Etiket arşivi: kadar

DAMGA VERGİSİ TAMAMLANINCAYA KADAR TAKİP İŞLEMLERİNİN DURDURULMASINA KARAR VERİLEMEYECEĞİ

Yargıtay 12.Hukuk Dairesi
Esas: 2008/5216
Karar: 2008/7809
Karar Tarihi: 15.04.2008

ŞİKAYET DAVASI – YARGI İŞLEMLERİNDEN ALINACAK HARÇLAR ÖDENMEDİKÇE MÜTEAKİP İŞLEMLERİN YAPILAMAYACAĞI HÜKMÜNÜN DAMGA VERGİSİ HAKKINDA UYGULANAMAYACAĞI – DAMGA VERGİSİ TAMAMLANINCAYA KADAR TAKİP İŞLEMLERİNİN DURDURULMASINA KARAR VERİLEMEYECEĞİ

ÖZET: İcra memurluğunca takip dayanağı belgenin damga vergisine tabi olduğu ve verginin yatırılmadığının veya eksik yatırıldığının düşünülmesi halinde yapılacak iş, durumu bir tutanakla tespit etmek ve vergi dairesine göndermekten ibaret olup, damga vergisi tamamlanıncaya kadar takip işlemlerinin durdurulmasına karar verilmesi doğru değildir.

(488 S. K. m. 26) (492 S. K. m. 32)

Dava: Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklılar vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’nun 26. maddesi uyarınca, <Resmi dairelerin ilgili memurları kendilerine ibraz edilen kağıtların damga vergisini aramaya ve vergisi hiç ödenmemiş veya noksan ödenmiş olanları bir tutanakla tesbit etmeye veya bunları tutanağı düzenlemek üzere, vergi dairesine göndermeye mecburdurlar.>

492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 32. maddesinde öngörülen yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağına ilişkin düzenleme bu kanundan kaynaklanan harçlarla ilgili olup, anılan hükmün damga vergisi hakkında da uygulanacağına dair 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’nda herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durumda icra memurluğunca takip dayanağı belgenin damga vergisine tabi olduğu ve verginin yatırılmadığının veya eksik yatırıldığının düşünülmesi halinde yapılacak iş, 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’nun 26. maddesi uyarınca durumu bir tutanakla tesbit etmek ve vergi dairesine göndermekten ibaret olup, damga vergisi tamamlanıncaya kadar takip işlemlerinin durdurulmasına karar verilmesi doğru değildir.

O halde Mahkemece şikayetin kabulü yerine yazılı gerekçe ile reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

Sonuç: Alacaklılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366. ve HUMK. 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 15.04.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.

YARGITAY 16.HD E:2010/3045 K:2010/3089*TAAHHÜT TUTANAĞINDA ÖDEME TARİHİNE KADAR FAİZ İSTENMİYORSA TAAHHÜT GEÇERLİDİR

T.C.
YARGITAY
16. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2010/3045
KARAR NO : 2010/3089
Y.C.BAŞSAVCILIĞI NO:K.Y.B:2010/75149

Ödeme şartını ihlal eyleminden borçlu Hamza Ayna'nın İİK'nun 340.maddesi gereğince 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına dair Mersin 1.İcra Mahkemesinin 10.6.2009 tarihli ve 2009/660-1013 sayılı kararına karşı yapılan itirazın kabulü ile anılan kararın kaldırılmasına, borçlunun beraatine ilişkin Mersin l.Ağır Ceza Mahkemesinin 27.7.2009 tarihli ve 2009/690 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya aleyhine Adalet Bakanlığından verilen 20.03.2010 gün ve 17210 sayılı kanun yararına bozma talebini içeren Yargıtay C.Başsavcılığının 7.4.2010 gün ve K.Y.B. 2010/75149 sayılı tebliğnamesi ile dava dosyası Daireye gönderilmekle incelendi,

Tebliğnamede, 25.2.2009 tarihinde sanık tarafından yapılan taahhütte işlemiş faizin belirtilmesine karşın, son ödeme tarihine kadar işleyecek faiz miktarının belirlenmemesi sebebiyle verilen Yargıtay 16.Hukuk Dairesinin 11.5.2009 tarihli ve 2009/3306-3412 sayılı ilamında da belirtildiği üzere taahhüt tutanağında bu tarihler arasında faiz yürütüleceğine dair bir beyan bulunmadığına göre, faiz miktarının ayrıca ilave edilmesinin zorunlu olmadığı, dolayısıyla taahhüdün geçersiz olduğundan söz edilemeyeceği gözetilmeden itirazın reddi yerine yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmesi isabetsiz olduğundan anılan hükmün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309.maddesi uyarınca bozulması gereğine işaret edilmiştir.

GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Dosya kapsamına göre, borçlu hakkında toplam 10.163.15 TL alacağın tahsili amacıyla yapılan takip sırasında 25.2.2009 tarihinde icra memuru huzurunda alacaklı vekilinin kabulüyle düzenlenen tutanakta borç miktarının 11.946.83TL olarak gösterildiği, tutanağın beyan kısmında da borçlunun "… taahhüt tarihine göre hesaplaması yapılsın dedi. Taahhüt tarihine göre yapılan hesaplamada 10.163.15 TL takip miktarı, 1.219.58 TL vekalet ücreti, 88.9 TL icra masrafı, 325.2 TL tahsil harcı ve 150.00 TL faiz olmak üzere toplam 11.946.83 TL dosya borcunun olduğu dökümleri ile söylendi, borçlu anladım kabul ettim dedi ve söz alarak ben bu borcumun tamamı olan 11.946.83TL'yi 16.03.2009 tarihinde ödemeyi kabul ve taahhüt ediyorum dedi.." şeklinde taahhütte bulunduğu dikkate alındığında, borçlunun hangi miktar için ödeme taahhüdünde bulunduğu, alacaklının da hangi miktar için kabulde bulunduğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır. 25.2.2009 tarihine kadar faiz belirlenmiş, ancak bu tarihten ödeme tarihi olan 16.3.2009 tarihine kadar olan faiz hesaplanıp taahhüt tutanağında gösterilmemiş ise de, taahhüt tutanağında bu tarihler arasında faiz yürütüleceğine dair bir beyan bulunmadığına, taahhüt edilen miktarın hiç bir kuşkuya yer verilmeyecek şekilde açık olarak belirlenmiş olmasına göre faiz miktarının ayrıca ilave edilmesi zorunlu değildir. Hal böyle olunca taahhüdün geçerli olduğu gözetilmeden itirazın reddi yerine kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.

Açıklanan nedenlerle Yargıtay C.Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine atfen düzenlediği tebliğname yerinde görülmekle Mersin l.Ağır Ceza Mahkemesinin 27.7.2009 tarih ve 2009/690 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK'nun 309/4-c maddesi uyarınca BOZULMASINA, "yargılamanın yenilenmesi yasağı" nedeniyle bozma kararı doğrultusunda yeniden yargılama yapılmasının gerekmediğine, dosyanın Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine 19.04.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
16. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2009/3306
KARAR NO : 2009/3412
Y.C.BAŞSAVCILIĞI NO: K.Y.B:2009/64955
TÜRK MİLLETİ ADINA
YARGITAY İLAMI

Ödeme şartını ihlal eyleminden borçlu Serpil Dereköy’ün 2004 sayılı İİK’nun 340. maddesi gereğince 3 ayı geçmemek üzere hapsen tazyikine dair, Aybastı İcra Mahkemesinin 24.09.2008 tarihli ve 2008/8-14 sayılı kararına yapılan itirazın reddine ilişkin Ünye Ağır Ceza Mahkemesinin 13.11.2008 tarihli ve 2008/641 sayılı kararını kapsayan dosya aleyhine Adalet Bakanlığından verilen 03.03.2009 gün ve 12629 sayılı kanun yararına bozma talebini içeren Yargıtay C.Başsavcılığının 31.03.2009 gün ve K.Y.B. 2009/64955 sayılı tebliğnamesi ile dava dosyası Daireye gönderilmekle incelendi,

Tebliğname ile, sanığın taahhüdünü içeren tutanakta ödenmesi gerekli toplam borç miktarının tüm ferileri ile birlikte hesaplanıp açıkça gösterilmesi gerektiği, oysa ki tutanakta borcun 30.04.2007 tarihine kadarki kısmı için faizin hesaplandığı, ancak 30.04.2007 tarihi ile son taksitin ödeneceği 30.06.2007 tarihleri arasındaki faizin hesaplanmadığı, bu hususları içermeyen 18.01.2007 tarihli taahhüdün hukuken geçersiz olduğu gözetilmeden, itirazın bu yönden kabulü yerine reddine karar verilmesi isabetsiz olduğundan anılan hükmün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca bozulması gereğine işaret edilmiştir.

GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Dosya kapsamına göre, borçlu hakkında toplam 17.701,81 TL alacağın tahsili amacıyla Aybastı İcra Müdürlüğünün 2007/156 esas sayılı dosyası üzerinden yapılan takip sırasında 18.01.2007 tarihinde icra memuru huzurunda alacaklı vekilinin kabulüyle düzenlenen tutanakta borç miktarının 23.358,48 TL olarak gösterildiği, tutanağın beyan kısmında da borçlunun “ben bu borcun 8.000,00 YTL’lik kısmını 30.04.2007 tarihinde, 8.000,00 YTL’lik kısmını 31.05.2007 tarihinde, bakiye 7.358,48 YTL’lik bölümünü ise 30.06.2007 tarihinde ödemeyi kabul ve taahhüt ediyorum” şeklinde taahhütte bulunduğu dikkate alındığında, borçlunun hangi miktar için ödeme taahhüdünde bulunduğu, alacaklının da hangi miktar için kabulde bulunduğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır. 30.04.2007 tarihine kadar faiz belirlenmiş, ancak bu tarihten son ödeme tarihi olan 30.06.2007 tarihine kadar olan faiz hesaplanıp taahhüt tutanağında gösterilmemiş ise de, taahhüt tutanağında bu tarihler arasında faiz yürütüleceğine dair bir beyan bulunmadığına göre faiz miktarının ayrıca ilave edilmesi zorunlu değildir. Hal böyle olunca taahhüdün geçersiz olduğundan söz edilemeyecektir.

Açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine atfen düzenlediği tebliğname yerinde görülmediğinden REDDİNE, dosyanın mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 11.05.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.

İşçinin ikramiyeye hak kazanması için işyerinde ikramiye ödemesini gerektiren dönemin sonuna kadar çalışmış olması gerekmez

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2013/13607 esas sayılı ve 2014/15403 karar sayılı, 02.06.2014 tarihli kararı

Davacı, iş sözleşmesinin haksız şekilde işverence feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları kıdem ve ihbar tazminatı ile manevi tazminat, izin, fazla çalışma, genel tatil, ücret, maaş zammı farkı, kasa farkı, banka farkı, baş kasiyer farkı ve ikramiye alacaklarını istemiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı, davacının işi terk ederek ayrıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının iş sözleşmesini fesihte haksız olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararı taraflar vekilleri temyiz etmiştir.

1. Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2. Davacı temyizi yönünden, taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

4857 sayılı İş Kanunumda 32. maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.

İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçiler o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.

İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda şahit beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı, ayrıca davacının çalıştığı işyerinin faaliyet gösterdiği alanda uzman bir bilirkişiden de görüş alınarak davacının fesih tarihindeki gerçek ücreti saptanmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.

Somut olayda; feshin kesinleştiği tarih itibariyle ücretin tespiti emsal ücret araştırması yapılarak belirlendikten sonra, davacı tarafından işverene çekilen ihtarda aylık 1.500,00 TL ücretle çalıştığını belirtmiş olması da dikkate alınarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

3. Davalı temyizi yönünden; taraflar arasında ikramiye uygulaması hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

İşçinin işyerine olan katkıları sebebiyle işverenin memnuniyetini ifade etmek üzere bir defada veya dönemsel olarak belli zaman dilimlerinde ya da işçiyi ilgilendiren doğum, ölüm, evlenme gibi nedenlere bağlı olarak yapılan ücretin eki niteliğindeki ödemeler ikramiye olarak adlandırılabilir. İşçinin başarısına bağlı olarak ödenen primden farklı olarak ikramiye genel bir nitelik taşır ve uygulamadan işyerinde çalışan tüm işçiler yararlanır. Başka bir anlatımla, işveren tarafından ayrımı haklı kılan geçerli nedenler olmadığı sürece ikramiye uygulaması yönünden eşit davranma borcuna uygun davranmalıdır.

