Etiket arşivi: KAYDI

Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları – İKALE SÖZLEŞMESİNDE, HAKLARIN SAKLI TUTULMASI KAYDI, SÖZLEŞMEYİ ETKİLEMEZ

T.C
YARGITAY
22.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO.2011/1351
KARAR NO.2011/3574
KARAR TARİHİ.28.10.2011

İKALE SÖZLEŞMESİNİN ŞARTLARI – İHTİRAZİ KAYIT – SÖZLEŞMENİN GEÇERLİLİĞİNİ ETKİLEMEZ.

ÖZET: İkale sözleşmesinin şartları gerçekleşmiş ise, sözleşme altına yasal hakların saklı tutulduğu şeklinde yazılan ihtirazi kayıt ikale sözleşmesinin geçerliliğini etkilemez.*

Davacı, elektrik elektronik mühendisi olup davalı işverene verdiği 22.12.2009 tarihli dilekçesinde özel nedenlerinden dolayı sözleşmesinin anlaşma yolu ile sona erdirilmesini talep etmiş, talebi işverence kabul ederek iş sözleşmesi tarafların anlaşmasına dayalı olarak ihbar ve kıdem tazminatına ilaveten ek ödemede yapılmak sureti ile sona erdirilmiş ve 23.12.2009 tarihli ibraname ile de işvereni ibra etmiştir. Davacının işe iade isteği mahkemece davacının talep dilekçesi ve ibraname altına düştüğü yasal haklarının saklı tutulduğuna yönelik ihtirazi kayıt beyanı sözleşmenin sonlandırılmasına yönelik anlaşmadan kaynaklanan akçalı hakların korunmasına yönelik olup anlaşmayı hükümden düşürecek nitelikte değildir. İhtirazi kayıt beyanı dışında ikale sözleşmesinin geçerli olmadığı hakkında başlıca delil sunulmadığına göre davanın reddine karar verilmesi gerekir iken ilamda yazılı gerekçelerle kabulü yerinde bulunmamış ve hükmün bozulması gerekmiştir.

4857 sayılı İş Yasası’nın 20/3. maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda anılan nedenlerle;
1- Yerel mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararın BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,
2- Davanın REDDİNE,
3- Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
4- Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, davalının yaptığı 30.00 TL. yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
5- Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre 1.100.00 TL. ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6- Peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davalıya iadesine,
Kesin olarak 28.10.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.


İcra ve İflas Hukuku • HACİZ KAYDI BULUNAN ARACA, HACİZ MAHALLİN’DE GÖRÜLÜRSE YAKALAMA YAPILIRMI

İ. İ .K- MADDE 59
TAKİP MASRAFLARI:
(Değişik madde: 06/06/1985 – 3222/4 md.)

Takip masrafları borçluya aittir. Alacaklı, yapılmasını talep ettiği muamelenin masrafını ve ayrıca takip talebinde bulunurken borçlunun 62 nci maddeye göre yapabileceği itirazın kendisine tebliğ masrafını da avans olarak peşinen öder.

Alacaklı ilk ödenen paradan masraflarını alabilir.

İ. İ. K- MADDE 88
MAHCUZ MALLARI MUHAFAZA TEDBİRLERİ :
1 – TAŞINIRLAR HAKKINDA:
(Değişik madde: 6352 S.K. – 02.07.2012/ m.17; yürürlük: 6352 S.K. m.106 gereği: 05.01.2013)

"Haczolunan paraları, banknotları, hamiline ait senetleri, poliçeler ve sair cirosu kabil senetler ile altın, gümüş ve diğer kıymetli şeyleri icra dairesi muhafaza eder.

Diğer taşınır mallar, masrafı peşinen alacaklıdan alınarak muhafaza altına alınır. Alacaklı muvafakat ederse, istenildiği zaman verilmek şartıyla, muvakkaten borçlu yedinde veya üçüncü şahıs nezdinde bırakılabilir. Üçüncü şahsın elinde bulunan taşınır mallar haczedildiğinde, üçüncü şahsın kabulü hâlinde üçüncü şahsa yediemin olarak bırakılır. Mallar satış mahalline getirilmediği takdirde muhafaza altına alınabilir veya yediemin değişikliği yapılabilir.

Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası andlaşma hükümleri saklı kalmak kaydıyla, yabancı devlet başkanı, parlamento başkanı, hükümet başkanı veya hükümet üyelerini taşıyan ulaşım araçları, bu kişiler Türkiye’de bulundukları sürece, muhafaza altına alınamaz ve yediemine bırakılamaz.

İcra dairesi üçüncü bir şahsa rehnedilmiş olan malları da muhafaza altına alabilir. Ticari işletme rehni kapsamındaki taşınırlar ise icra dairesince satılmalarına karar verilmesinden sonra muhafaza altına alınabilir. Bu mallar paraya çevrilmediği takdirde geri verilir.

Haczedilen mallar, Adalet Bakanlığı tarafından yetki verilen gerçek veya tüzel kişilere ait lisanslı yediemin depolarında muhafaza edilir. Yetki verilen gerçek veya tüzel kişiler, bu yetkilerini Adalet Bakanlığının onayıyla alt işleticilere aynı standartları sağlamak koşuluyla devredebilirler. Bu devir, yetki verilen gerçek veya tüzel kişilerin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz. Bu depoların yönetmelikte belirlenen nitelik ve şartlara uygunluğunun saptanması sonucunda işletme belgesi Adalet Bakanlığı tarafından verilir. Haczedilen malların muhafaza işlemleri; lisanslı yediemin depolarının kuruluşuna, bu depolarda bulunması gereken asgari niteliklere, depo için alınacak teminata, mallar için muhtemel rizikolara karşı yapılacak sigortaya; işletici olma niteliklerine, işletici lisansına, Adalet Bakanlığı tarafından bu lisansın verilmesine; Adalet Bakanlığının lisanslı işletmelerle ilgili görev ve yetkilerine; faaliyetin durdurulması ya da iptali gibi idari tedbir ve tasarruflara; bu depoların denetimine ve diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar, Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikte düzenlenir. Haczedilen malların muhafazası aşamasındaki ücretler Adalet Bakanlığı tarafından düzenlenecek tarifeyle belirlenir.

