Etiket arşivi: ŞEKLİNİN

Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları • MAHKEMENİN VERDİĞİ DİRENME KARARININ ŞEKLİNİN NASIL OLACAĞI

YARGITAY Ceza Genel Kurulu
ESAS: 2013/12-652
KARAR: 2014/131

Taksirle ölüme neden olma suçundan sanık Ş…’ın cezalandırılmayı gerektirir bir kusurunun bulunmadığından bahisle beraatına ilişkin, …10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 28.01.2009 gün ve 1030-34 sayılı hükmün katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 16.01.2013 gün ve 7497-1231 sayı ile;

"Sanığın olay tarihinde kullandığı araçla meskun mahalde gündüz saatlerinde 15 metre genişliğindeki düz yaya geçidi olmayan üç şeritli yolda giderken sağ taraftan yola giren 1938 doğumlu yayaya sol şeritte çarparak ölümüne neden olduğu olayda, mahkeme, bilirkişi raporlarıyla bağlı olmamakla beraber tüm bilirkişi raporlarında sanığa tali kusur atfedilmesine, hükme esas alınan bilirkişi raporunda bile sanığın 500 metre mesafede görüşünün açık olduğu ve öleni görmüş olması gerektiği belirtilmesine, ölendeki çok sayıdaki parçalı kemik kırıkları ile yine sanığın aşamalarda tutarsız beyanlarına neden üstünlük tanındığı yeterince tartışılmadan dosya kapsamı itibariyle sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde beraatine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkemece 16.05.2013 gün ve 141-304 sayı ile;

"…Sübut yönüyle, sanık tarafından yapılan savunmanın aksinin kanıtlanamadığı ve aksi kanıtlanamayan savunma çerçevesinde bilirkişi raporlarıyla, savunmanın aksinin kanıtlanması yönüyle karar verme tekeline sahip olan yargı merci sıfatı olan ve bilirkişi raporlarıyla bağlı bulunmayan ve kusurun tespiti yönüyle asıl kararı vermekte yetkili olan mahkememizde oluşan yasal ve vicdani kanı çerçevesinde kurulmuş olan önceki hükmümüzde yöntem ve yasaya aykırılık bulunmadığından" gerekçesiyle direnilerek, ilk hükümdeki gibi sanığın beraatına karar verilmiştir.

Bu hükmün de katılanlar vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "bozma" istekli 16.09.2013 gün ve 242474 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; eylemin sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, önceki hükümde direnilmesine karar vermekle yetinen yerel mahkemenin, kısa kararda hüküm fıkrasını yeniden kurma zorunluluğu bulunup bulunmadığı hususu, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak öncelikle ele alınıp değerlendirilmelidir.

İncelenen dosya kapsamından; yerel mahkemece Özel Daire bozma kararından sonra yapılan yargılamada, duruşmanın bitirildiği açıklandıktan sonra önceki kararda direnildiğinin belirtildiği, ancak kısa kararda herhangi bir hüküm kurulmadığı, buna karşılık gerekçeli kararın hüküm fıkrası bölümünde hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.

5271 sayılı CMK’nun "Duruşmanın sona ermesi ve hüküm" başlıklı 223. maddesinin birinci fıkrası; "Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür",

"Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması" başlıklı 231. maddesinin birinci fıkrası; "Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.",

"Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" başlıklı 232. maddesinin üçüncü fıkrası; "Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.",

Aynı maddenin altıncı fıkrası ise; "Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir." hükümlerini içermektedir.

Anılan bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, duruşmanın bittiği bildirildikten sonra 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinin birinci fıkrası uyarınca hüküm verilmesi zorunludur. Bu hükümde gerekçeye yer verilmese dahi, anılan kanunun 232. maddesinin altıncı fıkrası uyarınca, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme imkanının bulunup bulunmadığının, başvuru imkanı varsa süresi ve merciinin mutlaka belirtilmesi gerekmektedir. Uygulamada bu şekilde gerekçesi açıklanmadan hüküm verilmesine kısa karar denilmektedir. Kısa karar olarak adlandırılan bu hüküm fıkrasının tümüyle duruşma tutanağına geçirilmesi, akabinde okunarak, gerekçesinin ana hatlarıyla anlatılması gerekmektedir.

