda en yüksek not alan adaydan başlanarak başarı puanını tespit eder ve nihai başarı sıralamasını yapar. Başarı sıralaması en yüksek not alandan başlamak üzere belirlenir. Sınav puanlarının eşit olması durumunda KPSSP3 puanı yüksek olan adaya öncelik tanınır. Bu sıralama sonucunda ilanda belirtilen kadro sayısını aşmayacak kadar asıl aday ile ilanda belirtilen kadro sayısının yarısını geçmemek üzere yedek aday belirlenir.
(2) İlanda belirtilen kadro sayısı dikkate alınarak başarı sıralamasına göre hazırlanan liste Genel Müdür onayına sunulur ve Genel Müdürün onayladığı başarı listesi sözlü sınavın neticelendiği günü takip eden beş iş günü içinde Kurum internet sitesinde yayınlanmak suretiyle duyurulur. Ayrıca, sınavı asıl olarak kazanan adaylara ve atama sırası gelen yedek adaylara yazılı bildirim yapılır.
(3) Ataması yapılanların sınavla ilgili belgeleri, ilgililerin özlük dosyalarında; başarısız olanlar ile başarılı olduğu halde herhangi bir nedenle atanamayanların sınav belgeleri ise dava açma süresinden az olmamak kaydıyla bir sonraki sınava kadar İnsan Kaynakları Dairesi Başkanlığınca saklanır.
(4) Giriş sınavında yetmiş ve üzerinde puan almış olmak, sıralamaya giremeyen adaylar için müktesep hak teşkil etmez. Sınavda başarılı olanların sayısı ilan edilen kadro sayısından daha az ise sadece başarılı olanlar sınavı kazanmış kabul edilir. Yedek listede yer almak, adaylar için daha sonra yapılacak sınavlar yönünden kazanılmış hak veya herhangi bir öncelik hakkı teşkil etmez.
Sınav sonucuna itiraz
MADDE 15 – (1) Sınav sonuçlarının ilan edilmesinden itibaren beş iş günü içinde yazılı olarak giriş sınavı komisyonuna itiraz edilebilir. İtirazlar, itiraz süresinin bitiminden itibaren giriş sınavı komisyonunca en fazla yedi iş günü içerisinde incelenerek karara bağlanır. İtiraz sonucu, adaya yazılı olarak bildirilir.
Gerçeğe aykırı beyan
MADDE 16 – (1) Giriş sınavını kazananlardan sınav başvuru formunda gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu veya belge verdiği tespit edilenlerin sınav sonuçları geçersiz sayılır ve atamaları yapılmaz. Atamaları yapılmış olsa dahi iptal edilir. Bunlar hiçbir hak talep edemez.
(2) Gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu veya belge verdiği tespit edilenler hakkında suç duyurusunda bulunulur.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Hukuk Müşaviri ve Avukat Kadrolarına Atanma ve Bildirim
Atanmadan önce istenecek belgeler
MADDE 17 – (1) Hukuk müşaviri ve avukatlık giriş sınavında başarılı olan adaylardan aşağıdaki belgeler istenir:
a) Erkek adayların askerlikle ilişiği olmadığına dair yazılı beyanı.
b) Adli sicil kaydına ilişkin yazılı beyanı.
c) Sağlık açısından görevini devamlı olarak yapmaya engel bir durumu bulunmadığına dair yazılı beyanı.
ç) Dört adet vesikalık fotoğraf.
d) Mal bildirimi.
(2) Gerekli belgeleri süresinde ibraz etmeyenlerin atamaları yapılmaz.
Hukuk müşaviri veya avukat kadrolarına atanma
MADDE 18 – (1) Giriş sınavında başarılı olan adaylardan, ilan edilen boş kadro sayısı kadar aday, başarı sıralamasına göre otuz gün içerisinde hukuk müşaviri veya avukat olarak atanır. Asıl listeden hukuk müşavirliği veya avukatlığı kazanan adaylardan çeşitli sebeplerle göreve başlamayanların veya ataması yapılıp herhangi bir sebeple görevden ayrılanların yerine, yedek aday listesinden başarı sırasına göre 6 ay içerisinde atama yapılabilir.
(2) Gerekli belgeleri süresinde ibraz etmeyenlerin atamaları yapılmaz.
(3) Atamaları yapılanların görevlerine başlamalarında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 62 ve 63 üncü madde hükümleri uygulanır.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli ve Son Hükümler
Sekretarya hizmetleri
MADDE 19 – (1) Bu Yönetmelikte yer alan sınav ve giriş sınavı komisyonuna ilişkin sekretarya hizmetleri İnsan Kaynakları Dairesi Başkanlığı tarafından yürütülür.
Bildirim
MADDE 20 – (1) Giriş sınavında başarılı olup atananlara ilişkin bilgiler, Devlet Personel Başkanlığına e-uygulama sistemi üzerinden otuz gün içerisinde bildirilir.
Hüküm bulunmayan haller
MADDE 21 – (1) Bu Yönetmelikte hüküm bulunmayan hallerde, 657 sayılı Kanun ile Kamu Görevlerine İlk Defa Atanacaklar İçin Yapılacak Sınavlar Hakkında Genel Yönetmelik ve ilgili diğer mevzuat hükümleri uygulanır.
Yürürlük
MADDE 22 – (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 23 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Türkiye İş Kurumu Genel Müdürü yürütür.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Sal Şub 17, 2015 11:24 pm


Dilekçe ve Sözleşme Örnekleri • NİŞAN BOZULMASI İLE HEDİYELERİN İADESİ DAVA DİLEKÇESİ

…………….AİLE MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE

DAVACI:Adı ve Soyadı…………. T.C. No:………
ADRES:…………………………………………

DAVALI:Adı ve Soyadı…………..T.C.No:………
ADRES:

DAVA KONUSU : Nişanın bozulması nedeni ile hediyelerin iadesi talebidir.

DAVA DEĞERİ:………………. TL

AÇIKLAMALAR:

1-davalı ile../../2015.tarihinde yapılan törenle nişanlandık. Nişanlanmanın kendime yüklediği yükümlülüklerin bilinci içerisinde evlilik hazırlıkları yaptım ve evleneceğim günü beklemeye başladım.

2-Aileler arasındaki anlaşmazlık nedeni ile davalı taraf nişanı tek taraflı olarak bozmuştur. Nişanlanmam nedeni ile tarafımızca verilen hediyeler davalıdan talep edilmiş ancak davalılar hediyeleri iade etmeye yanaşmamışlardır.