İcra dairesi, depo ve garajlarda ve yediemin olarak kendisine haczedilen malın bırakılmış olduğu üçüncü kişilerde saklanıp da hukuken artık muhafazasına gerek kalmayan malı, vereceği uygun süre içinde geri almasını ilgililere resen bildirir. Verilen süre içinde eşya geri alınmazsa, icra müdürü tetkik merciinin kararı ile taşınır mal satışlarına ilişkin hükümler uyarınca bunları satar. Elde edilen miktardan muhafaza ve satış giderleri ödenir. Artan miktar 9 uncu madde hükmüne göre muhafaza olunur. Bu konuda ortaya çıkan ihtilaflar tetkik mercii tarafından basit yargılama usulüne göre çözülür.

İcra müdürlüklerinin talebi üzerine kolluk kuvvetleri tarafından yakalanan araçlar, en geç üç iş günü içinde en yakın icra müdürlüğüne teslim edilir. Aracı teslim alan icra müdürlüğü, aracın yakalanmasını isteyen icra müdürlüğüne bildirimde bulunur.”

Haciz mahaline gidildiğinde,borçluya ait aracın haciz mahalinde görüldüğü anda,alacaklı tarafından haczinin talep edilmesi halinde İİK.nun 59 ve 88.Maddeleri gereğince masrafının yatırılması ve menkul olması nedeni ile araç yediemine teslim edilip,muhafaza altına alınır.
Yukarıda belirtilen maddeler gereği varsa bilirkişi ücreti ve 3 aylık depo ücreti, kararı veren memura yatırılması neticesi halinde işlem yapılır.Fiili haciz yapılabilir. Fakat yakalama avansı yatırılmadan yakalama / muhafaza yapılmaz.

T.C.
ADALET BAKANLIĞI
Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü
*
*
Sayı**** :B.03.0.HİG.0.00.00.03-045.02[02]-504-2013/57/238******** ************************************************ 04/01/2013
Konu** :Yakalanan araçların teslimi
*
*
.………….. CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA

*
*
Bilindiği üzere, 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun 5 Temmuz 2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
*
Anılan Kanunun 5 Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe girecek olan 17 nci maddesinin 7. fıkrası ile yeni hükümler getirilen 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 88 inci maddesinin son fıkrasında "İcra müdürlüklerinin talebi üzerine kolluk kuvvetleri tarafından yakalanan araçlar, en geç üç iş günü içinde en yakın icra müdürlüğüne teslim edilir. Aracı teslim alan icra müdürlüğü, aracın yakalanmasını isteyen icra müdürlüğüne bildirimde bulunur."
*
hükmü yer almaktadır.
*
Bu itibarla, icra müdürlüklerinin talebi üzerine kolluk kuvvetleri tarafından yakalanan araçların icra müdürlüklerine teslimi ve teslim usulünün düzenlenmesi gerekli görüldüğünden, icra dairelerince;
*
1) Öncelikle, İcra ve İflas Kanununun 59 uncu maddesi uyarınca alacaklının takip masraflarını peşin olarak yatırması zorunluluğu, 88 inci maddesindeki resen harekete geçme yükümlülüğü ve 110 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen alacaklının sorumluluğu dikkate alınarak fiili haciz, kıymet takdiri, çekici, gerektiğinde bilirkişi ücreti ile öngörülecek yediemin ücretinin yatırılması halinde muhafaza işlemlerinin yerine getirilmesi, bu yükümlülük yerine getirilmediği takdirde yakalama ve muhafaza taleplerinin kesinlikle yerine getirilmemesi, aksine davranışın mali, cezai ve hukuki sorumluluğu gerektirebileceğinin hatırdan çıkarılmaması,*
*
2) Kolluk kuvvetleri tarafından yakalanan araçların mesai saatleri içerisinde icra müdürlüğüne; birden fazla icra müdürlüğü olan yerlerde ise tevzi icra müdürlüğünce tespit edilecek icra müdürlüğüne, yakalama tutanağı ve araç geçici olarak bir yere teslim edilmişse (UKAME, resmi ya da özel otopark gibi) teslim tesellüm tutanağı ile birlikte teslim edilmesi, icra müdürlüğüne aracın teslimi sırasında kolluk ve icra müdürlüğü personelinin bizzat hazır bulunması,
*
3) Kolluk kuvvetleri tarafından yakalanan aracın en yakın icra müdürlüğüne teslimine kadar geçici muhafaza işlemlerinin kolluk görevlilerince yerine getirilmesi,
*
4) Aracı teslim alan icra müdürlüğü tarafından yakalama talep eden yetkili icra müdürlüğü ile irtibata geçilerek fiili haciz için en kısa sürede talimat yazılması ve muhafaza masrafları için alınan avansın gönderilmesinin istenmesi,
*
5) Yakalama talebi üzerine aracın yakalandığının bildirdiği yetkili icra müdürlüğü tarafından ise en kısa sürede fiili haciz için talimat yazılması ve peşin olarak alınan avansın talimat icra müdürlüğüne gönderilmesi,
*
6) Talimatı alan icra müdürlüğü tarafından kolluk kuvvetlerince yakalanıp teslimi yapılan araç üzerinde fiili haczin uygulanması ve muhafaza işleminin yapılması,
*
7) Talimat icra müdürlüğünce öncelikli olarak teslim alınan yakalamalı aracın çekici ve* depo masraflarının peşin avanstan karşılanması,
*
8) Daha önce yakalanıp da kolluk güçlerinin otoparklarında veya hizmet binalarının bahçelerinde beklemekte olan araçlarla ilgili olarak da; önceki genel yazılarımızda belirtildiği gibi yakalama isteyen yetkili icra müdürlükleri tarafından araçların teslim alınması için gereğinin en kısa sürede yerine getirilmesi, yasal zorunluluğa rağmen avans alınmadan yakalama istemi yapılan dosyaların ele alınarak gereken avansın yatırılması talebini ve yatırılmamasının yasal sonuçlarını içerecek şekilde alacaklı tarafa muhtıra çıkarılması,
*
9) Hukuken muhafazasına gerek kalmayan araçlar hakkında ise 21/12/2012 tarihli ve B.03.0.HİG.0.00.00.03/5406/29577 sayılı genel yazımızda belirtildiği şekilde İcra ve İflas Kanununun 88/6 ve 6352 sayılı Kanunun geçici 11 inci maddeleri uyarınca satış ve tasfiye işlemlerinin yapılması,
*
hususlarında bilgi edinilmesini, keyfiyetin yargı çevrenizdeki icra müdürlüklerine ve bilgileri bakımından icra mahkemelerine duyurulmasını rica ederim.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Sal Mar 03, 2015 11:11 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • BARO LEVHASINDAN KAYDI SİLİNEN AVUKATA YAPILAN TEBLİGAT…

YARGITAY 12. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/10666
KARAR: 2013/19028

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Şikayet İİK.’nun 134. maddesine dayalı ihalenin feshi istemine ilişkindir.

