Etiket arşivi: KARARI

TBB DİSİPLİN KURULU KARARI 2014/165ESAS 2014/332KARAR ÜCRET SÖZLEŞMESİNDE CEZAİ ŞART YASAYA AYKIRIDIR.

TBB DİSİPLİN KURULU KARARI
Tarih – Esas No – Karar NoKonu
T. 25.05.2014
E. 2014/165
K. 2014/332
Avukatlık ücret sözleşmedeki düzenlemede cezai şart olduğunda bu sözleşmenin Avukatlık Yasasına aykırı olduğu tartışmasızdır.
(Av.Yas 163)
İtirazın süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü;
Şikâyetçi, Şikâyetli Avukata … İş Mahkemesi'nin 2010/909 E. sayılı dosyası için …16. Noterliği 12.03.2008 tarih ve 07608 Yevmiye No.lu vekâletname verdiğini ve 08.05.2010 avukatlık hizmet sözleşmesini boş olarak imzaladığını, işvereninin kendi imzaladığı ibranameyi gösterince davasından feragat ettiğini, bunun üzerine şikâyetlinin feragat halinde cezai şart öngören hükmü sözleşmeye eklediğini, vekâlet ücreti olarak dava miktarının %30'nun talep edildiğini, %30'luk miktarın fahiş ve avukatlık kanununa aykırı olduğunu beyan etmiş, iddialar dolayısıyla şikâyetli hakkında soruşturma açılmıştır.
Şikâyetli avukat savunmasında özetle; şikâyetçi ve arkadaşlarının iştençıkarılması üzerine dava açmak için görüştüklerini ve anlaştıklarını, avukatlık ücreti olarak %25 dava için, %5 icra takibi olmak üzere kazanılacak meblağın %30'u üzerinden anlaşmaya vardıklarını belirtmiş ve davadan feragat halinde %30'luk miktarın cezai şart olarak kararlaştırıldığını ifade etmiş, sözleşmenin sonradan doldurulmasının söz konusu olmadığını, şikâyetçinin iddiasının haksız ve soyut olduğunu beyan etmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden; … 19. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2012/182 Esas sayılı dava dosyası üzerinden verilen 19.02.2013 günlü ve 2013/68 Karar sayılı kararın kesinleşme şerhli onaylı bir örneği incelendiğinde davacısının Ü.A., davalısının Şikâyetli Avukat F.S.Akbulut olduğu ve davanın menfi tespit davası olduğu, davanın kısmen kabul kısmen reddine, … 10. İcra Müdürlüğü'nün 2010/14706 sayılı icra takip dosyasında asıl alacak miktarının 500,00 TL’lik kısmından dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine ve davacının icra inkâr tazminat isteminin reddine karar verildiği, verilen kararın temyiz edilmeden 01.04.2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Şikâyetli Avukata ait disiplin sicil özetinden hakkında kesinleşmiş bir disiplin cezası olmadığı anlaşılmaktadır.
Karara Şikâyetli avukatın 06.03.2014 evrak kayıtlı bir dilekçe ile itiraz ettiği ve daha önceki itiraz ve savunmasındaki hususları tekrarladığı görülmektedir.
Şikâyetli avukat sözleşmenin ücretle ilgili 2. maddede yaptıkları anlaşmanın cezai şart olduğunu ve bunun Avukatlık Yasasına aykırı olmadığını savunmakta ise de; Davacı yan, her ne sebeple olursa olsun davadan vazgeçerse, davalı yanla anlaşırsa ya da avukatı azlederse, yine vekillikten haklı nedenle çekilinecek olunursa her bir dava ve icra için ayrı ayrı işçilik alacağı vekâlet ücretini hiçbir ihtar ve ihbara gerek kalmaksızın ödeyecektir. Belirli sürelerde yapılması gereken ödemelerden, herhangi birisi yapılmadığı takdirde ücretin tamamı muaccel olacaktır. Gecikmiş ödemeler avans faizi yürütülerek ödenecektir.
Sözleşmedeki düzenleme Şikâyetçinin davadan vazgeçmesi, davacının hasım tarafla anlaşması, davacının avukatı azletmesi, avukatın haklı nedenle çekilmesi halleridir. Bu hallerin gerçekleşmesi halinde avukatın vekâlet ücreti Avukatlık Yasası ile (Madde 164, sözleşme olmayan hallerde ücreti, madde 165, iş sahibinin hasmı ile anlaşması halinde avukatın alacağı ücreti, madde 174, avukatın haksız azli halinde alacağı ücreti düzenleyerek) koruma altına alınmıştır. Ayrıca “vazgeçme, anlaşma, azletme” iş sahibinin, “istifa” ise avukatın en doğal hakkıdır. Bu eylemde bulunan yasada öngörülen sonuca da katlanacaktır. Bu nedenle cezai şart olduğu iddia edilen düzenlemenin avukatlık yasasına aykırı olduğu tartışmasızdır.
Bu nedenlerle eylemin disiplin suçu olduğuna ilişkin Baro Disiplin Kurulu’nca yapılan hukuksal değerlendirme isabetli olmakla Şikâyetli avukat F.S.Akbulut’un itirazının reddi ile kararın onanması gerekmiştir.
Sonuç olarak Şikâyetli avukat F.S.Akbulut’un itirazının reddi ile … Barosu Disiplin Kurulu’nun “Uyarma Cezası Verilmesine” ilişkin 24.10.2013 gün ve 2013/139 Esas, 2013/253 Karar sayılı kararınınONANMASINA, oybirliği ile karar verildi.

