Etiket arşivi: manevi

Şirket Lehine Manevi Tazminat

T.C.
YARGITAY
4.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2013/15239
KARAR NO : 2014/15505
KARAR TARİHİ..18/11/2014

Davacı L… Tic. A.Ş. vekili Avukat İ… tarafından, davalılar C… Ltd. Şti. vdl aleyhine 05/02/2013 gününde verilen dilekçe ile haksız fiil nedeni ile maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın reddine dair verilen 09/04/2013 günlü kararın Yargıtay’da duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından, duruşmasız olarak incelenmesi de davalı C… vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 18/11/2014 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine duruşmalı temyiz eden davacı vekili adına gelen olmadı, karşı taraftan davalılardan C… vekili Avukat S… geldi. Diğer davalılar adına gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra tarafa duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddolunmalıdır.

2-Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince;

a-Dava haksız tedbir nedeni ile uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş; karar davacı ve davalılardan C… tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, kimya ürünleri ithalatı yaptığını, Adana Yumurtalık Serbest Bölgesi’nde bulunan tesislerine İngiltere merkezli şirketten ithal ettiği çin menşeili asitik asit ürünün davalı şirketin patent hakkının ihlal edildiği iddiası ile Gümrük Müdürlüğü’nden talep ettiği tedbir uyarınca serbest bölgeden çıkartılması işlemlerinin durdurulduğunu, bu sırada Ukrayna’dan ithal ettiği ve Adana Yumurtalık Serbest Bölgesi’ne getirilmekte olan ürününün tankerlerin boşaltılamamış olması nedeni ile rotasının değiştirilerek şirketin Marmara Ereğlisi’ndeki tesislerine getirtildiğini, rota değişimi nedeni ile ek ücret ödenmek zorunda kalındığını, bu arada müşterilerine teslim etmeyi taahhüt ettikleri asitik asit ürününün Marmara Ereğlisi’ndeki tesislerden gönderilmek zorunda kalındığını, bunun da fazladan nakliye ücreti ödenmesine neden olduğunu, bu maddi zararları yanında ticari itibarının sarsılması nedeni ile de manevi zarara uğradığını iddia ederek uğradığı maddi ve manevi zararın ödetilmesi isteminde bulunmuştur.

Davalı C…, Rodyum Inorganik İyodid Katalizör Sisteminin patentine sahibi olduğunu, bu patent ile üretilmiş tüm asitik asit ürünleri üzerinde hak sahibi olduğunu, bu nedenle serbest bölgede bulunan asitik asit ürünün patent hakkını ihlal edip etmediğinin incelenmesi için tedbir talebinde bulunduklarını, durdurma kararının idari bir karar olduğunu, durdurma kararı verilmese dahi davacının tankerlerinde bir miktar ürün kalacağını bu nedenle Ukrayna’dan ithal ettiği ürünün tanka boşaltılması için tankın boş olmasının gerekmediğini gösterdiğini, Ukrayna’dan ithal edilen ürünün daha yakında bir tesis varken neden Yumurtalığa getirildiğinin de anlaşılamadığını, sonuç olarak davacının maddi ve manevi zarara uğramadığını, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, benimsenen bilirkişi raporu uyarınca davacının defterlerinin incelenmesi sonucu Marmara Ereğlisi’nden yapılan sevkiyatların Yumurtalık Serbest Bölgesi’nden yapılması halinde Hadımköy-İkitelli-Çorlu-Gölcük-İzmit bölgelerine taşıma için ödenecek 12 adet nakliye ücretinin Adana-Kayseri-Kahramanmaraş’a yapılacak 9 adet nakliye ücretinden daha fazla olması nedeni ile taşıma ücretinin davacıya ait olması halinde dahi davacının zararının olmadığı, Ukrayna’dan yapılan ithalatın Odesa-Tekirdağ arası İskenderun’a göre daha kısa mesafe olduğundan deniz yolu navlun ücretinin daha düşük olacağı, dosya kapsamından geminin rota değişimi ile ilgili olduğu öne sürülen masrafın müstenidinin bulunmadığı tespit edildiğinden davacının maddi zarara uğramadığı, manevi tazminat isteminin de yerinde olmadığı sonucuna varılarak davanın tümden reddine karar verilmiştir.

Dosya arasındaki tüm bilgi ve belgelerden, davacıya ait Adana/Yumurtalık Serbest Bölgesi’nde bulunan tankerlerindeki 120.000 kg asitik asit ürününün davalının talep ettiği tedbir istemi uyarınca serbest bölgeden çıkartılmasının durdurulduğu anlaşılmaktadır. Durdurma kararının uygulandığı sırada davacı serbest bölgedeki malını çıkartamadığı için Ukrayna’dan ithal ettiği asitik asit ürününün rotasını değiştirmek zorunda kalmış ve Marmara Ereğlisi’ndeki tesislerine getirtmiştir. Her ne kadar Ukrayna Odesa Limanı ile Tekirdağ arası mesafenin daha kısa olması nedeni ile bilirkişiler davacının uğradığını iddia ettiği maddi zararın müstenidi olmadığını düşünmüşler ise de; davacı ithal ettiği ürünün taşınması konusunda imzaladığı sözleşme ile bağlıdır. Davacı, ürünün Yumurtalık Serbest Bölgesi’ne taşınması konusunda sözleşmesi bulunduğu, serbest bölgedeki tankerlerin ürünün yurt içine sokulamaması nedeni ile boşaltılamamasından dolayı Ukrayna’dan gelen ürünü depolayacağı yer bulunmadığından sözleşmesini değiştirmek ve ürünün Marmara Ereğlisi’ne getirilmesini istemek zorunda kaldığından 5.788 $ fark ücret ödediğini iddia ederek fatura ibraz ettiğine göre davacının söz konusu fark ücreti ödemesine neden olan sözleşmesinin incelenmesi, fark ücretin rotadan sapma olması nedeni ile ödenip ödenmediğinin değerlendirilmesi ile varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken varsayımsal değerlendirmeye dayalı bilirkişi görüşünün kabulü ile bu kalem isteğin reddi doğru olmamış açıklanan nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

