Etiket arşivi: Olsa

Müdahil vekille temsil olsa bile, müdahil lehine vekalet ücretine hükmolunamaz

Yargıtay 2.Hukuk Dairesi, 2014/14831 esas ve 2014/22290 karar sayılı kararı

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Dava, davacının korkutularak evlenmeye razı edildiği (TMK.md.151) iddiasıyla açılan evlenmenin iptaline ilişkindir. Davaya Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı “davacı yanında” müdahale talebinde bulunmuş, bu talep mahkemece kabul edilmiş, nihai hükümle müdahil bakanlık lehine de vekalet ücreti tayin edilmiştir. Bakanlığın, 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun” 20. maddesine dayanan müdahale talebi, asli müdahale değil, fer’i müdahale niteliğindedir. Fer’i müdahil; yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia ve savunma vasıtalarını ileri sürebilir (HMK.md.68). Müdahilin yer aldığı asıl davada hüküm taraflar hakkında verilir. Başka bir ifade ile davada, müdahil yararına veya müdahil aleyhine hüküm verilemez. Bunun sonucu olarak, müdahil kendisini vekille temsil ettirmiş olsa bile, müdahil lehine vekalet ücretine hükmolunamaz. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 328. maddesinde yer alan düzenleme müdahale giderlerine ilişkin olup, kanun gereğince takdir olunacak vekalet ücretini kapsamaz. Bu husus nazara alınmadan, fer’i müdahil Bakanlık yararına vekalet ücretine hükmedilmesi doğru bulunmamıştır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.10.11.2014

 

SGK hekim tercihi olan stendin daha pahalı da olsa bedelini ödemeli

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, değeri daha yüksek olan ilaç salınımlı stent takılan hastaya SGK’nın raiç değeri daha düşük stendin ödenmesine karar vermesiyle ilişkin davada “insan yaşamının kutsallığının gözetilmesi ve hekimin yaptığı tercihin kabul edilmesi gerektiği” yorumunu yaptı. Yargıtay, bu gerekçeyle SGK’nın pahalı stendin bedelini ödemesine karar verdi.

Mersin Tıp Fakültesi Hastanesi’nde ameliyat olan hastaya ilaç salınımlı kaliteli bir kalp stendi takıldı. Ancak SGK hastaya stendin bedeli olan 4 bin 629 TL’yi ödemedi. Hasta, bunun üzerine dava açtı. Mahkeme ise davanın reddine karar verdi. Kurum, açılan damara stent yerleştirilmesi yoluyla tedavi yönteminde sorun olmadığını, ancak hasta için kullanılan stendin diğer stentlere oranla daha pahalı olduğu gerekçesiyle ödeme yapmayacağını bildirdi.

‘İnsan yaşamı kutsaldır’
Hastanın bunun üzerine açtığı dava yerel mahkemece reddedildi. Ancak kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 21. Ceza Dairesi, kararı bozdu. Kararda ulusal ve uluslararası bilimsel çalışmalara göre vücut tarafından yara olarak algılanması nedeniyle, stent takılan damarın aynı yerden yeniden tıkanabildiği, bunu engellemek için bulunan en başarılı yöntemin ilaç salınımlı stentlerin kullanılması olduğu belirtildi. Kararda “İnsan yaşamının kutsallığı ve temel insan haklarından olan, yaşama ve sosyal güvenlik hakkının özüne dokunacak sınırlamalar getirilemeyeceği yönündeki ilkeler göz önüne alındığında; uyuşmazlığın, ilaç salınımlı stentle sınırlı olarak, hekimin tercihine üstünlük tanınarak giderilmesi gerekir. İlaç salınımlı stentin, hasta açısından tıbben gerekli olduğu esas alınmalıdır” denildi.

