Etiket arşivi: Kullanım

İdari Davalarda Ecrimisil (Karşılıksız Kullanım) Zamanaşımı (10 yıl)

T.C.
DANIŞTAY
10. DAİRE
E. 2001/4096
K. 2004/4061
T. 26.4.2004
• ZAMANAŞIMI SÜRESİ ( Ecrimisil Alacağının Hesaplanmasında Borçlar Kanunu’ndaki Genel Zamanaşımı Süresinin Uygulanacağı )
• ECRİMİSİL ALACAĞININ TAHSİLİ TALEBİ ( Borçlar Kanunu’ndaki Genel Zamanaşımı Süresinin Uygulanması Gereği )
• SÜRE ( Ecrimisil Alacağının Hesaplanmasında Borçlar Kanunu’ndaki Genel Zamanaşımı Süresinin Uygulanacağı )
2886/m.75,92
818/m.125
ÖZET : 2886 sayılı Yasanın “sürelerin hesabı” başlıklı 92. maddesinde, bu kanunda yazılı sürelerin hesaplanmasında hüküm bulunmayan hallerde, Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Bu itibarla Borçlar Kanununda yer alan genel zamanaşımı süresinin ecrimisil alacağının tahsilinde gözönüne alınması gerekmektedir. Temyiz ve dava dosyalarının birlikte incelenmesinden 3.5.1999 günü idarenin elemanlarınca yapılan tespit üzerine davacının Hazine arazisini işgal ettiğinden bahisle 11.12.1992-3.5.1999 dönemleri için ecrimisil tahakkuk ettirildiği anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklanan yasal düzenleme doğrultusunda olayda idarece işgalin tespit edildiği 3.5.1999 tarihinden geriye doğru hesap edilecek 10 yıllık genel zamanaşımı süresi göz önüne alınmak suretiyle uyuşmazlığın çözümü gerekmektedir. İdare Mahkemesince, 6183 sayılı Yasanın 102. maddesinde öngörülen 5 yıllık tahsil zamanaşımı esas alınmak suretiyle 3.5.1999 tarihinden geriye doğru 5 yıllık dönem dışında kalan ecrimisil alacağının zamanaşımına uğradığından bahisle dava konusu işlemin kısmen iptali yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.

İstemin Özeti : Davacının, hazine ile paydaş olduğu Afyon İli, Merkez Bayramgazi Köyü, Araplı Deresi Mevkiinde, tapunun … ada, … parsel numarasında kayıtlı taşınmazın hazine hissesine tekabül eden 14.286 m2’lik kısmının işgal edildiğinden bahisle tahakkuk ettirilen 488.367.000.-lira tutarındaki ecrimisil alacağının tahsili amacıyla tesis edilen işlemin iptali istemiyle açılan dava sonucunda Denizli İdare Mahkemesince, dava konusu işlemin kısmen iptali, davanın kısmen reddi yolunda verilen 14.6.2000 tarih ve E:1999/530, K:2000/634 sayılı kararın, taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Taraflarca savunma verilmemiştir.

D.Tetkik Hakimi Erkan Yılmaz’ın Düşüncesi : Borçlar Kanununda öngörülen 10 yıllık genel zamanaşımı süresi dikkate alınmadan dava konusu işlemin kısmen iptaline ilişkin mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenle, davalı idare temyiz isteminin kabulü, kararın iptale ilişkin kısmının bozulmasına, davacı temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Bilgin Arısan’ın Düşüncesi : Tarafların karşılıklı temyiz dilekçelerinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49.maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp idare mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.

