Etiket arşivi: KISA

Kısa Kararda Yapılan Yanlışlık Gerekçeli Kararda Düzeltilemez.

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS: 2013/588
KARAR: 2014/22

Taraflar arasındaki “imzaya itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin 1.İcra Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 06.10.2011 gün ve 2011/227 E- 2011/888 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12.Hukuk Dairesi’nin 18.06.2012 gün ve 2012/5329 E.- 2012/20885 K. sayılı ilamıyla bozulmuş, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava; imzaya itiraz istemine ilişkindir.

Mahkemece, dava kabul edilmiş, hükmün yukarıda başlık bölümünde esas ve numarası belirtilen karar ile bozulması üzerine, mahkemece önceki gerekçeler ile direnilmiştir.

Mahkemece, kısa kararda davacının 01.12.1989-15.12.1989 tarihleri arasında sigortalı olarak çalıştığının tespitine karar verilmesine karşın, gerekçeli kararda, 01.l2.1989-30.8.1993 tarihleri arasındaki çalışmanın tespitine denilmek suretiyle direnilmiştir. Davacının eşya isteği hakkında kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki yaratılmıştır.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu 294/3.maddesi uyarınca kararın tefhimi her halde HMK 297/2.maddesinde belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçilerek okunması suretiyle olur”.

Bu durumda gerekçeli kararın, tefhim edilen karar yanlışta olsa, buna uygun düzenlenmesi gerekmektedir. Yanlışlık ancak Yargıtay yoluna başvurulması ve kararın bozulması halinde düzeltilebilir. Bu aykırılık kamu düzenine ilişkin olup diğer yönler incelenmeden tek başına bozma sebebi olur.Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunmasının bozma sebebi olduğu ise, 10.04.1992 gün 1991/7-4 K. sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararı gereğidir.

Bu nedenle mahkemece yapılacak iş, tefhim edilen kısa karara uygun gerekçeli karar ve buna uygun hüküm oluşturmak olup buna aykırı direnme kararı usul yönünden bozulmalıdır.

S O N U Ç : Direnme kararının yukarıda gösterilen nedenden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı H.U.M.K.’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440/III. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 15.01.2014 gününde, oybirliği ile karar verildi.

http://www.ictihatlar.net

Yargıtay kararı: Kısa Kararda Yapılan Yanlışlık Gerekçeli Kararda Düzeltilemez. .

Anayasa Mahkemesi, Tutukluluğun devamına kısa gerekçelerle karar verilemez

Anayasa Mahkemesi (AYM), tutukluluk halinin devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yeterli olmamasını hak ihlali saydı. AYM, başvuruculara manevi tazminat ödenmesine hükmetti.

S.D. ile A. G. 5 Ocak 2010 silahlı terör örgütüne üye olmaktan gözaltına alındı ve 8 Ocak 2010’da tutuklandı. Başvurucuların tutukluluk durumu 19 Ekim 2010, 27 Aralık 2010, 26 Ocak 2011, 11 Temmuz 2012 ve 13 Eylül 2013’te incelendi ve atılı suçun vasfı ve mahiyeti, dosya kapsamındaki deliller, kuvvetli suç şüphesinin varlığı, tutuklu kalınan sürenin verilmesi muhtemel ceza ile orantılı olması gerekçeleri ile tutukluluklarının devamına karar verildi. Hapis ceza alan başvurucuların daha sonra tutukluluk halinin devamına karar verildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından bozulan karar sonrası başvurucular 21 Mart 2014’te tahliye edildi.

S.D. ile A. G.’nin AYM’ye başvurusunu inceleyen Mahkeme, bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılmasının kabul edilemez olduğunu bildirdi. AYM gerekçeli kararında şu ifadelere yer verdi: “Tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek bir zanlı ya da sanığın tutuklanmasının keyfi olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu devam ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir. Ayrıca itiraz veya temyiz merciinin, itiraz veya temyiz incelemesine konu mahkeme kararma ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda, buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak, gerekçeli karar hakkına aykırılık teşkil etmez.”

Tutukluluğa itiraz ve itirazın reddine ilişkin kararların gerekçelerinin incelendiğinde, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu, tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olmadığı ve aynı hususların tekrarı niteliğinde olduğu bilgisi verilen Mahkeme kararında, tutukluluk halinin devamına ilişkin gerekçelerin ilgili ve yeterli olduğunun söylenemez olduğuna vurgu yapıldı. AYM, ilgili ve yeterli olmayan gerekçelere dayanılarak başvurucuların özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate alındığından söz konusu tutukluluk süresinin kabul olmadığını kaydetti.