İşçinin ikramiyeye hak kazanması için işyerinde ikramiye ödemesini gerektiren dönemin sonuna kadar çalışmış olması gerekmez. İşyerinde çalışılan süreyle sınırlı olmak üzere işçinin ikramiye talep hakkı vardır.

Somut olayda; davacı, davalı işveren işyerinde dört ayda bir, bir aylık ücret tutarında ikramiye ödendiğini ileri sürmüştür. Davalı işverenle aralarında dava bulunan davacı şahitleri de davacı iddiasını destekler şekilde beyanda bulunmuşlardır. Davalı şahitleri ise; işyerinde ikramiye uygulaması olmadığını belirtmişlerdir. Mahkemece, davacı talebi doğrultusunda dört ayda bir, bir aylık ücret tutarında ikramiye aldığının kabulü ile karar verilmişse de; başka delillerle desteklenmeden, verilecek karardan menfaat elde edecek olan husumetli şahit anlatımları ile sonuca gidilmesi isabetli olmamıştır. Gerekirse işyerinde inceleme yetkisi verilen bilirkişi aracılığı ile işçilerin ücret bordroları incelenmeli ve davalı işveren işyerinde ikramiye uygulaması olup olmadığı, varsa uygulamanın ne şekilde olduğu hususları açık ve tereddüte yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir. Salt husumetli tanık anlatımları esas alınarak sonuca gidilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Yargıtay Ceza Daireleri Kararları • DENETİMLİ SERBESTLİĞİN İNFAZINDA İHLAL EDİLENE KADAR GECEN SÜRE-MAHSUP

T.C
YARGITAY
4.CEZA DAİRESİ
ESAS NO:2014/2525
KARAR NO:2015/1863
KARAR TARİHİ.22.01.2015

>DENETİMLİ SERBESTLİĞİN İNFAZINDA İHLAL EDİLEN SÜREYE KADAR GECEN ZAMAN—MAHSUP

>5275 sk 105/a

Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 22.1.2015 tarih ve 2014/2525 Esas 2015/1863 Karar sayılı ilamı da bu yöndedir. Şöyle ki; “Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan hükümlü N. G. hakkında, Bolvadin Sulh Ceza Mahkemesinin 16/06/2009 tarihli ve 2008/157 esas, 2009/283 sayılı kararı ile verilen 8 ay 22 gün hapis cezasının infazı sırasında, adı geçen hükümlünün 6291 sayılı Kanun ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a eklenen 105/A maddesinde düzenlenen denetimli serbestlik hükümlerinin hakkında uygulanması talebinin kabulü ile, cezasının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak infaz edilmesine ilişkin, Bolvadin İnfaz Hakimliğinin 30/07/2013 tarihli ve 2013/379-382 sayılı kararını müteakip, düzenlenen denetim planı kapsamında hükümlünün 22/08/2013 tarihinde bireysel görüşmeye gitme ve 28/09/2013 tarihli imza atma yükümlülüklerini uyarılara rağmen yerine getirmemesi nedeniyle, hükümlünün tahliye edildiği 30/07/2013 tarihi ile karar tarihi olan 09/10/2013 tarihleri arasında kalan sürenin infaz edilmiş sayılarak, kapalı ceza infaz kurumuna iadesine dair, Bolvadin infaz Hakimliğinin 09/10/2013 tarihli ve 2013/379-382 sayılı ek kararına karşı Bolvadin Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan itirazın reddine dair, Bolvadin Ağır Ceza Mahkemesinin 25/10/2013 tarihli ve 2013/742 değişik iş sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 07.01.2014 gün ve 3673 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası Dairemize gönderilmekle incelendi:

İstem yazısında: “Dosya kapsamına göre, hükümlünün cezasının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak infaz edilmesine dair anılan mahkeme kararı sonrasında, hükümlünün tahliye edildiği 30/07/2013 tarihi ile denetime uymadığı son tarih olan 28/09/2013 tarihleri arasında kalan süresinin infaz edilmiş sayılarak, kapalı ceza infaz kurumuna iadesi kararı verilmesi gerektiğinin gözetilerek, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