3-Nişan fotoğraflarıyla ve tanık bayanlarıyla da sabit olacağı üzere, söz konusu nişan hediyelerinin değeri;
a-… örf ve adetlerine göre takılan ……. adet bilezik (……..TL),
b-1 adet takı seti (……. TL),
c-1 adet tek taş nişan yüzüğü (…….. TL), olmak üzere toplam ……… TL’dir.

DELİLLER:Nişan fotoğrafları, tanık beyanları sair her türlü yasal delil

HUKUKİ SEBEPLER:TMK. md. 122 veilgili mevzuat.

TALEP SONUCU:Yukarıda arz ve izah olunan nedenlerle;

1-Davanın kabulü ile yukarıda belirtmiş olduğumuz hediyelerin iadesine,

2-Aynen iadesi mümkün olmadığı takdirde hediyelerin bedeli olan ……. TL’nin dava tarihi itibariyle yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak tarafıma ödenmesine,

3-Yargılama giderlerinin davalı tarafa yüklenmesine karar verilmesini, saygılarımla arz ve talep ederim. ../../2015

DAVACI
Adı ve Soyadı
İmza

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 15 Şub 2015, 17:48


Anayasa Mahkemesi Kararları • ÇOCUK TESLİMİ İLE İLGİLİ MADDEDE AYKIRILIK YOKTUR

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Esas Sayısı : 2014/58
Karar Sayısı : 2014/163
Karar Günü : 30.10.2014
R.G. Tarih-Sayı : 10.1.2015-29232

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Bursa 3. İcra Ceza Mahkemesi (E. 2014/58, E.2014/79)

İTİRAZLARIN KONUSU : 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun;

1- 18.2.1965 günlü, 538 sayılı Kanun’un 15. maddesiyle eklenen 25/a maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının son cümlelerinin,

2- 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı Kanun’un 12. maddesiyle değiştirilen 341. maddesinin,

Anayasa’nın 2., 10., 36. ve 41. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi istemidir.

I- OLAY

Takip borçlusu anne hakkında çocuk teslimi emrine muhalefetten dolayı açılan davada, itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.

II- İTİRAZLARIN GEREKÇELERİ

A- E.2014/58 Sayılı İtiraz Başvurusunun Gerekçe Bölümü Şöyledir:

"UYUŞMAZLIĞIN SEYRİ: İtiraz eden Müşteki … ile sanık … evli iken Bursa 4. Aile Mahkemesinin 05/07/2011, tarih 2010/579 esas. 2011/838 karar sayılı ilamı ile boşanmalarına hükmedilmiş ve aynı hükümde davamıza konu hususla ilgili olarak velayeti anneye verilen … ile "davacı baba arasında her ayın 1. ve 2. hafta sonu Cumartesi günü … kişisel ilişki kurulmasına" da hükmedilmiştir. Davacı alacaklı bu hüküm sebebiyle davaya konu Bursa 8. İcra Müd.nün 2013/5416 esas sayılı dosyası üzerinden çocukla şahsi münasebet tesisine ilişkin icra takibinde bulunmuş, icra emri 29/07/2013 tarihinde sanık borçluya tebliğ edilmiş, bundan sonra suça konu 16/10/2013 tarihinde şahsi münasebet tesisine ilişkin hükmün icra edilebilmesi için alacaklı baba tarafından borçlu annenin adresine gidildiğinde küçük …’nın baba tarafından anneden teslim edilmediği görülmektedir. Bunun üzerine müşteki takip alacaklısı baba, Bursa 2. İcra Ceza Mahkemesine 22/10/2013 tarihinde şikayette bulunmuş, Mahkemece 12/12/2013 tarihinde verilen kararla, suç tarihinden sonra 02/11/2013, 16/11/2013 ve 07/12/2013 tarihlerinde küçük çocuğun baba ile şahsi münasebet tesisi sağlandığından borçlu sanık için beraat kararı verilmiştir. Dosya müşteki takip alacaklısı baba tarafından bu beraat kararına İİK 353. mad. gereğince yapılan itiraz üzerine mahkememize gelmiştir.

İcra dosyası incelendiğinde gerçekten davalı borçlu sanık tarafından 2. İcra Ceza Mahkemesinin belirttiği tarihlerde küçük …’nın babaya teslim edildiği görülmektedir.

Mahkemenin beraat gerekçesi İİK’nun 341. maddesinin 2. cümlesine dayanmaktadır. Bu hükme göre; "hapsin tatbikine başlandıktan sonra ilamın veya ara kararının gereği yerine getirilirse kişi tahliye edilir." Hükmün ilk cümlesinde ise 6 aya kadar tazyik hapsine hükmedildiği görülmektedir.

Buna göre iptali istenen hüküm;

ÇOCUK TESLİMİ EMRİNE MUHALEFETİN CEZASI:

Madde 341- Çocuk teslimi hakkındaki ilâmın veya ara kararının gereğini yerine getirmeyen veya yerine getirilmesini engelleyen kişinin, lehine hüküm verilmiş kimsenin şikâyeti üzerine, altı aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra ilâmın veya ara kararının gereği yerine getirilirse, kişi tahliye edilir.

Şeklindedir. Bu hüküm Anayasanın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesine, 10. mad. deki eşitlik ilkesine, 36. maddesindeki etkili bir hak arama hürriyetine, 41. maddesindeki ailenin korunmasına ilişkin hükmünün özellikle devletin çocukları her türlü istismara karşı korunması gerektiğine ilişkin fıkrasına aykırıdır. Zira hükümle adeta, yapana yaptığını yanına kar bırakır şekilde somut olayımızda olduğu gibi takip borçlusu anne, bir kez çocuğu babaya göstermedikten sonra şikayet üzerine yapılan yargılama süresinde çocuğu babaya göstermekle kendisine ceza verilememektedir. Bir başka ifade ile, müştekiler bu tür durumlarda mahkemeye müracaatla sanıkların cezalandırılmasını istemekte fakat bu bir yargılama sürecini getirmektedir. İşte bu süreçte çocuğu göstermek suretiyle yani şahsi münasebeti sağlamak suretiyle başlangıçtaki ihlal bu hükümle cezalandırılamaz hale gelmektedir.

