Etiket arşivi: ÖLÜM

Madende ölüm olayında taksirle değil olası kastla öldürmeden ceza verilmeli

Yargıtay 2009’da 19 madencinin öldüğü Mustafakemalpaşa’daki kazada verilen 5 yıl cezayı bozdu. Yargıtay, sanıkların ‘Olası kasıtla adam öldürmekten’ yargılanmasına hükmetti.

‘Olası kasıtla cinayet’tir 20 yıldan az ceza olamaz

Soma maden faciasında yaşamlarını yitiren 301 madenciyle ilgili soruşturma sürerken, maden kazalarına emsal karar Yargıtay 12.Ceza Dairesinden geldi. Yargıtay, 19 kişinin yaşamını yitirdiği Mustafakemalpaşa’daki grizu patlamasında maden işletmecileri ve sorumlularının “olası kastla adam öldürmek”ten ceza almalarını istedi. Yargıtay sanıklara verilecek cezanın 20 yıldan az olmayacağına hükmetti.

Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesine bağlı Bükköy’de 2009’da meydana gelen grizu patlamasında 19 kişi yaşamını yitirdi. Bursa 3.Ağır Ceza Mahkemesi, aralarında Bükköy Madencilik Yönetim Kurulu Başkanı Nurullah Ercan’ın da bulunduğu 6 sanığa TCK’nın “taksirle öldürme” hükmü uyarınca 5 ile 6 yıl arasında değişen hapis cezaları verdi. Bu karara yapılan itirazı görüen Yargıtay 12.Ceza Kasım 2013’te aldığı bir kararla yerel mahkeme kararını oybirliğiyle bozdu. Bozma gerekçesinde ise Soma’daki maden kazasına benzer ihmaller silsilesi tek tek irdelendi.

Taksirli öldürme uygulanamaz

Kararda Soma’daki faciya benzer ihmaller tek tek sıralandı. Yargıtay işveren başta olmak üzere maden ocağı sorumlularının “taksirle öldürmek”ten değil, “olası kastla ölüme sebebiyet vermekten” ceza almaları gerektiğini belirtti. Kararda, bütün ihmallerin açık olması, ve tehlikenin bilinmesine rağmen gerekli önlemlerin alınmamış olmasına işaret edilerek “bu neticeden olası kast hükümleri uyarınca sorumlu tutulmaları gerektiği ve olası kastla adam öldürme suçunun unsurlarının oluştuğu gözetilmelidir” denildi.

380 yılla yargılanacaklar

Yargıtay’ın bu kararının ardından yerel mahkeme, her bir madenci için önce “adam öldürmekten” ceza verecek. “Olası kast” kapsamında müebbet hapis cezası, 20 ile 25 yıl arasında değişen hapis cezası olarak uygulanacak. 19 madenci için ayrı ayrı verilen hükümler toplanarak sanıkların cezası belirlenecek. Yani her bir sanık en az 380 yıla varan hapis cezaları alabilir.

‘Gerçek içtima uygulanır’

Emekli Cumhuriyet Başsavcısı Reşat Petek konuyla ilgili “Yargıtay’ın gerekçesine göre eylem olası kast kabul edilmesi halinde, ölen her işçi için kasten öldürmek suçundan uygulama yapılıp olası kast hükümlerine göre indirime gidilir. Diğer deyimle fikri içtima değil gerçek içtima hükümleri uygulanır” dedi.

Ufuk Üniversitesi Ceza Mahkemesi Anabilim Dalı Başkanı Yard.Doç.Dr. Sinan Kocaoğlu da , “olası kast ile adam öldürme suçundan açılacak bir davada, eğer suç sübut bulursa, mahkemenin “gerçek içtima” kuralları ile sanıklara ceza vermesi, yani davaya konu kaza neticesinde ölmüş madenci sayısı kadar ayrı ayrı ve toplam bir cezaya hükmetmesi gerekecektir” dedi.

TCK 21. Madde düzenliyor

TCK’nın “Taksirle öldürme” suçunu düzenleyen 85.maddesi 2 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası öngörüyor. Olası kastı düzenleyen 21.maddede ise ağır müebbet gerektiren suçlarda müebbet, müebbet hapis suçlarında 20 yıldan 25 yıla kadar, diğer ağır suçlarda ise ceza 3’te 1’den yarısına kadar indiriliyor.

Soma ile aynı ihmaller

Yargıtay’ın bozma kararı verdiği Mustafakemalpaşa’daki kaza ile ilgili sıralanan ihmaller Soma’daki faciayla da bire bir örtüşüyor. Yargıtay’ın gerekçeli kararında madde madde sıraladığı İhmaller zincirlerinin başlıkları şöyle:

– Metan gazı gözardı edildi.

– Erken uyarı sistemi kurulmadı.

– Yeterli sayıda gaz ölçüm cihazı yok.

– KÜLDESAK yani yeterli havalandırma sistemi kurulmadı.

– Grizu olduğu biliniyordu.

– İş güvenliği dersi verilmedi.

– Emniyete aykırı ocak işletildi.

– Çalışanların ocakta sigara içmesine göz yumuldu.