Hekimin tercihini kabul etti
Yargıtay kararında “Kısa süre içinde müdahale gereken bir halde bulunan hastadan, hangi özellikte ve sayıdaki stentin kendi tedavisi için daha uygun olduğu hususunun kendisinden beklenemeyecek olup, hekiminin yaptığı tercihi kabul edeceği; yine insan yaşamının kutsallığı ve temel insan haklarından olan, yaşama ve sosyal güvenlik hakkının özüne dokunacak sınırlamalar getirilemeyeceği yönündeki ilkelerin göz önüne alınması gerektiği” belirtildi.
Hekimin tercihine üstünlük tanınması gerektiği kaydedilen kararda “İlaç salınımlı stentin, hasta açısından tıbben gerekli olduğu esas alınarak, yetkili kuruluşlardan sorulup sağlık malzemesine ilişkin ihalelerde teklif edilen fiyat ortalaması alınarak raiç fiyatın belirlenmesi” gerektiği kaydedildi. Yargıtay bu gerekçeyle yetkili kuruluşlardan sağlık malzemesine ilişkin ihalelerde teklif edilen fiyat ortalaması alınarak ilaç salınımlı stendin raiç fiyatının belirlenmesi ve sigortalının katılım payı düşüldükten sonra kalan kısmın, SGK’ca faiziyle birlikte tahsiline karar verdi.

YARGITAY 22. Hukuk Dairesi E: 2013/2336 K: 2014/552 * İŞÇİ İŞ AKDİNİ HAKLI OLARAK FESH ETMİŞ OLSA DAHİ İHBAR TAZMİNATI ALAMAZ

YARGITAY 22. Hukuk Dairesi

ESAS: 2013/2336 

KARAR NO    : 2014/552 

   

Davacı, kıdem, ihbar tazminatı, asgari geçim indirimi, yıllık izin, fazla mesai, ulusal bayram genel tatili, hafta tatili ve ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: 

Davacı vekili, müvekkilinin iş sözleşmesinin haklı bir sebep olmaksızın işveren tarafından feshedildiğini belirterek, davalı işverenden kıdem – ihbar tazminatı ile sair işçilik alacaklarının ödetilmesini istemiştir.

Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, davacının fazla mesai yapmak istememesi üzerine işveren tarafından iş sözleşmesinin haklı bir sebep olmaksızın feshedildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. 

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. 

1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir. 

2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacının ihbar tazminatına hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.

İhbar tazminatı, belirsiz süreli iş sözleşmesini haklı bir sebebi olmaksızın ve usulüne uygun bildirim süresi tanımadan fesheden tarafın, karşı tarafa ödemesi gereken bir tazminattır. Buna göre, öncelikle iş sözleşmesinin 4857 sayılı İş Kanunu'nun 24 ve 25. madde yazılı olan sebeplere dayanmaksızın feshedilmiş olması ve Kanunun 17. maddesinde belirtilen şekilde usulüne uygun olarak ihbar seresi tanınmamış olması halinde ihbar tazminatı ödenmelidir. Yine haklı fesih sebebine rağmen işçi ya da işverenin 26. maddede öngörülen hak düşürücü süre içinde fesih yoluna gitmemeleri halinde sonraki fesihlerde karşı tarafa ihbar tazminatı ödeme yükümlülüğü doğar. 

İhbar tazminatı iş sözleşmesini fesheden tarafın karşı tarafa ödemesi gereken bir tazminat olduğu için, iş sözleşmesini fesheden tarafın feshi haklı bir sebebe dayansa dahi, ihbar tazminatına hak kazanması mümkün olmaz. 

Somut olayda, dosyadaki bilgi ve belgelerden, davacının iş sözleşmesini fazla mesai ücretlerinin ödenmemesi sebebiyle kendisinin feshettiği anlaşılmaktadır. Davacı iş sözleşmesini haklı sebeple feshetmiş olup, bu durumda ihbar tazminatına hak kazanamaz. İhbar tazminatının reddi gerekirken hüküm altına alınması hatalıdır.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının isteği halinde ilgilisine iadesine, 21.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Usulsüz tebligatla verilmiş olan karar, kesinleşme şerhi olsa bile hukuki sonuç doğurmaz.