İdare ve Vergi Hukuku • EMEKLİ İKRAMİYESİNDEKİ 30 YIL SINIRINA DAİR, İDARE MAHKEME KARARI

Emekli İkramiyesindeki 30 Yıl Sınırına Dair, Esas Mahkeme Kararı

Emekli ikramiyesindeki 30 yıl sınırını iptal eden AYM kararı sonrasında ilk idare mahkemesi kararı da sonuçlandı.

Bilindiği üzere, Anayasa Mahkemesi, 30 hizmet yılından fazla süreler için emekli ikramiyesi verilmemesini öngören kanun hükmünü iptal etmişti.

Bu karar sonrasında, AYM’ye def’i yoluyla başvuran idare mahkemesinin esastan karar vermesi gerekiyordu.

AYM’ye def’i yoluyla başvuran Ankara 10. İdare Mahkemesi esastan kararını verdi.

Bu karar 2015 yılından önce emekli olan ve 30 yıldan fazla süreler için emekli ikramiyesi alamayanlar için emsal niteliği taşımaktadır.

Resim
Resim
Resim
Resim
Resim

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Prş Mar 26, 2015 11:21 am


Basından Hukuk Haberleri • RECEP TAYYİP ERDOĞAN’A HAKARET SAVIYLA AÇILAN DAVADA YEREL MAHKEME BERAAT KARARI

Recep Tayyip Erdoğan’a Hakaret Savıyla Açılan Davada Beraat Kararı

İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi’nde uzman hekim olarak çalışan müvekkil hakkında, o tarihte Başbakan olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, Facebook hesabı üzerinden paylaştığı görüntülerle hakaret ettiği savıyla Malatya 8. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan dava sonunda, ‘suç işleme kastının bulunmadığı’ gerekçesiyle müvekkilin beraatına karar verilmiştir.

Karar, davada ‘temyiz hakkı’ kazanamamış Recep Tayyip Erdoğan vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Bu nedenle temyiz istemi CMK. 237/1, 242/1 ve 296/1 maddelerine açıkça aykırıdır.

Şöyle ki:

Mahkemece, 06.11.2014 tarihli duruşmada verilen ara kararı gereğince iddianame ve duruşma tutanağı Cumhurbaşkanlığı Hukuk İşleri Başkanlığına gönderilerek, davadan haberdar edilmeleri ve varsa taleplerini Mahkemeye bildirmeleri olanağı sağlandığı halde geçen iki buçuk ay içerisinde davaya katılma talepleri olmadığı için ‘katılan’ sıfatını kazanamamıştır.

‘CMK m. 237- (1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.’ ve

‘CMK m.242 – (1) Katılan, Cumhuriyet savcısına bağlı olmaksızın kanun yollarına başvurabilir.’ dediğinden dolayı ‘katılan’ sıfatı olmanyınca yapılan temyiz başvurusu açıkça hukuka aykırı olmuştur.