YARGITAY HGK E: 2012/21-21 K: 2012/223 – HEM EŞİNDEN HEM DE BABASINDAN ÖLÜM AYLIĞI TALEBİ

  • T.C. YARGITAY
  • Hukuk Genel Kurulu
  • Esas:  2012/21-21
  • Karar: 2012/223
  • Karar Tarihi: 21.03.2012

TESPİT DAVASI – ÖLEN BABASI NEDENİYLE HAK SAHİBİ OLAN DAVACININ EŞİNDEN ÖLÜM AYLIĞI ALMAKTA OLSA DAHİ EVLİLİĞİNİN ÖLÜM NEDENİYLE SON BULMASINDAN SONRA BABASINDAN DA ÖLÜM AYLIĞI TALEP ETME HAKKINA SAHİP OLDUĞU – HÜKMÜN BOZULMASI GEREĞİ

 

 

Dava: 

 

Taraflar arasındaki davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 13. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 17.12.2009 gün ve 2008/264 E., 2009/968 K. sayılı kararın incelenmesi davacı ve davalı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine,

 

Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 29.03.2011 gün ve 2010/1954 E., 2011/2938 K. sayılı ilamı ile,

 

( … 1 – Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle, kanuni gerektirici nedenlere göre davalı Kurumun temyiz itirazlarının reddine,

 

2 – Dava, 27.08.2003 tarihinde ölen eşinden dolayı 01.10.2003 tarihinden itibaren ölüm aylığı almakta olan davacının 01.04.1996 tarihinde ölen sigortalı babası A. D.’dan da ölüm aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.

 

Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir.

 

Dosyadaki kayıt ve belgelerden, 506 sayılı Yasa kapsamında yaşlılık aylığı alan davacının babası A. D.’ın 01.04.1996 tarihinde, eşi M. A. Y.’in 27.08.2003 tarihinde vefat ettiği, davacının ölen eşinden dolayı 01.10.2003 tarihinden itibaren ölüm aylığı aldığı, davacının 04.01.2008 tarihli dilekçesi ile ölen babasından ölüm aylığı bağlanmasını talep ettiği, Kurumun 28.02.2008 gün ve 156450 sayılı yazı ile 506 sayılı Yasa’nın 23 ve 68.maddelerine göre anadan veya babadan veya eşinden gelir/aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan sadece yüksek olanın ödeneceğini, davacının eşinin aylığının yüksek olması nedeniyle babasından dolayı aylık alamayacağını belirterek talebi reddettiği anlaşılmaktadır.

 

Uyuşmazlık, ölen eşinden dolayı ölüm aylığı almakta olan davacının babasından da ölüm aylığına hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.

 

506 sayılı Yasa’nın 65, 66 ve 68. maddelerine göre aylık bağlama koşulları bulunduğu takdirde ölen sigortalının eşine, çocuklarına, ana ve babasına ölüm sigortasından aylık bağlanır. Davacıya, eşi M. A. Y.’in 27.08.2003 tarihinde vefat etmesi üzerine 01.10.2003 tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlanmıştır. Davacı, bu davada, eşi yanında babasından da ölüm aylığı bağlanmasını talep etmektedir.

 

506 sayılı Yasa’nın 68. maddesinin 06.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 sayılı Yasa’nın 35. maddesi ile değişik VI. bendine göre, sigortalının kız çocuklarına bağlanan aylıklar, Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi işlerde çalışmaya buralardan gelir veya aylık almaya başladıkları veya evlendikleri tarihi takip eden devre başından itibaren kesilir. Aylığın kesilmesine yol açan sebebin ortadan kalkması halinde I. bölümün (C) fıkrası hükmü saklı kalmak şartıyla, bu tarihten başlanarak yeniden aylık bağlanır. Ancak evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almağa hak kazanan kimseye bu aylıklardan fazla olanı ödenir.

 

02.07.2005 tarih ve 5386 sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 506 sayılı Yasa’ya eklenen Geçici 91. maddesinin 1. ve 2. fıkralarına göre, 06.08.2003 tarihinden önce hak sahibi kız çocuklarına bağlanan gelir ve aylıklar, bunların evlenmeleri, Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmaları veya kendi çalışmalarından dolayı buralardan gelir veya aylık almaları halleri hariç olmak üzere geri alınmaz. Bunlardan, yukarıda belirtilen haller haricindeki nedenlerle gelir veya aylıkları kesilen veya durdurulan kız çocuklarının gelir ve aylıkları, kesme veya durdurma tarihi itibariyle talep şartı aranmaksızın yeniden başlatılır. Gelir ve aylığın kesilmesi nedeniyle diğer hak sahiplerine önceki hisselerinden fazla ödenen tutarlar, gelir ve aylığı tekrar başlatılacak hak sahibine yapılacak ödemeden mahsup edilir. Gelir veya aylığı kesilenlerden tahsil edilmiş olan tutarlar aynen iade edilir.