Şikayete konu ihaleye ilişkin satış ilanının borçlu vekili Gökhan Kayaönü’ne tebliğ edildiği görülmektedir. Dosyada mevcut …Barosu’nun 21.02.2012 tarih ve 76/6 sayılı kararı ile şikayetçi borçlu vekili tarafından yetki belgesi ile görevlendirilen Avukat G…’nün baro levhasından kaydının silindiği ve disiplin kurulundan karar kesinleşinceye kadar işten yasaklanmasının istendiği görülmektedir. 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 71/son maddesine göre "Levhadan ve avukatlık ortaklığı sicilinden silme kararı kesinleşinceye kadar ilgili avukat veya avukatlık ortaklığı avukatlık faaliyetini devam ettirme hakkına sahiptir. Şu kadar ki; levhadan silme ve avukatlık ortaklığı sicilinden silme karan kesinleşinceye kadar avukatın veya avukatlık ortaklığının görevini sürdürmesinde sakınca görülmesi halinde baro yönetim kurulunun istemi ile baro disiplin kurulu avukatı veya avukatlık ortaklığını geçici olarak işten yasaklayabilir."

İşten yasaklanan vekile yapılan tebligat geçersiz olup, İİK.nun 127.maddesi gereğince taşınmaz satışlarında, satış ilanının bir örneğinin borçluya veya vekiline tebliğ edilmemiş olması veya usulsüz tebliğ edilmesi ise başlı başına ihalenin feshi sebebidir.

O halde mahkemece Avukat G…’nün Baro disiplin Kurulu tarafından işten yasaklanıp yasaklanmadığı, yasaklanmış ise hangi tarihte itibaren geçerli olmak üzere yasaklandığı araştırılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.05.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 09 Şub 2015, 18:09


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • OKS DE YANLIŞ OKULA KAYDI YAPILAN ÖĞRENCİ, TAZMİNAT TALEBİ

YARGITAY 4. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/1806
KARAR: 2014/212

Davacı İ… vd vekili Avukat A… tarafından, davalı G… Eğitim Yayımcılık A.Ş aleyhine 29/09/2006 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 27/11/2012 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi taraflar vekillerince süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacıların tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2-Davalının diğer temyiz itirazlarına gelince;

Dava, haksız fiilden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Yerel mahkemece açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraflar vekillerince temyiz edilmiştir.

Davacılar, davacı Ş…’ın 2006 yılı OKS sınav sonuçlarına göre birinci tercih listesinde sekizinci sırada yer alan ve davalının sahibi olduğu … Fen Lisesi’ne kaydedilmiş gibi bilgisayar sistemine giriş yapıldığını, ikinci tercih hakkını kullanmak için başvurduğunda sistemde başka bir okula kaydı zaten yapılmış göründüğünden tercih hakkını kullanamadığını, bu nedenle hiçbir okula kaydolamadığını ve özel okula gitmek zorunda kaldığını iddia ederek uğranılan zararın davalıdan tazminini talep etmişlerdir.

Davalı, davacı Ş…’nın not ortalamasının 4.00’ten az olması nedeni ile kayıt işleminin gerçekleştirilemediğini ayrıca davacı ve mezun olduğu okulunda kusuru bulunduğunu beyanla açılan davanın reddini savunmuştur.

Dosya kapsamından, özellikle Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu uzmanının da bulunduğu bilirkişi kurulundan alınan 04.07.2011 tarihli rapor içeriğinden de anlaşılacağı üzere esasen davacı Ş…birinci tercihindeki yedi Anadolu Lisesi ile bir Fen Lisesine kaydını yaptırabilmesi için gereken puana sahip değildir ve aldığı puan ikinci tercihindeki okullara kaydını yaptırmasına da imkan vermemektedir. Bu durumda, davacıların maddi tazminat talebinin, koşulları oluşmadığından reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru bulunmamış ve kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) sayılı bentte gösterilen nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA, davacıların tüm, davalının diğer temyiz itirazlarının (1) sayılı bentte gösterilen nedenlerle reddine ve temyiz eden davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 14/01/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 30 Ara 2014, 12:56


Eşin gizli ses kaydı, özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi kabul edilmez

Gizli Ses Kaydı Boşanma Delili

Boşanma davası sırasında erkek eşin boşanma delili olarak mahkemeye sunduğu ve birlikte yaşadıkları evde eşinin kendisini aldattığını ortaya çıkaran ses kayıtlarını mahkeme “özel hayatın gizliliği” nedeniyle reddetti. İkamet edilen yerde bulunan aile mahkemesinde görülen davada hakim, ses kayıtlarının hukuka aykırı yollarla temin edildiği ve bu sebepten ötürü mahkemede delil olarak kullanılamayacağına ve davanın reddine karar verdi.

Aile mahkemesinde görülen davanın reddi üzerine eski koca, davayı bir üst mahkemeye taşıyarak kararı temyiz etti.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nde görülen davada hakim aile mahkemesinin vermiş olduğu “özel hayatın gizliliği” nedeniyle ses kaydının boşanma delili sayılmaması kararını bozarak gizli ses kaydı boşanma delili kabul edilir kararı verdi. Kocanın eve yerleştirmiş olduğu ve diğer eşin haberi olmaksızın alınan ses kayıtları Yargıtay tarafından boşanma delili olarak kabul gördü.

