Etiket arşivi: re’sen

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları • BAĞKUR SİGORTALILIK SÜRESİNİN TESPİTİ DAVASI, RESEN TESCİL İŞLEMİ…

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS: 2013/502
KARAR: 2014/12

Taraflar arasındaki “iptal ve tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Muğla 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nce (İş Mahkemesi Sıfatıyla) davanın kabulüne dair verilen 18.08.2010 gün ve 2009/598 E.-2010/438 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesi’nin 28.11.2011 gün ve 2010/11242 E.-2011/11549 K. sayılı ilamı ile;

(…1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalı Kurumun aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,

2-Dava, 01.10.2008-15.07.2009 tarihleri arasında Tarım Bağ-Kur sigortalısı olmadığının, 15.7.2009 tarihli talebine istinaden 01.08.2009 tarihi itibariyle 506 ve 5510 sayılı Yasa’lar gereği yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulü ile davacının 01.10.2008-15.07.2009 tarihleri arasındaki Tarım Bağ-Kur sigortalılığının iptaline, davacının 15.07.2009 tarihli talebi uyarınca 01.08.2009 tarihinden itibaren 506 ve 5510 sayılı yasalar gereği yaşlılık aylığı hak kazandığının tespitine her maaş için hak ettiği aydan itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının Ziraat Odasındaki kaydına dayanılarak Kurum tarafından 01.05.1995 tarihi itibariyle Tarım Bağ-Kur sigortalısı olarak tescil edildiği, 21.05.2004- 21.10.2009 tarihleri arasında Ziraat Odasına kayıtlı olduğu, 20.10.2004,08.11.2007 ve 18.12.2007 tarihlerinde Tarım Bağ-Kur sigortalılığı için prim ödediği,01.05.2006-28.12.2007 tarihlerinde SSK isteğe bağlı sigortalı iken çakışan Bağ-Kur hizmetleri nedeniyle iptal edilen bu döneme ait primlerin 2006/5, 2007/11 aylarına mahsup edilmek üzere Bağ-Kur dosyasına aktarıldığı, talep tarihinde kabul edilen sigortalılık için 14.09.2009 tarihinde 1.300 TL prim tahsil edildiği, R. Süt merkezine ait müstahsil raporunda 31.08.2008-31.08.2009 tarihleri arasında davacıya ödenen miktarların aylık 24,23 TL-178,75 TL arasında olduğu, Yatağan Ziraat odasının 14.09.2009 tarihli muafiyet belgesinde davacının 2008 yılı üretim beyanına göre aylık net gelirinin 59,07 TL olduğu anlaşılmaktadır.

5510 Sayılı Yasa’nın 6/1-ı maddesinde; Kamu idareleri hariç olmak üzere, tarım işlerinde veya orman işlerinde hizmet akdiyle süreksiz işlerde çalışanlar ile tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; tarımsal faaliyette bulunan ve yıllık tarımsal faaliyet gelirlerinden, bu faaliyete ilişkin masraflar düşüldükten sonra kalan tutarın aylık ortalamasının, bu Kanunda tanımlanan prime esas günlük kazanç alt sınırının otuz katından az olduğunu belgeleyenlerin 4’üncü maddeye göre sigortalı sayılmayacağı ve 5510 Sayılı Yasanın 6/2.maddesinde; Birinci fıkranın (ı) bendinin uygulanmasında, Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin görüşünün alınacağı bildirilmiştir.
Yapılacak iş, davacının üzerine kayıtlı ya da zilyetlikle sahip olduğu tüm zirai gayrimenkullerin miktarını belirleyip, Muğla İlinde yılda kaç ürün alındığını ve hangi ürünlerin ekildiğini belirledikten sonra, ayrıca süt satışına ilişkin belgelerin toplanarak ve gelirleri belirlendikten sonra Türkiye Ziraat Odaları Birliğinden görüş alınması, yaşlılık aylığı döneminde prim borcunun esas hizmet süresi ile ilgili olup olmadığının sorularak tüm bu hususlar çerçevesinde sonuca göre karar vermektir.