Bu nedenle temyiz isteminin Yargıtay’ca reddedilmesi gerekir. 25.03.15

Sanık Avukatı
Av. Selahattin Sarıoğlu

C.SAVCILIĞI İDDİANAMESİ
Resim
DURUŞMA TUTANAĞI VE HÜKÜM KARARI
Resim
Resim
MAHKEMENİN ARA KARARLA, CUMHUR BAŞKANLIĞI HUKUK İŞLERİNE GÖNDERDİĞİ MÜZEKKERE
Resim
MAHKEME KARARINA KARŞI KATILAN HAKKI OLMAYANIN,TEMYİZ TALEBİ.
Resim

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Prş Mar 26, 2015 5:52 am


Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin, 22. Daire bozmasına karşı Belirsiz Alacak Emsal kararı

Yargıtay 9.Hukuk Dairesi, 2014 / 31734 esas ve 2014 / 35646 karar sayılı, 26.11.2014 tarihli kararı,
Dava konusu alacak karşı tarafın vereceği bilgi veya belgelerle belirlenecekse, alacak belirsiz kabul edilmelidir

Yerel Mahkeme tarafından, dava konusu edilen alacakların gerçekte belirli bir alacak olması ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın 2013/12728 Esas- 2014/14350 Karar ve 26.05.2014 tarihli içtihadı nazara alınarak davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmiştir.

• Bu karar, temyiz incelemesi için Yargıtay 9. HD.sine gelmiştir. Yargıtay 9.HD.sinin bozma ilamında ise Yargıtay 22.HD.sinin bozma ilamına karşı özetle aşağıdaki tespitler yapılmıştır.

* Dava konusu alacağın değeri veya miktarı karşı tarafın ( işverenin ) vereceği bilgi veya tahkikat aşamasında belirlenecek ( bilirkişiden hesap raporu alınması gibi ) ise alacağın dava açıldığında davacı tarafından objektif olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği kabul edilmelidir.

* Davacı, alacağı belirli değil ise belirsiz alacak ve tespit davası açabileceği gibi fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak kısmi dava da açabilecektir.

* Yargılama ( tahkikat ) sırasında hesap raporu alınmasını gerektiren her alacak belirsiz kabul edilmelidir.

* İş uyuşmazlıklarında genel olarak alacağın kesin ve net tutarı, ancak bir yargılama sürecinden ve hesap raporu sonrasında tam olarak tespit edilebilmektedir. Bu anlamda kıdem, ihbar ve kötü niyet tazminatı giydirilmiş ücretten hesaplanır. Giydirilmiş ücrete işçinin çıplak ücreti yanında, ücret eklentileri ve sosyal yardımlar dahil edilir. (Y.HGK. 17.10.2012 gün ve 2012/9-838 E, 2012/715 K). Ayrıca belirtmek gerekir ki davacıdan davanın açılmasından önce ücretini ödeyerek talep konusunun miktarını belirlemesi için ekspertizden rapor ve mütalaa alma, delil tespiti gibi yollara başvurması istenemez. Davacının alacağının miktar olarak tespiti, mahkeme tarafından yapılacak delil tespitine veya hesap verme ve bilgi vermeye yönelik müstakil bir davanın açılmasına gerek olduğu durumlarda, HMK. m. 107 anlamında “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği” bir durum söz konusudur.

* Hakimin takdiri veya yasal nedenlerle indirim yapılarak alacak miktarı veya değerinin belirlenmesi halinde alacak belirsizdir.

* Dava konusu alacak karşı tarafın vereceği bilgi veya belgelerle belirlenecekse, alacak belirsiz kabul edilmelidir… Yıllık ücretli izin alacağı, izin defterinin; fazla mesai ve tatil çalışmaları kayda dayandığında puantaj (işe devam çizelgeleri) kayıtlarının işveren tarafından sunulması ile belirlenebilecektir. İş Hukukunda maddi hukuk kuralları içinde işverene kayıt tutma yükümlülüğü getirilmiştir. Bu belgelerle ilgili yükümlülükleri yerine getirmeyen işverenin açılacak davada alacağın belirlenebilir olduğu savunması yerinde olmayacaktır. İşçinin alacağının belirlenmesi kayda dayandığında, kayıtlı belgeleri sunmayan veya işçiye vermeyen işveren, belirsiz alacak davası açılmasının sonuçlarına katlanmak zorundadır.