b-Davacı bir anonim şirkettir. İşletme hacmine göre ticaret sahası içinde şirketin ticari bir itibarı bulunduğu kuşkusuzdur. Davacının serbest bölgedeki malının yurda sokulmasının durdurulması ile malın satım sözleşmesinin karşı tarafına karşı zor durumda kaldığı gibi, şirket tüzel kişiliğinin itibarının da sarsıldığının kabulü gerekir. Nitekim davalı şirket söz konusu durdurma kararını talep ederken doğacak her türlü zararı ödemeyi kabul ve taahhüt etmiş olup, davacının maddi ve manevi zarara uğrayabileceğini de ön görmüştür. Şu durumda mahkemece davacının ticari itibarının zedelenmesi nedeni ile uygun bir manevi tazminat ödetilmesi yerine istemin tümden reddi doğru olmamış, kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda (2/a-b) sayılı bentte açıklanan nedenlerle davacı yararına BOZULMASINA, davalı C…ın tüm davacının öteki temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenlerle reddine ve davacıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 18/11/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak: www.ictihatlar.net

Yargıtay kararı: Şirket Lehine Manevi Tazminat .

Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • HAKSIZ HACİZ, TAHRİF EDİLMİŞ SENEDİ TAKİBE KOYMA, MADDİ MANEVİ TAZMİNAT

T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO. 2003/8959
KARAR NO. 2003/13737
KARAR T. 20.11.2003

DAVA : Davacı Erdoğan Yavuz vekili Avukat Mustafa Eryılmaz tarafından, davalı Muammer İleri aleyhine 1.3.2001 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 13.3.2003 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava, haksız takip nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı üzerinde tahrifat yapılan senet ile davalı tarafından yapılan icra takibi sırasında taşınmazlarının Tapu Sicil Müdürlüğünden tesbitinin istendiğini, haksız haciz nedeniyle kişilik haklarına saldırı oluşturduğundan 1.500.000.000 lira manevi tazminatın tahsilini istemiştir.

Davacı tarafından takibe konu olan senedin rakam ve yazılarında değişiklik yapıldığı dosya içindeki bilgi ve belgelerden anlaşıldığı gibi tarafların da bu konuya itirazları yoktur. Takip sırasında davacının taşınmazlarının tapu kayıtları üzerine haciz uygulandığı ve davacının icra takibine yaptığı itiraz üzerine davacı yönünden takibin durdurulmasına karar verildiği görülmektedir.

Burada önemli olan tahrifatın kimin tarafından yapıldığı değil, tahrif edilmiş senedin icra takibine konu yapılmasıdır. Davacının avukatı aracılığı ile yaptığı haczin haksızlığı mahkeme kararları ile sabit olduğundan olaya uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken davanın reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 20.11.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Sal Mar 03, 2015 10:19 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • HAKSIZ İHTARNAME GÖNDERİLMESİ, HACİZ TEHDİDİ, KİŞİLİK HAKLARI, MANEVİ TAZMİNAT

T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO. 2012/1070
KARAR NO. 2012/2724
KARAR T. 22.2.2012

> HAKSIZ İHTARNAME SEBEBİYLE TAZMİNAT TALEBİ— MANEVİ TAZMİNAT— HACİZ TEHDİDİNE MARUZ BIRAKILMA

ÖZET : Davacı, haksız ihtarname sebebiyle zarara uğradığını ileri sürerek maddi ve manevi zararın ödetilmesini istemiştir. Davacı tarafça açılan menfi tespit davasında, davalının ilk celsedeki kabul beyanı nedeniyle, davanın kabulle sonuçlandığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla davalının kusurlu olarak ihtarname çektiği tartışmasızdır. Ayrıca, haksız yere bir kimsenin haciz tehdidine maruz bırakılması o kimsenin kişilik haklarına saldırı oluşturan ve manevi tazminatla sorumlu tutulmasını gerektiren bir davranıştır. Kişilik haklarına saldırının varlığı kabul olunarak uygun bir manevi tazminat takdir edilmesi gerekir.

Davacı M.T. vekili tarafından, davalı Akbank taş aleyhine 7.5.2009 gününde verilen dilekçeyle haksız ihtar sebebiyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 6.5.2010 tarihli kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan raporla dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

1-)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazları reddedilmelidir.