O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, tarım Bağ-Kur sigortalılık süresinin iptali ile 506 sayılı Kanun uyarınca yaşlılık aylığına hak kazanıldığının tespiti ve yaşlılık aylığının faizi ile ödenmesi istemlerine ilişkindir.

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacının 28.12.2007 tarihinde 506 sayılı Kanun kapsamında çalışmaya başladığı ve tarımsal faaliyetine son verdiğini, 506 sayılı Kanun uyarınca yaşlılık aylığı bağlanması talebi üzerine Kurumca yapılan inceleme sırasında, 01.10.2008-15.07.2009 tarihleri arasında 5510 sayılı Kanun’un 4/1-b-4.maddesi kapsamında re’sen tescil edilerek, bu sigortalılık nedeniyle son yedi yıl fiili hizmet süresinin daha fazlasının 506 sayılı Kanun kapsamında olmadığı gerekçesiyle, yaşlılık aylığı talebinin reddedildiğini ancak, re’sen tescil edildiği bu süre içinde tarımsal faaliyeti bulunmadığı gibi, meslek kuruluşunca bildirim de yapılmadığından, Kurumun re’sen tescil işleminin 5510 sayılı Kanun’un Geçici 7.maddesine uygun olmadığını ayrıca, ziraat odası tarafından düzenlenen muafiyet belgesi uyarınca anılan Kanun’un 6/ı maddesi kapsamında olduğu açık olduğundan, kapsama girdiği tarih itibariyle sigortalılığın sona erdirilmesi ve kaydının terkini gereğinin de yerine getirilmediğini belirterek, 01.10.2008-15.07.2009 döneminde tarım Bağ-Kur sigortalısı olmadığının tespiti ile, 15.07.2009 tarihli talebine istinaden 01.08.2009 tarihi itibariyle 506 ve 5510 sayılı Kanun’lar gereği SSK’dan yaşlılık aylığı almaya hak kazandığının tespiti ile aylığın 01.08.2009 tarihinden itibaren faizi ile birlikte ödenmesini talep edilmiştir.

Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (S.. S..) vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı 1260 gün sigortalılık şartını yerine getirmeden tahsis talebinde bulunduğundan yaşlılık aylığı bağlanmadığını belirtilerek, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kabulü ile davacının 01.10.2008-15.07.2009 tarihleri arasındaki tarım Bağ-Kur sigortalılığının iptaline, 01.08.2009 tarihinden itibaren 506 ve 5510 sayılı Kanun’lar gereği yaşlılık aylığı hak kazandığının tespitine dair verilen karar, davalı S.. S..B vekilinin temyizi üzerine Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece, önceki gerekçe tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı, davalı S.. S.. vekili tarafından temyiz edilmektedir.

Uyuşmazlık, Kurumun davacıyı 5510 sayılı Kanun’un 4/1-b-4 maddesi kapsamında re’sen tescil işleminin usulüne uygun olup olmadığı ile tarımsal faaliyete ve prim borcuna ilişkin araştırmanın yeterli olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu’nun “Sigortalılığın sona ermesi” başlıklı 6.maddesi;

“Bu Kanuna göre sigortalı sayılanlardan;
a)Tarımsal faaliyette bulunanlar, tarımsal faaliyetlerine son verdikleri tarihte,
b)Diğer sosyal güvenlik kuruluşları kapsamına tâbi bir işte çalışanların, çalışmaya başladıkları tarihten bir gün önce,
Sigortalılıkları sona erer.”
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 2926 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılarak, tarımsal faaliyette bulunanların sigortalılıkları 5510 sayılı Kanun ile düzenleme altına alınmıştır.