Yargıtay bu kararının gerekçesi ise şu şekilde açıklandı: “Evlilikte, evlilik birliğine ilişkin yasal yükümlülükler alanı, eşlerin her birinin ayrı özel yaşam alanı olmayıp, ailenin yaşam alanıdır ve diğer eş yönünden dokunulmaz değildir. “

Bu sebepten dolayı eşlerden birisi diğer eşin sadakatinden şüphe duyması durumunda birlikte ikamet ettikleri konutta , eşin haberi olmaksızın ses kayıt cihazı yerleştirmek suretiyle, eşinin ulu orta olmayan konuşmalarını kayıt altına alması , özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi ile hukuk normlarına aykırı olduğu kabul edilmez.” İfadeleri kullanıldı.

Böylelikle eşlerin ortak yaşam alanları içerisinde sergiledikleri tutumlar için özel hayatın gizliliği ilkesinin geçerli olmadığı kanaati Yargıtay tarafından onanmış olmaktadır. Yargıtay’ın bu kararına göre eşlerin birlikte yaşadıkları konut ortak yaşam alanı olarak kabul edilirken , burada gerçekleşen eşlerden birisinin haberi olmaksızın ses kaydı alınması boşanma davasında özel hayatın gizliliği çerçevesinde değerlendirilmemektedir.

Ancak Yargıtay’ın vermiş olduğu “gizli ses kaydı boşanma delili olarak kabul edilmektedir” kararı boşanma davası için kabul görmekle birlikte, ses ve ya görüntülerin kişilerin haberi olmadan gizli bir şekilde kayıt altına alınması Türk Ceza Kanununda bulunan 133 ve 134 sayılı maddelere göre suç teşkil etmektedir. Bu durumda boşanma gerçekleşirken ses kaydını gizli bir şekilde elde eden kocaya hapis cezası verilmektedir.

Adli Sicil Kaydı E-Devlet Üzerinden Ücretsiz Alınabiliyor

 

Devlet bürokrasisinin en büyük kalelerinden adli sicil belgelerinin adliyeye giderek 5 TL bedelle alınması uygulaması tarihe karışıyor. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü ile Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı arasında imzalanan 05.06.2013 tarihli protokol uyarınca sabıka kaydı belgesi artık e-devlet üzerinden ücretsiz olarak alınabiliyor. 12.06.2013 günü başlayan uygulamayı kullanabilmek için e-imza, mobil imza, T.C. kimlik kartı veya e-devlet şifresiyle turkiye.gov.tr adresine giriş yapmak gerekiyor. Sorgu sonrası bir PDF dosyası oluşturuluyor ve bu da direkt olarak yazıcıya yollanabiliyor. Bu yazıcı dökümünde barkod bulunuyor. Sicil kaydının verileceği kurum bu barkodu sorgulayarak belgenin geçerliliğini doğruluyabilecek. Uygulama ile önemli ölçüde zaman ve kağıt tasarrufu sağlanırken; devlet ise önemli bir gelir kaleminden yoksun kalacak. Zira, günlük 45.000 civarında adli sicil kaydı alındığı söylenmekte.

 

 

E-Devlet Üzerinden Sabıka Kaydı Alınabilmesinin KoşullarıE-Devlet portalı üzerinden adli sicil sorgulama ekranına girildiğinde bir uyarı bulunuyor. Buna göre, adli sicil kaydı için bazı kısıtlamalar bulunuyor:

 

 

Bir kişi, günde en fazla 4 adet adli sicil sorgusu yapılabiliyor. Ancak yapılan sorgu sonunda dilediği kadar çıktı alınabiliyor.Sabıka kaydı belgesinin nerede kullanılacağı bilgisinin tanımlanması önemli olarak belirtilmiş. Aksi durumda belgeyi ilgili kurumda kullanamayabilirsiniz.Oluşturulacak belge üzerindeki barkod ve T.C. kimlik numarası üzerinden ilgili kurumun Adli Sicil Doğrulama Hizmeti ile geçerlilik sorgulaması yapılabileceği belirtilmiş.Yukarıda belirtilen koşulların kabul edildiğine ilişkin kutu tıklanmazsa sorgu menüsü açılmıyor.

DANIŞTAY İdari Dava Daireleri Kurulu E: 2007/2368 K: 2011/1214 – Yüz Kızartıcı Suç, Memnu Hakların iadesi, Adli Sicil Kaydı

T.C. DANIŞTAY İdari Dava Daireleri Kurulu Esas No : 2007/2368 Karar No : 2011/1214Karar Tarihi17.11.2011 

 Özeti : 657 sayılı Kanun'un 48/A-5. maddesinde devlet memuru olabilmek için yüz kızartıcı suçlardan mahkum olmamak koşulu arandığından, memnu hakların iadesi kararının yüz kızartıcı bir suçtan dolayı mahkumiyet kararı almış kişiler yönünden devlet memuru olabilme koşullarını sağlama bakımından bir hak doğurmadığı hakkında.

 

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : Tapu ve Kadastro Genel MüdürlüğüKarşı Taraf (Davalı) : …Vekili : Av. …İstemin Özeti : Kocaeli idare Mahkemesinin 19.4.2007 günlü,E:2007/l 63, K:2007/658 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması, davalı idare tarafından istenilmektedir.Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

 

Danıştay Tetkik Hakimi Bülent Küfüdür'ün Düşüncesi : Davacının 657 sayılı Kanunun 48. maddesinde sayılan yüz kızartıcı suç olan dolandırıcılık suçundan dolayı yargılanmış ve mahkum olmuş olması nedeniyle devlet memurluğuna alınmasında aranacak niteliği taşımadığının sonradan anlaşılması karşısında, 657 sayılı Kanunun 48/A-5 ve 98/b maddeleri uyarınca görevine son verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı, bu nedenle, davalı idarenin temyiz isteminin kabul edilerek idare Mahkemesince verilen ısrar kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.Danıştay Savcısı Esma Nur Necefin Düşüncesi : Kocaeli idare Mahkemesinin 19.4.2007 gün ve E:2007/163, K:2007/658 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden 21.4.1978 tarihinde görevden çekilmiş sayılan davacının 28.12.2001 tarihli olur ile hizmetli ünvanı ile atamasının yapıldığı, bu atamanın ardından hakkında yapılan güvenlik soruşturması sonucunda, davacının Kırıkkale Asliye Ceza Mahkemesinin 6.11.1986 gün ve K: 1986/190 sayılı kararıyla TCK'nun 503/ilk madde gereğince 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği ve bu kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği saptanarak 657 sayılı Yasanın anılan hükümleriyle 27.8.2002 günlü olurla görevine son verildiği davacının 18.2.2003 günlü dilekçeyle adli sicil kaydındaki sabıkasının silinmesini istemesi nedeniyle Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.2.2003 günlü kararla Kırıkkale Asliye Ceza Mahkemesinin anılan ilanıyla verilen mahkumiyetin 3682 sayılı Yasanın 8/b maddesi gereği adli sicil kayıtlarından çıkartılmasının kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır.