2-)Diğer temyiz itirazlarına gelince;

Dava, haksız ihtar sebebiyle uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm; davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, davalı banka tarafından kefil sıfatıyla borçlu bulunduğuna dair noter ihtarnamesi gönderildiğini, ihtarnamede, borcun yedi gün içinde ödenmesinin istendiğini, böyle bir borcu olmadığına dair karşı ihtarname çekerek akabinde menfi tespit davası açmak zorunda kaldığını belirterek, uğradığı maddi ve manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davalının eyleminin vücut bütünlüğü veya kişilik hakkına yönelik olmadığı ve maddi zararın ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı, haksız ihtarname sebebiyle zarara uğradığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Bu davada öncelikle davalının ihtarname çekmekte haklı olup olmadığının irdelenmesi gerekir. Davacı tarafça açılan menfi tespit davasında, davalının ilk celsedeki kabul beyanı nedeniyle, davanın kabulle sonuçlandığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla davalının kusurlu olarak ihtarname çektiği tartışmasızdır. Ayrıca, haksız yere bir kimsenin haciz tehdidine maruz bırakılması o kimsenin kişilik haklarına saldırı oluşturan ve Borçlar Yasası’nın 49. maddesi gereğince manevi tazminatla sorumlu tutulmasını gerektiren bir davranıştır.
Mahkemece, kişilik haklarına saldırının varlığı kabul olunarak uygun bir manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, manevi tazminat istemin tümden reddi doğru olmayıp kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarda (2) sayılı bentte gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, davacının diğer temyiz itirazlarının (1) sayılı bentte gösterilen sebeplerle reddine ve peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, 22.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Sal Mar 03, 2015 10:26 pm


Danıştay İdare ve Vergi Daireleri Kararları • YILLIK İZNİNİ KULLANDIRMAYAN AMİRE, MANEVİ TAZMİNAT

T.C.
D A N I Ş T A Y
Onikinci Daire

Esas No : 2009/4964
Karar No : 2012/5278

Özeti : Davacının yasal hakkı olan izin taleplerinin görev yaptığı birimce uygun görülmesine rağmen, onay makamınca somut herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin kullandırılmaması üzerine duyduğu üzüntü ve ıstırap nedeniyle uğradığı manevi zarar karşılığı bir miktar tazminatın ödenmesine hükmedilmesi gerektiği; öte yandan hükmedilen tazminatı ödeyecek olan idarenin, olayda kişisel kusuru ve sorumluluğu saptanacak kamu görevlisine yasal yollar çerçevesinde rücu etmesinin, Anayasadan kaynaklan bir zorunluluk olduğu hakkında.

Temyiz İsteminde Bulunanlar : 1- (Davalı) Bursa Büyükşehir
Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. …
2- (Davacı) …
İstemin Özeti : Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşleri Daire Başkanı ve AKOM Şube Müdürlüğü emrinde Uzman olarak görev yaptığı dönemde talep ettiği senelik izinlerinin kullandırılmaması sonucu davacı tarafından uğranıldığı öne sürülen 10.000,00.TL manevi zararın yasal faiziyle birlikte kişisel sorumluluğu bulunanlara rücu edilmesi kaydıyla tazminine karar verilmesi istemiyle açılan davanın; Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşleri Daire Başkanı olarak görev yapan davacının Sağlık ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı emrine Şube Müdürü olarak atanmasına ilişkin 24.2.2006 günlü ve 817 sayılı işlemin Bursa 3. İdare Mahkemesi’nin 12.09.2006 günlü ve E:2006-1183, K:2006-1471 sayılı kararıyla iptal edilmesi üzerine göreve iade edilmemesi işleminin Bursa İkinci İdare Mahkemesinin 24.05.2007 günlü ve E:2006-2692, K:2007-1009 sayılı kararıyla iptal edilmesi üzerine göreve iade edilen davacının, 29.02.2008 tarihinde Bursa Yenişehir’de bulunan Kooperatif evinin resmi işlemlerini tamamlamak için bir günlük izin talebinin Büyükşehir Belediye Başkan vekili … tarafından "Uygun Değildir" şerhi konularak reddedildiği, 02.05.2008 tarihinde yıllık izninin 4 günlük bölümünü kullanma talebinin Genel Sekreter Yardımcısı ve Genel Sekter tarafından uygun görülmesine rağmen yine Büyükşehir Belediye Başkan Vekili … tarafından onay bölümü çizilerek reddedildiği, AKOM Şube Müdürlüğünde Uzman olarak görev yaptığı 09.06.2008 tarihinden itibaren 2007 yılına ait 15 gün yıllık izin kullanma talebinin Deprem ve Risk Yönetimi Dairesi Başkan Vekili tarafından bilgisayar ortamında yapılan yazışmalarda önce onaylanarak İnsan Kaynakları ve Eğitim Dairesi Başkanlığına bilgisayar ekranında ulaştığı halde ilgili Daire Başkanı tarafından onaylanmayarak 9.6.2008 tarihinde bilgisayar ortamında reddedildiği, 19.06.2008 gün ve 44931 sayıyla kayda giren dilekçe ile çocuklarının yaz tatiline girmesi ve kızının 30.6.2008 ve 1.7.2008 tarihinde yapılacak Devlet Konservatuarı sınavlarına katılacak olması nedeniyle 30.6.2008 tarihiden itibaren kullanmak istediği 15 günlük 2007 yılına ait senelik iznini kullanma talebine herhangi bir cevap verilmediği, Bursa 3. İdare Mahkemesi’nin 27.03.2009 günlü ara kararına verilen cevapta davacının 2007 ve 2008 yılında 30’ar günlük izin hakkı bulunduğu, 2007 yılında 07.05-2007-14.05.2007 tarihleri arasına 5 gün, 22.10.2007-27.10.2007 tarihleri arasında 5 gün ve 24.12.2007-29-12.2007 tarihleri arasında 5 gün izin kullandığı, 2008 yılında izin kullanmadığı, 2008 yılında AKOM Şube Müdürlüğünde görev yapan personele kimine farklı tarihlerde 5’er gün, kimine ise 12, 14, 15,17, 26,30 ve 32 şer gün izin kullandırıldığı, Uzman olarak görev yapan davacının izin taleplerinin ise görev yaptığı birimce uygun görülmesine rağmen onay makamınca herhangi bir gerekçe de gösterilmeden reddedildiği somut herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin davacının Yasal hakkı olan izinin kullandırılmaması işlemleri nedeniyle duyduğu üzüntü ve ıstırap nedeniyle uğradığı manevi zarar karşılığı bir miktar tazminatın ödenmesine hükmedilmesi gerektiği; öte yandan, Anayasanın 129. maddesinin 5. fıkrasında; memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceği şeklinde emredici bir kurala yer verildiği,Anayasanın sözü edilen maddesindeki "kendilerine rücu edilmek kaydıyla" ibaresinin; kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlar nedeniyle idare aleyhine açılan davalarda tazminata hükmedilmesi halinde idarenin ödemek zorunda kaldığı tazminatı yasal yollara başvurarak ilgili kamu görevlisinden tahsil etmeyi ifade ettiğinde kuşkuya yer bulunmadığı, davacının izninin kullandırılmaması, olayın gelişimi dikkate alındığında kasta dayalı olmayan hukuki hata olarak nitelendirilmesine olanak bulunmadığı, dolayısıyla hükmedilen tazminatı ödeyecek olan idarenin, olayda kişisel kusuru ve sorumluluğu saptanacak kişilere yasal yollar çerçevesinde rücu etmesinin Anayasadan kaynaklanan bir zorunluluk olduğu gerekçesiyle, takdiren 1.000,00.-TL’lik manevi tazminat isteminin davanın açıldığı 19.06.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalı idarece davacıya ödenmesi, fazlaya ilişkin tazminat talebinin ise reddi yolunda Bursa 3. İdare Mahkemesince verilen 29.04.2009 günlü, E2008/631, K:2009/293 sayılı kararın, kabule ilişkin kısmının davalı idare vekili, redde ilişkin kısmının ise davacı tarafından, temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Davalı İdarenin Savunmasının Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.