Açıklanan nedenlerle tarafların karşılıklı temyiz isteminin reddiyle idare mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği düşünüldü:

KARAR : Dava, davacının hazine ile paydaş olduğu Afyon İli, Merkez Bayramgazi Köyü, Araplı Deresi Mevkiinde tapunun 120 ada, 1 parsel numarasında kayıtlı taşınmazın hazine hissesine tekabül eden 14.286 m2’lik kısmının işgal edildiğinden bahisle tahakkuk ettirilen 488.367.000.-lira tutarındaki ecrimisil alacağının tahsili amacıyla tesis edilen işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

Denizli İdare Mahkemesince, Türk Medeni Kanununa göre müşterek ve iştirak halinde mülkiyette paydaşlık giderilmediği sürece paydaşlardan herbirinin taşınmazın her noktasında payı oranında hak sahibi olduğu, uyuşmazlık konusu taşınmazın 11.12.1992-3.5.1999 döneminde işgal eden davacının hazine payı yönünden fuzuli şagil olduğu, kamu alacağı niteliğinde bulunan ecrimisil alacağının işgalin tespit edildiği 3.5.1999 tarihinden geriye doğru 5 yıllık döneme ilişkin kısmında hukuka aykırılık bulunmadığı, diğer dönemlerin ise zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle dava konusu işlemin kısmen iptaline, davanın kısmen reddine karar verilmiştir.

Taraflarca anılan idare mahkemesi kararının aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Davacı tarafından ileri sürülen temyiz nedenleri mahkeme kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

Davalı idarenin temyiz istemine gelince;

2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 75. maddesinde, “Devletin özel mülkiyetinde veya hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmaz malların, gerçek ve tüzel kişilerce işgali üzerine, fuzuli şagilden, bu Kanunun 9 uncu maddesindeki yerlerden sorulmak suretiyle, 13 üncü maddesinde gösterilen komisyonca takdir ve tespit edilecek ecrimisil istenir. Ecrimisil talep edilmesi için, Hazinenin işgalden dolayı bir zarara uğramış olması gerekmez ve fuzuli şagilin kusuru aranmaz.

Ecrimisil fuzuli şagil tarafından rızaen ödenmez ise, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur……” kuralı getirilmiştir.

Aynı Yasanın “sürelerin hesabı” başlıklı 92. maddesinde, bu kanunda yazılı sürelerin hesaplanmasında hüküm bulunmayan hallerde, Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Bu itibarla Borçlar Kanununda yer alan genel zamanaşımı süresinin ecrimisil alacağının tahsilinde gözönüne alınması gerekmektedir. 

Temyiz ve dava dosyalarının birlikte incelenmesinden 3.5.1999 günü idarenin elemanlarınca yapılan tespit üzerine davacının Hazine arazisini işgal ettiğinden bahisle 11.12.1992-3.5.1999 dönemleri için ecrimisil tahakkuk ettirildiği anlaşılmaktadır.

Yukarıda açıklanan yasal düzenleme doğrultusunda olayda idarece işgalin tespit edildiği 3.5.1999 tarihinden geriye doğru hesap edilecek 10 yıllık genel zamanaşımı süresi göz önüne alınmak suretiyle uyuşmazlığın çözümü gerekmektedir. 

İdare Mahkemesince, 6183 sayılı Yasanın 102.maddesinde öngörülen 5 yıllık tahsil zamanaşımı esas alınmak suretiyle 3.5.1999 tarihinden geriye doğru 5 yıllık dönem dışında kalan ecrimisil alacağının zamanaşımına uğradığından bahisle dava konusu işlemin kısmen iptali yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davacı temyiz isteminin reddine, Denizli İdare Mahkemesinin 14.6.2000 tarih ve E:1999/530, K:2000/634 sayılı kararının davanın reddine ilişkin kısmının onanmasına, davalı idare temyiz isteminin kabulü ile anılan idare mahkemesi kararının dava konusu işlemin kısmen iptaline ilişkin kısmının bozulmasına, bozulan kısım hakkında yeniden karar verilmek üzere dosyanın adıgeçen mahkemeye gönderilmesine, 26.4.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Ecrimisil (Karşılıksız Kullanım) Zamanaşımı Süresi

YARGITAY
Üçüncü Hukuk Dairesi
E: 1999/6070
K: 1999/6902
T: 29.6.1999

İLK İTİRAZ VE ZAMANAŞIMI SAVUNMASI
ECRİMİSİL
ÖZET : Zamanaşımı savunmasının yasal süresi içinde verilecek cevap dilekçesinde ilk itirazlarla birlikte ileri sürülmesi gerekir. Daha sonra ileri sürülen zamanaşımı itirazı savunmasının genişletilmesi sayılır. Bu genişletilmeye karşı çıkılmaz ise zamanaşımı definin yine incelenmesi gerekir.