 

Somut olayda, davacı, 01.10.2003 tarihinden itibaren ölen eşinden ölüm aylığı almaktadır. Davacı, 01.04.1996 tarihinde ölen babasından dolayı ölüm aylığı talebini 04.01.2008 tarihinde dile getirmiştir. Davacının evli olması nedeniyle eşinin ölüm tarihi olan 27.08.2003 tarihinden önce ölüm aylığı talep etmesi mümkün değildir. Ancak 02.07.2005 tarih 5386 sayılı Yasa’nın 2. Maddesi ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa eklenen Geçici 91. madde ile getirilen düzenlemeye göre 06.08.2003 tarihinden önce ölen babası nedeniyle hak sahibi olan davacı, eşinden ölüm aylığı almakta olsa dahi evliliğinin ölüm nedeniyle son bulmasından sonra babasından da ölüm aylığı talep etme hakkına sahiptir.

 

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin davanın kabulü yerine reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

 

O halde davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

 

Karar: 

 

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

 

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

 

Sonuç: 

 

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 21.03.2012 gününde oyçokluğu, ile karar verildi.

Yargıtay, 2003 ten önce babasından ölüm aylığı alanlar ayrıca eşinden ölüm aylığı alır

Yargıtay’dan çok önemli karar

Yargıtay, eşinden ölüm aylığı alan dul kadının, ölen babasından da aylık almak istemiyle açtığı davayı reddeden mahkeme kararını bozdu. Yüksek Mahkeme, 6 Ağustos 2003′den önce hak sahibi kız çocuklarına bağlanan gelir ve aylıkların, evlenme ve çalışma halleri hariç geri alınmayacağını hükme bağlandığı için 6 Ağustos 2003′ten önce ölen babası nedeniyle hak sahibi olan davacının, eşinden ölüm aylığı alsa bile babasından da ölüm aylığı alabileceğine karar verdi.

Ölen eşi üzerinden dul aylığı alan bir kadın, daha önce ölen babasından da yetim aylığı almak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) başvurdu.

SGK, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’na göre, babasından aylık bağlanan kadının, kocasından da aylık almaya hak kazanması halinde, bu aylıklardan yüksek olanın ödeneceği, bu nedenle yalnızca eşinden aylık alabileceği gerekçesiyle başvuruyu reddetti.

YARGITAY, YEREL MAHKEMENİN KARARINI BOZDU

Kadın, bunun üzerine Ankara 13. İş Mahkemesi’nde dava açtı. Mahkeme, SGK işleminin doğru olduğu, davacının dava açmada haklı olmadığı gerekçesiyle davayı reddetti.
Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, yerel mahkeme kararını bozdu.

Dairenin kararında, 506 sayılı yasa gereği, babasından aylık bağlanan kadının, kocasından da aylık almaya hak kazanması halinde, bu aylıklardan yalnızca fazla olanının ödeneceği belirtildi.

Kararda ancak, aynı kanuna 2005 yılında eklenen geçici 91. madde ile “6 Ağustos 2003′den önce hak sahibi kız çocuklarına bağlanan gelir ve aylıkların, evlenmeleri, Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmaları veya kendi çalışmalarından dolayı buralardan gelir veya aylık almaları halleri hariç olmak üzere geri alınmaz. Bunlardan, yukarıda belirtilen haller haricindeki nedenlerle gelir veya aylıkları kesilen veya durdurulan kız çocuklarının gelir ve aylıkları, kesme veya durdurma tarihi itibarıyla talep şartı aranmaksızın yeniden başlatılır” şeklinde düzenleme getirildiği kaydedildi.

DUL KADINA HEM EŞİNİN HEM ÖLEN BABASININ MAAŞI BAĞLANACAK

Olayda, davacı kadının eşinin 27 Ağustos 2003 öldüğü, 1 Ekim 2003′ten itibaren de eşinden ölüm aylığı aldığı, 1 Nisan 1996′da ölen babasından dolayı ölüm aylığı talebini ise 4 Ocak 2008 itibariyle dile getirdiği ifade edilen kararda, “Davacının evli olması nedeniyle eşinin ölüm tarihi olan 27 Ağustos 2003′ten önce ölüm aylığı talep etmesi mümkün değildir. Ancak 506 sayılı Kanuna eklenen geçici 91. madde ile getirilen düzenlemeye göre 6 Ağustos 2003′ten önce ölen babası nedeniyle hak sahibi olan davacı, eşinden ölüm aylığı almakta olsa dahi evliliğinin ölüm nedeniyle son bulmasından sonra babasından da ölüm aylığı talep etme hakkına sahiptir” denildi.

Bozma kararının ardından dosyayı yeniden görüşen Ankara 13. İş Mahkemesi, ilk kararında direndi.
Direnme kararının da temyiz edilmesi üzerine, dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na geldi. Kurul, yerel mahkemenin direnme kararını bozdu.

DOKTOR HATASI SONUCU ÖLÜM / GÖREV / HİZMET KUSURU / KİŞİSEL KUSUR

T.C.

YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2006/4-86
K: 2006/111
T: 29.3.2006
DOKTOR HATASI SONUCU ÖLÜM
GÖREV
HİZMET KUSURU
KİŞİSEL KUSUR
2709 s. TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI (1) [Madde 129]
818 s. BORÇLAR KANUNU [Madde 45]
818 s. BORÇLAR KANUNU [Madde 47]
657 s. HARİTA GENEL KOMUTANLIĞI KANUNU (1) (2) [Madde 13]
2577 s. İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNU (1) [Madde 2]
1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 7]
Taraflar arasındaki “tazminat”davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 23. Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 30.09.2004 gün ve 266-523 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 28.02.2005 gün ve 785-1896 sayılı ilamı ile; ( … 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere göre davalılardan Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na yönelik temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Diğer davalılara yönelik temyiz itirazlarına gelince; davacılar dava dilekçesinde; kulak rahatsızlığı nedeniyle … Büyükşehir Belediyesi Hastanesine götürülen desteği muayene eden doktorun ameliyat olması gerektiğine karar verdiğini, Belediye Hastanesinde böyle bir ameliyatın yapılamayacağını belirterek Hastanesi’ne sevk ettiğini, … Hastanesi’nde ameliyat olamadığını, ileri bir tarihte tekrar Belediye Hastanesi’ne başvurarak, muayenesinden sonra desteğin tam teşekküllü bir hastaneye sevk edilmesini istediğini, davalılardan doktor Ö.Ö’nün sevk yapamam ameliyatı ben yapacağını diyerek hiçbir tetkik yapılmadan hastaya narkoz verip ameliyata başladığını, doktor ve hastane görevlilerinin ameliyata başladıktan ve hasta bitkisel hayata girdikten sonra yoğun bakım ünitesinin gerekli olduğunu fark ederek hastayı … Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne sevk ettiklerini, durumu ağırlaşan desteğin öldüğünü, ameliyata başlandıktan sonraki gelişmelerin hastanın yoğun bakım ünitesi bulunan bir hastaneye sevk edilmemesinin büyük hata olduğunu gösterdiğini, ameliyatın özensiz ve sağlıksız koşullarda yapıldığını ileri sürerek, desteğin ölümünden dolayı maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuşlardır.
Davalılar ise; Anayasa 129/5,657 Sayılı Yasanın 13. maddesi gereği davanın idari yargı yerinde idare aleyhine açılması gerektiğini, hastanın ilk müracaat ettiği tarihte ameliyatta kullanılan mikroskop camı arızalı olduğundan … Hastanesi’ne sevk edildiğini, 3 gün süren her türlü tetkik ve tahliller yapıldıktan sonra ameliyata karar verildiğini, idari soruşturmada doktor ihmali olmadığını, hastane ve ameliyathane şartlarının bu vakalara uygun olduğu sonucuna varıldığını, kusurları olmayan gerçek kişilerin kusuru olmadığını belirleyen savcılığın takipsizlik kararı verdiğini, bu tür ameliyatlar için yoğun bakım ünitesi bulunmasının zorunlu olmadığını ileri sürerek istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Yerel mahkemece; Anayasa’nın 129/5. maddesi gereğince kamu görevlilerinin yetki ve görevlerini yerine getirirken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının kendilerine rücu edilmek kaydıyla ancak idare aleyhine açılabileceği, davalı kuruma izafe edilen eylemin tamamen idari nitelikte olduğu, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 2. maddesi hükmünce
Tam yargı davası olan bu davaya bakma görevinin idari yargı alanına girdiği, …
Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik davanın nitelik itibariyle idari yargının görev alanına girdiği için açılan davaya ait dava dilekçesinin bu davalı yönünden yargı yolu itibariyle, diğer davalılar yönünden ise husumet yokluğuna binaen reddine karar verilmiştir.
Karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Anayasa’nın 129/5. maddesi gereğince memurların ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken meydana gelen zararlara ilişkin davaların idare aleyhine açılması gerekir. Ancak idare aleyhine dava açılabilmesi eylemin hizmet kusurundan kaynaklanmış olması koşuluna bağlıdır. Dava dilekçesindeki açıklamalara göre davacılar, davalı gerçek kişilerin kişisel kusurlarına dayanmışlardır. Şu durumda mahkemece, öncelikle bu iddia doğrultusunda inceleme yapılmalı, bu bağlamda tarafların tüm delilleri toplanıp değerlendirilmeli, idarenin hizmet kusuru dışında, davalı gerçek kişilerin hizmetten ayrılabilen kişisel kusur oluşturabilecek davranışları bulunup bulunmadığı araştırılarak varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilmeden yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir… )
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 29.03.2006 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI / TRAFİK KAZASI SONUCU ÖLÜM NEDENİYLE DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI / AYLIK KAZANCIN TESPİTİ

T.C.

