Etiket arşivi: KURULMASI

Danıştay İdare ve Vergi Daireleri Kararları • RUHSATA AYKIRI BAZ İSTASYONU KURULMASI, FENNİ MESULÜN SORUMLULUĞU

DANIŞTAY 14. Daire
ESAS: 2012/1103
KARAR: 2014/2769

İstemin Özeti : …3. İdare Mahkemesinin 09/12/2011 günlü, E:2011/561, K:2011/1488 sayılı kararının; usul ve yasaya uygun olmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hakimi : …

Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile Mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Ondördüncü Dairesince, işin gereği görüşüldü:

Dava; …İli, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan yapının çatı arasına ruhsat ve projeye aykırı olarak baz istasyonu yapıldığından bahisle, 3194 sayılı Kanun’un 32. maddesi uyarınca söz konusu aykırı yapıların mühürlenmesine ilişkin 01.03.2011 günlü yapı tatil zaptının, ruhsata aykırı yapıların ruhsata uygun hale getirilmesi için 1 ay süre verilmesine, aksi takdirde yıktırılmasına ve aynı Kanun’un 42/3. maddesi uyarınca fenni mesul olan davacıya 2.000-TL para cezası verilmesine ilişkin 08.03.2011 günlü, 2011/57 sayılı …Belediye Encümeni kararının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 31. maddesinde inşaatın bitme gününün, yapı kullanma izninin verildiği tarih olarak belirtildiğinden henüz yapı kullanma izni alınmamış bulunan yapıdaki fenni mesullüğü devam eden davacının, sorumlu olduğu yapıda ruhsata aykırı hususları bildirmekle sorumlu olup binayı tamamladığı ve yapı sahibi tarafından sonradan yapılan imalat nedeniyle sorumlu olmadığı yönündeki iddiasına itibar edilmediğinden, dava konusu işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyize konu İdare Mahkemesi kararının; yapı tatil zaptı ile ruhsata aykırı yapıların ruhsata uygun hale getirilmesi için 1 ay süre verilmesi, aksi takdirde yıktırılmasına ilişkin kısmında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmamaktadır.

Kararın; davacıya para cezası verilmesine yönelik kısmı yönünden;

3194 sayılı İmar Kanunu’nun 28. maddesinin 2. fıkrasında; Yapıda inşaat ve tesisat işleri ile kullanılan malzemelerin kamu adına denetimine ilişkin fenni mesuliyet, ruhsat eki etüt ve projelerin gerektirdiği uzmanlığı haiz meslek mensupları tarafından ayrı ayrı üstlenilmek zorundadır. Fenni mesul mimar ve mühendisler uzmanlık alanlarına göre; yapının, tesisatı ve malzemeleri ile birlikte, bu Kanuna, ilgili diğer mevzuata, uygulama imar planına, ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere, standartlara ve teknik şartnamelere uygun olarak inşa edilmesini denetlemekle görevlidir. Yapı sahibine ve idareye karşı sorumlu olan fenni mesuller, uzmanlık alanına uygun olarak yapıda yetki belgesi olmayan usta çalıştırılması veya şantiye şefi bulundurulmaksızın yapım işinin sürdürülmesi veya yapının mevzuata aykırı yapılması veya istifaları halinde, bu durumları altı iş günü içinde ilgili idareye yazılı olarak bildirmek zorundadır. Aksi takdirde, fenni mesuller kanuni mesuliyetten kurtulamaz. Bildirim üzerine, en geç üç iş günü içinde 32’nci maddeye göre işlem yapılır." hükmüne yer verilmiş, aynı Kanun’un 42. maddesinin 3. fıkrasında ise; "18, 28, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 40 ve 41 inci maddelerde belirtilen mükellefiyetleri yerine getirmeyen veya bu maddelere aykırı davranan yapı veya parsel sahibine, harita, plan, etüt ve proje müelliflerine, fenni mesullere, yapı müteahhidine ve şantiye şefine, ilgisine göre ayrı ayrı olmak üzere ikibin Türk Lirası, bu fiillerin çevre ve sağlık şartlarına aykırı olması halinde dörtbin Türk Lirası, can ve mal emniyetini tehdit etmesi halinde altıbin Türk Lirası idari para cezası verilir." kuralı yer almıştır.