(1086 s. HUMK. m. 195/2)
(YİBK., 25.5.1938 tarih ve 29/10 s.)

Dava dilekçesinde fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı tutularak 27.000.000.000 lira ecrimisilin faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı Bakanlık vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davacılar 6.11.1998 tarihinde açtıkları dava ile, kendilerine ait olan 4 nolu parseli davalının uzun yıllardır işgal ettiğini, taşınmazın 12.916.54 metre karelik kısmını 1995 yılının Haziran ayında kamulaştırdığını, kamulaştırma dışında kalan 9191.46 metre karenin de davalı tarafından işgal edildiğini iddia ederek, kamulaştırılan kısım için kamulaştırma tarihinden geriye doğru, kamulaştırma dışında kalan bölüm için de dava tarihinden geriye doğru 5 yıllık ecrimisil tutarından, fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı tutularak 27.000.000.000 liranın tahsili talep edilmiştir.

Davalı süresinden sonra yaptığı savunmada zamanaşımı def’inde bulunmuş, mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiştir.

1- Davalı Milli Savunma Bakanlığı ilk itirazları ile birlikte esas dava hakkındaki cevabını ve varsa karşı. delillerini dava dilekçesinin kendisine tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde bildirmek zorundadır (HUMK. mad. 195/2). Davalıya dava dilekçesi 23.11.1998 tarihinde tebliğ edildiği halde cevap 1.2.1999 tarihli dilekçe ile verilmiştir. Süresinde cevap vermediği için davalının davayı inkar ettiği varsayılır. Davalı 1.2.1999 tarihli cevap dilekçesinde aynı zamanda zamanaşımı def’inde bulunmuş ve böylece savunmasını genişletmiştir. Savunmasının genişletilmesine ilişkin 1.2.1999 tarihli dilekçesinin tekrar edildiği oturumda davacı sadece cevapları kabul etmediğini bildirerek davanın esasına cevap vermiştir. Bu durum karşısında davacının zimni olarak savunmanın genişletilmesine muvafakat ettiği kabul edilerek zamanaşımı def’i incelenerek varılacak sonuca uygun bir karar verilmelidir.

25.5.1938 tarih ve 29/10 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararına göre, ecrimisil davaları (5) yıllık zamanaşımı süresine tabi olup bu (5) yıllık süre dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlar. 6.11.1998 dava tarihinden geriye doğru (5) yılın bitim tarihi olan 6.11.1993 tarihinden kamulaştırılan kısım için talep tarihi olan (kamulaştırmanın kesinleşme tarihi) 21.7.1995 tarihinde kadar 1 yıl 8 ay 15 günlük ecrimisile hükmedilmesi gerekirken, zamanaşımına uğramayan kısmın 2 yıl olduğundan söz edilerek hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır.

II- Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmış, Şanlıurfa K…. Otopark Müdürlüğünce bildirilen otopark metrekare birim kira paraları esas alınarak taşınmazın otopark olarak kullanılacağı varsayımına dayanılarak ecrimisil hesap edilmiştir.

Davacı, dilekçesinde taşınmazın otopark, pazaryeri ve taşımacılıkta kullanılabileceğini ileri sürerek zararın varlığını açıklamıştır.

Davacının uğradığı zarar davalı idarenin haksız işgaline dayanan “yoksun kalınan gelir”, “Kaybedilen kazanç” imkanıdır; zarar gören davacının taşınmaz işgal edilmemiş olsa idi ileri sürdüğü geliri elde edeceğini; sonra da söz konusu işgalin bu gelirin elde edilmesini engellediğini isbat etmesi gerekir. Uğranılan zararın “kira geliri kaybı” oluşu; bu nedenle farazi ve geleceğe yönelik niteliği itibariyle ihtimale dayanarak isbatı (hesabı) zorunluluğu bulunmakta ise de ecrimisil miktarı hesap edilirken otopark kirasının esas alınabilmesi için davacının taşınmazı otopark olarak kullanacağını isbat etmesi icap eder. Bu hususta bir delil ileri sürülmemiştir. Davacının bu konudaki soyut iddiası ve otopark kirası kadar bir zararının gerçekleştiğine ilişkin zayıf bir ihtimal, iddianın isbatı için yeterli kabul edilemez.