* Eksik olan bir dava şartı, belirli bir süre verilerek giderilebilecek ise, hakim tarafından eksikliğin giderilmesi için kesin süre verilmesi gerekir. Bu süre içinde dava şartı eksikliği tamamlanmaz ise dava, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmelidir. Dairemiz kararlılıkla hukuki yarar şartının tamamlanabilir dava şartı olduğunu kabul etmektedir (27.02.2012 gün ve 2012/1756 E., 2012/5741 K). Bu nedenle belirsiz alacak davası veya kısmi dava açıldığında, dava konusu edilen alacak açık ve tam olarak belirli ise davacıya tam eda davası açması, tamamlanabilir hukuki yarar şartını yerine getirmesi için öncelikle süre verilmeli, süre sonunda yerine getirmediği takdirde davanın hukuki yarar şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine karar verilmelidir.

* Somut uyuşmazlıkta bir an için tazminatların başlangıçta belirlenebileceği kabul edilse dahi, belirlenebilir olan tazminatlar hesap raporu ile belirlenmiştir. Alacak belirsiz alacak davası konusu yapılmayacağı kabul edilse dahi tamamlanabilir dava şartı olan hukuki yarar şartını yerine getirmesi için kesin süre verilmeden yazılı şekilde reddine karar verilmesi hatalıdır.

Danıştay İdare ve Vergi Daireleri Kararları • ÖZEL USULSÜZLÜK CEZALARININ KALDIRILMASI HUSUSUNDA KARARI

T.C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE

Esas No: 2012/6286
Karar No: 2013/462
Karar No: 07.02.2013

ÖZET : Geçmiş dönemleri kapsayacak şekilde vergi mükellefiyet tesisi halinde, mükellefiyetin tesis edildiği tarihe kadar ki dönemler için beyanname vermesi hukuken ve fiilen mümkün olmayan davacı adına beyanname verme yükümlülüğünün ihlali nedeniyle ceza kesilemeyeceği hakkında.

TEMYİZ EDEM : Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı (Etimesgut Vergi Dairesi Müdürlüğü)

KARŞI TARAF: …

İSTEMİN ÖZETİ : Davacı adına elektronik ortamda beyanname verme yükümlülüğünün ihlali nedeniyle 2007/12 ve 2008 yılının muhtelif dönemleri için kesilen özel usulsüzlük cezalarının kaldırılması istemiyle dava açılmıştır. Ankara 6. Vergi Mahkemesinin 29.03.2012 günlü ve E:2011/1919, K:2012/352 sayılı kararıyla; söz konusu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde ceza kesileceği hususu davacıya yazılı olarak bildirilmeden kesilen özel usulsüzlük cezalarında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu cezaların kaldırılmasına karar verilmiştir. Davalı İdare, kesilen cezanın hukuka uygun olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.

SAVUNMA ÖZETİ: Savunma verilmemiştir.