YARGITAY
Onbirinci Hukuk Dairesi
E: 2005/12013
K: 2006/3522
T: 4.4.2006
DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI
TRAFİK KAZASI SONUCU ÖLÜM NEDENİYLE DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI
AYLIK KAZANCIN TESPİTİ
818 s. BORÇLAR KANUNU [ 45]
Taraflar arasında görülen davada Gebze Asliye 1. Hukuk Mahkemesi’nce verilen 25.03.2005 tarih ve 20011463 E. – 2005/137 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak davacılar vekili ile davalılardan … Sigorta A.Ş. ve … Petrol AŞ. vekilleri tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 04.04.2006 gününde davacı avukatı A.T. ile davalılardan … Petrol Ürünleri Nak. A.Ş. avukatları C.Y. ve A.K. gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi A.A. tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacılar vekili, davalı B.’nin 13.07.2000 tarihinde neden olduğu trafik kazasında davacı F.’nin eşi Ö.’nün vefat ettiğini, olayda Ö.’nün kullandığı davacı M.’ye ait 34 … … plakalı Mercedes marka aracın kullanılamaz hale geldiğini, olay nedeniyle ölen Ö.’nün eşi R., çocuğu F. annesi M., kardeşi M.H.’nin maddi manevi olarak zarar gördüğünü ileri sürerek, asıl ve birleşen dava ile ıslah dilekçesiyle birlikte toplam 162.924.069.830.-TL destekten yoksun kalma tazminatı, 50.000.00.000.- TL manevi tazminat ile 10.000.000.000.- TL araç hasarı nedeniyle maddi tazminatın olay tarihinden itibaren ticari faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı … Petrol A.Ş. vekili, kusur oranı ve tazminat miktarına itiraz ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı … Gaz A.Ş. vekili, müvekkilinin maliki olduğu 34 … … plakalı römorkun diğer davalı … Petrol A.Ş.’ne ait çekici ile çekildiğini, müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı sigorta şirketleri vekilleri, müvekkillerinin maddi zarar bakımından poliçe limitleri ile sorumlu olduklarını savunmuşlardır.
Diğer davalı yanıt vermemiştir.
Mahkemece, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, dava konusu olayın meydana gelmesinde, davalı sürücü B.’nin tam kusurlu olduğu, davacı M.’ye ait araçtaki hasar nedeniyle zararın 8.750.000.000.-TL olduğu, davacı R. ve F.’nin destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecekleri, anne ve kardeş olan diğer davacıların maddi tazminat isteyemeyecekleri, bu dört davacınında yakınlarının ölümü nedeniyle büyük üzüntü duydukları, davalı Gaz A.Ş.’nin kazaya sebep olan çekicinin römorkunun maliki bulunmakla, 2918 Sayılı Yasa gereğince sorumlu olmadığı, sorumluluğun çekicinin sürücüsü ve malikine ait olduğu, davalılar B. ve … Petrol A.Ş.’ nin tüm zararları, davalı sigorta şirketlerinin de maddi zararlardan poliçe limitiyle sorumlu oldukları gerekçesiyle, davalı Gaz A.Ş. hakkındaki davanın reddine, diğer davalılar hakkında açılan davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar vekili ile birlikte … Sigorta Şirketi, … Petrol A.Ş. vekillerince temyiz edilmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve mahkemece belirlenen kusur oranın olayın oluşuna uygun bulunmasına göre, davalı … Petrol Üretim Nak. Sat. A.Ş. vekilinin ( 2 ) numaralı, davacılar vekilinin ( 4 ) numaralı bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, davalıların malik, sürücü ve sigortacısı olduğu aracın neden olduğu trafik kazalarında, bir kısım davacıların murisinin vefat etmesi nedeniyle maddi ve manevi tazminatın tahsili istemine ilişkindir.
Davacı R.’nin eşi Ö.’nün, dava konusu trafik kazasından önce; dava dışı … Metal San. ve Tic. Ltd. Şti.’nde sigortalı olarak çalıştığı taraflar arasında tartışmasızdır. … Metal San. Tic. Ltd. Şti.’nin mahkemeye gönderdiği 23.09.2004 tarihli yazıda, 2000 yılı 2. dönem SSK. bildirgesine göre Ö.’nün aylık 150.000.000.-TL brüt ücret aldığını belirtilmiştir. Öte yandan, muris
Ö.’nün Metal San. Tic. Ltd. Şti.’ndeki mesaisi dışında, aldığı eğitime uygun olarak başka işyerlerinde de zaman zaman çalıştığı, bunlardan … Otomotiv San. Tic. Ltd. Şti.’nden 1998-2000 yıllarındaki çalışması karşılığı 1.170.000.000.- TL, … Filtre Sistemleri San. Ve Tic. A.Ş.’den 1999 yılında 1.210.000.000.-TL, 2000 yılı Mayıs ayına kadarki çalışmaları nedeniyle 770.000.000.- TL ödendiği, Mayıs ve Haziran 2000 tarihlerindeki çalışmaları nedeniyle de 260.000.000.-TL’nin kanuni mirasçılarına ödendiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davacı eş R. ile davacı çocuk F.’nin destekten yoksun kalma zararının tespitinde, bilinen son gelirlerinin esas alınması gerekmektedir. Bunun için de, murisin son çalıştığı yerden aldığı ücret ile mesai saatleri dışında çalıştığı yerlerden aldığı ücretin ortalama olarak bir aya isabet eden kısmı nazara alınarak, bunların toplamının esas alınması gerekirken; murisin vefatından sonra, onun yaptığı işi iki kişinin yaptığı, müteveffa ile halen aynı işi yapan emsali kişilerin ücret bordrosu dikkate alındığında, müteveffanın 2002 yılında aylık net 690.000.000.- TL ücret alan emsali kadar aylık net ücret ve kazanç sağlayacağı kabul edilerek, destek tazminatım hesap eden bilirkişi raporunun esas alınması ve buna göre karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle davalı … Petrol Üretim Nak. Sat. A.Ş. yararına bozulması gerekmiştir.
3- Davalı … Sigorta A.Ş. vekilinin temyizine gelince; davalı sigorta şirketince düzenlenen ZMSS. poliçesinde ölüm ve sakatlanma halinde kişi başı teminat miktarı 7.000.000.000.-TL’dır. Davalı sigorta şirketi, davacılar yararına hükmedilecek destekten yoksun kalma tazminatının 7.000.000.000.-TL’den sorumludur. Mahkemece, davacılar lehine hükmedilecek destekten yoksun kalma tazminat miktarının 7.000.000.000.-TL’m aşması halinde, davacıların miras payları oranında sigorta teminatının davacılar yararına paylaştırılması ve bu miktarın da hüküm fıkrasında açıkça gösterilmesi gerekirken, infazda tereddüt yaratır şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle mümeyyiz sigorta şirketi yararına bozulması gerekmiştir.
4- Davacılar vekilinin temyizine gelince; davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunmakta olup, davacılar yararına hükmedilecek vekalet ücretinin, her bir davacı lehine hükmedilen miktar üzerinden ayrı ayrı hesap edilmesi gerekirken, tüm davacılar lehine hükmedilen tazminatın toplamı üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru değildir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Petrol Üretim Nak. Sat. A.Ş. ve davacılar vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddine, kararın ( 2 ) numaralı bentte yazılı nedenlerle davalı … Petrol Üretim Nak. Sat. A.Ş., ( 3 ) numaralı bentte yazılı nedenlerle davalı … Sigorta A.Ş., ( 4 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar yararına BOZULMASINA, takdir edilen 450,00.- YTL duruşma vekillik ücretinin davacılardan alınarak davalı … Petrol Nak. San. A.Ş.’ye ve davalı Gaz A.Ş. dışındaki davalılar dan alınarak davacılara verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edenlere iadesine, 04.04.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