Davacının Savunmasının Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : Kenan Tosun
Düşüncesi : İdare Mahkemesince verilen karar ve dayanağı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir neden de bulunmadığından anılan kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onikinci Dairesince gereği düşünüldü:
İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür. İdare Mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına, temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına, 26/09/2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 07 Oca 2015, 17:47


Ticaret Hukuku • Trafik kazası nedeniyle maddi manevi kaybın tazmini

YARGITAY 17. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/3677
KARAR: 2014/3246

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabul kısmen reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Davacılar vekili, müvekkili O…’a davalıların işleten, sürücü ve trafik sigortacısı olduğu aracın çarpması sonucu yaralanmasına neden olduğunu belirterek müvekkili O…’un yaralı olduğu dönemde babası N…’ın çalışamaması nedeni ile uğradığı kazanç kaybı için 100,00.-TL, tedavi ve yol giderleri için 100,00.-TL ve bakıcı gideri için 100,00.-TL olmak üzere toplam 300,00.-TL maddi tazminatın tüm davalılardan, ayrıca O… için 20.000,00.-TL, baba ve anne için ayrı ayrı 10.000,00.-TL olmak üzere toplam 40.000,00.-TL manevi tazminatın sigorta şirketi dışındaki davalılardan olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsilini talep etmiş, talebini ıslah dilekçesi ile arttırmıştır.

Davalı …Sigorta A.Ş. vekili, kusur oranında, gerçek zarardan, poliçe limiti ile sorumlu olduklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı Z…ve H… vekili, tazminat miktarının fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlara ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davalı sürücünün %100 oranında kusurlu olduğu ve davacının 2.1 oranıda sürekli, 9 ay tam geçici çalışma gücü kaybı olduğu kabul edilerek davanın kısmen kabul kısmen reddiyle tedavi ve yol giderleri için 385,00.-TL, bakıcı gideri için 5.383,15.-TL olmak üzere toplam 5.768,15.-TL maddi tazminatın sigorta şirketinden dava, diğer davalılardan olay tarihinden, ayrıca O… için 5.000,00.-TL, N… ve S…için ayrı ayrı 2.000,00.-TL olmak üzere toplam 9.000,00.-TL manevi tazminatın sigorta şirketi dışındaki davalılardan olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline, fazlaya dair istemlerin reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava Borçlar Kanunu’nun 46. maddesi (6098 sayılı TBK md. 54) gereğince maddi tazminat ve 47. maddesi gereğince manevi tazminat (TBK m. 56) istemine ilişkindir.