I-Olay: Hakaret suçundan hükümlü N. G. hakkındaki cezanın infazı sırasında Bolvadin İnfaz Hakimliğinin 30/07/2013 tarihli kararıyla, İnfaz Kanunu’nun 105/A maddesi uyarınca cezasının koşullu salıverme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına karar verildiği, tahliye işlemi sonrasında sanığın 22.08.2013 ve 28.09.2013 tarihlerinde denetim planındaki yükümlülüklerini yerine getirmemesi üzerine, Bolvadin Cumhuriyet Başsavcılığı infaz bürosunun 08.10.2013 tarihli ihbar yazısı üzerine, Bolvadin İnfaz Hâkimliğinin 09/10/2013 tarihli kararıyla İnfaz Kanunu’nun 105/A-6-b maddesi uyarınca denetimli serbestlik kararının kaldırılarak kapalı cezaevine gönderilmesine ve hükümlünün tahliyesine karar verildiği 30.07.2013 tarihi ile kararın kaldırıldığı 09.10.2013 tarihleri arasındaki sürenin infaz edilmiş sayılmasına karar verildiği, o yer Cumhuriyet Başsavcılığının bu karara itirazının Bolvadin Ağır Ceza Mahkemesinin 25/10/2013 tarihli kararıyla reddedilmesi üzerine, kesin olan mercii kararına karşı kanun yararına bozma yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.

II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
5275 sayılı İnfaz Kanunu’nun 105/A maddesi uyarınca cezasının koşullu salıverme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına karar verilen hükümlü hakkında, denetim planındaki yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle İnfaz Hakimliğince verilen tedbirin geri alınmasına ilişkin kararda, infaz edildiği kabul edilen sürenin doğru gösterilip gösterilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.

III- Hukuksal Değerlendirme:
Kanun yararına bozma, kesinleşen hükümde verildiği zaman yürürlükte bulunan usul ve maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlı olduğundan, inceleme karar tarihindeki mevzuat hükümlerine göre yapılmıştır.
5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesinin karar tarihinde yürürlükte bulunan (6) numaralı fıkrasında,
“(6) Hükümlünün;
a) Ceza infaz kurumundan ayrıldıktan sonra, talebinde belirttiği denetimli serbestlik müdürlüğüne üç gün içinde müracaat etmemesi,
b) Hakkında belirlenen yükümlülüklere, denetimli serbestlik müdürlüğünün hazırladığı denetim ve iyileştirme programına, denetimli serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı ve önerileriyle hakkında hazırlanan denetim planına uymamakta ısrar etmesi,
c) Ceza infaz kurumuna geri dönmek istemesi,
hâlinde, denetimli serbestlik müdürlüğünün talebi üzerine, koşullu salıverilme tarihine kadar olan cezasının infazı için kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmesine, infaz hâkimi tarafından karar verilir.” hükümlerine yer verilmiştir.
Denetimli serbestlik suretiyle hapis cezasının infazı, özgürlüğü bağlayıcı cezanın kanunlarla belirlenecek bir alt sınırının infaz kurumunda geçirilmesi koşuluyla, suçlunun kişiliğindeki gelişmeleri gözlemleyerek cezasının koşullu salıverilmeden önceki bir yılını dışarıda geçirmesini sağlayan bir tedbirdir. Bu yöntemde işlenen suçun, denetimli serbestlik açısından belirleyici bir niteliği bulunmamakta, verilen cezanın çekilen süresi ve iyi halli olma koşulları aranmaktadır.

İnceleme konusu somut olayda; Bolvadin Cumhuriyet Başsavcılığı infaz bürosunun 08.10.2013 tarihli ihbar yazısı ve ekindeki evraklar incelendiğinde, hükümlünün tahliye edildikten sonra denetim planındaki yükümlülükleri bir süre yerine getirdiği ancak kendisine yapılan ihtaratlara rağmen, denetim planı kapsamında belirlenen 22/08/2013 tarihli bireysel görüşmeye gitmediği, 28/09/2013 tarihinde ise imza atma yükümlülüğünü yerine getirmediği görülmektedir. Bu nedenle infaz hakimliğince, hükümlünün tahliye edildiği 30.07.2013 tarihi ile, denetim dosyasının kapatılmasına neden olan son ihlalin tespit edildiği, 28.09.2013 tarihleri arasındaki sürenin infaz edilmiş olduğu kabul edilerek, 28.09.2013 tarihinden sonraki sürelerin kapalı cezaevinde infazına karar verilmesi gerekirken, 30.07.2013 tarihi ile tedbirin kaldırılmasına dair kararın verildiği 09.10.2013 tarihleri arasındaki sürenin infaz edilmiş sayılmasına karar verilmesi hukuka aykırıdır.

