Etiket arşivi: NİTELİKLİ

ÇOCUĞUN NİTELİKLİ CİNSEL İSTİSMARI, KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN KILMA

YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ
2016/1271 E., 2016/3355 K., T. 05.04.2016

MAHKEMESİ : AĞIR CEZA MAHKEMESİ
SUÇ : ÇOCUĞUN NİTELİKLİ CİNSEL İSTİSMARI, KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN KILMA

ÖZET: Her ne kadar mağdure sanıklar tarafından zorla kaçırıldığını iddia etmiş ise de yaklaşık on ay kadar sanıkla birlikte yaşayan mağdurenin aralarındaki geçimsizlikten sonra bu iddiayı ileri sürmesi de dikkate alındığında sanıkların savunmalarının aksine üzerlerine atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işledikleri yönünde her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gibi sanıkların cinsel istismar suçuna iştirak kastıyla hareket etmedikleri tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından, atılı suçlardan beraatlerine karar verilmiştir.

KARAR: İlk derece mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle, 28.06.2014 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda değişiklik yapan 6545 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemeler de gözetilip dosya incelenerek gereği düşünüldü: Sanık hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde; yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; hükümlerden sonra Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 günlü, 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi yönünden kısmi iptal kararı verildiğinden, anılan husus nazara alınarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık ve müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince bozulmasına, ancak bu hususun yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanunun 322. maddesinin verdiği yetki uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümlerde yer alan TCK’nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili bölümlerin çıkartılarak yerlerine “Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı da nazara alınmak kaydıyla sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarının uygulanmasına” ibaresinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun olan hükümlerin düzeltilerek onanmasına,

Sanık hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, sanık hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlerin temyiz incelemesine gelince;

Oluş ve tüm dosya kapsamına göre, suç tarihinden önce mağdurenin, sanıkla anlaşarak evden kaçtığı, sanığın babası olan diğer sanığın mağdureyi jandarma karakoluna teslim ettiği, bu olaydan sonra mağdurenin sanıkla evlenemediği için intihara teşebbüs ettiği, beş gün kadar hastanede tedavi gördüğü, tedavisinin bitiminde sanıkla anlaşarak tekrar kaçması üzerine mağdurenin babası sanık ile sanığın babası olan diğer sanığın bir araya gelip sosyal yaşam koşulları, toplumsal bakış açısı ve içinde yaşanılan çevrede geçerli geleneklerin getirdiği zorunluluktan dolayı mağdureyi muhtemel bir olumsuz durumdan kurtarabilmek maksadıyla görüşüp yaşı küçük olduğu için resmi nikâh kıyılamayan mağdure ile sanık arasında düğün yapılmasına karar verdikleri ve bu şekilde 08.09.2007 tarihinde gerçekleştirilen mahalli düğün sonrası mağdure ile sanığın birlikte yaşamaya başladıkları, ancak daha sonra mağdure ile sanık ve sanığın babası olan diğer sanık arasındaki aile içi geçimsizlik nedeniyle mağdurenin babası tarafından 07.07.2008 tarihinde şikayette bulunulduğu, her ne kadar mağdure sanıklar tarafından zorla kaçırıldığını iddia etmiş ise de yaklaşık on ay kadar sanıkla birlikte yaşayan mağdurenin aralarındaki geçimsizlikten sonra bu iddiayı ileri sürmesi de dikkate alındığında sanıkların savunmalarının aksine üzerlerine atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işledikleri yönünde her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gibi sanıkların cinsel istismar suçuna iştirak kastıyla hareket etmedikleri tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından, atılı suçlardan beraatlerine karar verilmesi yerine oluşa uygun düşmeyen yazılı gerekçeyle mahkûmiyetlerine hükmedilmesi, Kanuna aykırı, o yer Cumhuriyet Savcısı, sanıklar müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca bozulmasına, 05.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Nitelikli bir işçinin, işin özelliğine göre asgari ücret ile çalışması hayatın olağan akışına aykırı

Eskişehir’de bir firmanın paketleme servisinde forklift işçisi olarak çalışan işçi, maaşının sigorta matrahında gösterilen kısmını banka aracılığı ile geri kalan kısmını ise iş yerinde bulunan bir odada zarfla aldığını belirterek, tespit davası açtı.