BK’nın 47. maddesi hükmüne göre (6098 sayılı TBK m. 56), hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.

Dosya kapsamından, davacı O…’un kaza nedeniyle sol femur parçalı kırığı ve sağ uylukta şekil bozukluğu oluştuğu, kaza sonucunda vücut fonksiyonlarında %2.1 oranında sürekli çalışma gücü kaybı oluştuğu anlaşılmaktadır. O halde, meydana gelen trafik kazası sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli, davalıların sorumluluğun niteliği, kusur oranları da gözönünde tutularak, olay tarihindeki paranın alım gücüne uygun düşen yaralanan O… ve davacı anne babası için hak ve nesafet kuralları çerçevesinde daha yüksek manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, açıklanan dosya kapsamına uygun düşmeyen miktarda manevi tazminata hükmedilmesi uygun görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine, 06.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 06 Oca 2015, 12:09


Ticaret Hukuku • Trafik kazası nedeniyle maddi manevi kaybımın tazmini

Trafik kazasında %100 haklıyım,kavşakta yeşil yanarken geçiyormuşum vasıtamla,kırmızıda durmayan yandan çarptı beyin kanaması geçirdim,konuşamıyorum, o bölge zede almış, 4 sene geçti kaskoyla davam sürüyor,enson %96 özürlü raporu aldım,bilirkişide %100 haklı raporu verdi,BİLEN KİŞİLER SİZCE MAHKEME SONUCU NE OLUR,limit diyorlar,maddi manevi kaybım limitlerle ölçülemezki,işimde hep dağıldı borçlandımda,benimde karşınında kasko ve sigortaları tamam,bende sigortaları kaskoları ve şahsı mahkemeye verdim,ticari mahkemeye yönlendirdi sulh mahkemesi,zaten kaybım karşılanırsa rekor bir dava sonucu olur,ortalıkta şahıs ve sigortalar ne varsa mahkeme incelemesinde,hem haklıyım hemde eksik evrakım yok,MADDİ MANEVİ ticari mahkeme sonucu ne olabilir sizce… Örnek mahkeme kararlarıyla birlikte soruma cevap alabilirmiyim?

Bilgiler: Tarih-Gönderici: troyal — 02 Oca 2015, 17:03


“salak” diyen eş, kişilik hakkı saldırıya uğrayan eşe manevi tazminat öder

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi,

R.K., eşi M.K. aleyhine boşanma davası açtı. Genç kadın, boşanma davasında, kocasının kendisine “Salak” diyerek hakaret ettiğini belirtti.

Habertürk’ten Yasemin Güneri’nin haberine göre, R.K. ayrıca eşinin bir tartışma sırasında evde bulunan düğün fotoğraflarını yırttığını iddia etti ve manevi tazminat istedi. Boşanma davasının görüldüğü Kırıkkale 1. Aile Mahkemesi, eşe “Salak” demenin ve düğün fotoğraflarını yırtmanın boşanma için yeterli delil olmadığına ve bu nedenle tazminata hükmedilemeyeceğine karar vererek davayı reddetti.
Dosyanın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Kırıkkale 1. Aile Mahkemesi’nin verdiği kararı bozdu. Yargıtay, aile birliğinin temelinden sarsıldığını belirterek çiftin boşanması yönünde hüküm kurulmasına karar verdi. Yargıtay’ın bozma gerekçesinde şöyle denildi:
“Türk Medeni Kanunu’nun 174/2 maddesi boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda; tazminat isteyen davacıdavalı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır.”

ETİKETLER

Yargıtay KARAR boşanma dava hakaret kişiliğe saldırı evlilik birliği

YARGITAYHukuk Genel Kurulu E:2008/4-127 K:2008/130 *KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI * MANEVİ TAZMİNAT * YETKİLİ MAHKEME

YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu

E: 2008/4-127

K:2008/130

T:13.02.2008  

İçtihat Metni

Taraflar arasındaki "manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yar-gılama sonunda; (Ankara Asliye Dokuzuncu Hukuk Mahkemesi)'nce yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine dair verilen 22.11.2006 gün ve 20CJ6/392-450 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzejrtne, Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi'nin 29.03.2007 gün ve 2007/3113-4145 sayılı ilamı ile; (…Dava, basın yoluyla kişilik haklarının saldırıya uğramasından doğan manevi tazminat istemine ilişkindir.

 

Davalı, süresi içinde verdiği cevap dilekçesi ile, yetki itirazında bulunmuş, mahkemece dava yetki yönünden reddedilmiştir.Dava konusu yayının yapıldığı "Ç… B… Gazetesi" B… il merkezinde yayınlanmakta olup, davalıların ikametgah adresleri de B… Hindedir. Davacı ise, Ankara ilinde ikamet etmektedir.

 

Davacı, davayı açtığı il sınırları içinde oturmaktadır. Dava konusu edilen yayının bölgesel olup Ankara iline ulaşmadığı kabul edilmiş olsa dahi, Medeni Kanun'un 3444 sayılı Yasa ile değişik 24/a-IV. (22.11.2001 tarihinde yürürlüğe güren 4721 sayılı Medeni Kanun'un 25/son) maddesinde ifade edildiği üzere, kişilik hakları saldırıya uğrayan kimsenin kendi oturduğu yerde de dava açabileceği hükme bağlanmıştır. Böylece anılan madde île HUMK'nın 9. maddesindeki genel kurala ve yine haksız eylemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözüm yeri ile ilgili bulunan aynı Yasa'nın 21. maddesine bir ayrıcalık getirilmiş bulunmaktadır.