Aslında yasa koyucu sanki şahsi münasebet tesisinin ihlaline ilişkin hükmü ödeme şartının ihlaline ilişkin İİK 340 ve nafakaya ilişkin kararın ihlali ile ilgili 344. md.si gibi parasal bir sonuçla ilgili görmüştür. Oysa çocukla şahsi münasebet tesisine ilişkin hükmün ihlali bilahare telafi edilmesi mümkün olmayan bir ihlal durumudur.

Baba ile çocuk arasındaki ilişki boşanma sonrasında kanunumuz gereği şahsi münasebet tesisine ilişkin hükümlerle sağlanmaktadır. Bu ilişkinin varlığı ve korunmasında çocuğun şahsi ve sosyal gelişimi açısından üstün yararının olduğu kuşkusuzdur. Ancak iptalini istediğimiz bu hüküm genelde velayet kendisine verildiği için annelerin yetkilerini kötüye kullanabilmelerinin önünü açmakta hatta meşrulaştırmaktadır.

Aslında temelde bu hüküm, yasa koyucunun aileden, kadın temelli bir ilişkiyi anladığını göstermektedir. Bir tarafta anne yok ise orada aile mevhumuna yasa koyucu yabancıdır. Gerçekte ise, baba ile çocuk arasındaki ilişki de aile müessesesi içinde değerlendirilmesi gereken bir ilişkidir. Maalesef yaşadığımız dönem, kadın lehine adalet körlüklerin geçerli ve meşru sayıldığı bir dönemdir. Aslında eşitlik ilkesi böylece zedelendiğinde çok nadiren de olsa çocuk baba velayetine verildiği durumlarda da annesi ile ilişkisi kurunun yanında yanan yaş gibi ihmal edilebilir görülmektedir.

Öte yandan, özellikle ülkemizde kadına karşı şiddetin önlenmesi için hukuk ihlalleri meydana getirecek şekilde (6834 sk. gibi) mevzuat oluşturulduğu halde, bunun çözümlerinden birinin çocuğunun velayetini alamayan genelde de babaların boşandıktan sonra da çocukları ile bağlarının korunabilmesi için etkili bir hak arama hürriyetlerinin teminat altına alınması olduğunun gözden kaçırılmaması gerekir. Sanırım bir insanın hayatta sevdiği şeylerin en başında belki de evladı gelir. Genelde bir çok baba evladını kendisine yabancılaştıracak her tutum, davranış ve eylem karşısında birçok şiddet olayında olduğu gibi çoğu kez makul, mantıklı davranamamaktadır. Bir babanın çocuğu ile şahsi münasebetinin engellenmesine zemin hazırlayan hatta meşrulaştıran bir hükmün varlığı makul ve mantıklı bir seviyede boşanmanın tesis edilmesini de engeller niteliktedir. Çünkü bizim gibi ülkelerde boşanma yalnız karı koca arasındaki evlilik ilişkisini sona erdirmemekte; boşanma sonunda genelde velayetin anneye veriliyor olması sebebiyle bu tür hükümler, bir babayı istikbalinden de koparmaktadır. Özellikle yaşlandığında çocuklarının ilgi ve desteklerine muhtaç olma durumuna ilişkin kaygısını arttırmaktadır. Bu türden hükümler boşanma sonrasında velayetin genelde anneye verildiği ülkelerde erkeklerin kendisini değersiz görmesine sebep olmaktadır.

Tüm bu sebeplerle bu hükmün iptali gerektiği kanaatindeyim.

Her ne kadar iptalini talep ettiğimiz yasa hükmü Anayasanın 38. maddesi kapsamında sanık lehine ise de; hak arama hürriyetinin bu hükümle ihlal edilmiş olması karşısında iptal edilmesi gerektiği, en azından bundan sonra daha makul, mantıklı, çocuğu para gibi görmeyen bir hükümle konunun düzenlenmesi halinde daha sonraki uyuşmazlıklara da adaletli bir çözüm tesis edilebilecektir.

SONUÇ : Yukarıda belirtilen gerekçelerle İİK 341. maddesinin iptalini saygıyla talep ederim."

B- E.2014/79 Sayılı İtiraz Başvurusunun Gerekçe Bölümü Şöyledir:

"AÇIKLAMA: Mahkememizce 03/01/2014 tarihinde İİK 341 mad. sinin iptali isteme ile mahkemenize müracaat edilmiş, bu müracaatımız üzerine ilk incelemesi sonucunda Mahkemenizin 13/03/2014 tarih ve 2014/58 sayılı karar ile esasın incelenmesine karar verilmiştir. (internet üzerinden yapılan incelemede)

Yine Bursa 3. İcra Hukuk Mahkemesinin (yani hakimliğimizin) İİK 25/a maddesindeki " mani olunmaması" ibaresinin iptali talebine ilişkin itirazımızın 27/03/2014 tarihli mahkemeniz kararı ile Anayasaya aykırı bulunmayarak reddine karar verildiği görülmüştür.

Bu durumda 03/01/2014 tarihli talebimizdeki iptal istememizin eksik olacağı anlaşıldığından mahkemenizin 2014/58 esasındaki itirazımızla birleştirilebilmesi için iş bu itirazın yapılması gerekmiştir.

Çocukla şahsi münasebet tesisine ilişkin icra emrine aykırı davranılması halinde 03/01/2014 icra emrine aykırı davrananın İİK 25/a maddesinin son cümlesi delaleti ile çocuk teslimine muhalefet suçunun cezasına ilişkin İİK 341 mad. Gereğince borçlunun cezalandırılması yoluna gidilebilmektedir.

Daha önce iptali istenen Madde 341 de suçun maddi unsuru; Çocuk teslimi hakkındaki ilâmın veya ara kararının gereğini yerine getirmemek veya yerine getirilmesini engellemektir.

Bu suçun koruduğu hukuki değer; çocuğun kendisine teslimine ilişkin lehine hüküm verilenin çocuğunu teslim almaktaki hukuki yararıdır.

Oysa çocukla şahsi münasebet tesisine ilişkin ilamın gereğinin yapılmamasında suçun maddi unsuru, çocukla şahsi münasebete mani olunmasıdır. Korunan hukuki değer ise; çocuğun şahsi ve sosyal gelişimi ile lehine hüküm verilenin, çocuğu ile ilişkisinin geliştirilmesi ve korunmasındaki hukuki yarardır. Bu sebeple farklı şekilde cezalandırılması yoluna gidilmelidir.