IV- Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kanun yararına bozma isteği doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,
1-Bolvadin Ağır Ceza Mahkemesinin 25/10/2013 tarih ve 2013/742 değişik iş sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
2-Aynı Kanun maddesinin 4-a fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, 22.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” Şeklinde karar verilmiştir.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Çrş Şub 25, 2015 4:17 pm


YARGITAY 17.H.D E:2013/2472 K:2014/652*Sigortanın ödeme yaptığı günden tazminat hesap gününe kadar işleyen faizin indirimi

YARGITAY

17. Hukuk Dairesi

ESAS: 2013/2472 

KARAR: 2014/652

 

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı Ş… Otomotiv San. İnş. Tur ve Tic. Ltd. Şti vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR

 

Davacılar vekili asıl ve birleştirilen davada, müvekkillerinin eşi ve anneleri olan A…'ın davalıların maliki ve sürücüsü oldukları araçta yolcu iken gerçekleşen trafik kazasında yaşamını yitirdiğini ve müvekkillerinin bu suretle murislerinin desteğinden mahrum kaldıklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davacıların her biri için 1.000 TL olmak üzere toplam 6.000 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile davacı H… için 15.000 TL, diğer davacıların her biri için 10.000 TL olmak üzere toplam 65.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 06.05.2011 tarihli dilekçe ile davalı B… hakkındaki davadan feragat ettiklerini bildirmiştir.

 

Davalılar vekili, davalı B…'ya husumet yöneltilemeyeceğini, ayrıca davacıların tüm zararlarının sigorta şirketi tarafından karşılandığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

 

Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre; davalı B… hakkında açılan dava konusunda vaki feragat nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, davacıların davalarının kısmen kabulü ile davacı H… için 9.000 TL, davacılar K… ve R… için ayrı arı 7.500 TL, davacılar B…, F… ve E… için ayrı ayrı 6.000 TL manevi tazminat ile davacı H… için 4.797,15 TL, davacı F… için 4.100,98 TL, davacı E… için 2.327,32 TL, maddi tazminatın davalı şirket ve davalı Ü…'dan kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte müteselsilen tahsiline, davacılar B…, R… ve K…'un maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiş; hüküm, davalı Ş…Otomotiv San. İnş. Tur. ve Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

 

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere göre, davalı Ş… Otomotiv San. İnş. Tur. ve Tic. Ltd. Şti. vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

 

2-Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

 

Hükme esas alınan 27.09.2010 tarihli bilirkişi raporunda, davacılara 04.09.2008 tarihinde ödenen toplam 51.737 TL hesaplanan tazminattan düşülmemiş, bu miktar mahkemece güncellenmeden düşülerek bakiye miktarlara hükmedilmiştir.

 

Sigorta şirketi tarafından yapılan ödemeyi destekten yoksun kalma tazminatı hesabı yapılmadan önce alan davacılar, hesap tarihine kadar geçen süre nedeni ile aldıkları paranın yasal faizi kadar kazanım elde etmişlerdir. Öncelikle destekten yoksun kalma tazminatı, ilk hesaplamanın yapıldığı gündeki verilere göre hesaplanmalı, ödenmesi gereken miktarla ödenen miktar arasında KTK 111. maddede belirtildiği şekilde fahiş bir fark olup olmadığı değerlendirilmelidir.

 

Yapılan ödemenin davacıların zararını karşılamadığının anlaşılması halinde, zarar ve yararın denkleştirilmesi ilkesi gereğince, davacılara yapılan sigorta ödemesinin, ödeme günü ile destekten yoksun kalma tazminatının hesaplandığı güne kadar geçen süredeki işlemiş yasal faizi de hesaplanarak, ödeme tutarı ile birlikte hesaplanan destekten yoksun kalma tazminatından indirilmesi gerekir.Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek bu konularda bilirkişiden ek rapor alınmalıdır. Eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması isabetli değildir. 