Zarfın verildiği kamera kayıtlarını da mahkemeye delil olarak sunan işçi, dava reddedilince konuyu Yargıtay’a taşıdı. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, mahkemenin, delilleri yeterince incelemeden hüküm kurduğunu belirterek, “Nitelikli ve tecrübeli bir işçinin, yaptığı işin özelliğine göre asgari ücret ile çalışması hayatın olağan akışına aykırıdır.” görüşü kapsamında, mahkeme kararının bozulmasına karar verdi.

Çifteler’de bir firmanın paketleme bölümünde forklift işçisi olarak çalışan genç ve arkadaşları, maaşlarının sigorta matrahında gösterilen bölümünü bankadan, kalan kısmı da iş yerinde bir odada işçilerin sıraya girmesiyle verilen zarfla aldıklarını belirterek, Çifteler Asliye Hukuk Mahkemesi’ne tespit davası açtı. İşçiler, zarf içinde elden para ödenmesine ilişkin iş yerinde bulunan kamera kayıtları görüntülerine ait CD’yi de mahkemeye sundu. İşçilerin bir oda kapısı önünde sırada beklediklerine dair görüntülerde, odadan çıkanların elinde ince uzun zarfların olduğunun görüldüğü ortaya çıktı.
Kararını açıklayan mahkeme davayı reddetti.

Davacı avukatı, kararı temyiz etti.
Dava dosyasını yeniden ele alan Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, mahkemece, gerçek ücretle çalışma tespitine ilişkin talebin reddine ilişkin kararın, eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak verildiğine dikkat çekti. Nitelikli ve tecrübeli bir işçinin, yaptığı işin özelliğine göre asgari ücret ile çalışmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunun vurgulandığı Yargıtay kararında, işveren tarafından asgari ücret üzerinden düzenlenen belgelerin aksinin kanıtlanamayacağının düşünülemeyeceğinin altı çizildi. Kararda, somut olayda davalı iş yerinde ücretin, sigorta matrahında gösterilen kısmının banka aracılığı ile geri kalan kısmının ise iş yerinde bulunan bir odada işçilerin sıraya girmesi suretiyle elden zarf içinde ödendiği iddiası ile birçok işçinin gerçek ücretin tespiti için davanın açıldığı vurgulandı.
Aynı nitelikteki davalarda bahsi geçen zarf içinde elden para ödenmesine ilişkin iş yerinde bulunan kamera kayıtları görüntülerine ait CD’nin dosyaya sunulduğunun hatırlatıldığı kararda; görüntülerde işçilerin bir oda kapısı önünde sırada bekledikleri ve içeriden çıkanların elinde ince uzun zarfların olduğunun görüldüğü belirtildi. Tanıkların da iş yerinde böyle bir uygulama olduğunu beyan ettiklerine işaret edilen Yargıtay kararında, işçilerin ücret bordrolarının da imzasız olduğu dile getirildi. Forklift işçisi olarak çalışan işçiye Eskişehir Ticaret Odası yazısında 2007-2010 yıllarında emsal işi yapanların asgari ücretin yüzde 30 fazlası ücret aralığında ücret alabileceğinin bildirildiğinin kaydedildiği açıklamada,
“Mahkemece yapılacak iş, dosyaya delil olarak sunulan kamera görüntülerini de delil başlangıcı kabul ederek, Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan davacının sicil dosyası ile iş yerine ilişkin dönem bordrolarını getirtmekti. Yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi ile iş yerinin kapsam ve kapasitesini belirlemek, gerektiğinde işverenin bordrolarında kayıtlı diğer işçilerin beyanına başvurulması da gerekirdi. İşverenin yaptığı bildirimler ile çalışan işçilerin niteliklerini de karşılaştırarak, işverenin çalıştırdığı işçilerin kıdem ve pozisyonuna göre gerçek ücreti üzerinden bildirilip bildirilmediği üzerinde de durulmamıştır. Davacının bildirilen ücret ile çalışması olağan olmayan nitelikli bir işçi olup olmadığını, nitelikli bir işte çalıştırılıp çalıştırılmadığını belirlemek, bildirilen ücretle çalışmasının olağan olmadığı belirlendiği takdirde, işverenin aynı pozisyondaki işçilere ödediği ücretlerin gerçeğe uygun olup olmadığının da değerlendirilmesi lazımdı. Bu bildirimlerin gerçeğe uygun olduğunun belirlenmesi halinde, bu ücretleri esas almak, aksi takdirde benzer işi yapan iş yerlerinden, gerektiğinde ilgili meslek odasından ve Türkiye İstatistik Enstitüsü’nden emsal ücret araştırması yaparak, elde edilecek sonuca göre karar verilmesi gerekiyordu. O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. Açıklanan nedenlerle kararın bozulmasına temyiz harcının istek halinde temyiz edenlerden davacıya iadesine oy birliğiyle karar verildi.”

YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ E. 2013/14846 K. 2013/12178 * FACEBOOK ÜZERİNDEN YAPILAN NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK

T.C.

YARGITAY

15. CEZA DAİRESİ

E. 2013/14846

K. 2013/12178

T. 01.07.2013

 

5237/m.158

 

 

DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

 

KARAR : 

 

Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.

 

Hile nitelikli bir yalandır.

 

Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır.

 

Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.

 

Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.

 

Sanığın, katılanın facebook hesabını kullandığı sırada, katılanın arkadaşı olan B. H. E.'in facebook hesabını bir şekilde ele geçirerek katılana mesaj gönderdiğini, internet banka hesabı kullanıp kullanmadığını sorduğu, kullandığını öğrenince de kendisinden iade etmek şartıyla 450,00 TL para istediği, katılanın Akbank internet bankacılığı aracılığıyla sanığın vermiş olduğu 0532 … .. .. numaralı GSM hattına 450,00 TL para gönderdiğini, daha sonra B. H. E.'in facebook sayfasının dondurulduğunu görünce şüphelendiği ve bankadan yaptığı araştırmada gönderdiği paranın 9 dakika sonra Antalya Kumluca'da bulunan ATM'den çekildiğini öğrendiği, B.'yi aradığında facebook hesabının çalındığını söylediği, ATM güvenlik kamera kayıtlarının temin edilerek emanete alındığı, havalenin yapıldığı 0532 … .. .. numaralı GSM hattının sanık M.'un annesi F. Ç. adına kayıtlı olup sanığın gözaltına alındığı 25.12.2012 tarihinde yapılan üst aramasında suça konu hattın sanığın cep telefonuna takılı halde üzerinde bulunduğu olayda, nitelikli dolandırıcılık suçunun oluştuğu yönündeki kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.

 

 

SONUÇ : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA, 01.07.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

DOLANDIRICILIK / NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK

T.C.
YARGITAY
Altıncı Ceza Dairesi
E:2004/6254
K:2006/3200
T:30.03.2006
DOLANDIRICILIK
NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK
Özet: Sanıkların ATM yuvasına kartı sıkıştırtıp, yardım bahanesiyle banka görevlisiymiş gibi telefonla yakınanla görü­şüp kartın şifresini öğrendikleri ve sıkışan kartı çıkarıp öğren­dikleri şifre ile para çekme eylemleri nitelikli dolandırıcılık olduğu ve delilleri değerlendirmenin Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilmelidir.
5237 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) [Madde 157]
5237 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) [Madde 158]
Bilişim suçundan sanık Sinan ve Ali haklarında yapılan duruşma sonunda;mahkumiyetlerine ilişkin (Trabzon Üçüncü Asliye Ceza Mah-
kemesi)’nden verilen 23.10.2002 tarihli hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanık Ali savunmanı ile sanık Sinan tarafından istenilmiş olduğundan, dava evrakı C.Başsavcılığı’ndan bozma isteyen 14.04.2004 tarihli tebliğname ile 13.05.2004 tarihinde Daireye gönderilmekle okunarak gereği görüşülüp dü­şünüldü:
Gerekçeli karar başlığında sanıklardan Sinan’ın soy isminin nüfus kay­dına uygun olarak yerinde düzeltilmesi olanaklı görülmüştür.
Sanıkların birlikte yaptıkları plan gereği Vakıfbank’a ait ATM makinasının kart yuvasına kağıt sıkıştırıp, yakınanın bankamatik kartının cihazda sıkışmasını sağladıkları, daha sonra yardım etme bahanesiyle, sanki banka görevlisiymiş gibi cep telefonu ile yakınanla görüşüp kartın şifresini öğrendikleri ve sıkışan kartı çıkarıp öğrendikleri şifre ile ATM cihazından para çektiklerinin anlaşılması karşısında; sanıkların eylemlerinin telefonu vasıta olarak kullanmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delilleri takdir ve tartışmanın üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, duruşmaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık Ali savunmanı ile sanık Sinan’ın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeyen hükmün açıklanan nedenle istem gibi (BOZULMASINA), 30.03.2006 tarihin­de oybirliğiyle karar verildi.