ÖLÜM AYLIĞI

T.C.

YARGITAY

Onuncu Hukuk Dairesi

E: 2005/13980

K: 2006/6390

T: 27.4.2006

ÖLÜM AYLIĞI

506 s. SOSYAL SİGORTALAR KANUNU (1) (2) (4)(5) [Madde 24]

Davacılar, oğulları M…

….’in ölümünden dolayı kendilerine ölüm aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmesini istemişlerdir.

Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir.

Hükmün, davalılardan Sosyal Sigortalar Kurumu Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Dava, S.S.Ö…

… Konut Yapı Kooperatifi’ne ait işyerinde 04.04.1998 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu, bekâr olarak vefat eden sigortalı Metin Tunç’un anne ve babası olan davacılara ölüm geliri bağlanmasına ilişkin olup, Mahkemece, davacıların mal varlıklarının ve gelirlerinin olmadığı, sigortalı Metin’in gelirine muhtaç oldukları gerekçe gösterilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.

Sigortalının ölümü tarihinde yürürlükte bulunan 506 sayılı Yasa’nın 24. Maddesi uyarınca, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının anne ve babasına gelir bağlanabilmesi için, anne-babanın, sigortalının ölümünden önceki tarihlerde ekonomik ve sosyal bakımdan muhtaç olmaları ve sigortalının yardımına gereksinimlerinin bulunması ve giderek bu ihtiyaçların ağırlıklı şekilde sigortalı tarafından karşılanmakta olması zorunluluğu vardır. Diğer bir anlatımla, sigortalı, sağlığında muhtaç durumdaki ana babasının geçimlerini, sürekli ve düzenli olarak günlük gereksinimlerine yetecek nitelik ve önemdeki yardımlarla sağlamış olmalı, onun ölümü ile de ana-baba bu destekten yoksun kalmış bulunmalıdır.

Somut olayda; 01.07.1975 doğumlu olup, iş kazası sonucu ölümün gerçekleştiği 04.04.1998 tarihinde 22 yaşında ve bekar olan sigortalının, sigortalı çalışma gün sayısı toplamının 31 günle sınırlı olduğu, kaldı ki, iş kazasının olduğu tarihte aynı işyerinde davacı babanın da çalıştığı, bu tarih itibarıyla yürürlükte bulunan 743 sayılı Türk Medeni Kanununun 152.maddesi uyarınca, koca birliğin reisi olup, eş ve çocukların geçimini sağlama ödevi kocanın olmakla, davalılar açısından yukarıda açıklanan biçimde, ana-babanın geçiminin sigortalı tarafından sağlanmasına ilişkin yasal koşulların gerçekleşmediği, dosya içeriğindeki bilgi ve belgelerden açıkça anlaşılmaktadır.