‘Tutukluluğun makul süreyi aştığı ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yeterli olmadığı’ yönündeki iddialara ilişkin Anayasa’nın 19. maddesinin 7. fıkrasının ihlal edildiğine karar veren AYM, başvuruculara ayrı ayrı 3 bin TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi.

Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • KISA KARAR TEFHİMİ,GEREKÇELİ KARARIN TEBLİĞİ,TEMYİZ BAŞLAN..

H. M. K- MADDE 321 :
(1) Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez.
(2) Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.

T.C
YARGITAY
9.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO.2014/8860
KARAR NO.2014/13817
KARAR TARİHİ: 31.10.2013

Yerel mahkemece duruşmada tefhim edilen hüküm gerekçe taşımayıp sadece hüküm sonucunu (kısa kararı) içeriyorsa gerekçeli kararın her halükarda davanın taraflarına (taraflar kendilerini vekille temsil ettiriyorlar ise vekillerine) tebliğ edilmesi gerekmektedir. Bir başka anlatımla, sadece hüküm sonucunun (kısa kararın) tefhim edildiği durumlarda, taraflar (ya da vekilleri) duruşmada hazır olsalar dahi gerekçeli kararın taraflara veya vekillerine tebliğ edilmesi gerekir.

Y A R G I T A Y K A R A R I

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8 inci maddesine göre iş mahkemesinden verilen kararlar tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren 8 gün içinde temyiz olunabilir. 6100 Sayılı HMK nun geçici 3 üncü maddesinin 1 inci fıkrasında; "Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur." 2 nci fıkrasında ise; "Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, Kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/09/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur." denmiştir.

6100 sayılı HMK’nun hükmü düzenleyen 294 üncü maddesinde aynen;

(1) Mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama
sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür.

(2) Hüküm, yargılamanın sona erdiği duruşmada verilir ve tefhim olunur.

(3) Hükmün tefhimi, her hâlde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur.

(4) Zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucunun tefhim edildiği hâllerde, gerekçeli kararın tefhim tarihinden başlayarak bir ay içinde yazılması gerekir.

(5) Hükmün tefhimini, duruşmada bulunanlar ayakta dinler.

(6)Hükme ilişkin hususlar, niteliğine aykırı düşmedikçe, usule ilişkin nihai kararlar hakkında da uygulanır." denmiştir.

Aynı kanunun 321 inci maddesinde de; "(1) Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri
için ayrıca süre verilmez.
(2) Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir." şeklinde düzenleme yer almıştır.

Yukarıda yazılı kanun hükümleri kapsamında, yerel mahkemece duruşmada tefhim edilen hüküm gerekçe taşımayıp sadece hüküm sonucunu (kısa kararı) içeriyorsa gerekçeli kararın her halükarda davanın taraflarına (taraflar kendilerini vekille temsil ettiriyorlar ise vekillerine) tebliğ edilmesi gerekmektedir. Bir başka anlatımla, sadece hüküm sonucunun (kısa kararın) tefhim edildiği durumlarda, taraflar (ya da vekilleri) duruşmada hazır olsalar dahi gerekçeli kararın taraflara veya vekillerine tebliğ edilmesi gerekir.

Bu durumda yani yerel mahkemece duruşmada tefhim edilen hüküm gerekçe taşımayıp sadece hüküm sonucunu (kısa kararı) içeriyorsa,taraflar için temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren işlemeye başlayacaktır.

Somut olay açısından yapılan tespit ve değerlendirmede; Gerekçe içermeyen mahkeme kararının hüküm sonucu kısmının(yani kısa kararın), 31/10/2013 tarihli duruşmada, taraf vekillerinin yüzüne karşı tefhim edildiği görülmüştür.
Davacı vekili 14/12/2013 havale tarihli dilekçe ile mahkeme kararını temyiz etmiştir.

Bu temyize dair temyiz harç ve giderlerinin yatırılma tarihinin 14/12/2013 olduğu, dosyada mevcut "sayman mutemedi alındısı" ve "tahsilat makbuzu" başlıklı belgelerden anlaşılmıştır.