Buna göre İİK 25/a mad. delaleti ile sanığa verilecek disiplin hapsini düzenleyen İİK 341 inci maddesi 03/01/2014 tarihli talebimizde belirttiğimiz üzere; "Anayasanın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesine, 10. mad. deki eşitlik ilkesine, 36. maddesindeki etkili bir hak arama hürriyetine, 41. maddesindeki ailenin korunmasına ilişkin hükmünün özellikle devletin çocukları her türlü istismara karşı korunması gerektiğine ilişkin fıkrasına aykırıdır. Zira hükümle adeta, yapana yaptığını yanına kar bırakır şekilde somut olayımızda olduğu gibi takip borçlusu anne, bir kez çocuğu babaya göstermedikten sonra şikayet üzerine yapılan yargılama süresinde çocuğu babaya göstermekle kendisine ceza verilememektedir. Bir başka ifade ile, müştekiler bu tür durumlarda mahkemeye müracaatla sanıkların cezalandırılmasını istemekte fakat bu bir yargılama sürecini getirmektedir. İşte bu süreçte çocuğu göstermek suretiyle yani şahsi münasebeti sağlamak suretiyle başlangıçtaki ihlal bu hükümle cezalandırılamaz hale gelmektedir.

Aslında yasa koyucu sanki şahsi münasebet tesisinin ihlaline ilişkin hükmü ödeme şartının ihlaline ilişkin İİK 340 ve nafakaya ilişkin kararın ihlali ile ilgili 344 md.si gibi parasal bir sonuçla ilgili görmüştür. Oysa çocukla şahsi münasebet tesisine ilişkin hükmün ihlali bilahare telafi edilmesi mümkün olmayan bir ihlal durumudur.
Baba ile çocuk arasındaki ilişki boşanma sonrasında kanunumuz gereği şahsi münasebet tesisine ilişkin hükümlerle sağlanmaktadır. Bu ilişkinin varlığı ve korunmasında çocuğun şahsi ve sosyal gelişimi açısından üstün yararının olduğu kuşkusuzdur. Ancak iptalini istediğimiz bu hüküm genelde velayet kendisine verildiği için annelerin yetkilerini kötüye kullanabilmelerinin önünü açmakta hatta meşrulaştırmaktadır.

Aslında temelde bu hüküm, yasa koyucunun aileden, kadın temelli bir ilişkiyi anladığını göstermektedir. Bir tarafta anne yok ise orada aile mevhumuna yasa koyucu yabancıdır. Gerçekte ise, baba ile çocuk arasındaki ilişki de aile müessesesi içinde değerlendirilmesi gereken bir ilişkidir. Maalesef yaşadığımız dönem, kadın lehine adalet körlüklerin geçerli ve meşru sayıldığı bir dönemdir. Aslında eşitlik ilkesi böylece zedelendiğinde çok nadiren de olsa çocuk baba velayetine verildiği durumlarda da annesi ile ilişkisi kurunun yanında yanan yaş gibi ihmal edilebilir görülmektedir.

Öte yandan, özellikle ülkemizde kadına karşı şiddetin önlenmesi için hukuk ihlalleri meydana getirecek şekilde (6834 sk. gibi) mevzuat oluşturulduğu halde, bunun çözümlerinden birinin çocuğunun velayetini alamayan genelde de babaların boşandıktan sonra da çocukları ile bağlarının korunabilmesi için etkili bir hak arama hürriyetlerinin teminat altına alınması olduğunun gözden kaçırılmaması gerekir. Sanırım bir insanın hayatta sevdiği şeylerin en başında belki de evlatları gelir. Genelde bir çok baba evladını kendisine yabancılaştıracak her tutum, davranış ve eylem karşısında birçok şiddet olayında olduğu gibi çoğu kez makul, mantıklı davranamamaktadır. Bir babanın çocuğu ile şahsi münasebetinin engellenmesine zemin hazırlayan hatta meşrulaştıran bir hükmün varlığı makul ve mantıklı bir seviyede boşanmanın tesis edilmesini de engeller niteliktedir. Çünkü bizim gibi ülkelerde boşanma yalnız karı koca arasındaki evlilik ilişkisini sona erdirmemekte; boşanma sonunda genelde velayetin anneye veriliyor olması sebebiyle bu tür hükümler, bir babayı istikbalinden de koparmaktadır. Özellikle yaşlandığında çocuklarının ilgi ve desteklerine muhtaç olma durumuna ilişkin kaygısını arttırmaktadır. Bu türden hükümler boşanma sonrasında velayetin genelde anneye verildiği ülkelerde erkeklerin kendisini değersiz görmesine sebep olmaktadır.

Her ne kadar iptalini talep ettiğimiz yasa hükmü Anayasanın 38. maddesi kapsamında sanık lehine ise de; hak arama hürriyetinin bu hükümle ihlal edilmiş olması karşısında iptal edilmesi gerektiği, en azından bundan sonra daha makul, mantıklı, çocuğu para gibi görmeyen bir hükümle konunun düzenlenmesi halinde daha sonraki uyumazlıklara da adaletli bir çözüm tesis edilebilecektir." gerekçesi ile iptali istenmiştir.

İİK 341 inci madde İİK 25. maddesinin ihlalinin bir müeyyidesi olarak ta aslında koruduğu hukuki yarar itibarıyla yukarıdaki eleştirileri de hak etmektedir.

Mahkememiz bu eksik talebini tamamlamak adına ve iş bu talep ile mahkemenizin 2014/58 esasında kayıtlı itirazımız ile birleştirilmesinin takdirini mahkemenize bırakarak iş bu itirazı yapmıştır. Ek talebimizle iptalini istediğimiz hükümlerin iptali halinde suçun maddi unsuru ve korunan hukuki yarar gözetilerek yasa koyucu aslında yeni bir hüküm oluşturmak zorunda kalabilecektir.

SONUÇ: Yukarıda belirtilen gerekçelerle İİK 25/a maddesindeki yukarıda belirtilen ifadelerin de iptalini talep ederiz."

III- YASA METİNLERİ

A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları

1- Kanun’a, 538 sayılı Kanun’un 15. maddesiyle eklenen ve itiraz konusu kuralları da içeren 25/a maddesi şöyledir:

"Çocukla şahsi münasebet tesisine dair ilamın icrası:

Madde 25/a- (Ek: 18/2/1965 – 538/15 md.)