Ancak, 29.07.2003 tarihli 4958 sayılı Kanunun 35. maddesi ile 506 sayılı Kanunun 24. maddesinde yapılan değişiklikle “Sigortalının ölümü tarihinde eşine ve çocuklarına bağlanması gereken gelirlerin toplamı, sigortalının yıllık kazancının %70’inden aşağı ise, artanı, eşit hisseler hâlinde sosyal güvenlik kuruluşlarına tâbi çalışmayan veya 2022 sayılı Kanuna göre bağlanan aylık hariç olmak üzere buralardan her ne ad altında olursa olsun gelir veya aylık almayan ana ve babasına gelir olarak verilir.Ancak, bunların her birinin hissesi sigortalının yıllık kazancının %70’nin dörtte birini geçemez” hükmü getirilmiştir ki; görüldüğü üzere, “….geçimi sigortalı tarafından sağlanması” koşulu yasa metninden çıkartılmıştır. Hemen belirtmek gerekirse sosyal güvenlik hakkı kamu düzeniyle ilgili bulunması hesabiyle sigortalılar lehine düzenlenen bu yeni kuralın eski olaylara da uygulanması gereği vardır. Öte yandan dosya kapsamına bu bağlamda bakıldığında yeni yasal düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle; davacı baba Abdulvahap ile anne Melike’in çalışmadıkları gibi, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan gelir almadıkları, babanın kazadan sonra üzüntü nedeniyle çalışamaz hale geldiği açıkça anlaşılmaktadır. Öyle ise davacıların 4958 sayılı Yasanın 35.maddesi ile değişik 506 sayılı Yasanın 24.maddesinin yürürlüğe girdiği 06.08.2003 tarihini izleyen aybaşı olan 01.09.2003 tarihinden itibaren, iş kazasında ölen oğullarından dolayı, gelir bağlanmasına hak kazandıkları gözetilmeksizin mahkemece sigortalının ölüm tarihinden itibaren davanın kabulüne karar vermesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O hâlde, davalı Kurum Vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), 27.04.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

İŞ KAZASI NEDENİYLE TAZMİNAT / YAŞLILIK VE ÖLÜM AYLIĞI

T.C.

YARGITAY

Yirmibirinci Hukuk Dairesi

E. 2006/2450

K. 2006/4755

T. 8.5.2006

İŞ KAZASI NEDENİYLE TAZMİNAT
YAŞLILIK VE ÖLÜM AYLIĞI

506 s. SOSYAL SİGORTALAR KANUNU (1) (2) (4)(5) [Madde 23]
506 s. SOSYAL SİGORTALAR KANUNU (1) (2) (4)(5) [Madde 92]

Davacı murisin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.

Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi N.M. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

Dava, iş kazası sonucu ölüm nedeniyle hak sahiplerinin uğramış olduğu zararın giderilmesi istemine ilişkindir.

Uyuşmazlık, tazminatın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.

Tazminatın saptanmasında ise; zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, bakiye ömrü, karşılıklı kusur oranları, destek görenlerin gelirden alacakları pay oranları, eşin evlenme olasılığı, Sosyal Sigortalar tarafından bağlanan peşin sermaye değeri gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerektiği tartışmasızdır. Öte yandan zarar ve tazminatın hesaplanması yönteminde, işçinin yaşlılık aylığı veya hak sahiplerinin ölüm aylığı alması durumunda da pasif dönemin zarar hesabına dahil edilmesi gerekir. Sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanan bu tür aylıklarda meslek hastalığı ve iş kazası kolundan alınan primlerin hiçbir etkisi bulunmamakta, tamamen uzun vadeli sigorta kollarından ödenen primler sonucu aylık bağlanmaktadır. Bu nedenlerle pasif dönemin de zarar hesabına dahil edilmesi gerekir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda pasif dönemin hesaba dahil edilmemesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Kuşkusuz, açıklanan zarar ve tazminatın hesaplanması yönteminde, hak sahibi eşin ve çocuklarının destek süresinin işçinin bakiye ömrü ile sınırlı olacağı hukuksal gerçeği ortadadır.

Özellikle kız ve erkek çocuklarının destek görecekleri süre yönünden 506 Sayılı Yasanın 23. maddesindeki yaş sınırlarının esas alınması Anayasa’nın eşitlik ilkesi, sosyal devlet ilkesi ve bu ilkelerin sosyal güvenlik kuruluşlarına yüklediği işlevin gereğidir. Gerçekten 506 Sayılı Yasanın 23/I-C-a maddesi uyarınca; “iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölümlerde 18 yaşını, orta öğrenim yapması halinde 20 yaşını, yüksek öğrenim yapması halinde 25 yaşını doldurmamış olan veya çalışamayacak durumda malül bulunan ve Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan çocuklarla yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan ve Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi bir işte çalışmayan kız çocuklarına gelir bağlanacağı, 23/I-sonuncu maddesinde ise sigortalının ölümü tarihinde 18 veya 20 yaşını doldurmuş olup, gelire hak kazanmamış durumda olan erkek çocuklar, sonradan öğrenim yaparlarsa ( a ) fıkrasındaki haklardan yararlanacakları, 23N maddesinde de uyarınca “Sigortalının erkek çocuklarına bağlanan gelirlerin çocuğun 18 yaşını, orta öğrenim yapması halinde 20 yaşını, yüksek öğrenim yapması halinde 25 yaşını dolduracağı tarihe kadar devam edeceği, çalışamayacak durumda malül olan erkek çocukların gelirlerinin bu yaşlara vardıktan sonra kesilmeyeceği bildirilmiştir.