5510 sayılı Kanun’un 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanun’un 2.maddesi ile değişik “Sigortalı sayılanlar” başlıklı 4.maddesi uyarınca;
“Bu Kanunun kısa ve uzun vadeli sigorta kolları uygulaması bakımından;
a)Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar,
b)Köy ve mahalle muhtarları ile hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan ise;
1)Ticarî kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar,
2)Gelir vergisinden muaf olup, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı olanlar,
3)Anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortakları, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortakları, diğer şirket ve donatma iştiraklerinin ise tüm ortakları,
4)Tarımsal faaliyette bulunanlar, …
sigortalı sayılırlar.”

Kanun’un “1479 sayılı Kanuna ilişkin geçiş hükümleri” başlıklı Geçici 8.maddesi ise, “Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendine göre sigortalı sayılanların hak ve yükümlülüğü ise 7’nci maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre başlar.” düzenlemesi ile tarımsal faaliyette bulunanların sigortalılık başlangıçlarının anılan Kanun’un 7.maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre başlayacağını hükme bağlamıştır.
Anılan maddenin atıfta bulunduğu ve “Sigortalılığın başlangıcı” başlıklı 7.madde;
“Sigorta hak ve yükümlülükleri 4’üncü maddenin birinci fıkrasının;

a) (a) bendi kapsamında sigortalı sayılanlar için çalışmaya, meslekî eğitime veya (…) (1) staja başladıkları tarihten,
b) (Değişik: 17/4/2008-5754/5 md.) (b) bendi kapsamında sigortalı sayılanlardan, gelir vergisi mükellefi olanlar ile şahıs şirketlerinden kolektif, adi komandit şirketlerin komandite ve komanditer ortakları ve donatma iştiraki ortaklarının vergi mükellefiyetlerinin başladıkları tarihten; sermaye şirketlerinden limited şirket ortakları ile sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortaklarının, şirketin ticaret sicil memurluklarınca tescil edildikleri tarihten; anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortaklarının yönetim kuruluna seçildikleri tarihten; gelir vergisinden muaf olanların ise esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı oldukları tarihten; tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlar için tarımsal faaliyetlerinin kanunla kurulu ilgili meslek kuruluşlarınca veya kendilerince, bir yıl içinde bildirilmesi halinde kaydedildiği tarihten, bu süre içinde bildirilmemesi halinde ise bildirimin Kuruma yapıldığı tarihten; köy ve mahalle muhtarları için seçildikleri tarihten; 4’üncü maddenin üçüncü fıkrasında belirtilenler için ise lisans belgesine istinaden fiilen çalışmaya başladıkları tarihten,

c) (Değişik: 17/4/2008-5754/5 md.) (c) bendi kapsamında sigortalı sayılanlar için, göreve başladıkları veya bu Kanunun 4 üncü maddesinin dördüncü fıkrasının (d) ve (e) bentleri kapsamındaki okullarda öğrenime başladıkları tarihten,itibaren başlar.
Birinci fıkranın (b) bendinin uygulanmasında, gelir vergisinden muaf olanlar ile tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanların kayıt ve tescil işlemleri ile ilgili olarak kanunla kurulmuş ilgili meslek kuruluşlarının görüşleri alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Öte yandan, 5510 sayılı Kanun’un “Sigortalı sayılmayanlar” başlıklı 6.maddesi ile;
“Bu Kanunun kısa ve uzun vadeli sigorta kolları hükümlerinin uygulanmasında;

ı) Kamu idarelerinde ve Kanunun ek 5’inci maddesi kapsamında sayılanlar hariç olmak üzere, tarım işlerinde veya orman işlerinde hizmet akdiyle süreksiz işlerde çalışanlar ile tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; tarımsal faaliyette bulunan ve yıllık tarımsal faaliyet gelirlerinden, bu faaliyete ilişkin masraflar düşüldükten sonra kalan tutarın aylık ortalamasının, bu Kanunda tanımlanan prime esas günlük kazanç alt sınırının otuz katından az olduğunu belgeleyenler ile 65 yaşını dolduranlardan talepte bulunanlar,

4’üncü ve 5’inci maddelere göre sigortalı sayılmaz.