 

Bu durumda davacının dava konusu işlemin tesis edildiği tarihlerde dolandırıcılık suçu nedeniyle 3 ay hapis cezası ile hükümlü olduğundan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48/A.5. ve 98/b maddeleri uyarınca görevine son verilmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

 

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüyle aksi yöndeki mahkeme kararının bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

 

TÜRK MİLLETİ ADINAHüküm veren Danıştay idari Dava Daireleri Kurulunca, dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi görüşülmeyerek dosya incelendi, gereği görüşüldü:

 

Dava; Kocaeli Valiliği 3. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğünde hizmetli olarak görev yapan davacının, 657 sayılı Kanunun 48/A-5 ve 98/b maddeleri uyarınca görevine son verilmesine ilişkin 27.8.2002 günlü, 28 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

 

Kocaeli idare Mahkemesinin 17.3.2004 günlü, E:2003/1118, K:2004/410 sayılı kararıyla; davacının 28.12.1984 tarihinde işlediği dolandırıcılık suçundan dolayı Kırklareli Asliye Ceza Mahkemesinin 6.1 1.1985 günlü, K: 1986/1 90 sayılı kararıyla 3 ay hapis cezası ile cezalandırıldığı ve bu kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiğinin anlaşıldığı, bu durumda davacının mahkumiyetine yönelik kararın 1 7 yıl önce verilmiş olması ve Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.2.2003 günlü, K:2003/8 sayılı kararıyla cezanın 3682 sayılı Yasanın 8/b maddesi gereğince adli sicil kaydından çıkarılması karşısında 657 sayılı Yasanın 48/A-5 ve 98/b maddeleri uyarınca tesis edilen dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir.

 

Anılan karar, Danıştay Onikinci Dairesinin 30.11.2004 günlü, E:2004/3073, K:2004/3852 sayılı kararıyla; davacı atamasının yapıldığı ve dava konusu işlemin tesis edildiği tarihlerde dolandırıcılık suçu nedeniyle 3 ay hapis cezası ile hükümlü olduğundan dava konusu işlemde 657 sayılı Yasanın 48/A-5 ve 98/b maddelerine aykırılık bulunmadığı, öte yandan, dava konusu işlemin tesisinden sonra davacının dolandırıcılık suçundan mahkumiyetine ilişkin hükmün adli sicil kaydından çıkarılmasına Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesince karar verilmiş olmasının dava konusu işlemi sakatlar nitelikte görülmediği gerekçesiyle bozulmuş ise de; idare Mahkemesi, söz konusu cezanın 17 yıl önce verildiği ve davacının hizmetli olarak atandığı 28.12.2001 tarihinden önce Malatya Ağır Ceza Mahkemesinin 3.12.2001 tarihli kararı ile memnu haklarının iade edildiği, memnu hakların iadesine ilişkin mahkeme kararlarının, mahkumiyeti ortadan kaldırmamakla beraber ceza mahkumiyetinden doğan bazı hakların kullanılmasına yönelik ehliyetsizlikleri geleceğe dönük olarak ortadan kaldırdığı, devlet memuriyetinde iken veya memuriyete girmeden önce 657 sayılı Kanunun 48. maddesinde sayılan suçları işlemek suretiyle mahkum olan ve bu nedenle anılan maddenin A-5 bendinde gösterilen şartı taşımayanların, ilgili mahkemelerden memnu hakların iadesi kararı almaları durumunda devlet memurluğuna atanmalarının mümkün olduğu, ayrıca söz konusu cezanın Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.2.2003 günlü kararı ile 3682 sayılı Kanunun 8/b maddesi uyarınca adli sicil kaydından çıkarılmasına karar verilmiş olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, davacının görevine son verilmesine ilişkin dava konusu işlemde bu nedenle de hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesini de eklemek suretiyle dava konusu işlemin iptali yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.

 

Davalı idare, Kocaeli idare Mahkemesinin 19.4.2007 günlü, E:2007/163, K:2007/658 sayılı ısrar kararını temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

 

Başkanvekili …, … Daire Başkanı …, … Daire Başkanı …, … Daire Başkanı …, Beşinci Daire Üyesi …, Altıncı Daire Üyesi …, Onbirinci Daire Üyesi …, Onikinci Daire Üyesi …, İkinci Daire Üyesi …, Ondördüncü Daire Üyeleri … ve …, Altıncı Daire Üyesi …, Onikinci Daire Üyesi …, Onbeşinci Daire Üyesi … ve Onuncu Daire Üyesi …'un; İdare Mahkemesince verilen ilk kararda, davacının 1984 yılında işlemiş olduğu suçtan dolayı memnu haklarının iadesine ilişkin mahkeme kararından bahsedilmemesine karşın temyize konu edilen ısrar kararında ilk kez anılan memnu haklarının iadesine ilişkin karardan bahsedilerek memnu hakların iadesi kararının dava konusu işleme hukuki etkisine gerekçede yer verilmesi, dolayısıyla memnu hakların iadesi kararının temyiz incelemesi sırasında Danıştay Onikinci Dairesince değerlendirilmemiş olması nedeniyle bakılan davada usule uygun bir ısrar kararı oluşmadığından esas kaydının kapatılarak dosyanın anılan Daireye gönderilmesi gerektiği yolundaki oylarına karşılık; gerek idare Mahkemesince ilk kararın verildiği gerekse Danıştay Onikinci Dairesince temyiz incelemesi yapıldığı sırada anılan memnu hakların iadesi kararının dosyada mevcut olmadığı, ısrar kararından önce dosyaya sunulan bu kararın ısrar kararında yer almasının kararın ısrar olma niteliğini değiştirmeyeceği, nitekim İdare Mahkemesinin esas itibarıyla ilk kararındaki gerekçesine dayanmak suretiyle kararında ısrar ettiği, dolayısıyla usulüne uygun oluşmuş bir ısrar kararının bulunduğuna oyçokluğu ile karar verilerek, uyuşmazlığın esastan incelenmesine geçildi.