 

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Ş… Otomotiv San. İnş. Tur. ve Tic. Ltd. Şti. vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Ş… Otomotiv San. İnş. Tur. ve Tic. Ltd. Şti. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı Ş… Otomotiv San. İnş. Tur. ve Tic. Ltd. Şti.'ne geri verilmesine 21.1.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay,Boşanmada,Karar Kesinleşinceye Kadar Eş Sadakati Devam Etmezse Kusur Oluşur

Yargıtay, eşler arasındaki sadakatin boşanma davası kesinleşinceye kadar devam etmek zorunda olduğuna hükmetti

Erdemli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nden Yargıtay’ın gündemine gelen bir boşanma davasında 2. Hukuk Dairesi, eşler arasındaki kusur belirlemede sadakatin önemine dikkat çeken bir karara imza attı. Anlaşamayan çift boşanma davası açtı. Erdemli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi çiftin boşanmasına hükmederek kocayı kusurlu buldu. Koca O.G. de boşanma kararı kesinleşmeden karısının kendisini aldattığını öne sürerek kusurun kendisinde olmadığını savundu. İtiraz üzerine dosya Yargıtay’ın gündemine geldi. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nde görülen davada, O.G., boşanma davası öncesinde eşiyle ayrı yaşadığını belirttiği temyiz dilekçesinde boşanma kararı kesinleşmeden eşi Zeliha’nın kendisini aldattığını bir başka erkekle beraber yaşadığını ve bu erkekten çocuk sahibi olduğunu ileri sürerek, eşinin doğum yaptığına dair belgeyi Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’ne sundu.

SADAKAT KARAR KESİNLEŞİNCEYE KADAR DEVAM ETMELİ

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi ise yargılama sırasında ileri sürülmeyen hususların temyizde dikkate alınmayacağına ancak eşlerin sadakat yükümlülüğünün önemine işaret etti.

Daire, “Eşlerin sadakat yükümlülüğü, boşanma yönünde oluşan karar kesinleşinceye kadar devam edeceğine göre, davacı kadının bu yükümlülüğüne aykırı davranışı, kanıtlanması halinde tarafların boşanmadaki kusur durumlarına ve boşanmanın fer’i sonuçlarına etkili olacaktır” dedi. Daire, yeni beyanların davanın sonucuna etki edeceğine işaret ederek, olaya ilişkin delillerin değerlendirilmesine hükmetti. Yerel mahkemenin kararını bozan Daire, sonucun delillerin incelenmesinden sonra kurulmasına karar verdi

Uzun zamandır yoksulluk nafakası ödüyorum. Daha ne zamana kadar ödeyeceğim?

SORU : 2010 yılının temmuz ayında eşimle anlaşmalı boşandık.  Eski eşime halen 500TL yoksulluk nafakası ödüyorum. Daha ne zamana kadar nafaka ödeyeceğim?

 

CEVAP : Medeni Kanunumuzun 176. maddesinin 3. fıkrasında yoksulluk nafakasının sona erme halleri düzenlenmiştir. Buna göre

1)Nafaka alacaklısının evlenmesi

2)Nafaka alacaklısı veya borçlusunun ölümü

3)Nafaka alacaklısının evli olmamasına rağmen fiilen evliymiş gibi yaşaması

4)Nafaka alacaklısının haysiyetsiz hayat sürmesi

5)Nafaka alacaklısının yoksulluğunun sona ermesi

 

hallerinde yoksulluk nafakası mahkeme kararıyla kaldırılır.

Eğer eski eşiniz , evlenirse , ölürse , evlenmeden bir başkası ile karı koca hayatı yaşarsa , yoksulluğu devam ederse veya haysiyetsiz hayat sürerse  yoksulluk nafakası mahkeme kararı ile kaldırılır. Eğer bunlardan hiçbiri gerçekleşmediyse nafaka ödemeye devam edeceksiniz.

 

Saygılarımızla

Boşanma Hukuku