Birinci fıkranın (ı) bendinin uygulanmasında, Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin görüşü alınır.
Bu maddenin uygulamasına ilişkin usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” hükmü ile sigortalı sayılmayacakları açıklamıştır.

Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, 5510 sayılı Kanun’a 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanun’un 73.maddesi ile eklenen Geçici 13.madde ile; “Bu Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi…(4) numaralı alt bendinde belirtilenler için 80’inci maddenin ikinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen “otuz” ibaresi ile (4) numaralı alt bendinde belirtilenler için, bu Kanunun 6’ncı maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde belirtilen “otuz” ibaresi, bu maddenin yürürlüğe girdiği yıl için “onbeş” olarak uygulanır ve prime esas günlük kazancın otuz katını geçmemek üzere takip eden her yıl için bir puan artırılır.”

Sigortalılık süresinin sona erme hali ise 5510 sayılı Kanun’un 9.maddesinde düzenlenmiştir.

Buna göre,

“Kısa ve uzun vadeli sigorta kolları bakımından sigortalılık;
a) 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki sigortalıların, hizmet akdinin sona erdiği tarihten,
b) 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamındaki sigortalıların;
1) Gelir vergisi mükellefi olanlar için, mükellefiyetlerini gerektiren faaliyetlerine son verdikleri tarihten,
2) (Değişik: 17/4/2008-5754/7 md.) Gelir vergisinden muaf olanlar için, esnaf ve sanatkâr sicili kaydının silindiği veya 6’ncı maddenin birinci fıkrasının (k) bendi kapsamına girdiği tarihten,

3) (Değişik: 17/4/2008-5754/7 md.) 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (3) numaralı alt bendi kapsamına girenlerden, şahıs şirketlerinden kolektif, adi komandit şirketlerin komandite ve komanditer ortakları ve donatma iştiraki ortaklarının vergi mükellefiyetlerinin sona erdiği tarihten, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortaklarının, şirketin ticaret sicil memurluğundan kaydının silindiği tarihten, limited şirket ortaklarından hisselerinin tamamını devreden sigortalıların, hisse devrinin yapılmasına ortaklar kurulunca karar verildiği tarihten, anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortaklarının yönetim kurulu üyeliklerinin sona erdiği tarihten, iflas veya tasfiye durumu ile münfesih duruma düşen şirketler için ortağın talep etmesi halinde, mahkeme kararı ile iflasın, tasfiyenin açılmasına, ortaklar kurulu kararı ile tasfiyenin başlamasına veya şirketin münfesih duruma düşmesine karar verildiği, ortakların talepte bulunmaması halinde, mahkemece iflasın kapatılmasına karar verildiği, tasfiyesi sonuçlanan şirketlerin ortaklıklarının ise tasfiye kurulu kararının ticaret sicili memurluğunca tescil edildiği tarihten,
4) (Mülga: 17/4/2008-5754/7 md.)

5) (Değişik: 13/2/2011-6111/28 md.) Tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlar için, tarımsal faaliyetinin sona erdiği veya 6 ncı maddenin birinci fıkrasının (ı) bendi uyarınca muafiyet kapsamına girdiği yahut 65 yaşını doldurması nedeniyle talepte bulunduğu tarihten,

itibaren sona erer.

Birinci fıkranın (a), (c) ve (d) bentlerine göre sigortalılığı sona erenlerin durumları işverenleri tarafından, (b) bendinde belirtilen şekillerde sona erenlerin durumları ise kendileri ve sözü edilen bentte belirtilen faaliyetin sona erme halinin bildirildiği kuruluşlar veya vergi daireleri tarafından, en geç on gün içinde Kuruma bildirilir. Bu kişilerin meslek kuruluşlarına ya da vergi dairelerine olan yükümlülüklerini yerine getirmemiş olmaları, sigortalılığın sona ermesine ilişkin belge ya da bilginin verilmesine engel teşkil etmez. (Ek cümle: 13/2/2011-6111/28 md.) Vergi dairelerince vergi mükellefiyetinin sona erdiğine ilişkin yapılacak bildirimlerde bu süre vergi mükellefiyeti terk işleminin tesis tarihinden itibaren iki ayı geçmemek üzere vergi mükellefinin işi bırakma işlemlerinin vergi dairelerince tekemmül ettirildiği tarihten başlar.