CÜRÜM İŞLEMEK İÇİN TEŞEKKÜL OLUŞTURMA / NİTELİKLİ HIRSIZLIK / LEHE KANUN UYGULAMASI

T.C.
YARGITAY
Sekizinci Ceza Dairesi
E. 2005/3172
K. 2006/2798
T. 4.4.2006
CÜRÜM İŞLEMEK İÇİN TEŞEKKÜL OLUŞTURMA
NİTELİKLİ HIRSIZLIK
LEHE KANUN UYGULAMASI
5237 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) [Madde 116]
5237 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) [Madde 142]
5237 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) [Madde 143]
765 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) (MÜLGA) [Madde 313]
Cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma ve hırsızlık suçlarından hükümlüler F.K.,F.Ö.,E.S. 5237 TCK.nun lehe hükümlerinden yararlanmak için talepte bulunmakla yapılan inceleme sonunda; Hükümlülüklerine dair ( EDİRNE ) 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 27.7.2005 gün ve 39 esas, 94 ek karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi sanıklar tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname ile 16.11.2005 günü daireye gönderilmekle incelendi:
Gereği görüşülüp düşünüldü:
1- Sanıklar F.Ö.,F.K.ve E.S..hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz incelenmesinde;
a ) 765 sayılı TCK.nun 313. maddesinde tanımlanan suç 5237 sayılı TCK.nun 220. maddesinde “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak” başlığı altında yeniden düzenlenmiş ve suçun unsurlarında değişiklik yapılmış olmakla, sanıkların eylemlerinin örgütün yapısı, üye sayısı, sahip bulundukları araç ve gereçlerin miktar ve nitelikleri itibariyle amaç suçları işlemeye elverişli olup olmadığı yönünden tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi,
b ) Kabule göre de; sanıklar hakkında, lehlerinde olan 5237 sayılı Yasa ile uyarlama yapılırken, önceki hükümde yer almayan güvenlik tedbirlerine hükmedilemeyeceğinin gözetilmemesi,
c ) Sanıklar E.S.ve F.K.hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan 5237 sayılı Yasa uyarınca verilen ceza miktarına göre 5237 sayılı TCK.nun 50. ve 51. maddeleri, 647 sayılı Yasaının 4. ve 6. maddelerine göre lehe seçenek yaptırımlar ve erteleme koşulları taşıdığından, sözü edilen lehe hükümlerin ikisi birlikte uygulanma olanağı yoksa da bunlardan birinin uygulanması mümkün olabileceği gözetilerek lehe olan hükümlerin değerlendirilmesi ve bundan sonra bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
2- Sanıklar F.Ö.,F.K.ve E.S.’in hırsızlık suçundan kurulan hükme ilişkin temyiz itirazlarına gelince;
Sanıklar F.Ö.,F.K.,E.S. ve hakkındaki hükmü temyiz etmeyen sanık F. N.İ.ve firari sanık Y.Ö.’ın önceden keşfini yaptıkları müştekiye ait Bellona mağazasında hırsızlık yapmaya karar verip, bunun için gerekli hazırlıkları yaptıkları ve kiraladıkları otomobille mağazaya gece saat 21.30-22.00 sıralarında gittikleri, mağazada camı kırıp, kabloları keserek, çelik kasayı delip içindeki paraları çaldıkları anlaşılmakla, eylemlerinin geceleyin nitelikli hırsızlık, geceleyin işyeri dokunulmazlığını ihlal ve mala zarar verme suçlarını oluşturduğu gözetilerek 5237 sayılı Kanunun 7. ve 5252 sayılı Kanunun 9/3. madde ve fıkrası uyarınca sanıkların hukuki durumunun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri de nazara alınarak buna göre değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş hükümlüler F.Ö.,F.K. ve E.S.’in temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı istem gibi ( BOZULMASINA ) , 04.04.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