Taşınmazın otopark olarak kullanılmasının engellendiği ve otopark kirası kadar bir zararın gerçekleştiğinin isbat edilmiş olması halinde dahi zararın hesabında uygulanan yöntem doğru görülmemiştir. Bu halde, dava konusu taşınmazın otopark olarak getirebileceği kira hesap edilirken benzer nitelikteki yerlerin kira paraları, emsal kira sözleşmeleri de getirilip incelenerek ecrimisil hesap edilmelidir.

Dava konusu taşınmazın büyüklüğü ve niteliğine göre bilirkişi raporunda açıklanan kirayı getirebileceği inandırıcı bulunmamıştır.

Davacı taşınmazının işgali nedeniyle bu denli yüksek bir miktarda gelir mahrumiyetine uğradığını isbat edemediği durumlarda taşınmazın asgari kira (ecrimisil) getirisinin hesap edilerek tazminine karar verilmelidir. Bunun içinde benzer yerlere ait kira sözleşmeleri taraflardan istenilerek bilirkişi marifetiyle incelendikten sonra, emsal yerlere ait bu kira sözleşmeleri esas alınmak suretiyle saptanacak ecrimisile hükmedilmelidir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), 29.6.1999 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • KAÇAK ELEKTRİK KULLANIM BEDELİ İÇİN İCRA TAKİBİ, CEZA MAHKEMESİNDE BERAAT

YARGITAY 3. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/16901
KARAR: 2014/1488

Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davacı vekili dilekçesinde, davalı idarenin müvekkili hakkında kaçak elektrik bedeli tahakkuk ettirdiğini, davacının kaçak bedelini icra tehdidi altında ödediğini, ancak ceza mahkemesindeki yargılama sırasında beraat ettiğini beyan ederek, ödenen 2348 TL.’nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dava konusu uyuşmazlık, davacının kaçak elektrik bedelinden sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, 17.5.2010 tarihli Ayar Ölçü İstasyonu’nun raporuna istinaden tutulan kaçak elektrik tutanağında "Sayacın camı aralık, sayacın camı aralanarak cisim sokmak suretiyle sayaca müdahale edildiği, sayacın içerisinde 1 adet film şeridinin olduğu," tespit edilmiştir.

Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinin kaçak elektrik tüketimine ilişkin 13/a maddesi "Dağıtım sistemine veya sayaçlara veya ölçü sistemine ya da tesisata müdahale ederek, tüketimin doğru tespit edilmesini engellemek suretiyle, eksik veya hatalı ölçüm yapılması veya hiç ölçülmeden veya yasal şekilde tesis edilmiş sayaçtan geçirilmeden mevzuata aykırı bir şekilde elektrik enerjisi tüketilmesi, kaçak elektrik tüketimi olarak kabul edilir." hükmünü içermektedir. Bu anlamda, somut olaydaki fiil kaçak elektrik kullanımı kapsamındadır.

Bu hususu tespit eden, kaçak elektrik tutanağı da resmi belgelerden olup, aksi ispat edilinceye kadar geçerlidir.

Suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Ceza Hukuku ile Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53. maddesi; “Hâkim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamıyla bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın tutarı, temyiz gücü yükletilme yeterliliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.

Görülmektedir ki, beraat kararının tespit ettiği vakıa bakımından kesin delil teşkil edebilmesi için, beraat kararında o vakıanın mevcut olup olmadığının delillerle kesin biçimde tespit edilmiş olması gerekir. Buna karşılık, delil yetersizliğinden verilmiş beraat kararı, konusu olan vakıanın mevcut olup olmadığını delillerle kesin biçimde tespit etmediği için hukuk mahkemesinde kesin delil teşkil etmez. Ceza mahkemesinin yeterli görmediği delilleri, hukuk mahkemesi tazminat için yeterli görebilir.(Prof. Dr. Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, s. 705).