Yargıtay  3. Hukuk Dairesi

2009/00529 esas sayılı
2009/03139 karar sayılı
02.03.2009 tarihli

DAVA
TEBLİGAT HUKUKU USULSÜZ TEBLİGAT YARGILAMANIN YENİLENMESİ USULSÜZ TEBLİGAT SONUCU VERİLEN HÜKMÜN GEÇERSİZLİĞİ

ÖZET: Taraflar usulüne uygun olarak iddia ve savunma için mahkemeye çağrılmadıkça mahkemece karar verilemez.

Usulsüz tebligatla verilmiş olan karar, kesinleşme şerhi olsa bile hukuki sonuç doğurmaz.

Dava öğrenildikten sonra, verilen kararın hukuki sonucu olmadığından yargılamanın yenilenmesi değil, kararın temyizi istenebilir.

Dava dilekçesinde yargılamanın yenilenmesine karar verilmesine masraflarla birlikte davalı taraftan istenilmiştir. Mahkemece, dava dilekçesinin temyiz dilekçesi olarak kabulü ile esasın bu şekilde kapatılarak dosyanın Yargıtay ilgili Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

YARGITAY KARARI

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.

Davacı dava dilekçesinde, taraflar arasında ecrimisil davasının görülüp karara bağlandığını, kararın kesinleştiğini, ancak o davada olan bu dosya davacısına askerde olduğu bir sırada tebligat kanununa aykırı bir şekilde usulsüz tebligat yaptırıldığını, savunma hakkının kısıtlandığını ve davanın yokluğunda bitirildiğini, kendisinin icra aşamasında davadan haberdar olduğunu ileri sürerek yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulü ile ecrimisil davasının reddine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, hukuki nitelendirmenin hakime ait olduğu, ecrimisil davasında tebligatların usulüne uygun olarak yapılmadığı, usulsüz tebligatlar sonucunda kararın kesinleşmesinin de mümkün olamayacağı, dolayısıyla ortada kesinleşen bir karar bulunmadığından yargılamanın yenilenmesi şartlarının oluşmadığı, ancak davacının icra aşamasında ecrimisil davası ve kararından 24.09.2008 gününde haberdar olduğu, 06.10.2008 gününde de yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunduğu, tebligatın (öğrenmenin) henüz yeni olduğu, bu itibarla da dava dilekçesinin temyiz dilekçesi olarak kabulüne karar verilmek gerektiğinden bahisle, dava dilekçesinin temyiz dilekçesi olarak kabulüne, esasın bu şekilde kapatılmasına, dosyanın ilgili Yargıtay Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmiş, hüküm davalı (Vakıflar İdaresi) tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı dava dilekçesinde ecrimisil davasının görüldüğü sırada askerde olduğunu, usulsüz ve geçersiz tebligatlar sonucunda davanın yokluğunda bitirildiğini, usulsüz kesinleştirme yapıldığını ileri sürerek yargılamanın yenilenmesini istemiştir.

Dava dilekçesinin tebliğine ilişkin tebligat “davalının gösterilen adresten ayrıldığı, yeni adresinin bilinmediği” gerekçesiyle muhtar tasdikiyle iade edilmiş, sonraki safhadaki zabıta araştırması yazı cevabına göre “söz konusu adrese ait binanın yıkıldığı davalının bu adresi yaklaşık beş yıl kadar önce terk ettiği, çevreden sorulduğunda da yeni adresini bilenin bulunmadığı” bildirilmiş, bunun üzerine de mahkemece başka adres araştırılması yapılmamış, dava dilekçesi ve karar ilanen tebliğ edilmiştir.