Çocukla şahsi münasebetlerin düzenlenmesine dair ilam hükmünün yerine getirilmesi talebi üzerine icra müdürü, küçüğün ilam hükümleri dairesinde lehine hüküm verilen tarafla şahsi münasebette bulunmasına mani olunmamasını; aksi halde ilam hükmünün zorla yerine getirileceğini borçluya 24 üncü maddede yazılı şekilde bir icra emri ile tebliğ eder. Bu emirde ilam hükmüne aykırı hareketin 341 inci maddedeki cezayı müstelzim olduğu da yazılır.

Borçlu bu emri tutmazsa ilam hükmü zorla yerine getirilir. Borçlu alacaklının şikâyeti üzerine ayrıca 341 inci maddeye göre cezalandırılır."

2- Kanun’un, 5358 sayılı Kanun’un 12. maddesiyle değiştirilen ve itiraz konusu kural olan 341. maddesi şöyledir:

"Çocuk teslimi emrine muhalefetin cezası:

Madde 341- (Değişik: 31/5/2005 – 5358/12 md.)

Çocuk teslimi hakkındaki ilâmın veya ara kararının gereğini yerine getirmeyen veya yerine getirilmesini engelleyen kişinin, lehine hüküm verilmiş kimsenin şikâyeti üzerine, altı aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra ilâmın veya ara kararının gereği yerine getirilirse, kişi tahliye edilir."

B- Dayanılan Anayasa Kuralları

Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 10., 36. ve 41. maddelerine dayanılmıştır.

IV- İLK İNCELEME

A- E.2014/58 Sayılı Başvuru Yönünden

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN ve M. Emin KUZ’un katılımlarıyla 13.3.2014 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

B- E.2014/79 Sayılı Başvuru Yönünden

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Serruh KALELİ, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN, M. Emin KUZ ve Hasan Tahsin GÖKCAN’ın katılımlarıyla 14.5.2014 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

V- BİRLEŞTİRME KARARI

9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na, 18.2.1965 günlü, 538 sayılı Kanun’un 15. maddesiyle eklenen 25/a maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi ile ikinci fıkrasının son cümlesinin iptallerine karar verilmesi istemiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2014/58 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, E.2014/79 sayılı dosyanın esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2014/58 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine, 14.5.2014 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

VI- ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Hakan ATASOY tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Başvuru kararında, çocukla şahsi münasebet tesisine ilişkin hükmün ihlalinin sonradan telafi edilmesi mümkün olmayan bir ihlal durumu olduğu, Kanun’un 341. maddesinde düzenlenen suçun maddi unsurunun, çocuk teslimi hakkındaki ilâmın ya da ara kararının gereğini yerine getirmemek veya getirilmesini engellemek, bu suçun koruduğu hukuki değerin ise lehine hüküm verilenlerin çocuğu teslim almaktaki hukuki yararı olduğu, oysa çocukla şahsi münasebet tesisine ilişkin ilâmın gereğinin yerine getirilmemesi hâlinde, suçun maddi unsurunun, çocukla şahsi münasebete mani olunması, korunan hukuki değerin ise çocuğun şahsi ve sosyal gelişimi ile lehine hüküm verilenin çocuk ile ilişkisinin geliştirilmesi ve korunması olduğu, bu nedenle bu suçun farklı şekilde cezalandırılması gerektiği; çocuk teslimi konusunda borçlu eşin bu borcunu yerine getirmemesi durumunda, alacaklı tarafın şikâyeti üzerine hapsen tazyikine karar verilse dahi daha sonra çocukla kişisel ilişki kurulması hakkındaki ilamın gereğini yerine getirmesi hâlinde, Kanun’un 341. maddesi gereğince kendisine ceza verilemediği ve başlangıçtaki ihlâlin cezalandırılamaz duruma geldiği, bu durumun da alacaklının hakkını etkili bir şekilde aramasına engel olduğu; boşanma davaları sonucunda çocuğun velayetinin genelde anneye bırakıldığı hususu dikkate alındığında, Kanun’un 341. maddesinin daha çok annelerin, çocuklarının babaları ile kişisel ilişki kurmalarına engel olmak için yetkilerini kötüye kullanmalarının önünü açtığı, hatta bunu meşrulaştırdığı belirtilerek kuralların, Anayasa’nın 2., 10., 36. ve 41. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Kanun’un itiraz konusu kuralları da içeren 25/a maddesinde, çocukla şahsi münasebetlerin düzenlenmesine dair ilam hükmünün yerine getirilmesi talebi üzerine icra müdürünün, küçüğün ilam hükümleri dairesinde lehine hüküm verilen tarafla şahsi münasebette bulunmasına mani olunmamasını; aksi hâlde ilam hükmünün zorla yerine getirileceğini borçluya 24. maddede yazılı şekilde bir icra emri ile tebliğ edeceği, bu emirde ilam hükmüne aykırı hareketin 341. maddedeki cezayı müstelzim olduğunun da yazılacağı, borçlunun bu emri tutmazsa ilam hükmünün zorla yerine getirileceği, borçlunun alacaklının şikâyeti üzerine ayrıca 341. maddeye göre cezalandırılacağı; Kanun’un itiraz konusu 341. maddesinde ise çocuk teslimi hakkındaki ilâmın veya ara kararının gereğini yerine getirmeyen veya yerine getirilmesini engelleyen kişinin, lehine hüküm verilmiş kimsenin şikâyeti üzerine, altı aya kadar tazyik hapsine karar verileceği, hapsin tatbikine başlandıktan sonra ilâmın veya ara kararının gereği yerine getirilirse, kişinin tahliye edileceği hükme bağlanmıştır.

Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve Anayasa’ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlettir.

Kanun koyucu, kamu düzeninin korunması amacıyla ceza hukuku alanında düzenleme yaparken Anayasa’ya ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak şartıyla, toplumda hangi eylemlerin suç sayılacağı ve suç sayılan bu eylemlerin hangi tür ve ölçüde cezai yaptırıma bağlanacağı konusunda anayasal sınırlar içinde takdir yetkisine sahiptir.

Anayasa’nın 10. maddesinde belirtilen "kanun önünde eşitlik ilkesi" hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin ihlâli yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.

Anayasa’nın 36. maddesinde, "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz." denilmektedir. Maddeyle güvence altına alınan dava yoluyla hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birini oluşturmaktadır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir. Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkı tanınması adil yargılamanın ön koşulunu oluşturur.

Anayasa’nın "Ailenin korunması ve çocuk hakları" başlıklı 41. maddesinin birinci fıkrasında, ailenin Türk toplumunun temeli olduğu ve eşler arasında eşitliğe dayandığı; ikinci fıkrasında, Devletin, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alacağı, teşkilâtı kuracağı; üçüncü fıkrasında ise her çocuğun korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.