SAHTECİLİK / NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK / DAVAYA KATILMA İSTEMİ

T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E. 2006/11-143
K. 2006/147
T. 30.5.2006
SAHTECİLİK
NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK
DAVAYA KATILMA İSTEMİ

5271 s. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [Madde 237]
5271 s. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [Madde 260]
Sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçundan sanık Mustafa Tümüklü’nün 765 sayılı TCY.nın 350/1-3, 59. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve ayrıca 504/1, 80, 522/1, 59. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay 20 gün hapis ve 4.954 YTL. adli para cezasıyla cezalandırılmasına, para cezasının 647 sayılı Yasanın 5. maddesi uyarınca birer ay ara ile 10 ayda ve 10 eşit taksitte tahsiline ilişkin Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesince 10.11.2005 gün ve 101-357 sayı ile verilen kararın, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 11.04.2006 gün ve 888-2873 sayı ile;
“… 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK.nun 237/1 maddesinde “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.” ve 238/1. maddesinde ise “katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur” hükümleri karşısında şikayetçi Yasin Uslusu’nun talimat yoluyla alınan 05.07.2005 günlü beyanındaki “… şikayetçiyim, davaya katılmak istiyorum, devlet avukat tutsun …” şeklindeki sözlerinin davaya katılma iradesini açıkça gösterdiği anlaşılmasına rağmen bu konuda bir karar verilmeden yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm tesisi…”isabetsizliğinden hükmün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 01.05.2006 gün ve 1429 sayı ile;
“Yapılan yargılama sırasında, sahte nüfus cüzdanı düzenlenmesinde kimlik bilgileri kullanılan müşteki Yasin Uslusu, talimat yoluyla Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesince 05.07.2005 tarihli alınan beyanında, “sanıktan şikayetçiyim, davaya katılmak istiyorum, devlet bana avukat tutsun” şeklindeki sözleri ile davaya katılma iradesini açıkça göstermiş, ancak mahkemece müştekinin bu beyanı olumlu ya da olumsuz herhangi bir şekilde değerlendirilmeyerek müdahillik karar altına alınmamış, son hüküm de şikayetçiye tebliğ edilmemiştir.
Hükmün sadece sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi karşısında şikayetçiye tebligat eksikliği giderilip, yasal süresi içinde temyiz yoluna başvurması halinde bu yönden hükmün bozulması gerekirken, şikayetçiye bu imkan tanınmadan sanık müdafiinin temyizi üzerine yapılan bozmanın aleyhe sonuç doğurması ihtimali olduğu da gözetilmeden yazılı şekilde hükmün bozulmasına karar verilmesi” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına, hükmün katılma talebinde bulunan yakınana tebliği sağlanıp sonucuna göre karar verilmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
Sanığın sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki hukuki uyuşmazlık, davaya katılma isteminde bulunan yakınan Yasin Uslusu’nun bu istemi konusunda Yerel Mahkemece olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması karşısında, sanık müdafiinin temyizi üzerine yapılan incelemede bu hususun doğrudan bozma nedeni yapılmasının olanaklı olup olmadığı, değilse uygulanacak yöntemin 1412 sayılı CYUY. döneminde olduğu gibi hükmü katılma isteminde bulunan yakınana tebliğ ettirip geçerli temyizi halinde bu yönden inceleme yapılarak karar verilmesi şeklinde mi olacağının belirlenmesi noktalarında toplanmaktadır.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Yerel Mahkemece yakınan Yasin Uslusu’nun beyanı talimat yoluyla Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesince 05.07.2005 tarihinde alınmıştır. Yakınan bu ifadesinde sanıktan şikayetçi olduğunu, davaya katılmak ve Devlet tarafından kendisine avukat tutulmasını istediğini bildirmiştir. Yakınanın talimat yoluyla alınan bu ifadesi Yerel Mahkemece 16.08.2005 günlü oturumda okunmuş ve bu husus tutanağa geçirilmiş olmasına karşılık davaya katılma istemi konusunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiştir. Öte yandan 10.11.2005 günlü oturumda yakınan Yasin Uslusu’nun gıyabında hüküm verilmiş olup, bu hükmün adı geçene tebliğ edildiğine dair dosya içerisinde bir bilgi ve belge de bulunmamaktadır.
1412 sayılı CYUY.nın yürürlükte bulunduğu dönemde, usulüne uygun bir şekilde katılma istemi bulunmamakta ve 5320 sayılı Yasanın 4/2. maddesi uyarınca, 5271 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce kovuşturma ve soruşturma aşamasında yapılmış işlem ve kararlar hukuki geçerliliklerini korumakta iseler de, kovuşturmanın 5271 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten sonra da sürdürülerek, 10.11.2005 tarihinde hüküm verildiği saptandığından, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler ve bu kapsamda, 5271 sayılı Yasanın mağdur ve şikayetçinin hakları, davaya katılma, yasa yollarına başvurma hakkını düzenleyen hükümleri ile 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY.nın temyize ilişkin hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