Tebligat Kanunu’nun 10. maddesine göre tebligat, tebliğ yapılacak kişiye bilinen en son adresine yapılır. Adreste bulunmama halinde, tebliğ memuru bulunabileceği yeri araştırır, bulamazsa durumu köy muhtarlığına doğruluğunu onaylatarak tespit etmeli (Tebligat Tüzüğü 28. md.) ve bu durumu da tebliği çıkaran kuruluşa bildirmelidir. Gösterilen adreste tebligat yapılmayan durumda, tebligat çıkaran merci tarafından memurların ve diğer meslek ve sanat erbabının adresleri, mensup oldukları teşkilattan, avukatlarınki Barodan veya Adliye Vekaleti’nden, askeri şahısların adresleri Askerlik Şubesi, Mülki Müdafaa Vekaleti gibi salahiyetli mercilerden sorulur. (Tebligat Tüzüğü 13. md.) Belirtilen özel ve resmi kuruluşların içinde adres tespitinin yapılabileceği Nüfus, Tapu İdareleri, Belediye, Sivil Savunma gibi kuruluşlar da yer almaktadır. Adres araştırmasının sadece zabıtaya yapılan bir inceleme ile sınırlı tutulması Tebligat Tüzüğü’nün 13. maddesine aykırıdır.

Tebligat Tüzüğü’nün 13. maddesine uygun bir inceleme ve soruşturmayı kapsamayan adres araştırılmasıyla yetinilip, adresin meçhul olduğu kabul edilerek tebligatın ilanen yapılması davada davalının savunması hakkını kısıtlar. O nedenle adres araştırmasının titizlikle yapılması zorunludur. HUMK’un 73. maddesi gereğince taraflar usulüne uygun olarak iddia ve savunma için mahkemeye çağrılmadıkça mahkemece karar verilemez. Davacının adres araştırmasının Tebligat Kanunu ve Tüzük hükümlerine uygun olarak yapılmadığı anlaşıldığından mahkeme kararının hukuken kesinleşmiş olduğu kabul edilemez ve mahkemece verilen kesinleşme şerhi de bu nedenle hukuki sonuç yaratmaz. Mahkemenin bu yöndeki saptaması doğrudur.

Ancak, davacı dava dilekçesinde açıkça HUMK’un 445. ve devamı maddeleri gereği, yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunduğundan bu talep doğrultusunda inceleme yapılıp, karar vermek gerekir.

HUMK’un 445/1. maddesi gereğince ancak kesinleşmiş kararlar hakkında yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulabilir. Olayımızda ortada kesinleşmiş bir karar yoktur. Ayrıca davacı, karşı tarafın tebligata yarar açık adresini bildiği halde hileye başvurarak dava dilekçesinde yanlış adres göstermek suretiyle ilanen tebligatla yokluğunda yargılamanın bitirilip kesinleşmesini sağladığını da ileri sürmemiştir. Bu nedenle yargılamanın yenilenmesi talebinin dinlenemeyeceği açıktır.

Bu durumda yargılamanın yenilenmesi istenilen ecrimisil dosyasının davalısı olan bu dosya davacısına ecrimisil hükmünün Tebligat Yasası’na uygun bir şekilde tebliğ edilerek sonucuna göre o dosya üzerinden işlem yapılması gerekir. O nedenle karar kesinleşmeden açılan yargılamanın yenilenmesi talebine ilişkin davanın bu nedenle reddine karar vermek gerekirken, dava dilekçesinin temyiz dilekçesi olarak kabulüne karar verilip esasen kapatılması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

Bozma nedenine göre diğer temyiz nedenlerinin incelenmesine gerek görülmemiştir.

Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK’un 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA) ve şimdilik diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 02.03.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

kararevi.com

Yargıtay,Kadın Geliri Olsa Bile Tedbir Nafakası Alabilir

Yargıtay: Kadın Geliri Olsa Bile Tedbir Nafakası İsteyebilecek

Yargıtay, çalışan kadınların da tedbir nafakası alabileceğine karar vererek, kadının sürekli bir gelirinin olmasının veya kocasından daha fazla kazanmasının nafaka bağlanmasına engel olmayacağına hükmetti Yargıtay, eşlerin birlikte yaşarken sürdürdükleri hayat seviyesini ayrı yaşamaları halinde de korumaları gerektiğine dikkat çekerek, kadının gelirinin bulunmasının, emekli olmasının, gelirinin kocasıyla denk veya daha fazla olmasının kocayı ortak giderlere katılma yükümlülüğünden kurtarmayacağına hükmetti.