Birinci fıkranın (e) bendine göre sigortalılığı sona erenler ile 8’inci maddenin birinci fıkrasının (c) bendine göre bildirimi yapılan sigortalıların, sigortalılığının sona ermesine ilişkin bildirimleri, üç ay içinde Kuruma yapılır.”

Açıklanan mevzuat hükümleri gözetildiğinde, 01.10.2008 tarihinden itibaren tarımsal faaliyette bulunanların, 5510 sayılı Kanun’un 4/b-4.maddesi kapsamında zorunlu sigortalı oldukları, bu sigortalılıklarının, tarımsal faaliyetlerinin kanunla kurulu ilgili meslek kuruluşlarınca veya kendilerince, bir yıl içinde bildirilmesi halinde kaydedildikleri tarihten, bu süre içinde bildirilmemesi halinde ise bildirimin Kuruma yapıldığı tarihten itibaren başlayacağı, ancak, tarımsal faaliyette bulunanların yıllık tarımsal faaliyet gelirlerinden, bu faaliyete ilişkin masraflar düşüldükten sonra kalan tutarın aylık ortalamasının, bu Kanunda tanımlanan prime esas günlük kazanç alt sınırının; Kanun’un 6/1-ı maddesinde belirtilen miktardan az olduğunu belgeleyenlerin; muafiyet kapsamında olmaları nedeniyle, anılan Kanun kapsamında sigortalı kabul edilmelerinin mümkün olmadığı ve tarımsal sigortalılığın; tarımsal faaliyetinin sona erdiği veya 6’ncı maddenin birinci fıkrasının (ı) bendi uyarınca muafiyet kapsamına girilen tarihte sona ereceği anlaşılmaktadır.

Somut uyuşmazlık incelendiğinde, davacının 2626 sayılı Kanun’a tabi sigortalılığı, terk beyanı ve 506 sayılı Kanun’a tabi çalışmaya başlaması nedeniyle 28.12.2007 tarihinde sona ermiştir.

Kurumca 5510 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden sonra, davacının 01.10.2008 tarihinden itibaren 5510 sayılı Kanun’un 4/b-4.maddesi kapsamında re’sen sigortalı olarak tescili yapılmış olup, davacı Kurumun re’sen tescilinin yasal olmadığı yönünde itirazda bulunmakta ise de, davacının 01.10.2008 tarihinde re’sen tescilinin; 5510 sayılı Kanun’un 7.maddesi uyarınca, Kanun’un yürürlüğe girdiği 01.10.2008 tarihten itibaren bir yıl içinde; 10.09.2009 tarihinde 2004 yılında başlayan ve devam eden ziraat odası kaydının kendisi tarafından Kuruma bildirilmiş olması nedeniyle geçerli ve usulüne uygun olduğu kabul edilmelidir.

Ne var ki, davacının 5510 sayılı Kanun’un 6.maddesinin (ı) bendi kapsamında muafiyet kapsamında olup olmadığı yönünde yapılan araştırma hüküm vermeye yeterli değildir.

Davacı tarafından ziraat odası tarafından düzenlenen muafiyet belgesi ibraz edilmiş ise de, anılan muafiyet belgesinin; sadece davacının beyanı esas alınarak düzenlenmiş olması, davacıya ait arazi, ürün, gelir ve gider miktarları gibi konularda hiçbir kayda yer vermemesi, düzenleyen kişinin sıfat ve yetkisinin araştırılmamış olması nedenleriyle yeterli olduğundan sözetmek mümkün değildir.