 

Şu durumda, dava konusu olayda, kişilik haklarının saldırıya uğradığı iddia edildiğinden zarar gören, davayı kendisinin veya davalının oturduğu yer mahkemesinde veya haksız eylemin meydana geldiği yer mahkemesinde açabilir. Bu seçeneklerden herhangi birini kullanmak, bu tür davalarda, davacıya tanınmış bir haktır.

 

Somut olayda davacı, bu seçimlik hakkını oturduğu yer mahkemesinde kullanmıştır. Bu hakkını kullanmanın yasal dayanağı da yukarıda belirtilmiştir.

 

Bu bakımdan işin esası incelenerek karar vermek gerekirken, yasa hükümlerine aykırı olarak yetkisizlik kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

 

Temyiz Eden: Davacı vekili

 

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

 

Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.

 

Davacı vekili, Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi'ne ibraz ettiği dava dilekçesinde; davalılardan Mustafa'nın B… Ç… Gazetesi'nin 20.09.2006 tarihli nüshasında yayımlanan URTE ve Y. arasında geçen konuşma" başlıklı köşe yazısında, müvekkili ile Org. Y. arasında geçtiği iddia edilen gerçek dışı ve hayal mahsulü diyalogda Org. Y.'nin ağzından müvekkilinin kişilik haklarına tecavüz niteliğinde gerçek dışı ithamlara ve fevkalade ağır hakaretlere yer verdiğini; dava konusu yayında yer alan, Rockfeller'in başbakanı, savaş lordları'nın başbakanı, Siyonistlere güvenen korkak, yalaka ve ihanet içinde olduğu yönündeki tamamen gerçek dışı, hayal mahsulü ve hukuka aykırı isnat ve ithamlar ile müvekkilinin toplum önünde küçük düşürülmesine, kişilik haklarının ağır surette ihlal edilmesine sebebiyet verildiğini ileri sürerek, 10.000 YTL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılardan Mustafa süresinde ibraz ettiği cevap dilekçesinde; dava konusu yayının yer aldığı gazetenin B…'de yayımlanan yerel bir gazete olduğunu ve kendisinin de B… ilinde ikamet ettiğini savunarak, davanın Burdur Asliye Hukuk Mahkemeleri'nde görülmesi gerektiğini cevaben bildirmiş; diğer davalı Y… Ç… Basın Medya Ajans İletişim Eğitim Dağıtım Hiz. Tic. Ltd. Şti. adına Mustafa S. ise, esasa ilişkin nedenlerle davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.Mahkemenin, "davalıların ikametgahlarının B… ilinde bulunduğu ve dava konusu yayının yapıldığı gazetenin B… il sınırları içerisinde yayımlandığı anlatıldığından, HUMK'nm 9. ve 21. maddeleri uyarınca yer yönünden Burdur Asliye Hukuk Mahkemelerinin yetkili olduğu" gerekçesiyle "dava dilekçesinin yetH'ı yönünden reddine" dair verdiği karar, Özel Daire'ce yukarıda yazılı nedfenle bozulmuş; yerel mahkemece "HUMK'nm 9. ve 21. maddelerindeki yetki kurallarına ayrıcalık getiren 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 24/a maddesinin 5. bendindeki, 'davacı aynı zamanda maddi ve manevi tazminat talejp etmiş ise, bu davaları da kendi ikametgahı mahkemesinde açabileceği' hükmünün, dava tarihinden önce yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kariunu'nun 25. maddesi ile değiştirilerek kaldırıldığı, 25. maddede yer alan yerfı düzenlemeye göre, kişilik haklarının korunması dışındaki taleplerin ve bu bağlamda müstakil olarak açılan manevi tazminat davasının, davacının ikametgahı mahkemesinde açılması olanağının bulunmadığı" gereksiyle direnme kaıfarı verilmiştir.

 

Davaya konu olan eylem, yayın yoluyla kişilik haklarının saldırıya uğjradığı nedenine dayanmaktadır. Yayının yapıldığı Ç… B… Gazetesi'nin B… il sıhırları içerisinde yayımlandığı, davalıların ikamet adreslerinin B… ilinde olduğu ve davacının da Ankara ilinde ikamet ettiği uyuşmazlık konusu değildir.

 

Uyuşmazlık, yer yönünden yetkiye ilişkin olup; HUMK'nm 9. maddesindeki genel yetki kuralına ve haksız eylemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözüm yeri ile ilgili bulunan aynı Kanun'un 21. maddesine ayrıcalık getiren, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 24/a maddesindeki kişilik hakları saldırıya uğrayan kimsenin kendi oturduğu yer mahkemesinde de manevi tazminat davası açabileceğine ilişkin düzenleme içeriğinin, dava tarihinden öbce yürürlüğe giren ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'ni yürürlükten kaldıran 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 25. maddesinde de korunup korunmadığı; buna bağlı olarak, görülmekte olan davanın genel yetki ve Haksız eylemden kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili özel yetki kuralları gereğince Burdur Asliye Hukuk Mahkemesi'nde mi, yoksa 4721 sayılı Türk Medeni fenunu'nun 25/son maddesi uyarınca Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi'nde mi görülüp sonuçlandırılması gerektiğine ilişkindir.