Davacı vekilinin temyiz talebi, 10/01/2014 tarih ve 2013/682 E – 2013/487 K.sayılı ek karar ile mahkemece süreden reddedilmiştir. Bu ek kararda, gerekçeli kararın davacı vekiline 25/11/2013 tarihinde tebliğ edildiği belirtilmiştir.

İş bu ek karar davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir. Temyiz dilekçesinde, mahkemece gerekçeli kararın kendilerine tebliğ edilmediği, gerekçeli kararın
yazıldığının UYAP sistemi aracılığıyla 13/12/2013 tarihinde öğrenildiği belirtilmiştir.

Her ne kadar, davacı vekilinin temyiz talebinin süreden reddine mahkemece verilen10/01/2014 tarih ve 2013/682 E – 2013/487 K sayılı ek kararda, gerekçeli kararın
davacı vekiline 25/11/2013 tarihinde tebliğ edildiği belirtilmiş ise de dosyanın incelenmesinde, gerekçeli kararın anılan tarihte davacı vekiline tebliğ edildiğine dair bir belgeye dosyada rastlanmamış olup davacı vekilinin temyiz talebinin süresinde olup olmadığı denetlenememiştir.

Bu nedenlerle;
1- Davacı vekiline gerekçeli karar (31/10/2013 tarih ve 2013/682 E – 2013/487 K. sayılı mahkeme kararı) tebliğ edilmişse tebliğe ilişkin belgelerin dosyaya eklenmesi,

2- Tebliğ edilmemişse gerekçeli kararın davacı vekiline tebliği ile buna ilişkin belgelerin dosya içine alınması ve temyiz süresinin beklenmesi,

3- Davacı vekilinin hükmü temyiz etmesi halinde, temyiz dilekçesinin hukuki dinlenilme hakkının sağlanması açısından karşı tarafa tebliğ edilmesi ve bu şekilde temyiz ve tebliğe ilişkin usuli işlemler tamamlanarak gönderilmesi için dosyanın mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 29/04/2014 günü oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 14 Şub 2015, 11:18


Yargıtay,TV Üreticisi,TV’deki Kısa Devreden Çıkan Yangından Sorumlu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, kısa devre yapıp, kıvılcım çıkararak, ev yakan “ayıplı” televizyonun neden olduğu zarardan üretici firmayı sorumlu tuttu ve tüketicinin zararının karşılanması gerektiğine karar verdi

 

Adana-Seyhan’da oturan Dilek ve Ercan D. çifti geçen yıl televizyon aldı. Televizyonu açıp banyoya giren Dilek D. bir süre sonra duman kokusu duydu, salondaki televizyonun alev aldığını görünce evden çıktı. Yangında çiftin, salondaki eşyaları, çeyizi, eşine yazdığı şiir-mektuplar ve düğün CD’si ile fotoğrafları da yandı.
39 bin liralık dava
Çift daha sonra üretici firma aleyhine dava açtı. Mahkemeye sunulan dilekçeye göre, televizyonun “gizli ayıplı” olduğu, şase yapıp kıvılcım çıkarak, evi yaktığı, psikolojik olarak etkilenip toparlanamadıkları ve çocuk yapmaktan bile vazgeçtikleri iddiasıyla davacılar 14 bin lira maddi, 25 bin lira manevi olmak üzere 39 bin liralık tazminat talep ettiler.  Bakırköy Tüketici Mahkemesi, itfaiye ve bilirkişi raporunu yeterli görmeyerek davayı reddetti. Mahkeme, 10 Haziran 2010 tarihli kararında, davalı firmanın sorumlu tutulabilmesi için zarar ve zararı doğuran olayın varlığının yanısıra, televizyonun “ayıplı üretildiği” ve bundan dolayı yangın çıktığının (nedensellik bağının) kanıtlanması gerektiği belirtildi.
Yargıtay bozdu
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, mahkeme kararını 4 Kasım 2010’da bozdu. Kararda, “İtfaiye yangın raporu, tespit sonucu alınan elektrik mühendisi bilirkişisinin raporu ve tanık anlatımlarına göre yangının ayıplı üretilmiş televizyondaki şaseden kaynaklandığı sonucuna varılmaktadır. Mahkemece davacıların uğuradığı zararın kapsamı belirlenip davalı üretici firmanın sorumluluğuna karar verilmesi gerekir” denildi.
Mahkeme direndi, Kurul bozdu
Bakırköy Tüketici Mahkemesi 3 Mayıs tarihli kararıyla eski kararında direndi. Bunun üzerine “ayıplı TV” davası Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na taşındı. Kurul, yerel mahkemenin direnme kararını, 30 Kasım’daki toplantısında oybirliği ile bozdu. Karar kesinlik taşıyor.