5271 sayılı Yasanın mağdur ve şikayetçinin haklarını düzenleyen 234. maddesinin 1/1-b alt bendinde, mağdur ile şikayetçinin, kovuşturma evresinde,
Duruşmadan haberdar edilme,
Kamu davasına katılma,
Tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek isteme,
Tanıkların davetini isteme,
Vekili yoksa, baro tarafından kendisine avukat atanmasını isteme,
Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı yasa yollarına başvurma,
Haklarının bulunduğu belirtilip;
( 2 ). Fıkrasında; “Mağdur, onsekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade edemeyecek derecede malul olur ve bir vekili de bulunmazsa, istemi aranmaksızın bir vekil görevlendirilir.” hükmüne yer verilmiş,
Maddenin son fıkrasında ise, bu hakların mağdur ve şikayetçiye anlatılıp, açıklanacağı ve bu hususun tutanağa yazılacağı belirtilmiş,
Katılmaya ilişkin hükümlere ise 238 ila 243. maddelerde yer verilmiştir.
Anılan Yasanın 237. maddesinde; ” ( 1 ) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.
( 2 ) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır.” hükmü yer almakta olup;
Katılma usulünü düzenleyen 238. maddede ise;
( 1 ) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.
( 2 ) Duruşma sırasında şikayeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.
( 3 ) Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir.
( 4 ) Sulh ceza mahkemesinde açılmış olan davalarda katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz.”şeklinde katılma isteminin şekli ve istem üzerine yapılacak işlemler ayrıntılı olarak düzenlenmiş;
Yasa yollarına ilişkin genel hükümlerin yer aldığı 260. maddesinde ise; “… bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.” hükmüne yer verilmiştir.
Olağan yasa yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY.nın 310. maddesine göre iki koşulun varlığı gereklidir.
Bunlardan ilki süre koşuludur. Usul Yasası 310 uncu maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süreyi hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse, tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlemiştir. Temyiz süresi 1412 sayılı CYUY.nın 310. maddesinin 3. fıkrasındaki ayrıksı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlar.
Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli olan ve uyuşmazlık konusunu da ilgilendiren ikinci koşul ise istek koşuludur. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan “Davasız yargılama olmaz.” ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden açılmaz, bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir. İstek koşulunun ise bu konuda hak ve yetkisi olan kişilerce yerine getirilebileceği yasa gereğidir. CYUY.nın halen yürürlükte bulunan 305. maddesinin 1. fıkrasında bu kuraldan uzaklaşılmış ve bazı ağır mahkumiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçilerek, temyiz incelemesinin kendiliğinden ( re’sen ) yapılması kabul edilmiş ise de, onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin olanlar dışında kalan hükümlerde, süre ve istek koşullarına uygun temyiz davası açılmamışsa hükmün Yargıtay’ca incelenmesi olanaksızdır.
Bu yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yakınan Yasin Uslusu, davaya katılma isteminde bulunmuş ise de bu husus Yerel Mahkemece olumlu ya da olumsuz bir karara bağlanmadığı gibi, yokluğunda verilen hüküm adı geçene tebliğ de edilmemiştir. Yakınan Yasin’in, CMY.nın 260. maddesi uyarınca hükmü temyiz etme hak ve yetkisi bulunmasına karşılık, temyiz inceleme isteğinde bulunup bulunmayacağı belli değildir.
Sanığın cezalandırılmasına ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmiş olup, yakınanın davaya katılma isteminin karara bağlanması gerektiğinden bahisle, bu hususta bir istem olmaksızın aleyhe sonuç doğuracak şekilde bozulamaz. Kaldı ki, bu konuda bir talep olsa dahi hükmün bu nedenle bozulması yasal olarak olanaksızdır. Zira, CMY.nın 237/2. maddesi uyarınca, davaya katılma isteğinin Yerel Mahkemece sonuçsuz bırakılması nedeniyle yasa yoluna başvurulmuş olması halinde artık bu konudaki karar, inceleme sonucunda hakkın varlığının tespiti halinde Özel Dairece öncelikle karara bağlanacak ve sonucuna göre temyiz incelemesi yapılacaktır.
O halde öncelikle, yokluğunda verilen hüküm yakınan Yasin Uslusu’ya tebliğ edilmeli, yasa yoluna başvurma isteminde bulunması halinde durumu değerlendirilerek Özel Dairece katılma istemi sonuçlandırılarak bir karar verilmelidir.
Bu itibarla haklı nedenlere dayanan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 11.04.2006 gün ve 888-2873 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
Dosyanın, yakınan Yasin Uslusu’ya tebligat yapılarak sonucuna göre temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 11. Ceza Dairesine gönderilmek üzere, Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 30.05.2006 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK SUÇU / NÜFUS KAYDI / ADLİ SİCİL KAYDI