 

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 9/1. maddesinde açıkça ifade edildiği gibi genel yetki, davalının dava açıldığı tarihteki ikametgahına göre belirlenir. Bundan ayrı bazı davalar için davalının ikametgahı inahkemesinin yanında, başka yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır.

 

Öğretide ve uygulamada özel yetki kuralları olarak adlandırılan ve bazı dava çeşitleri için kabul edilen bu istisnai nitelikteki yetki kuralları, ilke olarak kamu düzenine ilişkin değildir.

 

Böylece, kamu düzenine ilişkin olmayan özel yetki kuralları, genel mahkemenin (m. 9) yetkisini kaldırmadığından, eş söyleyişle onunla birlikte uygulandığından, davacı davasını genel veya özel yetkili mahkemede açmak hususunda bir seçim hakkına sahiptir.

 

Bu noktada, haksız eylemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözüm yeri ile ilgili düzenlemeyi içeren ve kamu düzenine ilişkin olmayan özel yetki kuralı niteliğinde bulunan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 21. maddesinde, haksız eylemden kaynaklanan davaların haksız eylemin işlendiği yer mahkemesinde açılabileceği öngörülmüştür.Şu durumda, haksız fiilden zarar gören davacı, dilerse davalının ikametgahı mahkemesinde, dilerse haksız eylemin işlendiği yer mahkemesinde dava açabilecektir.

 

Burada önemle vurgulanmalıdır ki, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanu-nu'nda yer alan genel ve özel yetki kurallarından başka, bazı kanunlarda konuları ile ilgili dava ve işler için özel yetki hükümlerine yer verilmiş ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 24. maddesinde bu yetki hükümleri saklı tutulmuştur.

 

İşte bu noktada, uyuşmazlığın üzerinde toplandığı yön itibariyle, az yukarıda açıklanan ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer alan genel ve özel yetki kurallarına ayrıcalık getiren, özel yetki kuralı niteliğindeki 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 24/a maddesindeki düzenleme ile, bu maddeyi değiştiren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 25. maddesi kapsamının irdelenmesinde yarar vardır.

 

Gerek 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin ve gerekse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 24/1 hükümlerine göre, hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.

 

Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimsenin saldırıda bulunanlara karşı korunmasını hangi yollardan isteyebileceği, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 24/a maddesi hükmü ile "Dava hakları" kenar başlığı altında, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 25. maddesi hükmü ile "Davalar" kendir başlığı altında gösterilmiştir.743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 24/a maddesi;

 

"Şahsiyet hakkı hukuka aykırı olarak tecavüze uğrayan veya bir tecavüz tehlikesi karşısında bulunan kişi, tecavüze son verilmesini veya tecavüz tehlikesinin önlenmesini talep edebileceği gibi, sona ermesine rağmen etkisi devbm eden tecavüzün hukuka aykırılığının tespitini ve gerekiyorsa kararın yayınlanmasını ya da üçüncü kişilere bildirilmesini talep edebilir.Maddi ve manevi tazminat davaları açma hakkı ile birlikte bu tecavüzden elde edilen kazançları vekaletsiz iş görme hükümleri uyarınca talep etniıe hakkı saklıdır.

 

Manevi tazminat talebi karşı tarafça kabul edilmedikçe devredilemez, antek miras yoluyla intikal eder.

 

Davacı, şahsiyet haklarının himayesi için kendi ikametgahı veya davalının ikametgahı mahkemesinde de dava açabilir.

 

Davacı aynı zamanda maddi ve manevi tazminat ile vekaletsiz iş görme hükümleri uyarınca tecavüzden elde edilen kazancın kendisine verilmesini bitlikte talep etmiş ise, bu davaları da kendi ikametgahı mahkemesinde de akabilir." hükmünü öngörmekte iken; 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren ve ariılan Kanunu yürürlükten kaldıran 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 25. miaddesinde;

 

"Davacı, hakimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir.

 

Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilir.Davacının, maddi ve manevi tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekaletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır.

 

Manevi tazminat istemi, karşı tarafça kabul edilmiş olmadıkça devredilemez; mirasbırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçmez.

 

Davacı, kişilik haklarının korunması için kendi yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabilir." hükmüne yer verilmiş, anılan madde gerekçesinde ise "Yürürlükteki Yasa'nın 24/a maddesini karşılamaktadır" ifadeleri ile, yeni 25. maddenin eski 24/a maddesi yerine konulduğuna işaret edilmiştir.

 

Görüldüğü üzere; 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 24/a maddesinde gösterilen, kişiliğin korunmasına ilişkin önleme, durdurma ve tespit davası ile, bu davalarla birlikte düzeltmenin ve kararın üçüncü kişilere bildirimi ve yayımlanması istekleri ve yine bu nedenle açılabilecek maddi, manevi tazminat davaları ile saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın geri verilmesi davası, anılan maddeyi karşıladığı açıkça gerekçede vurgulanan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 25. maddesinde aynen muhafaza edilmiş; yeni 25. maddenin son fıkrasında, eski 24/a maddesinin 4. fıkrası ile paralel bir düzenlemeye gidilerek, sayılan tüm bu dava türlerini kapsar şekilde davacının kendi yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabileceği öngörülmüştür.