İtfaiye raporu: Yangın TV’den

İTFAİYE raporunda, Dilek-Ercan D. çiftinin evindeki yangının televizyonun çalışırken çıkardığı kıvılcımların kabloları tutuşturmasıyla çıktığı belirtildi. Genç çift Adana 4. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde, “Yangın televizyonda meydana gelen şaseden çıktı” diye tespit yaptırdı.

KISA KARARLA GEREKÇELİ KARAR ARASINDA ÇELİŞKİ

T.C.
YARGITAY
Onikinci Hukuk Dairesi
E: 2006/860
K: 2006/6912
T: 3.4.2006
KISA KARARLA GEREKÇELİ KARAR ARASINDA ÇELİŞKİ
1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 385]
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
İcra mahkemesince tefhim edilen kısa kararda davanın kabulüne karar verilmiş gerekçeli kararda ise `davacının davasının kısmen kabulüne` karar verilerek çelişki yaratılmıştır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 10.4.1992 tarih ve 7/4 sayılı kararı gereğince kararlar arasındaki çelişkinin giderilmesi ve verilen kararla bağlı olunmaksızın yeni bir karar vermek üzere mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA , 03.04.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

KISA KARAR-GEREKÇELİ KARAR ÇELİŞKİSİ

T.C.

YARGITAY
Birinci Hukuk Dairesi

E: 2006/2399

K: 2006/4967

T: 01.05.2006

KISA KARAR-GEREKÇELİ KARAR ÇELİŞKİSİ
ÖZET: Kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesi­ne ilişkin Anayasa’nın 141. maddesi ile HUMK.nun 381, 388, 389. maddelerine aykırı bir durum yaratır. Ayrıca bu durum, kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile ha­kime yükletilmiş bir ödevdir.

Somut olayda, kısa kararda davanın kabulü ile da­vacıların payları oranında tapuların iptal ve tesciline biçi­mindeki karara çelişkili olarak gerekçeli kararda, davada taraf olmayan şahıslar hakkında da bir kısım paylar belir­lenerek hüküm kurulması doğru değildir.

1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 376]
1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 381]
1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 388]
1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 389]

Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar, ortak miras bırakanları Emine’nin çekişmeli taşınmazlardaki-paylarını mirastan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalıların mi­ras bırakanı olan oğlu Muharrem’e temlik ettiğini ileri sürerek, tapuların pay­ları oranında iptal ve tescilini istemişlerdir.

Bir kısım davalılar, çekilmeli taşınmazların murisleri Muharrem tarafından bedeli ile satın alındığını bildirip, davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davacılar iddiası sabit görülerek kısa kararda davacıların payları oranında tapulann iptal ve tesciline gerekçeli kararda ise davacılar ile dava dışı kişiler hakkında hüküm kurulmuştur.

Karar, davalı Yılmaz tarafından duruşmalı temyiz edilmiş olmakla; duruş­ma değeri yönünden duruşma isteminin reddine, tetkik hakimi’ nin raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil is­teğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bil­dirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerek­çesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede ön­görülen biçimde tefhim etmesi asıldır.

Ne var ki, uygulamada söz konusu yasanın 381. maddesinin son fıkrası­nın getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra ya­zılmaktadır.

İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zo­runludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kı­sa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HUMK.nun yu­karıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yara­tır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile haki­me yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve ka­rarlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.

Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa kararda davanın kabulü ile davacıların payları oranında tapuların iptal ve tesciline biçiminde­ki karara çelişkili olarak gerekçeli kararda; davada taraf olmayan şahıslar hakkında da bir kısım paylar belirlenerek hüküm kurulmuş olması doğru de­ğildir.

Hal böyle olunca, hükmün 10.04.1992 gün ve 1992/73 Esas,1992/4 sa­yılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme kararı çerçevesinde bir karar verilmek üze­re HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin harcın tem­yiz edene geri verilmesine 01.05.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.