Somut olayda; davalı hakkında, sayaca film sokmak suretiyle kaçak elektrik kullandığı iddiasıyla kaçak elektrik tutanağı düzenlendiği, bu tutanak nedeniyle davalı hakkında görülen …2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2011/103 E.- 2011/262 K.sayılı davasında; elektrik hırsızlığı suçundan yapılan yargılama sonucunda sanık (davacı) hakkında “Sanığın suçu işlemediğinin sübuta erdiği” gerekçesi ile beraatine karar verildiği görülmektedir.

Her ne kadar, yukarıdaki açıklamalar gereğince ve ceza mahkemesi beraat kararına göre, davacının bu eylemden sorumlu tutulmaması gerekiyor ise de, ceza mahkemesinin incelemesi, eylemin suç oluşturup oluşturmayacağına ilişkindir.

Öyle ise mahkemece, bu esaslar gözetilerek, eylemin, Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinin 13/a maddesi gereğince, kaçak elektrik kullanımı teşkil ettiği, ceza mankemesi beraat kararının hukuk hakimini bağlamayacağı, davacı hakkında tutulan kaçak elektrik tutanağının da aksi sabit oluncaya kadar geçerli belgelerden bulunduğu gözetilerek, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanlış gerekçeler ile yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 04.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Sal Mar 17, 2015 9:28 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • PAYDAŞLAR ARASINDA EL ATMANIN ÖNLENMESİ, FİİLİ KULLANIM, ECRİMİSİL

YARGITAY 1. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/18952
KARAR: 2014/4101

Taraflar arasında görülen ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

Dava, paydaşlar arasında ecrimisil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu 719 ada 12 parsel sayılı taşınmazın kayyım tayin edilen … ile davalı H… dava dışı kişiler adına kayıtlı olduğu, …2.Sulh Hukuk Mahkemesinin 19.07.2005 günlü ve 2004/1212-2004/519 sayılı kararı ile, 12 parsel sayılı taşınmazın maliklerinden gaip olan …’ın hak ve menfaatlerini korumak üzere 3561 sayılı Kanun’un 2. maddesi gereğince İstanbul Defterdarı’nın kayyım tayin edildiği anlaşılmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki, dava konu taşınmazda taraflar paydaştırlar. Kural olarak, men edilmedikçe paydaşlar birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de, ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlıdır. Ancak, bu kuralın yerleşik yargısal uygulamalarla ortaya çıkmış bir takım istisnaları vardır. Bunlar; ecrimisil istenen taşınmazın (bağ, bahçe, işyeri gibi) doğal ürün veren yada kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması, paylı taşınmazı işgal eden paydaşın bu yerin tamamında hak iddiası ve diğerlerinin paydaşlığını inkar etmesi, paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşma sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belirli bulunması, davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce bu taşınmaza ilişkin, elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri davalar açılması ve icra takibi yapılması halleridir. Bundan ayrı, taşınmazın getirdiği ürün itibariyle de, kendiliğinden oluşan ürünler; biçilen ot, toplanan fındık, çay yahut muris tarafından kurulan işletmenin yahut, başlı başına gelir getiren işletmelerin işgali halinde intifadan men koşulunun oluşmasına gerek bulunmamaktadır.

Yine paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belli bulunması, davacı paydaş tarafından davalı paydaş aleyhine bu taşınmaza ilişkin elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri dava açılması hallerinin bulunması durumunda ve davaya konu taşınmazın kamu malı olması durumunda yine intifadan men koşulu aranmaz.

Bu nedenle, davaya konu taşınmazlar yönünden sayılan istisnalar dışında intifadan men koşulunun gerçekleşmesi aranacaktır.
İntifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiası, her türlü delille kanıtlanabilecektir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.02.2002 gün ve 2002/3-131 E, 2002/114 K sayılı ilamı)

Somut olayda, dava konusu 719 ada 12 parsel sayılı taşınmazda dava dışı paydaşların da bulunduğu, taşınmazın paydaşları arasında fiili bir kullanım biçiminin oluşup oluşmadığı başka bir ifadeyle her bir paydaşın payına özgülenen bir yerin bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmuş değildir.

Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkeler uyarınca tüm paydaşları bağlayan fili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı, oluşmuş ise hangi yerin kimin kullanımına terk edildiğinin saptanması, fiili kullanma biçimi oluşmamış ise taşınmazda davacının kayyım tayin edildiği her bir paydaş için ayrı ayrı az veya çok çekişmesiz olarak kullanımına terk edilen yer bulunup bulunmadığının tereddüte yer bırakmayacak şekilde belirlenerek varılacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek sonuca gidilmiş olması doğru değildir.

Taraf vekillerinin temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Sal Mar 10, 2015 8:07 pm


ANAYASA MAHKEMESİ İKİNCİ BÖLÜM B.N: 2012/388 -KAMULAŞTIRMA AMACINA AYKIRI KULLANIM KONULU BİREYSEL BAŞVURU

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Başvuru Numarası : 2012/388Karar Tarihi : 25/12/2012

 İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

 

Başkan : Alparslan ALTANÜyeler : Osman Alifeyyaz PAKSÜTRecep KÖMÜRCÜEngin YILDIRIMCelal Mümtaz AKINCI

Raportör : Bahadır YALÇINÖZ

Başvurucu : T AVekili : A B

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

 

1. Başvurucu, müştereken malik olduğu taşınmazının 1993 yılında kamulaştırılmasından sonra kamulaştırma amacına uygun kullanılmadığından bahisle idare adına olan tapu kaydının iptaline ve yeniden kendi adına tesciline karar verilmesi talebiyle açtığı davada verilen ret kararının mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

 

II. BAŞVURU SÜRECİ

 

2. Başvuru, 19/10/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine bizzat yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

 

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

 

III. OLAYLAR VE OLGULAR

 

A. Olaylar

 

4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

 

5. Kayseri İli, Cırgalan Köyü, Ovacık Mevkii 3 pafta, 2189 parselde kayıtlı, başvurucunun müştereken maliki olduğu taşınmaz, 1993 yılında kamulaştırılmıştır.

 

6. Başvurucu, taşınmazın kamulaştırma amacına uygun olarak kullanılmadığı gerekçesiyle 11/2/2010 tarihinde Kayseri 1. Asliye Hukuk Mahkemesine tapu iptali ve tescil davası açmıştır. Bu dava, Mahkemenin 27/7/2010 tarih ve E. 2010/210, K. 2010/678 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

 

7. Başvurucunun temyizi üzerine söz konusu Mahkemenin kararı, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 7/12/2010 tarih ve E. 2010/11451, K. 2010/15719 sayılı kararı ile onanmıştır.

 

8. Başvurucunun karar düzeltme talebi ise aynı Dairenin 22/3/2011 tarih ve E. 2011/2171, K. 2011/3854 sayılı kararı ile reddedilmiş, karar aynı tarihte kesinleşmiştir.

 

B. İlgili Hukuk

 

9. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası, geçici 18. maddesinin yedinci fıkrası, 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası, geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası, 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesinin birinci fıkrası, 432. maddesinin birinci fıkrası, 440. maddesinin birinci fıkrası ve 442. maddesinin birinci fıkrası.

 

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

 

10. Mahkemenin 25/12/2012 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 19/10/2012 tarih ve 2012/388 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:A. Başvurucunun İddiaları

 

11. Başvurucu, müştereken malik olduğu taşınmazın 1993 yılında tren istasyonu ve ray depolama yeri olarak kamulaştırıldığını, bu projeden daha sonra vazgeçilmesine rağmen kendisine herhangi bir bildirimin yapılmadığını, taşınmazın kamulaştırma amacına aykırı olarak kullanıldığını, taşınmazın kendisine iadesi için açtığı tapu iptali ve tescil davasının Kayseri 1. Asliye Hukuk Mahkemesi kararıyla reddedilmesinden dolayı mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve anılan kararın iptaline karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

 

B. Değerlendirme

 

12. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”

 

13. Anayasa’nın geçici 18. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:“Bireysel başvuruya ilişkin düzenlemeler iki yıl içinde tamamlanır. Uygulama kanununun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bireysel başvurular kabul edilir.”