Kanun’un 25/a maddesi, sahip oldukları ilâm hükmü gereğince çocukla şahsi münasebet kurmaya hakkı olan anne, baba veya üçüncü kişilerin, ilâm hükmünün yerine getirilmemesi hâlinde haklarını icra yolu ile elde etmelerine imkân tanıyan bir düzenlemedir. Bu düzenleme sayesinde çocuğun da Anayasa ile güvence altına alınan ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkı korunmakta ve somut olarak hayata geçirilmektedir. Ayrıca, alacaklının hakkını icra yoluyla alabileceğine ilişkin düzenlemeyle yetinilmemiş, maddenin son fıkrasında, çocukla kişisel ilişki kurulmasını engelleyen borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine Kanun’un 341. maddesine göre cezalandırılacağı belirtilerek, hakkın etkin bir şekilde korunması amaçlanmıştır.

Kanun’un itiraz konusu 341. maddesinde düzenlenen tazyik hapsi, suç karşılığı uygulanan bir ceza değildir. Tazyik hapsinde kişi yasal yükümlülüklerini yerine getirmeye zorlanmak amacıyla belli bir süreye kadar hürriyetinden yoksun bırakılmakta, ancak, yükümlülüğünü yerine getirmesi ya da sürenin dolması hâlinde bu yaptırımın uygulanmasına derhal son verilmektedir. Bu bakımdan, tazyik hapsinin amacı, kişinin işlediği bir eylem nedeniyle cezalandırılması değil, belli bir yükümlülüğü yerine getirmeye zorlanmasıdır.

İtiraz konusu kuralların amacının, çocukla şahsi münasebetlerin düzenlenmesine dair ilam hükmüne uymayan borçlunun eylemini suç sayarak cezalandırmak değil, borçluyu ilam hükmünün gereğini yerine getirmeye zorlamak ve lehine hüküm verilen tarafın yargı yerlerine başvurarak bu konudaki hakkını etkin bir şekilde koruyabilmesini sağlamak olduğu anlaşılmaktadır. Bu yönüyle, kanun koyucunun takdir yetkisi içinde olan kuralların, hukuk devleti ilkesine, hak arama hürriyetine, ailenin korunması ve çocuk haklarına aykırı bir yönü yoktur.

Öte yandan itiraz konusu kurallar, çocukla şahsi münasebetlerin düzenlenmesine dair ilam hükmüne uymayan ve bu konuda lehine hüküm verilmiş herkes için geçerli olup kuralların eşlerden birine ya da diğer kimselere ayrıcalık tanıyarak eşitsizlik yaratan bir yönü de bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kurallar Anayasa’nın 2., 10., 36. ve 41. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

VII- SONUÇ

9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun;

A- 18.2.1965 günlü, 538 sayılı Kanun’un 15. maddesiyle eklenen 25/a maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının son cümlelerinin,

B- 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı Kanun’un 12. maddesiyle değiştirilen 341. maddesinin,

Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve itirazın REDDİNE, 30.10.2014 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 11 Şub 2015, 13:53


Dilekçe ve Sözleşme Örnekleri • BOŞANMA DAVASININ REDDİ HALİNDE AYRILIK NEDENİ İLE DİLEKÇE

………………………… AİLE MAHKEMESİ’NE

DAVACI: Adı ve Soyadı, (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ: Avukat Adı ve Soyadı
Adres, Tel:

DAVALI: Adı ve Soyadı
Adres

DAVA KONUSU: Geçimsizlik nedeni ile boşanma

AÇIKLAMALAR:

1- Taraflar …/…/… evlenmişlerdir. Bu evliliklerinden çocukları olmamıştır. Müvekkilim, davalı aleyhine şiddetli geçimsizlik nedeni ile açılan boşanma davası…….. Aile Mahkemesinin …/…/… Tarih, …/… Esas, …/… Karar Sayılı kararı ile reddedilmiş ve red kararı …/…/….. tarihinde kesinleşmiştir.

2- Medeni Kanunun 166. maddesinin son fıkrasında belirtildiği üzere “boşanma sebeplerinden her biri ile açılmış bulunan, davacının davasının reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten itibaren 3 yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun müşterek hayat yeniden kurulamamışsa, eşlerden birinin talebi üzerine boşanmaya karar verileceği” düzenlenmiştir.

3- Tarafların boşanma davasının reddi kararının kesinleştiği …/…/……. tarihinden beri de bir araya gelmedikleri için yani müşterek hayat yeniden kurulamadığı için MK.’nın 166. maddesinin son fıkrasına göre boşanmalarına karar verilmesini talep etme zarureti hâsıl olmuştur.

DELİLLER: Mahkeme kararı ve her tür delil.

HUKUKİ SEBEPLER: TMK. md. 166/son, İlgili mevzuat.

TALEP SONUCU: Yukarıda kısaca açıklanan nedenlerle, tarafların boşanmalarına, yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini, davacı vekili olarak saygılarımla arz ve talep ederim. …/…/2015

Davacı vekili
Avukat Adı ve Soyadı
İmza

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 03 Şub 2015, 20:43


Yargılama Usulü ve Avukatlık Hukuku • AVUKAT HASIM TARAFIN AVUKATI İLE GÖRÜŞMEDEN BORÇLUYU ARAMASI

TBB DİSİPLİN KURULU KARARI

ESAS NO:2013/428
KARAR NO:2013/796
KARAR TARİHİ. 10.05.2013

Avukatın hasım tarafla görüşmesinin ancak avukatı ile yapılabileceği hükmü mutlak olup, hasmın avukatının bulunmaması halinde dahi görüşme “zorunluluk” sınırı ile bağlı bulunmaktadır.