Dosyasının incelenmesinden; …İli, M… Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan bina için 14.06.1996 günlü ve 8156 sayılı yapı ruhsatının verildiği, isim değişikliği nedeniyle ruhsatın 13.02.1998 günlü ve 10/29 sayı ile yenilendiği ve tadilat nedeniyle de 17.08.2007 günlü ve 14/85 sayılı yapı ruhsatının düzenlendiği, anılan bina için yapı kullanma izninin alınmadığı, 2010 yılı içerisinde bina sakinlerince işletmecilerle imzalanan sözleşme uyarınca söz konusu binanın çatısına farklı GSM operatörlerine ait baz istasyonları kurulduğu, davalı idare teknik elemanlarınca yapılan kontrolde yapının çatı arasına ruhsat ve projeye aykırı olarak baz istasyonu yapıldığından bahisle, söz konusu aykırı yapıların mühürlenmesine ilişkin 01.03.2011 günlü yapı tatil zaptının düzenlendiği, davacının bu işlemde fenni mesul olarak gösterildiği, anılan zapta dayanılarak 3194 sayılı Yasa’nın 32. maddesi uyarınca ruhsata aykırı yapıların ruhsata uygun hale getirilmesi için 1 ay süre verilmesine, aksi takdirde yıktırılmasına, aynı Kanun’un 42/3. maddesi uyarınca fenni mesul olan davacıya 2.000-TL para cezası verilmesine ilişkin 08.03.2011 günlü, 2011/57 sayılı …Belediye Encümeni kararının alındığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konusu olayda; …İli, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan binanın fenni mesulü olan davacının, anılan yapının tesisatı ve malzemeleri ile birlikte, ruhsat ve eki projelere uygun olarak inşa edilmesini denetlemekle görevli olduğu, söz konusu yapının mevzuata aykırı yapılması halinde, bu durumu altı iş günü içinde ilgili idareye yazılı olarak bildirmek zorunluluğu bulunduğu; ancak, 3194 sayılı Kanun uyarınca üzerine yapıldığı binadan bağımsız bir yapı olarak değerlendirilen baz istasyonları yönünden, binanın fenni mesulü olan davacıya sorumluluk yüklenemeyeceği açıktır.

Bu durumda; bina sakinlerince işletmecilerle imzalanan sözleşme uyarınca 2010 yılı içerisinde binanın çatısına ruhsat ve projesine aykırı olarak kurulan ve 3194 sayılı Kanun uyarınca müstakil bir yapı olarak değerlendirilen baz istasyonları bakımından, binanın fenni mesulü olan davacının idareye bildirim yükümlülüğünü yerine getirmediğinden bahisle 3194 sayılı Kanun’un 42. maddesinin 3. fıkrası uyarınca davacıya para cezası verilmesinde hukuka uyarlık, davanın bu kısmının reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle; …3. İdare Mahkemesinin 09/12/2011 günlü, E:2011/561, K:2011/1488 sayılı kararının yapı tatil zaptı ile yıkıma ilişkin kısmının onanmasına, para cezasına ilişkin kısmının bozulmasına, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 27/02/2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Cmt Mar 14, 2015 11:07 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • MİRASI REDDEDENLER YÖNÜNDEN HİZMET TESPİTİ HÜKMÜ KURULMASI

YARGITAY 10.Hukuk Dairesi
ESAS: 2014/3064
KARAR: 2014/8793

Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Davacı, 10.01.2011 tarihinde vefat eden H…e ait işyerinde 01.08.1995-16.10.2008 tarihleri arasında atölye şefi ve dikim ustası olarak aralıksız çalışmalarının tespitini talep etmiş, müteveffa mirasçıları tarafından mirasın kayıtsız şartsız reddedildiğini belirterek davasını Maliye Hazinesine yöneltmiş, Mahkemece davanın istem gibi kabulüne karar verilmiştir.

Mirasın reddi, Türk Medeni Kanunu’nun 605 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, anılan Kanunun 605’nci maddesinde, yasal ve atanmış mirasçıların mirası reddedebilecekleri belirtilmiştir.