 

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun Devlet memurluğuna alınacaklarda aranacak genel şartları düzenleyen ve dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan 48/A-5 maddesinde; taksirli suçlar ve aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere, ağır hapis veya altı aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı, şeref ve haysiyet kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak gerektiği hükme bağlanmış; aynı Yasanın 98/b maddesinde de, Devlet memurlarının, memurluğa alınma şartlarından herhangi birini taşımadığının sonradan anlaşılması veya memurlukları sırasında bu şartlardan herhangi birini kaybetmesi halinde memurluğunun sona ereceği hükmü yer almıştır.Davacının, Söke Tapu Sicil Müdürlüğünde memur olarak görev yapmakta iken izinsiz ve mazeretsiz 10 gün süreyle işe gelmediği için 21.4.1978 tarihinde görevinden çekilmiş sayılmış, 28.12.2001 tarihinde (yaklaşık 23 yıl sonra) Elazığ 2. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü emrine açıktan hizmetli olarak atandığı, daha sonra 2002 yılında Kocaeli 3. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü emrine naklen ataması yapılmış, burada hizmetli olarak çalışmakta iken gizlilik dereceli görevde çalıştırılacağı için hakkında yapılan güvenlik soruşturması sonucunda, davacının 1984 yılında işlemiş olduğu dolandırıcılık suçundan dolayı Kırklareli Asliye Ceza Mahkemesinin 6.11.1986 günlü, E: 1985/66, K: 1986/190 sayılı kararıyla Türk Ceza Kanunu'nun 503/ilk maddesi uyarınca 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği ve bu kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği saptanarak 657 sayılı Kanunun 48/A-5 ve 98/b maddeleri uyarınca 27.8.2002 günlü işlemle görevine son verilmesi üzerine bakılan dava açılmıştır. Davacının görevine son verilmesinden sonra 18.2.2003 günlü başvurusu üzerine Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesinin aynı günlü kararı ile söz konusu mahkumiyetin 3682 sayılı Kanunun 8/b maddesi uyarınca adli sicil kaydından silinmesine karar verildiği, anılan mahkumiyet kararı ile ilgili olarak Malatya Ağır Ceza Mahkemesinin 3.12.2001 tarihli kararı ile davacının memnu haklarının iadesine yönelik kararın ise Danıştay Onikinci Dairesinin bozma kararından sonra dava dosyasına sunulduğu, davacının memnu haklarının iadesine ilişkin olarak dava dosyasına sunduğu söz konusu kararda görevine son verilmesine dayanak oluşturan mahkumiyet kararının dışında, Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.11.1984 günlü, E: 1982/1292, K: 1984/829 sayılı kararı ile TCK 503/ilk, 522/1 maddeleri gereğince dolandırıcılık suçundan dolayı 1 ay 15 gün hapis 750 lira ağır para cezasına çarptırıldığı, ayrı bir mahkumiyet kararının daha bulunduğu ve bu mahkumiyet nedeniyle de memnu haklarının iadesine karar verildiği dosyanın incelenmesinden anlaşılmıştır.

 

Memnu hakların iadesi kararı, 657 sayılı Kanunun anılan 48/A-5. maddesinde sayılan yüz kızartıcı suçlar dışında kalan suçlar bakımından devlet memuru olabilme koşulları yönünden ehliyetsizliği geleceğe dönük olarak ortadan kaldırmakta, ancak anılan Yasa maddesinde devlet memuru olabilmek için yüz kızartıcı suçlardan mahkum olmamak koşulu arandığından, memnu hakların iadesi kararı, yüz kızartıcı bir suçtan dolayı mahkumiyet kararı almış kişiler yönünden devlet memuru olabilme koşullarını sağlama bakımından bir hak doğurmamaktadır.

 

Öte yandan, 3682 sayılı Adli Sicil Kanunu'nun, 4778 sayılı Kanunla değişik 8. maddesinin (b) bendi, basit ve nitelikli zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma ve dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile beş yıldan fazla ağır hapis ve hapis cezasına mahkumiyetlerde cezanın çekildiği veya ortadan kalktığı veya oluştuğu tarihten itibaren ilgilinin on yıl içinde evvelce verilen ceza cinsinden bir cezaya veya daha ağır bir cezaya mahkum olunmadığı takdirde adli sicildeki kaydının silinmesini öngörmekte olup, Türk Ceza Kanunu karşısında özel bir kanun olan 657 sayılı Kanunun 48/A-5. maddesi ile Türk Ceza Kanunu'nun aksine belli suçlar açısından, bu suçlar affa uğramış olsalar bile, süresiz hak yoksunluğu getirecek bir düzenleme yapıldığından, adli sicil kaydının silinmesi, yüz kızartıcı suçtan dolayı ortaya çıkan hak yoksunluğunu ortadan kaldıracak nitelikte bulunmamaktadır.

 

Bu itibarla; dava konusu işlemin iptali yolundaki idare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

 

Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne, Kocaeli idare Mahkemesinin 19.4.2007 günlü, E:2007/163, K:2007/568 sayılı ısrar kararının bozulmasına, 17.11.2011 gününde esasta ve gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.

 

GEREKÇEDE KARŞI OYX- 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 48. maddesinin Devlet memurluğuna atanacaklarda aranacak genel şartlara ilişkin (A) fıkrasının 4. bendinde, "kamu haklarından mahrum bulunmamak"; 5. bendinin dava konusu işlem tarihinde yürürlükte olan şeklinde ise, taksirli suçlar ve bendin devamında sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere, ağır hapis veya altı aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı, şeref ve haysiyet kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak gerektiği belirtildiğinden, kamu haklarından mahrum bulunanların ve Yasa metninde sayılan suçların herhangi birinden hükümlü bulunanların Devlet memuru olamayacakları açıktır.