Tetkik Hakimi M. Volkan Uluçay’ın Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3’üncü maddesinde, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği, iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliklerine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfetinin bunu iddia eden tarafa ait olacağı hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanunun “Yetki” başlıklı mükerrer 257′nci maddesinin 4’üncü fıkrasında,” … vergi beyannameleri ve bildirimlerin, şifre, elektronik imza veya diğer güvenlik araçları kullanmak suretiyle internet de dahil olmak üzere her türlü elektronik bilgi iletişim araç ve ortamında verilmesi, beyanname ve bildirimlerin yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişiler aracı kılınarak gönderilmesi hususlarında izin vermeye veya zorunluluk getirmeye, beyanname, bildirim ve bilgilerin aktarımında uyulacak format ve standartlar ile uygulamaya ilişkin usul ve esasları tespit etmeye, bu zorunluluğu beyanname, bildirim veya bilgi çeşitleri, mükellef grupları ve faaliyet konuları itibarıyla ayrı ayrı uygulatmaya Maliye Bakanlığı’nın yetkili olduğu” hükmüne yer verilmiş, mükerrer 355’inci maddesinde ise, bu Kanunun 86, 148, 149, 150, 256 ve 257’nci maddelerinde yer alan zorunluluklar ile mükerrer 257’nci madde uyarınca getirilen zorunluluklara uymayanlar hakkında özel usulsüzlük cezası kesileceği belirtilmiştir. Dosyanın incelenmesinden, gayrimenkullerle ilgili olarak tapu sicil müdürlüklerince doldurulan bilgi formlarından ve elektronik ortamda yapılan sorgulama sonuçlarından hareketle, davacının 10.05.2005 ila 19.12.2008 tarihleri arasında yapmış olduğu taşınmaz satışları nedeniyle bu döneme ilişkin ticari kazanç mükellefiyetinin açılış ve kapanışının yapılması gerektiği yolundaki 25.10.2010 tarihli yazıya istinaden davacı adına mükellefiyet tesis edilerek ilgili dönem beyannamelerini vermemesi nedeniyle dava konusu özel usulsüzlük cezalarının kesildiği anlaşılmıştır. Mükellefin işe başladığı tespit edilen tarih esas alınarak, geçmiş dönemleri de kapsayacak şekilde mükellefiyet tesis edilmesi halinde, işe başlama tarihi ile mükellefiyetin tesis edildiği tarih arasındaki dönemlerde elektronik ortamda beyanname verilmesi hukuken ve fiilen mümkün olmadığından dava konusu özel usulsüzlük cezalarını kaldıran Mahkeme kararında hukuka aykırılık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddine ve kararın yukarıda belirtilen gerekçeyle onanmasına 07.02.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY
Davacının gayrimenkul alım satımı faaliyetinde bulunduğu halde ilgili dönem beyannamelerini elektronik ortamda vermemesi üzerine kesilen özel usulsüzlük cezalarını, yazılı bildirim olmadığı gerekçesiyle kaldıran mahkeme kararı davalı İdare tarafından temyiz edilmiştir. İdari düzenlemeler uyarınca kapsama alınan mükellefler açısından fiziki ortamda beyanname kabulüne son verildiği ve beyanname verme yükümlülüğünün niteliği itibarıyla mükerrer 355′inci maddenin birinci fıkrasında yer alan yasal düzenlemelerde olduğu gibi bilginin ibrazı ödevi niteliğinde olmadığı dikkate alındığında, elektronik ortamda beyanname verme yükümlülüğü için yazılı bildirim şartının aranmayacağı sonucuna ulaşılmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, davacının 2004, 2005, 2006 ve 2008 yıllarında aldığı gayrimenkulleri 2005, 2007 ve 2008 yıllarında sattığı, dolayısıyla belirli bir ticari organizasyon dahilinde sürekli olarak ve kar amacı güderek yürüttüğü bu faaliyetin ticari faaliyet niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.
Bu nedenle, kayıt dışı olarak ticari faaliyette bulunduğu tespit edilen davacı adına geçmiş dönemlere ilişkin olarak elektronik ortamda beyanname verme yükümlülüğünün ihlali nedeniyle özel usulsüzlük cezası kesilmesine yasaya aykırılık bulunmadığından cezayı kaldıran Mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşüyle karara karşıyım.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Prş Mar 19, 2015 5:45 am


Banka ve Tüketici Hukuku • Tüketici mahkemesi kararı ve bankaya tebliği

Banka dosya masrafı ile ilgili tüketici mahkemesinin kararında sadece dosya masrafını iade etti. hakem heyeti kararında dosya masrafı ve diğer ücretlerde dahil mevcuttu mahkeme tüketici hakem heyeti kararındaki miktardan düşük ve davayıda kısmen kabul ettiği için 19 küsür lira davacı bankaya ödemem için bana tebliğ edildi ben krediyi internet şubesinden kullandığım için bankanın genel merkezine ödememmi gerekir yoksa il merkezinden şubeden ödeyebilirmiyim mahkeme kararını icra takibine koymadan bankanın merkezine fakslasam olurmu bu şekilde 20 liralık davacıya ödemem gereken parayı da kesip ödeme yaparlarmı ödeme yapmazlar ise ödemem gereken mahkeme masrafını ne şekilde ödemem gerekir yada başka yolu nedir