Yasal ve atanmış mirasçılar mirası, TMK.’nın 606’ncı maddesi gereğince üç ay içinde reddedebilirler. Bu üç aylık süre hak düşürücü bir süredir. Bu süre yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri kanıtlanmadıkça, mirasbırakanın ölümünü öğrendikleri tarihten işlemeye başlar. Atanmış mirasçılar için ise süre, mirasbırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar. TMK.’nın 605’nci maddesinin 2’nci fıkrasında ise, mirasın hükmen reddi düzenlenmiştir. Ölümü tarihinde miras bırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır. Bu olgunun saptanması için her zaman dava açılabilir.

Dosya kapsamında yer alan, …14. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 30.03.2011 tarih, 2011/445 Esas ve 2011/641 Karar sayılı ilamından, H…’in mirasçıları olan eşi R… ve kızı H…un mirası kayıtsız şartsız reddettikleri, reddin tesciline karar verildiği anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık, işverenin gerçek kişi olduğu hizmet tespiti davalarında, mirasçıların mirası reddetmeleri halinde (çalışma iddiası ispatlandığı takdirde), mirası reddeden mirasçılar yönünden tespit hükmü kurulup kurulamayacağı noktasında toplanmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Tespit davası” başlığını taşıyan 106’ncı maddesinde, tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesinin istenebileceği hüküm altına alınmıştır. Buna göre; tespit davaları, bir hakkın veya hukuki ilişkinin var olup olmadığının tespitine ilişkin davalardır.

Sigortalının, Kuruma bildirilmeyen geçmiş hizmetlerinin tespiti için 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesine (5510 sayılı Kanunun 86/9. maddesine) göre açacağı dava, "tespit davası" niteliğini taşımanın yanı sıra, aynı zamanda "olumlu tespit davası" özelliğini de göstermektedir ( Güzel/Okur, s. 200; Tuncay/Ekmekçi, s. 245; Tunçomağ, s. 193; Mustafa Çenberci, Sosyal Sigortalar Kanunu Serhi, Ankara 1985, s. 512; Sözer, s. 74; Özgür Öztürk, “Sigortalı Hizmetin Tespiti”, Çimento İsveren Dergisi, 1998/1, s. 31 ).

Bu halde; işverenin gerçek kişi olduğu hizmet tespiti davalarında, çalışma iddiası ispatlandığı takdirde, mahkemece kurulacak hüküm, sigortalı hizmetlerin varlığının tespitinden öte, akçalı (parasal) konulara ilişkin herhangi bir irdeleme içermediğinden, mirasçıların mirası reddetmiş olmaları halinde, bu mirasçılar yönünden tespit hükmü kurulmasına engel teşkil etmeyecektir. Ancak, bu husus, Kurum tarafından primlerin tahsili aşamasında göz önünde bulundurulmalıdır.

Kaldı ki; Türk Medeni Kanununun 612. maddesinde “En yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından reddolunan miras, sulh mahkemesince iflâs hükümlerine göre tasfiye edilir. Tasfiye sonunda arta kalan değerler, mirası reddetmemişler gibi hak sahiplerine verilir.” düzenlemesine yer verilmiş olup; mirasın reddi durumunda tasfiye sonucu terekeden arta kalan olursa, bunlar ikinci zümreye geçmeyerek mirası reddetmiş olan birinci zümreye verileceği hususu, yine tespitine karar verilecek sigortalılık süresinin prim miktarını, bunun sonucu olarak da terekeden ödenecek kısmı etkileyeceği gözetildiğinde, hizmet tespiti davasının mirası reddetmiş olanların da hak alanını ilgilendireceği açık olup, kendilerine husumet yöneltilerek yargılamaya devamla karar verilmesini gerekli kılmaktadır.

Bu yasal düzenleme ve açıklamalarla inceleme konusu dava değerlendirildiğinde; mirası reddeden mirasçılar yönünden tespit hükmü kurulması mümkün olup, bu nedenle davaya dahil edilerek, gösterecekleri deliller de toplanmak suretiyle, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucunda, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O hâlde, davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, Üyeler Ali İnceman ve Halil Özdemir’in muhalefetlerine karşı, Başkan Süleyman Caner, Üyeler Neslihan Sever, Ali Göcen’in oylarıyla ve oyçokluğuyla 15.04.2014 gününde karar verildi.