 

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun genel gerekçesinde de belirtildiği gibi "kavram, deyim ve terimlerin olanak bulunduğu ölçüde arılaştırıldığı", eski Kanundan aynen aktarılan hükümlere yeni Kanunda tekrardan kaçınılarak ve sadeleştirilmiş şekliyle yer verildiği gözönüne alındığında kanun koyucunun; direnmede sözü edilen 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 24/a maddesinin son bendindeki "Davacı aynı zamanda maddi ve manevi tazminat ile vekaletsiz iş görme hükümleri uyarınca tecavüzden elde edilen kazancın kendisine verilmesini birlikte talep etmiş ise, bu davaları da kendi ikametgahı mahkemesinde de açabilir" hükmüne; kişiliğe saldırı nedeniyle tazminat davalarının da 25. maddenin son fıkrasındaki özel yetki kuralına dahil olduğu, bu itibarla tekrardan kaçınılması düşüncesiyle yer vermediği kuşkusuzdur. "Kişilik haklarının korunması" kavramının içerisinde maddi ve manevi tazminat talebinin de yer aldığı izahtan varestedir.

 

Kısaca, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 24/a maddesindeki kişilik hakları saldırıya uğrayan kimsenin kendi oturduğu yerde de manevi tazminat davacı açabileceğine ilişkin düzenleme içeriğinin, dava tarihinden önce yürüflüğe giren ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'ni yürürlükten kaldıran 4721( sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 25. maddesinde de aynen korunduğu açıktır.

 

Sonuç olarak; haksız eylem niteliğindeki kişilik haklarına saldırıdan kayhaklanan manevi tazminat davasının, genel yetkili mahkemeyi düzenleyen Hukiık Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 9/1. maddesi uyarınca davalının ikametgahı mahkemesinde açılabileceği gibi, aynı Kanun'un 21. maddesi uyahnca haksız fiilin işlendiği yer mahkemesinde de açılabileceği; kişilik hakkı ihlaliyle ilgili özel yetki kuralı getiren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 25/^on maddesine göre davacının, kendi yerleşim yeri mahkemesinde de dava açabileceği, bu bağlamda kişilik hakları saldırıya uğrayan kimseye, yetki korjusunda geniş bir seçimlik hakkının tanındığı her türlü duraksamadan uzaktır.

 

Somut olaya gelince; kişilik haklarına saldırı iddiasıyla manevi tazminat talebinde bulunan davacı, dilerse davalıların ikametgahı mahkemesinde, dilerse haksız eylemin işlendiği yer mahkemesinde dava açabileceği gibi, 4721 sarılı Türk Medeni Kanunu'nun 25/son maddesi gereğince kendi yerleşim yeri mahkemesinde de dava açabilir. Haksız eylemin işlendiği ve aynı zamanda damalıların ikametgah adreslerinin bulunduğu Burdur mahkemeleri ile kendi otjjrduğu Ankara mahkemelerinden birini seçmek ve o mahkemede dava acjmak hakkını haiz olan davacı, yetki konusunda seçimlik hakkını kendi yerleşim yeri mahkemesinde kullanmıştır. Bu durumda davanın, davacının ikömetgahı mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği son yapılan düzenleme ile de hüküm altına alınmıştır.

 

Hal böyle olunca; yerel mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk öenel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararma uyularak işin edasının incelenmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle Burdur mahkemelerinin yjetkili olduğunun kabulüyle, dava dilekçesinin yetki yönünden reddine dair önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

 

S o n u ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nın 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 13.02.2008 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

 

KARŞI OY

 

Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.

 

Mahkemece davalıların ikametgahı mahkemesinin yetkili olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiş, hüküm Yüksek Özel Daire'ce 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 25/son maddesi uyarınca davacının ikametgahı mahkemesinin yetkili olduğu gerekçesiyle bozulmuştur.

 

Türk Medeni Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden önceki Medeni Kanun'un değişik 24/a maddesi kişilik haklarının korunması davalarında hem davacı hem davalının ikametgahı mahkemelerinin yetkili olduğu, son fıkrasında ise maddi ve manevi tazminat istemlerinin kişilik haklarının korunması davası ile birlikte açıldığında davacının ikametgahı mahkemesinde görülebileceğini öngördüğü halde, yeni Türk Medeni Kanunu'nun 25/son maddesinde sadece kişilik haklarının korunması davalarında davacının ikametgahı mahkemesinde yetkili olduğunu öngörmüştür.

 

TMK'nın 25. maddesinde kişilik haklarının korunması davaları BK'nın 49. maddesine dayanan kişilik haklarına tecavüz nedeniyle manevi tazminat davalarından ayrıca düzenlenmiş ve bu konuda sadece kişilik haklarının korunması davalarındaki yetki ile ilgili düzenleme yapılmıştır. Bu durumda, somut olayda sadece kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istenmiş olması karşısında, TMK'nın 25/son maddesinin bu davada uygulama yeri yoktur.

 

Bu nedenle, yerel mahkemenin sadece tazminat istemine ilişkin bu davada yetkisizlik kararı vermesinin yerinde olduğu ve direnme kararının onama görüşünde olduğumdan, Sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.

 

Ahmet Özgan Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi Üyesi