Bilgiler: Tarih-Gönderici: sec84 — Çrş Mar 18, 2015 11:58 pm


Danıştay İdare ve Vergi Daireleri Kararları • İDARENİN TAKDİR HAKKINI KISITLAYICI NİTELİKTE YARGI KARARI VERİLEMEYECEĞİ

DANIŞTAY 8. Daire
ESAS: 2010/4154
KARAR: 2014/1039

Özeti : İktisadi Devlet Teşekkülünün mülkiyetindeki taşınmazlarda 3215 sayılı Maden Kanunu’nun 46. maddesi uyarınca irtifak hakkı tesis edilemeyeceği; iktisadi devlet teşekkülünü irtifak hakkı tesisi için muvafakat vermeye zorlayacak nitelikte yargı kararı verilemeyeceği hakkında.

İstemin Özeti : Ankara 1. İdare Mahkemesinin 25/11/2009 gün ve E:2008/1733, K:2009/1737 sayılı kararının; hukuka aykırı olduğu öne sürülerek, 2577 sayılı Yasa’nın 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.

Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi : …

Düşüncesi : İktisadi Devlet Teşekkülü olan Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün mülkiyetindeki taşınmaz üzerinde Maden Kanunu’nun 46. maddesi uyarınca irtifak hakkı kurulamayacağından, davacının talebinin reddine dair işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı ve aksi yönde verilen mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü:

Dava, …İli, …İlçesi’nde davacının maden arama ruhsat sahası içerisinde bulunan ve mülkiyeti Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne ait taşınmazın bir kısmında madencilik faaliyeti yapabilmek için irtifak hakkı tesis edilmesine izin verilmesi isteminin reddine ilişkin 27.11.2008 gün ve 10414 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesince, 3213 sayılı Yasa’nın 46. maddesi uyarınca uyuşmazlık konusu sahada irtifak hakkı tesisine yönelik olarak kamu yararı kararının alınmış olması, yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu hazırlanan raporda, anılan sahada yapılacak madencilik faaliyetinin tarım ve hayvancılık faaliyetine olumsuz etkisinin olmayacağının saptanmış olması karşısında, davacının yaptığı başvurunun, davalı idarece 3213 sayılı Maden Kanunu ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nda belirtilen ve irtifak hakkı tesisi için öngörülen diğer esas ve usuller kapsamında değerlendirilerek varılacak sonuca göre bir işlem tesis edilmesi gerekirken, irtifak hakkı tesisi talep edilen sahanın salt tarımsal faaliyet dışında başka bir amaçla kullanılmayacağı gerekçesiyle reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.

3213 sayılı Maden Kanunu’nun 46. maddesinin birinci fıkrasında, "Maden arama dönemi içerisinde arama sahası özel mülkiyete konu gayrimenkul üzerinde kullanma amacına münhasır olmak üzere belli süreler için madenci, Bakanlığa müracaat ile irtifak ve/veya intifa hakkı tesisi isteyebilir." hükmüne yer verilmiştir.