KARŞI OY

Somut olayda işveren H.Çetiner’in 10.1.2011 tarihinde vefat ettiği, yasal mirasçılarının tamamının mirası reddettikleri sabittir. Hizmet tespiti davası, bu nedenle Maliye Hazinesi ve SGK’na husumet yöneltilerek açılmıştır. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Dairenin oy çokluğu ile aldığı bozma kararında ise husumetin mirası reddeden mirasçılara yöneltilerek, onlar yönünden tespit kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Sayın Daire çoğunluğunun bozma kararına aşağıdaki sebeplerle katılmıyoruz:

Hizmet tespiti davasında verilecek kararlar, sadece hizmet süresinin tespitine yönelik sonuç doğurmaz. Aynı zamanda işverenin bildirilmeyen hizmet sürelerine ait prim borcunun ödemesine ilişkin sonuçlar da doğurur. Bu nedenle hizmet tespiti davalarında husumetin, aleyhine hüküm teşkil etmesi istenen (SGK ile birlikte) bildirimde bulunmayan ve prim borçlusu olan işveren aleyhine de yöneltilmesi gerekir. İşverenin vefatı halinde ise işveren yerine geçen ve prim borçlusu olan mirasçılarına karşı husumetin yöneltileceği ve davanın görüleceği tartışmasızdır.

4721 sayılı T.M.K. m.605 ve devamı maddelerine göre, mirasın reddi beyanı, bozucu yenilik doğuran beyandır ve geriye doğru hüküm doğurur. Mirası reddedenlerin, ölüm gününden başlayarak mirasçılık sıfatları kalkar ve tereke borçlarından sorumlulukları kalmaz. Bu durumda T.M.K m.612 uyarınca, iflas hükümlerine göre terekenin tasfiye olunması ve tasfiye memuruna karşı husumet yöneltilerek davanın görülmesinin sağlanması gereklidir (B.Kuru H.U.M.K.2001, 1. cilt syf. 916-926).

Somut olayda, muris işveren mirasçılarının tamamı mirası reddetmişlerdir. Artık muristen kalan tüm mal varlığını reddetmiş sayıldıklarından, mirası reddeden kişilerin işverenlik sıfatları ve terekeyi temsil görevleri kalmamıştır. T.M.K m.612 uygulaması ile terekenin iflas hükümlerine göre tasfiye edilmesi ve tasfiye memuruna karşı husumet yöneltilerek taraf teşkilinin sağlanması yönünde hükmün bozulması gerekirken, mirası reddeden mirasçılara husumet yöneltilmesi yönünde bozulması hatalı olmuştur.

Dairenin çoğunluk görüşünün şu şekilde olumsuz sonuçları olacaktır: Mirası reddeden mirasçı davada hasım olacaktır, kendisini davalı olarak savunmak zorunda kalacaktır, vekil tutacak, yargılama giderlerinden sorumlu olacaktır. Tüm bu sonuçlar mirası reddeden kişiye yasaya aykırı olarak mali yükümlülükler getirecektir. Diğer taraftan hizmet tespiti kararı sonucunda, işverenin prim borcu doğacaktır. İşverenin vefatı halinde, somut olayda olduğu gibi tüm mirasçılar tarafından miras reddedilmişse, SGK prim borcunu varsa terekeden tahsil edecektir. Oysa ki reddeden mirasçılara karşı dava yürütülmüşse, asıl davalı olması gereken tereke tasfiye memuruna husumet yöneltilmediğinden, davada tereke temsil edilmiş olmayacaktır. Çünkü usulüne uygun olarak terekeye, husumet yöneltilmemiştir. Mirası reddeden mirasçının ise terekeyi temsil görevi bulunmamaktadır. Bu nedenle verilen hüküm, davada hasım gösterilmesi tereke aleyhine hukuki sonuç doğurmayacaktır.