Bu nedenle mahkemece, 5510 sayılı Kanun’un 6.maddesinde (ı) bendi ve Geçici 16.maddesi ile anılan maddelerin uygulanmasında, Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin görüşünün alınacağı düzenlemesi de gözetilmek suretiyle, davacının üzerine kayıtlı ya da zilyetlikle sahip olduğu tüm zirai gayrimenkullerin miktarı ile Muğla İlinde yılda kaç ürün alındığını ve hangi ürünlerin ekildiği, davacının elde ettiği ürünler ve nerelere sattığı, bu satışlardan elde ettiği gelirler ile gider miktarı, kooperatif kaydı olup olmadığı ayrıca, süt satışına ilişkin tüm belgeler toplanmalı, masraflar düşülerek geliri belirlendikten sonra, gerekirse Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nden görüş alınması ile kazancının muafiyet kapsamında olup olmadığı hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

Öte yandan bilirkişi raporu, davacının yaşlılık aylığına hak kazanıp kazanmadığı yönünde denetime imkan verir açıklığa sahip olmadığından, hükme esas alınmaya elverişli bulunmamaktadır. Özellikle, davacının 506 sayılı Kanun’a tabi isteğe bağlı sigortalı iken 2926 sayılı Kanun’a tabi sigortalılık süreleri ile çakışması nedeniyle iptal edilen isteğe bağlı sigortalılık sürelerine ait primlerin 2926 sayılı Kanun’a tabi sigortalılığına aktarılmış olduğu hususu da gözetilmek suretiyle, davacının yaşlılık aylığına esas prim gün ve sayısı ayrı ayrı belirtilmek suretiyle hesaplama yapılarak, prim borcu bulunup bulunmadığı, prim borcu mevcut ise; davacı tarafından 14.09.2009 tarihinde yapılan ödemenin bu borcu karşılar nitelikte olup olmadığı hususları araştırılarak, varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
O halde, Özel Daire bozma ilamında ve yukarıda belirtilen gerekçelerle, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen bozma ilamına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç : Davalı S.. S.. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3.fıkrası uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 15.01.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Pzt Şub 23, 2015 10:06 pm


Danıştay İdare ve Vergi Daireleri Kararları • EMEKLİYE RESEN SEVK ETMEDE SOMUT VERİLERİN BLUNMASI

Danıştay
11 Dairesi Başkanlığı
Esas no:2006/488,
Karar no:2008/4127
Karar Tarihi.18.4.2008

Özeti : Hizmetlerini aksattığı, verimli çalışmadığı, görevini yapamayacak derecede bedenen ve fikren güçlü olmadığı yolunda bir tespit ve somut bir veri bulunmadığı gibi sicillerinin olumsuz olduğu ve disiplin cezası aldığı yönünde bir iddia da bulunmadığından, davacının resen emekliye sevk edilmesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı hakkında.