 

765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 11. maddesinde kamu haklarından yoksunluğun (hidematı ammeden memnuiyetin) hapis ve ağır para cezası ile birlikte cürümlere mahsus cezalar arasında sayılmış olması, 20. maddesinde kamu haklarından yoksunluk cezasının seçme, seçilme vesair bütün siyasi haklar ile bütün memuriyet ve hizmetlerden mahrumiyeti kapsadığının ve 121. maddesinde müebbeden kamu haklarından yoksunluk ve ceza mahkumiyetinden doğan diğer nev'i ehliyetsizlik cezalarının memnu hakların iadesi yoluyla giderilebileceğinin belirtilmiş bulunması karşısında, memnu hakların iadesinin, mahkumiyet hükmünün kalkması sonucunu doğurmadığı, sadece kamu haklarından yoksunluğun ve ceza mahkumiyetinden doğan diğer çeşit ehliyetsizlik cezalarının geçmişe değil geleceğe yönelik olarak giderilmesini sağladığı anlaşılmaktadır.Bu itibarla, davacının görevine son verilmesine neden olan dolandırıcılık suçundan dolayı almış olduğu ve temyiz edilmeyerek kesinleşmiş bulunan mahkumiyet hükmüne ilişkin olarak memnu haklarının iadesine karar verilmiş ise de, bu kararın 657 sayılı Yasanın 48. maddesinin A-4 bendinde belirtilen "kamu haklarından mahrum bulunmamak" koşulu yönünden ehliyetsizliğini ortadan kaldıracağı, ancak mahkumiyeti ortadan kaldırmayacağı kuşkusuzdur. Başka bir anlatımla, davacının dolandırıcılık suçundan dolayı hükümlü bulunma durumunun devam etmesi, buna karşın 657 sayılı Kanunun 48. maddesinin A-5 bendinde Devlet memuru olabilmek için yüz kızartıcı bir suçtan dolayı hükümlü bulunmamak koşuluna yer verilmiş olması karşısında, davacının memnu haklarının iadesine ilişkin karara dayalı olarak 657 sayılı Kanunun 48. maddesinin A-4 bendindeki "kamu haklarından mahrum bulunmamak" koşulunu sağlasa bile yüz kızartıcı bir suç olan dolandırıcılıktan mahkumiyetinin bulunması nedeniyle 657 sayılı Yasanın 48. maddesinin A-5 bendinde yer alan koşulu taşımadığından, davacının anılan Yasanın 98/b maddesi uyarınca görevine son verilmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

 

Bu duruma göre, idare Mahkemesince verilen ısrar kararının belirtmiş olduğumuz gerekçe ile bozulması gerektiği görüşüyle, kararın gerekçesine katılmıyoruz.

 

GEREKÇEDE KARŞI OYXX- İdare Mahkemesince verilen ısrar kararının, Danıştay Onikinci Dairesinin 30.11.2004 günlü, E:2004/3073, K:2004/3852 sayılı kararında yer alan gerekçeyle bozulması gerektiği oyuyla, karar gerekçe yönünden karşıyız.

 

KARŞI OYXXX- 657 sayılı Kanunun Devlet Memurluğuna alınacaklarda aranacak genel ve özel şartları belirleyen 48. maddesinin (A) bendinin 5. fıkrasında (dava konusu işlem tarihinde yürürlükte bulunan hali), taksirli suçlar ve aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere, ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından hükümlü bulunmanın Devlet memurluğuna engel halleri oluşturduğu hükme bağlanmıştır.

 

Davacı 28.12.1984 tarihinde işlediği dolandırıcılık suçundan dolayı Kırklareli Asliye Ceza Mahkemesinin 6.11.1986 günlü, K: 1986/190 sayılı kararıyla 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmış olup, karar temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir. Davacının memnu hakları Malatya Ağır Ceza Mahkemesinin 3.12.2001 tarihli kararı ile iade edilmiştir. Dolayısıyla uyuşmazlığın çözümü için memnu haklarının iadesi kurumunun hukuksal nitelendirmesinin yapılması gerekli bulunmaktadır

 

Dava konusu işlem tarihinde yürürlükte bulunan Türk Ceza Kanunu'nun "memnu hakların iadesi" başlığı altında yer alan 122. maddesinde, "Kişinin asıl cezasını çektiği veya af ile ortadan kalktığı tarihten itibaren 5 yıl geçtikten sonra memnu haklarının iadesini talep edebileceği, bu talep üzerine yapılan inceleme sonucunda memnu hakların iadesine karar verilebileceği" hükmü yer almıştır.

 

Danıştay kararlarında "Memnu hakların iadesi kararı", ister Türk Ceza Kanunundan, ister özel bir yasadan kaynaklansın kamu hizmetlerinden yasaklanma, memuriyetten mahrumiyet, seçme ve seçilme hakkından yoksun kılınma gibi temel hak ve özgürlükler alanındaki ehliyetsizlikleri gelecek için ortadan kaldıran bir karar olarak tanımlanmış ve memnu hakların iadesinin ilgiliye kullanılması men edilen hakları kullanma yetkisi verdiği kabul edilmiştir.

 

Ayrıca, Danıştay'ın istikrar bulan kararlarının incelenmesinden, memnu hakların iadesine konu olan suçlar yönünden bir ayrımın da yapılmadığı anlaşılmaktadır.Öte yandan, 657 sayılı Yasanın 48/A-5. maddesine benzer bir hüküm T.C. Anayasasının 76. maddesinin 2. fıkrası ile 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 1 1. maddesinde de öngörülmüştür. Anayasanın 76. maddesinin 2. fıkrasında " En az ilkokul mezunu olmayanlar, kısıtlılar, yükümlü olduğu askerlik hizmetini yapmamış olanlar, kamu hizmetinden yasaklılar, taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar; zimmet, ihtilâs, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlarla, kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma, terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler." hükmüne yer verilmiş, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 11. maddesinde de benzer bir düzenleme yer almıştır.

 

Yüksek Seçim Kurulu'nun 17.4.2001 günlü, K:400 sayılı, 21.4.2011 günlü, K:451 sayılı, 21.4.201 1 günlü, K:452 sayılı kararlarında suç yönünden bir ayrım yapılmadan (dosyaların bazısında "enerji hırsızlığından" bazısında "dolandırıcılık ve sahtecilikten" mahkumiyet bulunmasına karşın) Anayasanın 76/2 maddesinde ve buna dayalı olarak 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 11. maddesinde belirtilen nitelikte bir ceza mahkumiyeti nedeniyle milletvekili seçilme hakkını yitirmiş bulunan kişilerin, bu haklarına ancak ve sadece, "yasaklanmış hakların geri verilmesi" kararı ile kavuşabilecekleri vurgulanmıştır.