Somut olayda, davacı çocuklardan G. olay tarihinde 13, H. 1, T. 5 yaşında olup halen G. 16 yaşında, H. 14 yaşında, T. 8 yaşındadır. Yapılacak iş, G. ile H’nin rapor tarihindeki öğrenim durumlarını tespit etmek, halen orta öğrenime devam ettiklerinin anlaşılması halinde bütün il ve ilçeler de yüksek öğrenim kurumlan yaygın bir şekilde bulunduğundan ve yüksek öğrenim yapmaları asıl olduğundan ileride yüksek öğrenim yapacaklarını varsayarak G., H. ve T.’nin 25 yaşını dolduracakları tarihe kadar destek alabileceklerinin kabulü ile, orta öğrenimlerinin sona bulduğunun ve yüksek öğrenime devam etmediklerinin tespit edilmesi halinde T.’nin 25 yaşım dolduracağı, G’nin evlenebileceği yaş varsayılan 22 yaşına, H’nin 18 yaşım ikmal ettiği tarihe kadar destek alabileceğinin kabulü ile hesaplama yapılması gerekmektedir.

Mahkemece hükme esas alınan 09.06.2005 tarihli hesap raporunda pasif dönem hesaba dahil edilmediği gibi davacı G’nin 22 yaşına, H’nin 18 yaşına, T.’nin ise 22 yaşına kadar destek alabileceğinin kabulü ile hesaplama yapıldığı görülmektedir.

Hal böyle olunca, hükme dayanak alınan hesap raporunun yukarıda açıklanan ilkeleri içermediği açık-seçiktir.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik araştırma ve inceleme sonucunda yetersiz hesap raporu hükme dayanak alınmak suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 08.05.2006 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY :

İş kazası sigorta kolundan gelir bağlamanın koşulları ile uzun vadeli sigorta kollarından olan ölüm sigortasından aylık bağlamanın koşulları farklıdır. Her iki sigorta kolunun kapsamında olan riskin gerçekleşmesi durumunda meydana gelen zararın her iki sigorta kolundan da giderilmesi esastır.

Nitekim 506 Sayılı Kanunun 92. maddesinde uzun vadeli sigorta kolundan bağlanan aylığın kısa vadeli sigorta kolundan bağlanan gelirle birleşmesi halinde gelirin bunlardan birinin ödenmesine dair bir hükme yer verilmeyerek hem aylık ve hem de miktarları esas alınarak hükümde belirtilen şekilde bağlanacağı öngörülmüştür. Hak sahiplerinin destek göreceği süreler ölen sigortalının bakiye ömrü ile sınırlı olup bakiye ömrün ise ölenin aktif hayat bakiyesi ile emeklilik devresinden, ( pasif hayat bakiyesinden ) oluştuğuna ve iş kazası sonucu ölümün yol açtığı zararın her iki devre bakımından da söz konusu olduğuna göre iş kazası sonucu ölüm nedeniyle uğranılan Zararın pasif devre ( bakiye pasif hayat ) yönünden de hesaplanması gereği açıktır. Bu nedenle, pasif devre yönünden de hesap yapılmasını öngören bozmaya katılıyorum.

Çocukların destek süreleri yönünden yapılan bozmaya gelince;

Yargıtay’ın yerleşik görüş ve uygulamalarında erkek çocukları için genel olarak destek görecekleri sürenin sonu 18 yaşını ikmal edildiği tarih, kız çocuklar için kırsal yörelerde yaşayanlar bakımından destek sonu 18 yaş, kentsel yörelerde yaşayan kız çocukları için desteğin son bulduğu yaş 22 olarak kabul edilmektedir. Genel ilke böyle olmakla beraber, çocukların yüksek tahsil yapması ya da yapacağına ilişkin somut ve inandırıcı olguların bulunması halinde 506 Sayılı Yasadaki düzenlemeye paralel olarak destek süresi 25 yaşına kadar uzatılabilmektedir. Somut olayda çocukların yüksek tahsil yapacaklarının varsayılmasını ve giderek destek sürelerinin 25 yaşını dolduracakları tarihe kadar sürdürülmesini gerekli kılacak delil bulunmamaktadır. Öte yandan yaşları ve bulundukları durumu böyle bir varsayımın kabulüne elverişli de değildir. Diğer yandan uygulamada, çocukların destek sürelerine ilişkin kural mutlak şekilde uygulanmayıp somut olayın özellikleri göz önünde bulundurulduğu halde, Sayın Çoğunluk tarafından çocukların mutlaka yüksek tahsil yapacağı varsayılarak destek sürelerini 25 yaşını ikmal ettikleri tarihe kadar uzatılmasını ve giderek her davada çocuklar yönünden zararın 25 yaşın dolduğu tarihe kadar hesaplanmasını öngören bozma gerekçesi tazminat hukukunun genel ilkeleriyle bağdaşmaktadır.

Açıklanan bu nedenlerle iş kazalarında destek kaybı nedeniyle zarara uğrayan çocukların destek süreleri yönünden ilke olacak şekilde oluşturulan bozma gerekçesine katılmıyorum.