233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 2. maddesinde, İktisadi devlet teşekkülü "Teşekkül"; sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan, kamu iktisadi teşebbüsü olarak tanımlanmış, aynı Kanun Hükmünde Kararname’nin "Devlet malı sayılma" başlıklı 57. maddesinde, teşebbüslerin, müesseselerin, işletmelerin ve bağlı ortaklıkların malları ve her çeşit mevcutları aleyhine işlenen suçların, Devlet malı aleyhine işlenmiş sayılacağı düzenlemesine yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne ait …İlinin …İlçesinde bulunan 8382 hektarlık alanın, 1306 hektarlık kısmının davacı şirketin AR.88967 nolu maden arama ruhsat sahasına isabet ettiği, davacı tarafından davalı idareye başvurularak sözkonusu alanda maden arama çalışması yapmak üzere izin verilmesinin istenildiği, Maden Kanunu’nun 46. maddesi uyarınca ruhsat sahalarında irtifak/intifa hakkı tesisi için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na başvuruda bulunulması gerektiğinin bildirildiği, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na yapılan başvuru üzerine ise söz konusu alanda arama ve sondaj faaliyetlerinin yapılması için irtifak hakkı tesisinin gerekli olduğu belirtilerek Maden Kanunu’nun 46. maddesi gereği kamu yararı kararı verilmesi ve irtifak hakkı tesisi için gerekli işlemlerin Ankara Valiliği tarafından yürütülmesine karar verildiği, Ankara Valiliği İl İdare Kurulu tarafından anılan sahanın irtifak hakkı tesis edilmek suretiyle kamulaştırılmasında kamu yararı olduğuna karar verilerek sözkonusu saha için irtifak hakkı tesis edilmesi işlemlerinin yapılması için işlem dosyasının …Kaymakamlığı’na gönderildiği, …Kaymakamlığı tarafından da gerekli işlemler yapılarak irtifak hakkı tesisi ilgili işlem dosyasının davalı idareye gönderildiği, davalı idare tarafından ise Yüksek Planlama Kurulu’nun 24.12.1999 tarih ve 99/T-46 sayılı kararı ile söz konusu taşınmazların tamamında iştirak kurulmasına karar verildiği ve bu suretle işletmenin tamamında tarımsal faaliyetlerin yürütülmesinin amaçlanarak kuruluş amacı dışında bir faaliyetin yapılmasına imkan bulunmadığı belirtilerek irtifak hakkı tesisi talebinin uygun bulunmadığının bildirilmesi üzerine, tüm bu süreçlerden haricen bilgi sahibi olan davacı tarafından, taşınmazın ziraat yapmaya müsait olmayan dağlık taşlık kısımları için irtifak hakkı tesisi kararının yeniden değerlendirilmesi istemiyle yapılan başvurunun dava konusu işlemle reddedildiği anlaşılmaktadır.

Maden Kanunu’nun 46. maddesinde belirtilen irtifak hakkı tesisine ilişkin düzenlemenin özel mülkiyete konu taşınmazlara yönelik olduğu, bu düzenlemeye dayalı olarak kamu idarelerine ait taşınmazlar üzerinde irtifak hakkı tesis edilemeyeceği açıktır.

Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye tabi, sermayesinin tamamı devlete ait bir iktisadi devlet teşekkülü olup, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın ilgili kuruluşudur.

Davacının maden arama ruhsat sahasına isabet eden ve irtifak hakkı tesis edilmesini talep ettiği taşınmazın da Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne ait olduğu ve bu taşınmazın 25.08.2008 tarih ve 2008/T-9 sayılı Yüksek Planlama Kurulu kararı ile iştirakine karar verilen … Tarım Hayvancılık İşletmesi Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye kiralandığı ancak mülkiyetinin devrinin söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, iktisadi devlet teşekkülü olan Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün mülkiyetindeki taşınmaz üzerinde Maden Kanunu’nun 46. maddesi uyarınca irtifak hakkı kurulamayacağından, davacının talebinin reddine dair işlemde hukuka aykırılık bulunmamakta olup, davacı tarafından yapılacak yeni bir başvuru üzerine, davalı idareyi davacı lehine irtifak hakkı tesisine muvafakat vermeye zorlayacak şekilde verilen mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle; Ankara 1. İdare Mahkemesi’nin temyize konu kararının bozulmasına, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 18/02/2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Pzr Mar 15, 2015 11:29 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • MAHKEMENİN GÖREVSİZLİK KARARI VEREBİLMESİ İÇİN DİLEKÇENİN DAVALIYA TEBLİĞİ GEREK

H.M.K–MADDE 114 :

(1) Dava şartları şunlardır:

a) Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması.
b) Yargı yolunun caiz olması.
c) Mahkemenin görevli olması.
ç) Yetkinin kesin olduğu hâllerde, mahkemenin yetkili bulunması.
d) Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması.
e) Dava takip yetkisine sahip olunması.
f) Vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin davaya vekâlet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamesinin bulunması.
g) Davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış olması.
ğ) Teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi.
h) Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması.
ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması.
i) Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması.
(2) Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır.

T.C
YARGITAY
15.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO.2014/5360
KARAR NO.2014/6131
KARAR TARİHİ: 28.10.2014

>Görevsizlik kararı verilebilmesi için, öncelikle dava dilekçesinin davalıya tebliği şarttır. Taraf teşkili sağlanmadan davada görevsizlik kararı verilemez.