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : …

Vekili : Av. …

Karşı Taraf (Davalı) : Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı

Vekili : Av. …

İsteğin Özeti : Dava, davacının,Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı Eğitim ve Kültür Dairesi Başkanlığı Kent Orkestrası şefi ve İdari ve Genel Sanat Yönetmeni olarak görev yapmakta iken 5434 sayılı Yasanın 39/b maddesi uyarınca re’sen emekli edilmesine ilişkin işlemin iptali ile yoksun kalınan özlük haklarının 15.4.2004 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle açılmıştır. Ankara 2. İdare Mahkemesi 21.7.2005 tarih ve E:2004/1692, K:2005/1159 sayılı kararıyla; 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun 39/b maddesinde, 25 fiili hizmet süresini dolduran iştirakçilerden, kadın ise 58, erkek ise, 60 yaşını dolduranların istekleri üzerine, 30 hizmet yılını tamamlamış olanların kurumlarınca lüzum görüldüğünde yaş kaydı aranmaksızın re’sen emekli edilebilecekleri kuralına yer verildiği, Kent Orkestrası Yönetmeliğinin 34. maddesinde ise, Ankara Büyükşehir Belediyesi Kent Orkestrası ve Müzik Sanatlarının yeni yaklaşımları doğrultusunda kurulacak sanat toplulukları ve grupları personelinin sözleşme ücretleri üzerinden kesenekleri kendilerince, karşılıkları da Başkanlıkça karşılanmak üzere T.C. Emekli Sandığı ile ilgilendirilecekleri, Tip Hizmet Sözleşmesinin 6. maddesinde de, Ankara Büyükşehir Belediyesi Kent Orkestrası şefi, sanatçı ve stajyer sanatçıları hakkında 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu ile bu kanuna ek ya da bu kanunun maddelerini değiştiren diğer yasaları aylık ücretleri ile iştirakçiler hakkındaki malüliyet ve emekliye sevk hükümlerinin gerektiği takdirde bir yıllık sözleşme süresi içinde veya sözleşme süresi bitiminde Belediye Başkanlığınca re’sen uygulanacağının kurala bağlandığı, bu durumda, fiili hizmet süresi 44 yıldan fazla olan ve idarece hizmetine ihtiyaç duyulmayan davacının 5434 sayılı Yasanın 39/b maddesi ile Tip Hizmet Sözleşmesinin 6. maddesi uyarınca re’sen emekliye sevkine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Davacı vekili tarafından, hukuki isabet bulunmadığı ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : Metin Gürz

Düşüncesi : Re’sen emekliye sevk edilen davacının hizmetlerini aksattığı, verimli çalışmadığı, görevini yapamayacak derecede bedenen ve fikren güçlü olmadığı yolunda yapılan bir tespit ve somut bir veri bulunmadığı gibi sicillerinin olumsuz olduğu yolunda davalı idarece bir iddiada bulunulmadığı anlaşıldığından, 5434 sayılı Yasanın 39. maddesi ile idareye re’sen emekliye sevk konusunda verilen takdir yetkisinin kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olarak kullanılmadığı sonucuna ulaşıldığından davacının re’sen emekliye sevk edilmesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı : Handan Yağuş

Düşüncesi : Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı Eğitim ve Kültür Dairesi Başkanlığı Kent Orkestrası şefi ve Genel Sanat yönetmeli olarak görev yapmakta iken 5434 sayılı yasanın 39/b maddesi uyarınca resen emekli edilmesine ilişkin işlemin iptali talebiyle açılan davada mahkemece verilen ret kararı davacı tarafından temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Dava dosyasının incelenmesinden; davacının fiili hizmet müddetinin 44 yıldan fazla olması ve hizmetine ihtiyaç duyulmaması nedeniyle resen emekliye sevk edildiği anlaşılmış ise de davacının mesleğinde başarısızlığı, verimsizliği konusunda herhangi bir bilgi belge olmadığı gibi hakkında açılmış herhangi bir soruşturmada bulunmadığından tesis olunan işlemde kamu yararı ve hizmet gereklerinin varlığından bahsetmek mümkün değildir.

Açıklanan nedenlerle davanın reddi yolundaki mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:

5434 sayılı Yasanın 39/b maddesinin 4447 sayılı Yasanın 23. maddesi ile değişik (b) fıkrasının ikinci bendinde, seçilmiş belediye reisleri ve vilayetlerin daimi komisyon azaları hariç olmak üzere 30 hizmet yılını tamamlamış olanların kurumlarınca lüzum görüldüğünde yaş kaydı aranmaksızın re’sen emekliye sevk edilebilecekleri hükmüne yer verilmiştir.

Söz konusu madde ile 30 hizmet yılını dolduran memurların kurumlarınca görülen lüzum üzerine re’sen emekliye sevk edilebilmesi konusunda idareye takdir yetkisi tanınmış ise de bu yetki sınırsız olmayıp, kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olarak kullanılmalı, manevi takatsizlik, fikri kudretsizlik verimsiz çalışma gibi objektif kriterlere dayanmalıdır.