(TBB Meslek Kuralları m.31 )

Şikâyetli avukat hakkında takip başladıktan sonra Şikâyetçiyi 14.06.2011 tarihinde 0533… No.lu telefondan arayarak borcun ödenmesi hususunda görüşme yapığı ve bu nedenle TBB Meslek Kuralları 31. maddeye aykırı davrandığı iddiası ile başlatılan disiplin kovuşturması sonucu eylem sabit görülmeyerek disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Şikâyetli avukat savunmasında özetle; Şikâyetçinin memur olduğu ve memurların maaşlarına yazılan hacizlerden ne kadar rahatsız olduklarını bildiği için, icra takibi kesinleştikten sonra tamamen iyi niyetinden maaş haciz yazmamak için şikâyetçiyi arayıp kendisini tanıttıktan sonra dosya borcunu ödemede gecikmeleri halinde maaşına haciz koymak zorunda kalacağını nazikçe belirttikten sonra bu aramasından rahatsızlık duyması halinde aramaya derhal son vereceğini söylediğini, açtıkları davada mahkemenin yetkisizlik kararı vermesinden dolayı böyle bir parayı ödemek zorunda kaldıklarını ve muhtemelen davayı yetkili mahkemede esastan da reddettirebileceğini ve -tamamen latife olsun diye- yeniden ücreti vekâlet ödemek zorunda kalabileceğini söylediğini, rahatsızlık vermek veya iddia edildiği gibi alay etmek amacımız olmadığını, doğrudan şikâyetçiyi aramamızın nedeni ise avukatının … Mahkemelerinde İdare Başkanlığımız aleyhinde açtığı beş davanın da yetkisizlikle sonuçlanması üzerine tarafına karşı takındığı hasmane ve agresif davranışlarından kaynaklandığını savunmuştur.

İncelenen dosya kapsamından ve Şikâyetli avukatın kabulünden takip sonrasında Şikâyetçi ile borcun ödenmesi hususunda görüşüldüğü ve sadece borç değil derdest yargılama hakkında da görüş bildirildiği tartışmasızdır.

TBB Meslek Kuralları madde 31, “Avukat hasım tarafın ancak avukatı ile görüşebilir. (Hasmının avukatı yok ise) avukatın hasımla teması zorunlu sınırlar içinde kalır. Hasım tarafla her temasından sonra avukat müvekkile bilgi verir.” hükmünü amirdir.

Bu kural, hem hasım tarafı temsil eden meslektaşını hem de kendi müvekkilini yersiz şüphelere düşürmemek için avukatları uyarmak amacını güder.

Bern Kuralları (M. 31) “Vekili varsa hasım taraf ile doğrudan doğruya temas edilemez. Eğer hasım vekili yoksa avukatın onunla teması ihtiyatlı ve ölçülü olacaktır”.

Amerikan Avukatları Ahlak Tüzüğü (M. 6) “Avukat, tarafların bütün münasebetlerinden… müvekkilini haberdar eder.”

Uluslararası Avukatlar Birliği Oslo (1956) kararları (M. 7) “Bir davada başka bir meslektaşının temsil ettiği bir kimse ile meslektaşının izni haricinde asla doğrudan doğruya temasa geçmeyecektir.”

Avrupa Birliği Meslek Kuralları (M. 5.5) “Bir avukat herhangi bir davada veya meselede başka bir avukat tarafından temsil edildiğini veya danışma hizmeti aldığını bildiği bir kişiyle, o kişinin avukatının muvafakati olmadan o dava veya mesele hakkında doğrudan haberleşemez (haberleştiği zaman da diğer avukata bilgi vermek zorundadır).”

Görüldüğü üzere uluslararası uygulama da bu yönde olup, Avrupa Birliği’nde kapsam daha da geniştir

Avukatın hasım tarafla görüşmesinin ancak avukatı ile yapılabileceği hükmü mutlak olup, hasmın avukatının bulunmaması halinde dahi görüşme “zorunluluk” sınırı ile bağlı bulunmaktadır. Avukat, bir davada, başka bir meslektaşının temsil ettiği kimse ile meslektaşının izni haricinde, doğrudan onunla temasa geçmesi disiplin suçunu oluşturmaktadır. Amaç, hasımla her türlü irtibatın avukatlar aracılığı ile kurulmasının sağlanmasıdır.

Bu nedenlerle, şikâyetli avukatın eylemi disiplin suçunu oluşturduğundan, Baro Disiplin Kurulu’nun şikâyetli avukatın eyleminin disiplin suçu oluşturmadığına ilişkin hukuksal değerlendirme isabetli bulunmamış ve itirazın kabulü ile disiplin cezası tayini gerekmiştir.

Sonuç olarak Şikâyetçi SA vekili Avukat RAU’nın itirazının kabulü ile … Barosu Disiplin Kurulu’nun “Disiplin Cezası Verilmesine Yer Olmadığına” ilişkin 05.04.2013 gün ve 2013/9 Esas, 2013/114 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA ve Şikâyetli Avukat EC’in UYARMA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, katılanların oybirliği ile karar veridi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 31 Oca 2015, 10:53


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları • ARSA SAHİBİ İLE MÜTEAHHİT ARASINDA SORUN ÇIKMASI, ZAMANAŞIMI

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS: 2013/3-1009
KARAR: 2014/534

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; … 1.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 23.02.2012 gün ve 2010/524 E.-2012/74 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 25.06.2012 gün ve 2012/10881 E-2012/15928 K. sayılı ilamı ile;

(…Davacı vekili; müvekkilinin 07.10.1996 tarihli sözleşme ile dava dışı yükleniciden taşınmaz satın alıp, bedelini de ödediğini, yüklenicinin arsa sahibi ile arasında çıkan sorunlar nedeniyle inşaatı tamamlaması üzerine davalı arsa sahibinin davacının yükleniciye ödediği parayı davacıya ödemeyi taahhüt ettiğini belirterek; davalı arsa sahibinin taahhüdüne istinaden, satışı taahhüt edilen dairenin 2010 rayiç bedeli üzerinden hesaplanacak alacağın, davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Mahkemece, davacının talebinin sebepsiz zenginleşmeye dayalı olduğu, BK. 66.maddesi gereğince davacının 19.10.2000 tarihli belgenin tanziminden itibaren 1 yıllık zamanaşımı süresinde dava açması gerektiği halde 1 yıllık sürede talepte bulunmadığı için davanın zamanaşımı nedeniyle reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacının davasına dayanak yaptığı 19.10.2000 tarihli belge içeriğinde; davacıya daire verilmeyeceği, bunun yerine davacının ödediği paranın iade edeceği davalı tarafından taahhüt edilmiştir. Davalı, davacının dayandığı bu belgenin rızası hilafına hazırlandığını savunmuştur. Mahkemece; bu belgenin iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme niteliği taşımadığı gerekçesi ile imza ve içerikle ilgili sıhhat araştırması yapılmamıştır.