 

Ayrıca, TCK'da kaldırılmış olmasına rağmen "yasaklanmış hakların geri verilmesi" kurumuna 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu'nun 13/A maddesinde yer verilmiştir. Bu kurumun yeniden düzenlenmesine duyulan ihtiyaç ise madde gerekçesinde şöyle ifade edilmiştir: "5352 sayılı Adli Sicil Kanunu'nun Geçici 2'nci maddesinde, diğer kanunlardaki kasıtlı bir suçtan dolayı belirli süreyle hapis cezasına veya belli suçlardan dolayı bir cezaya mahkum olan kişilerin, belli hakları kullanmaktan süresiz olarak yoksun bırakılmasına ilişkin hükümleri saklı tutulmuştur. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki çeşitli kanunlardaki süresiz hak yoksunluğu doğuran bu hükümlere rağmen, yasaklanmış hakların geri verilmesi yolunun kapalı tutulması, uygulamada ciddi sorunlara yol açacaktır. Bu sorunların çözümüne yönelik olarak, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki çeşitli kanunlardaki kasıtlı bir suçtan dolayı belirli süreyle hapis cezasına veya belli suçlardan dolayı bir cezaya mahkum olan kişilerin süresiz olarak kullanmaktan yasaklandıkları hakları tekrar kullanabilmelerine imkan tanıyan bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur."

 

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında konu değerlendirildiğinde; Danıştay'ın 48/A-5 maddesi ile ilgili olarak istikrar bulan yorumundan vazgeçilmesini gerektiren bir durumun söz konusu olmadığı açıktır. Aksi bir yorumun kabulü halinde yasaklanmış hakkı geri verilen kişi mahkumiyet nedeniyle kaybettiği seçilme hakkını kazanmasına rağmen devlet memurluğu yönünden bu hakkı kazanamayacaktır ki, böyle bir ayrımın hukuki güvenlik ilkesine, sonuçta hukuk devleti anlayışına aykırılık oluşturacağı kuşkusuzdur.Bu nedenle, Kocaeli idare Mahkemesince verilen ısrar kararının onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.

SU ABONELİĞİ / SUYU FİİLEN KULLANAN KİŞİNİN SORUMLULUĞU / BAŞKASI ADINA ABONE KAYDI BULUNAN SAYAÇTAN SU KULLANIMI / KULLANILAN SU BEDELİNİN ÖDETİLMESİ TALEBİ

T.C.

YARGITAY

Dördüncü Hukuk Dairesi
E:2005/4899
K:2006/3452
T:29.3.2006
SU ABONELİĞİ
SUYU FİİLEN KULLANAN KİŞİNİN SORUMLULUĞU
BAŞKASI ADINA ABONE KAYDI BULUNAN SAYAÇTAN SU KULLANIMI
KULLANILAN SU BEDELİNİN ÖDETİLMESİ TALEBİ
İSKİ Nizamnamesi m. 7
Dava, davalıların başkası adına abone kaydı bulunan sayaçtan su kullanmaları nedeniyle başlatılan icra takibine itiraz etmelerinden dolayı istenen, kullanılan su ve atık su bedelinin ödetilmesi istemine ilişkindir. İdareyle abonelik sözleşmesi yapmayan ve kayden abone olmayan bir kimsenin, fiilen idarenin verdiği suyu kullandığının saptanması halinde, o kimsenin kullanmış olduğu suyun bedelini ödemekle yükümlü olduğu sonucuna varılmalıdır.
Davacı İSKİ Genel Müdürlüğü vekili Av. MB tarafından, davalılar AY ve SE aleyhine 24/07/2002 gününde verilen dilekçe ile su bedelinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın husumet nedeni ile reddine dair verilen 06/07/2004 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Dava, davalıların başkası adına abone kaydı bulunan sayaçtan su kullanmaları nedeniyle başlatılan icra takibine itiraz etmelerinden dolayı istenen, kullanılan su ve atık su bedelinin ödetilmesi istemine ilişkindir.
Olaya ilişkin olan 07/10/2000 tarihli tutanakta, “AZ” isimli kişi abone olarak gösterilmiş ve 5 katlı binada fiilen su kullanan kişilerin 1. kattaki çay ocağını işleten AY. 2. kattaki gemi fenerleri yapan SE, 3. kattaki plastik makinaları yapımı işi ile uğraşan M ve YY olarak belirlenmiştir. Adı geçen davalılardan AY ile SE aleyhine icra takibi yapılmış, davalıların itirazı üzerine bu alacak davasının açıldığı anlaşılmıştır. Davalı SE 1994 yılına kadar bu iş yerini kullandığım, o tarihte suların akmadığını, yakındaki camiden su alındığını. 1994 yılından önceki su alacaklarının zamanaşımına uğradığını belirtirken, diğer davalı AY ise davalılar dışında 3 kişinin daha fiilen su kullandığını sadece davalıların hasım gösterilmesinin doğru olmadığını, çay ocağında sular genellikle akmadığı için dışardan su getirdiğini, diğer su kullananlarla birlikte borcunu ödemeyi kabul ettiğini beyan etmiştir. Mahkemece; İSKİ Nizamnamesi’nin 70. maddesine göre borcu abonenin ödemesi gerektiği, diğer su kullananlardan rücuen tahsil edebileceğinden abone olmayan davalılar hakkındaki davanın husumet nedeni ile reddine karar verilmiştir.
Davalıların savunmalarından da anlaşılacağı üzere davalı SE’in 1994 yılına kadar, davalı AY’nin ise çay ocağı işletmek suretiyle halen adlarına abone kaydı bulunmayan sayaçtan fiilen su kullandıkları ve davalılar dışında başka kişilerin de fiilen su kullandıkları anlaşılmaktadır. Şu durum karşısında sorumluluk kapsamı belirlenerek, davalıların rücu hakları saklı kalmak kaydı ile su ve atık su bedelinden dayanışmalı olarak sorumlu tutulmaları gerekirken abone olmadıkları gerekçesiyle davalılar hakkındaki davanın husumet nedeni ile reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 29.03.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.