Sonuç olarak Mahkemenin kararı, terekeye tasfiye memuru atanması ve bu kişiye husumet yöneltilmesi gerekçesiyle bozulması gerektiği halde; Daire çoğunluğunun mirası reddeden mirasçılara karşı husumet yöneltilmesi sebebiyle hükmün bozulması düşüncesine katılmıyoruz 15.04.2014

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 05 Oca 2015, 22:08


GEÇİT HAKKI / GEÇİT HAKKI KURULMASI / GEÇİT ALTERNATİFİ

T.C.

YARGITAY
Ondördüncü Hukuk Dairesi
E. 2006/3472
K. 2006/4740
T. 24.4.2006
GEÇİT HAKKI
GEÇİT HAKKI KURULMASI
GEÇİT ALTERNATİFİ
743 s. TÜRK KANUNU MEDENİSİ (1) (MÜLGA ) [Madde 671]
4721 s. TÜRK MEDENİ KANUNU [Madde 747]
Davacı tarafından, davalı aleyhine 5.12.2005 gününde verilen dilekçe ile geçit hakkı istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 22.2.2006 günlü hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
Davada, geçit ihtiyacı bulunan davacı davalı köy tüzel kişiliğine ait 3 parsel sayılı taşınmazdan geçit hakkı isteminde bulunmuştur.
Mahkemece, dava kabul edilmiş, hükmü davalı köy tüzel kişiliği temyiz etmiştir.
1- Yapılan yargılamaya toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine göre davalının diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş reddi gerekmiştir.
2- Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 747 ( önceki Medeni Kanunu’nun 671. ) maddesine dayanılarak açılmış geçit hakkı kurulması istemine ilişkindir. Ülkemizde arazi düzenlenmesinin sağlıklı bir yapıya kavuşmamış olması ve her taşınmazın yol ihtiyacına cevap verilmemesi geçit davalarının nedenidir. Geçit hakkı verilmesiyle genel yola bağlantısı olmayan veya yolu bulunsa bile bu yol ile ihtiyacı karşılanamayan taşınmazın genel yolla kesintisiz bağlantısı sağlanır. Uygulama ve doktrinde genellikle bunlardan ilkine mutlak geçit ihtiyaç veya geçit yoksunluğu, ikincisine de nisbi geçit ihtiyacı ya da geçit yetersizliği denilmektedir.
Mahkemece uygun geçit yeri saptanırken öncelikle taraf yararlarının gözetilmesi gerekir. Zira, geçit hakkı taşınmaz mülkiyetini sınırlayan bir irtifak hakkı olmakla birlikte, özünü komşuluk hukukundan alır. Bunun doğal sonucu olarak yol saptanırken komşuluk hukuku ilkeleri gözetilmelidir. Geçit gereksiniminin nedeni, taşınmazın niteliği ile bu gereksinimin nasıl ve hangi araçlarla karşılanacağı davacının subjektif arzularına göre değil objektif esaslara uygun belirlenmeli, taşınmaz mülkiyetinin sınırlandırılması konusunda genel bir ilke olan fedakarlığın denkleştirilmesi prensibi dikkatten kaçırılmamalıdır.
Uygun güzergah saptanırken, aleyhine geçit kurulan taşınmazın kullanım bütünlüğü bozulmamalıdır. Taşınmazın kullanım bütünlüğünün bozulmasının zorunlu olduğu hallerde bu husus gerekçelendirilerek geçit hakkı tesisi edilmelidir.
Somut olayda geçit kurulan 2.1.2006 tarihli krokideki D harfi ile işaretlenen yer davalıya ait taşınmazı iki ayrı parçaya bölmekte ve kullanım bütünlüğünü bozmaktadır. Bu şekilde geçit tesisi yukarıda sözü edilen fedakarlığın denkleştirilmesi prensibine uygun düşmemiştir. Krokideki A harfli bölümden geçit kurulması halinde de aynı durum söz konusu olacaktır. O yüzden mahkemece dava konusu yerin paftası ilgili merciinden sağlanarak davacıya ait 4 parsel için ya başka parsellerden geçit alternatifi aranmalı bundan sonuç elde edilemezse ve davacının parselinin 3 parsel dışında geçit alternatifi bulunmadığı kesin olarak saptanırsa krokide E harfi ile gösterilen yer ile tuvalet olarak kullanılan yerlerin bedeli de davacı tarafından ödendiğinde D harfli yerden şimdiki gibi geçit kurulmalıdır.
Mahkemece bu yönler üzerinde durulmaksızın eksik inceleme ve araştırma sonucu dava yazılı olduğu şekilde kabul edildiğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bentte yazılı nedenlerle diğer temyiz itirazlarının reddine, hükmün 2 numaralı bent uyarınca BOZULMASINA, peşin harcın yatırana iadesine, 24.04.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