 

14. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”

 

15. 6216 sayılı Kanun’un 76. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:“Bu Kanunun;a) 45 ilâ 51 inci maddeleri 23/9/2012 tarihinde,…yürürlüğe girer.”

 

16. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”

 

17. Anılan Anayasa ve kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir.

 

18. Hukukun genel ilkelerinden birisi hukuk güvenliği prensibidir. Bu ilke, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmelerini, devletin de hukuki düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Kanunlar, ilke olarak yürürlük tarihlerinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılır. Bu nedenle, bireysel başvurular bakımından Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir.

 

19. Başvuru konusu olayda, başvurucu, 1993 yılında kamulaştırılan taşınmazın amacına uygun kullanılmadığı gerekçesiyle Kayseri 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 11/2/2010 tarihinde tapu iptali ve tescil davası açmış, bu dava anılan Mahkemenin 27/7/2010 tarih ve E. 2010/210, K. 2010/678 sayılı kararı ile reddedilmiştir. Söz konusu ret kararı Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 7/12/2010 tarih ve E. 2010/11451, K. 2010/15719 sayılı kararı ile onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi ise anılan Dairenin 22/3/2011 tarih ve E. 2011/2171, K. 2011/3854 sayılı kararı ile reddedilmiş, ret kararı aynı tarihte kesinleşmiştir.

 

20. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu kararın bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih olarak belirlenen 23/9/2012 gününden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

 

V. HÜKÜMBaşvurunun, “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 25/12/2012 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

 

 

BaşkanAlparslan ALTANÜyeOsman Alifeyyaz PAKSÜTÜyeRecep KÖMÜRCÜ

 

 

ÜyeEngin YILDIRIMÜyeCelal Mümtaz AKINCI

Yargıtay,Kredi Kartı Kullanım Ücretine İtirazda Zamanaşımı 10 Yıl

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin konuya ilişkin kararı Resmi Gazete‘nin bugünkü sayısında yayımlandı.

Karara göre, Koray Karacan adlı bir kredi kartı sahibi, 2006 yılında aldığı kredi kartı için 2007 yılında hesabından kesilen 40 liralık üyelik ücretine karşı 2010 yılında Altındağ Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvurdu. Hakem heyeti, kesintinin davalıya iadesine karar verdi.

Banka, Karacan’ın talebinin yasal dayanaktan yoksun, sözleşmeye aykırı ve talep hakkının bir yıllık zaman aşımına uğradığı iddiasıyla, hakem heyeti kararının iptali istemiyle dava açtı. Davayı karara bağlayan Ankara 2. Tüketici Mahkemesi, Karacan’ın talebinin sebepsiz zenginleşmeye dayalı olduğu ve hesabından kesinti yapıldığını öğrendiği tarihten itibaren 1 yıllık zaman aşımı süresinde dava açması gerektiği gerekçesiyle bankanın talebini yerinde buldu ve hakem heyetinin kararını iptal etti.

10 YILA KADAR İTİRAZ HAKKI

Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yerel mahkemenin kararını, kanun yararına bozulması için temyiz etti.

Temyiz istemini görüşen Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, taraflar arasındaki uyuşmazlığın zaman aşımı süresiyle ilgili olduğu tespitinde bulundu.

Yüksek mahkemenin kararında, Borçlar Kanunu’nun 125. maddesine göre uygulanması gereken zaman aşımı süresinin 10 yıl olduğuna hükmedildi.

Yerel mahkemenin 1 yıllık zaman aşımı süresini dikkate alarak itirazı kabul ederek, Hakem Heyeti kararının iptaline karar vermesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna işaret eden Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz istemini yerinde buldu ve Tüketici Mahkemesi kararını oybirliğiyle bozdu.

Yargıtay, daha önce de bankaların kredi kartı sahiplerinden yıllık kullanım ücreti almasına karşı açılan davalarda tüketicileri haklı bulmuş ve bu ücretin alınamayacağına dair emsal kararlar vermişti.