T.C.
YARGITAY
Onbirinci Ceza Dairesi
E. 2006/3538
K. 2006/4718
T. 25.5.2006
NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK SUÇU
NÜFUS KAYDI
ADLİ SİCİL KAYDI
5271 s. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [Madde 174]
5320 s. CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEK… [Madde 4]
Nitelikli dolandırıcılık suçundan şüpheli Yusuf Ergünenç hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 26.12.2005 tarihli ve 2003/68885 soruşturma, 2005/38818-2190 sayılı iddianamenin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 170. maddesine uygun bulunmadığından bahisle aynı Kanunun 174. maddesi gereğince iadesine dair, ANKARA 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 03.01.2006 tarihli ve 2005/76 sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.01.2006 tarihli ve 2006/5 sayılı kararın tüm dosya kapsamına göre;
1- Şüphelinin savunmasının 18.09.2003 tarihinde yürürlükte bulunan 1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun hükümlerine göre müştekilerin ortak imzalı dilekçeleri okunup, yasal hakları hatırlatılmak suretiyle kolluk tarafından ifadesinin alındığı, 5320 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 4/2. maddesindeki “Ceza Muhakemesi Kanununun yürürlüğe girmesinden önce soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yapılmış işlem ve kararlar hukuki geçerliliklerini sürdürürler” hükmüne göre şüphelinin ifade alındığı tarihte yürürlükte bulunan 1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun uygulanması, suretiyle alınan ifadenin kanuna uygun olduğu,
2- Sanık hakkında çıkartılan yakalama emrinin yerine getirilip getirilmemesinin ve sanığın eşi Ayşe Ergünenç’in kolluğa müracaatında eşinin kayıp olduğunu bildirmesine rağmen kayıtlara göre hayatta olduğu anlaşılan sanığın bu durumunun araştırılmasının 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 174/1. maddesinde belirtilen iddianamenin iadesi sebepleri arasında yer almadığı,
3- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 27.12.2005 tarihli ve 2005/16219-12658 sayılı ilamında da belirtildiği üzere, nüfus ve adli sicil kaydının iddianameye eklenmemesinin iddianamenin iadesi sebepleri arasında bulunmadığı, bu hususun yargılama aşamasında mahkemesince yerine getirilebileceği,
4- Lokman Şimşek hakkında dolandırıcılık suçundan yapılan soruşturma sonucunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 26.12.2005 tarihli ve 2003/68885 sayılı ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın verildiği, iddianamenin iadesinde değerlendirmeye alınacak bir husus olmadığı, gözetilmeden itirazın bu yönlerden kabulü yerine yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 04.04.2006 gün ve 14548 sayılı yazılı emirlerine atfen Yargıtay C. Başsavcılığının 03.05.2006 gün ve YE.2006070249 sayılı ihbarnamesiyle daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla incelenip gereği görüşüldü:
SONUÇ : Dosya içeriğine göre yasa yararına bozmaya atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.01.2006 gün ve 2006/5 Müt. Sayılı kararının CMK.nun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine, dosyanın Yargıtay C. Başsavcılığına iadesine, 25.05.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.