Mahkemece öncelikle bu belgenin sıhhati konusunda gerekli araştırmalar yapılarak, belgenin hukuken geçerli kabul edilebilir nitelikte olduğunun belirlenmesi halinde, taraflar arasında sözleşme ilişkisinin varlığı kabul ederek, on yıllık zamanaşımı süresi esas alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken; yazılı ve yanılgılı gerekçelerle davanın zamanaşımı nedeni ile reddi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, alacak istemine ilişkindir.

Davacı, 07.10.1996 tarihli sözleşme ile dava dışı yükleniciden bağımsız bölüm satın aldığını, bedelini ödediğini, yüklenicinin, davalı arsa sahibi ile arasında çıkan sorunlar nedeniyle inşaatı tamamlamaması üzerine, davalı arsa sahibinin, davacının yükleniciye ödediği parayı davacıya ödemeyi taahhüt ettiğini belirterek, satışı taahhüt edilen dairenin 2010 rayiç bedeli üzerinden hesaplanacak alacağın, davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, alacağın zamanaşımına uğradığını, davacının dava dışı yükleniciden bağımsız bölüm satın aldığını, yüklenici ile kendisi arasında düzenlenen sözleşmenin yüklenicinin edimlerini yerine getirmemesi nedeniyle fesedildiğini, davacının yüklenicinin halefi olarak da bir hak talep edemeyeceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, davacının talebinin sebepsiz zenginleşmeye dayalı olduğundan mülga BK’nun 66.maddesi gereğince 19.10.2000 tarihli belgenin tanziminden itibaren 1 yıllık zamanaşımı süresinde dava açması gerektiği halde, 1 yıllık sürede talepte bulunmadığından davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine; Özel Daire’ce metni aynen yukarıda başlık bölümünde yazılı olan ilam ile bozulmuş; yerel mahkeme, önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmektedir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut uyuşmazlıkta sözleşmeye ilişkin 10 yıllık zamanaşımı süresinin mi, yoksa sebepsiz zenginleşmeye ilişkin 1 yıllık zamanaşımı süresinin mi uygulanması gerektiğine ilişkindir.

Somut olayda, davalı arsa sahibi ile dava dışı yüklenici Celil Yaşar arasında 21.08.1995 tarihli “Gayrimenkul Satış Vaadi ve Daire Karşılığı İnşaat Sözleşmesi” düzenlendiği, yüklenicinin sözleşme gereği kendisine düşen bağımsız bölümlerden birisini, 07.10.1996 tarihinde davacıya haricen sattığı, daha sonra davalı arsa sahibi ile yüklenici arasındaki sözleşmenin feshedildiği hususlarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Davacı eldeki davada, davalı tarafından düzenlendiği ve imzalandığını iddia ettiği 19.10.2000 tarihli “Tutanak” başlıklı belgeye dayanmıştır. Bu belgede, “M… nin haricen satın almış olduğu boş arsadaki daire kendisine verilmeyecektir. Ancak ödemiş olduğu para tarafımdan iade edilecektir…” ibaresi yazmakta olup davalının da imzası bulunmaktadır. Davalı, belge içeriğinden haberi olmadığını, imza attığını hatırlamadığını savunmuştur. Söz konusu belge davacının iddiaları doğrultusunda, davalı tarafından düzenlenmiş ve imzalanmış ise, bu durumda taraflar arasında sözleşme ilişkisinin kurulduğu ve tarafların sözleşme gereğince edimlerini yerine getirmesi gerektiği kuşkusuz olup, bu durumda davada 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir.

Bu durumda, mahkemece öncelikle bu belgenin sıhhati konusunda gerekli araştırma yapılarak, belgenin hukuken geçerli kabul edilmesi halinde sözleşmeye ilişkin 10 yıllık zamanaşımı süresi esas alınarak, ortaya çıkacak sonuca göre işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekir. Bu bakımdan direnme kararının bozulması gerekmiştir.

S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan ve HGK’ca da benimsenen, özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulu Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440.maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 16/04/2014 gününde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 29 Oca 2015, 11:57


Danıştay İdare ve Vergi Daireleri Kararları • AVUKAT VEYA STAJYERLERİN VEKİLLİK BELGE İLE NÜFUSTAN BELGE..

T.C.
DANIŞTAY
8. DAİRE BAŞKANLIĞI
Esas No ;2008/11035
Karar No : 2011/1750
Karar Tarihi:22.3.2011

Buna karşılık nüfus işlerinin yürütülmesi konusunda özel nitelikte bir yasal düzenleme olduğu açık olan 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Yasası uyannca, nüfus kayıtlan ve bu kayıtların tutulmasına dayanak olan belgeler gizli olduğu gibi, nüfus müdürlüklerinden doğrudan belge almaya vekillik belgesi İbraz edenler yetkili olup, bunun dışında kalan üçüncü şahısların bir kişinin nüfus kaydına İlişkin örnek veya bilgi alamayacakları açıktır.

Ayrıca, nüfus kayıt örneği alınması konusunda avukat stajyerleri İçin ayrıksı bir düzenleme bulunmadığı gibi, 5490 sayılı Yasanın 44.maddesinin, vekalet ibrazı şartının avukatlar için uygulanamayacağı şeklinde yorumlanması mümkün değildir. Bununla birlikte avukat stajyerlerinin avukatların yürüttüğü (dava dosyası) işlerle iigili fotokopi yoluyla örnek alabilmesi yetkisinin, resmi belge olan ve verilmesi Özel şarta bağlanmış olan nüfus kayıt örneği alınabilmesi yetkisini kapsamadığı acıktır/

Diğer taraftan, yasa ile şartlan açıkça belirlenmiş olan nüfus kayıt örneği verilmesi konusunda, nüfus bilgilerine ulaşılacak kişi İle arasında vekalet ilişkisi bulunmayan avukat stajyerlerine tanınması istenen bir çeşit muafiyetin 1136 sayılı Yasada belirlenmiş "yardımcı olma zorunluluğu" kapsamında değerlendirllemeyeceğl tartışmasızdır.

Bu bilgiler ışığında; verilmesi 5490 sayılı Yasa ile vekalet ibraz* şartına bağlanmış olan nüfus kayıt örneğinin, bu konuda haklarında ayrıksı bir düzenleme bulunmayan avukat stajyerlerine verilemeyeceği yönünde tesis edilen işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davanın reddine, ….. yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına İstenilmesi halinde artan ……posta ücretinin davacıya iadesine 22.3.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.

BaşkanüyeÜyeüyeÜye

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 28 Oca 2015, 20:33