ÇOCUKLA KİŞİSEL İLİŞKİ KURULMASI

T.C.
YARGITAY
İkinci Hukuk Dairesi
E: 2006/2205
K: 2006/8578
T: 31.5.2006
ÇOCUKLA KİŞİSEL İLİŞKİ KURULMASI

4721 s. TÜRK MEDENÎ KANUNU [Madde 182]

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Kişisel ilişkinin düzenlenmesinde velayeti kendisine bırakılmayan çocuk ile ana ve babadan her birinin kişisel ilişki kurmasına ilişkin kararda kişisel ilişkinin yerinin sınırlandırılmaması gerekir.
Bu yön gözetilmeden kişisel ilişkinin Antalya Side sınırları ile sınırlandırılması doğru bulunmamıştır.
SONUÇ : Temyiz olunan hükmün gösterilen sebeple ( BOZULMASINA ), bozma sebebine göre diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 31.05.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

GEÇİT HAKKI / GEÇİT HAKKI KURULMASI İSTEMİ / GEÇİT ALTERNATİFİ

T.C.

YARGITAY

Ondördüncü Hukuk Dairesi

E. 2006/4112

K. 2006/5575

T. 11.5.2006

GEÇİT HAKKI
GEÇİT HAKKI KURULMASI İSTEMİ
GEÇİT ALTERNATİFİ
4721 s. TÜRK MEDENİ KANUNU [Madde 747]
Davacı tarafından, davalılar aleyhine 17.5.2004 gününde verilen dilekçe ile geçit hakkı kurulması istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 22.11.2005 günlü hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı ve dahili davalı, Mehmet Özçelik mirasçıları Muzaffer Özçelik tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

Dava, Türk Medeni Kanunun 747. maddesine dayanılarak açılmış, geçit hakkı kurulması istemine ilişkindir.

Bu davalarda amaç genel yola bağlantısı olmayan ihtiyaç sahibi taşınmazları genel yolla bağlantısını sağlamaktır.

Mahkemece uygun geçit yeri saptanırken öncelikle taraf yararlarının gözetilmesi gerekir. Zira, geçit hakkı taşınmaz mülkiyetini sınırlayan bir irtifak hakkı olmakla birlikte, özünü komşuluk hukukundan alır. Bunun doğal sonucu olarak yol saptanırken komşuluk hukuku ilkeleri gözetilmelidir. Geçit gereksiniminin nedeni, taşınmazın niteliği ile bu gereksinimin nasıl ve hangi araçlarla karşılanacağı davacının sübjektif arzularına göre değil objektif esaslara uygun belirlenmeli, taşınmaz mülkiyetinin sınırlandırılması konusunda genel bir ilke olan fedakarlığın denkleştirilmesi prensibi dikkatten kaçırılmamalıdır.

Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında;

Geçit gereksinimi de olan 117 parselin düzenlenen krokisine göre yola ulaşabileceği en uygun güzergah onu güneydeki asfaltla bağlayacak yerdir. Bundan ayrı kuzeyde krokide sarı ile boyanan 61 parsel sayılı taşınmaz üzerinde çizilen alternatifte bulunmaktadır. Mahkemece, bu alternatifler üzerinde durulmamış en uygun güzergah aranmamıştır. O halde anılan yerlerden de ilgili parsel malikleri hakkında dava açılması sağlanarak bu dava ile birleştirilip uygun alternatif aranmalı tüm deliller bu şekilde değerlendirilerek sonucuna uygun bir hüküm kurulmalıdır.

Karar açıklanan nedenlerle bozulmalıdır.

SONUÇ : Yukarında açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, 11.05.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.