Yargıtay, çalışan kadınların da tedbir nafakası alabileceğine karar vererek, kadının sürekli bir gelirinin olmasının veya kocasından daha fazla kazanmasının nafaka bağlanmasına engel olmayacağına hükmetti Yargıtay, eşlerin birlikte yaşarken sürdürdükleri hayat seviyesini ayrı yaşamaları halinde de korumaları gerektiğine dikkat çekerek, kadının gelirinin bulunmasının, emekli olmasının, gelirinin kocasıyla denk veya daha fazla olmasının kocayı ortak giderlere katılma yükümlülüğünden kurtarmayacağına hükmetti.

İstanbul‘da yaşanan davaya konu olayda, 10 yıllık evli olan bir çift çocuklarını kaybetti. Çocuklarınınölümünün ardından evine yeterince ilgi göstermeyen koca, dışa dönük bir hayat yaşamaya başladı ve eşine boşanma davası açtı. Bakırköy 7. Aile Mahkemesi, boşanma davasını reddedince çift ayrı yaşamaya başladı. Kadın ise tekstil işinde aylık 680 TL maaşla çalıştığını belirterek, tedbir nafakası talebinde bulundu. Bakırköy 7. Aile Mahkemesi ise kadının maaşlı bir işte çalıştığı, davalı kocanın ise polis memuru olup başkaca geliri bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verdi. Karara itiraz edilence dosya Yargıtay‘ın gündemine geldi.

-AYRI YAŞAMA HAKKI OLAN EŞ KOCASINDAN TEDBİR NAFAKASI İSTEYEBİLİR-

Temyiz talebini kabul eden Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, kadının gelirinin bulunmasının veya emekli olmasının gelirinin kocasıyla denk veya daha gazla olmasının kocayı ortak giderlere katılma yükümlülüğünden kurtarmayacağına hükmederek yerel mahkemenin kararını bozdu. 3. Hukuk Dairesi kararında, Türk Medeni Kanunu’nun 197. maddesinde yer alan “ayrı yaşama hakkı olan eşin diğer eşten tedbir nafakası isteyebilir” hükmüne atıfta bulunarak, kadının ayrı yaşama hakkına dayalı olarak tedbir nafakası istediğine dikkat çekti.

Tedbir nafakasının niteliği ve yasal düzenleme gereği kocanın, ev giderlerine gücü oranında katılmak zorunda olduğunu ifade eden Daire, evlilik birliğinin korunması ve devamını sağlamak için eşlerin asgari ölçüde uyması gereken bazı yükümlülükler ve karşılamaları geren bazı ortak giderler bulunduğu belirtildi. Bu giderlere kira parası, yakıt parası elektrik, telefon ve su parası gibi ödemeleri örnek gösteren Daire, giderlere katılmada eşlerin maddi güçlerinin esas alınması gerektiği kaydedildi.

-KADININ SÜREKLİ BİR GELİRİNİN OLMASI TEDBİR NAFAKASI BAĞLANMASINI ENGELLEMEZ-

“Kadının geliri bulunması emekli olması gelirlerinin davalıya denk olması hatta davalının gelirlerinden daha fazla olsa bile kocayı ortak giderlere katılma yükümlüğünden büsbütün kurtarmaz” diyen Daire, davacı kadının belirli ve sürekli bir gelirinin olmasının, tedbir nafakası bağlanmasını engelleyici bir hal olarak değerlendirmedi. Yerel mahkemenin, eşlerin birlikte yaşarken sürdürdükleri hayat seviyesini ayrı yaşamaları halinde de korumaları gerektiğine dikkat çeken kararında “Davalının açtığı boşanma davasının reddedildiği davadan sonra tarafların bir araya gelmedikleri davalının birlikte yaşamı yeniden tesis etmek için herhangi bir girişiminin olmadığı dolayısıyla davacının ayrı yaşamakta haklı olduğu anlaşılmaktadır. Hakkaniyete uygun bir miktarda nafakaya hükmetmek gerekirken istemin tümden reddi doğru olmayıp bozma nedenidir” denildi.