Dosyanın incelenmesinden re’sen emekliye sevk edilen davacının hizmetlerini aksattığı, verimli çalışmadığı, görevini yapamayacak derecede bedenen ve fikren güçlü olmadığı yolunda yapılan bir tespit ve somut bir veri bulunmadığı gibi sicillerinin olumsuz olduğu ve disiplin cezası aldığı yönünde de davalı idarece bir iddiada bulunulmadığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda anılan Yasa maddesi ile idareye re’sen emekliye sevk konusunda verilen takdir yetkisinin kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olarak kullanılmadığı sonucuna ulaşıldığından davacının re’sen emekliye sevk edilmesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüne Ankara 2. İdare Mahkemesinin 21.7.2005 tarih ve E:2004/1692, K:2005/1159 sayılı kararının bozulmasına yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 18.4.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 28 Ara 2014, 21:03


Borca itiraz sebebi genişletilemez, Mahkeme borçlunun bildirmediği itiraz sebebine re’sen karar veremez

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2014/2300 E. sayılı ve 2014/4160 K. sayılı kararı:

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak keşideci borçlu hakkında kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibine başlandığı,örnek 10 numaralı ödeme emrinin tebliği üzerine borçlunun yasal sürede icra mahkemesine yaptığı başvuruda, takip alacaklısının yetkili hamil olmadığını ileri sürerek takibin iptali isteğinde bulunduğu, ayrıca sair itiraz ve şikayetlerini bildirdiği,mahkemece, alacaklının, 05.09.2013 havale tarihli dilekçesindeki ”takibe konu çekin lehdar B… San. Tic. Ltd. Şti. tarafından borçlarının teminatı olarak takip alacaklısı bankaya verildiğine” yönelik savunması hükme dayanak yapılmak suretiyle alacaklının rehin cirosu ile aldığı çeke ilişkin takip yapamayacağı gerekçesiyle, takibin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır.Takip dayanağı çekin incelenmesinde; keşidecisinin C…, lehdarının B… San. Tic. Ltd. Şti olduğu, lehtarın cirosu ile B… San. Tic. A.Ş.’ye, onun cirosu ile de; takip yapan alacaklı … bankası .A.Ş.’ye geçtiği ve alacaklının yetkili son hamil olduğu görülmektedir. Esasen, bu husus mahkemenin de kabulündedir.İİK.’nun 170/b maddesi göndermesi ile uygulanması gereken aynı kanunun 63.maddesi uyarınca, borçlu, icra mahkemesinde, alacaklının dayandığı senet metninden anlaşılanlar dışında, itiraz sebeplerini değiştiremez ve genişletemez. Öte yandan, mahkeme de, borçlu tarafından öne sürülen, itiraz sebepleri ile bağlı olup; borçlunun bildirmediği itiraz sebeplerini ve bu arada kişisel (nispi) def’ileri (itirazları) re’sen dikkate alamaz.

Bu durumda, keşideci borçlu itirazında, ”takip dayanağı senedin, lehtar ciranta tarafından borcunun teminatı olarak takip alacaklısı bankaya verildiğini ” ileri sürmediğine göre; icra mahkemesinin, başka nedenlerle kendisine yapılan başvuru dolayısıyla, takip konusu senedin, lehdar tarafından borcunun teminatı olarak takip alacaklısına verildiğinden bahisle alacaklının rehin cirosu ile aldığı çeke dayanarak takip yapamayacağı hususunu, re’sen gözönüne alması ve bu yönden takibin iptaline karar vermesi doğru değildir.

Kaldı ki, borçlunun yukarıda değinilen konuda bir itirazı olmamakla beraber, keşicinin, lehtar ciranta ile hamil arasındaki ilişkilere dayanarak def’ide bulunamayacağı da açıktır.

Hal böyle olunca, mahkemece, şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17/02/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.