DAVA: Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR: Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan ayıplı ifa nedeniyle uğranılan zararların tazmini talebinden ibarettir. Mahkemece dava dilekçesi ve ekleri davalı tarafa tebliğ edilmeden dosya üzerinde yapılan inceleme ile tensiben görevsizlik kararı verilmiş, karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlık, 6100 sayılı HMK’nın 114/c maddesi gereğince dava şartı olan "mahkemenin görevli olması" şartı hakkında taraf teşkili sağlanmadan karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Mahkemenin görevli olması dava şartıdır (HMK. m.114/1-c). Dava şartları ve ilk itirazlar ön incelemede sonuca bağlanır. Ön inceleme ise, dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra yapılır (HMK. m.137/1, 139/1 ilk cümle). Buna göre, görevsizlik kararı verilebilmesi için; dava dilekçesinin davalıya tebliği, cevap süresinin (HMK. m. 127/1) beklenmesi, süresi içinde cevap verilmesi halinde davacıya tebliği, onun cevaba cevap verme süresinin (HMK. m.136/1) beklenmesi, verdiğinde bunun diğer tarafa tebliği ve davalının ikinci cevap süresinin beklenmesi zorunludur. Mahkemenin, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verebileceğini öngören aynı Kanun’un 138. maddesi hükmü, dilekçelerin karşılıklı verilmesi zorunluluğunu ortadan kaldırmaz. Bu hüküm, hakime, belirtilen hususlar hakkında gerekmiyorsa ön inceleme duruşması yapmaksızın karar verebilme yetkisi tanır. Ön inceleme duruşması yapmaksızın dosya üzerinden karar verilebilmesi için de, davanın ön inceleme aşamasına getirilmiş olması gereklidir. Yasa’nın 137’nci maddesinin (1.) fıkrasında, ön inceleme dilekçelerinin karşılıklı verilmesinden sonra yapılacağının açıkça öngörülmüş olması karşısında, dava şartlarının mevcut olup olmadığının davanın her aşamasında hakim tarafından kendiliğinden gözetileceğine ilişkin 115/1. madde hükmü de, bu hususlarda, davalıya dava dilekçesi tebliğ edilmeden karar verilebileceğine izin verir tarzda bir yoruma elverişli değildir.

Diğer yandan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 1086 sayılı Kanun’dan farklı olarak iddia ve savunmanın genişletilmesi yahut değiştirilmesi yasağını dava ve cevap dilekçesinin verilmesiyle başlatmamış; bu yasağı, dilekçelerin karşılıklı verilmesinin tamamlanmasına, bazı hallerde ön inceleme duruşmasına kadar ileriye ötelemiştir. Tarafların bu haklarını kullanabilmeleri, dilekçelerin karşılıklı olarak verilmesini veya bunun için kanunda belirlenen sürelerin geçmesini gerekli kılar. Bazı hallerde dava dilekçesindeki talebe göre görevli olmayan mahkemenin, cevap dilekçesi, cevaba cevap dilekçesi veya ikinci cevap dilekçesinin verilmesinden sonra görevli hale gelmesi mümkün bulunmaktadır. Ayrıca 6100 sayılı Kanun, eskisinden farklı olarak, görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi üzerine dosyanın görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etme hakkını davalıya da tanımıştır (m. 20/1). Görevsizlik veya yetkisizlik kararı üzerine davaya bir başka mahkemede devam edilmemesi halinde davalıya kararı veren mahkemeden yargılama giderlerini talep etme hakkı da vermiştir (m. 331/2 son cümle). Davalının bu haklarını kullanabilmesi, dava dilekçesinin kendisine tebliğ edilmiş olmasını gerektirir.

6100 sayılı HMK’nın 114. maddesi uyarınca dava şartlarından olan görev konusunda aynı Kanun’un 138. maddesi uyarınca dosya üzerinden karar verilebilir ise de, ancak bunun için dava dilekçesinin davalıya tebliğ edilerek savunma hakkı tanınması gerekir. Dava dilekçesi tebliğ edilmeden dosya üzerinden tensiben görevsizlik kararı verilmesi HMK’nın 27. maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkına da aykırılık oluşturmaktadır.

Bütün bu hükümlerden, dava dilekçesi davalıya tebliğ edilmeden görevsizlik kararı verilemeyeceği sonucuna ulaşıldığından kararın usul yönünden bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 28.10.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Prş Mar 12, 2015 7:10 pm