Gerekçeye yer verilmeden sadece kısa karar olarak adlandırılan "hüküm-sonuç" bölümünün açıklanmasından sonra, maddi olayın açıklandığı "sorun" bölümü ile delillerle sonuç arasındaki bağın, yani neden bu sonuca ulaşıldığının anlatıldığı ve hukuki nitelendirmenin yer aldığı "gerekçe" bölümünün hüküm fıkrasına da yer verilmek suretiyle, kısa kararın açıklanmasından itibaren on beş gün içinde yazılması gerekmektedir. Bu şekilde sorun, gerekçe ve hüküm-sonuç bölümünden oluşan karara ise uygulama da gerekçeli karar denilmektedir.

Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin yerleşmiş uygulama ve kabullerine göre, hükmün esasını kısa karar oluşturmaktadır. Kısa kararda yer verilmeyen hususlara gerekçeli kararda yer verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, gerekçeli kararın kısa karar ile uyumlu olması zorunludur.

Bozulmakla yerel mahkeme hükmü tümüyle ortadan kalktığından, direnme kararı verildiğinde, öncelikle hükmün esasını oluşturan kısa kararda yeniden tüm unsurlarını içerecek şekilde hüküm kurulması gerekmektedir. Kısa kararda hüküm kurulmayıp sadece önceki kararda direnilmesine denilerek, gerekçeli kararda ayrıntılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve kanuna aykırıdır.

Bu konuda öğretide, "Gerekçe ile birlikte hüküm fıkrası tekrar yazılırken, duruşmada yazılıp, okunmuş olan hüküm fıkrasında, yani kısa karada hiçbir değişiklik yapılamaz. Esas olan, duruşmada okunmuş bulunan hüküm fıkrasıdır." (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul 2013, 10. Baskı, s. 714), "Sonradan yazılıp dosyaya konulacak olan sadece mesele ve gerekçe olduğuna göre, evvelce yazılmış ve okunmuş olan hüküm fıkrasında yani kısa kararda hiç bir değişiklik yapılamaz." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul 2008, 16. Baskı, s. 1304) şeklinde görüşler bulunmaktadır.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Önceki hükümde direnilmesine karar veren yerel mahkemece, hükmün esasını oluşturan kısa kararda 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu gösterilmeyerek usulüne uygun hüküm kurulmayıp, sadece gerekçeli kararın hüküm fıkrası bölümünde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.

Bu itibarla, yerel mahkeme direnme kararının, hükmün esasını oluşturan kısa kararda hüküm kurulmaması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- …10. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.05.2013 gün ve 141-304 sayılı direnme kararının, hükmün esasını oluşturan kısa kararda hüküm kurulmaması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİNE, 11.03.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 21 Oca 2015, 14:52


YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2009/5-81 K. 2009/196 • YASA YOLUNA BAŞVURU ŞEKLİNİN GÖSTERİLMEMESİ

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2009/5-81

K. 2009/196

T. 7.7.2009

 

 

DAVA :

 

Hükümlü Ö…Y…’ın;  1- Kasten yaralama suçundan 5237 sayılı TCY’nın 86/2 ve 62. maddeleri uyarınca 3 ay 10 gün hapis,  2- Reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan 5237 sayılı TCY’nın 104 ve 62. maddeleri uyarınca 8 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Ş…. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 11.03.2008 gün ve 35–96 sayılı karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.  Adalet Bakanlığınca 03.12.2008 gün ve 61763 sayı ile; “Kayden 23.04.1989 doğumlu olup, suçun işlendiği 05.12.2006 tarihinde 18 yaşını ikmal etmediği anlaşılan sanık hakkında tayin olunan kısa süreli hapis cezalarının 5237 sayılı TCY’nın 50/3. maddesi uyarınca anılan maddenin 1. fıkrası bentlerindeki seçenek yaptırımlarından birine çevrilmesinin zorunlu olduğu” gerekçesiyle yasa yararına bozma yasayoluna başvurması üzerine, Yargıtay 5. Ceza Dairesince 02.02.2009 gün ve 848-736 sayı ile,  “… T.C. Anayasası’nın 40/2, 5271 sayılı CMK’nun 34/2, 231/3 ve 231/6. maddeleri ile Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun dairemizce de benimsenen 30.01.2007 gün ve 2007/9-18 sayılı kararına göre gerek yüze karşı verilen kararlarda, gerekse gıyapta verilen hükümlerde yasa yolunun, süresinin, merciin ve şeklinin belirtilmesi ve bu hususların karara yazılması zorunlu olduğu halde, yokluğunda verilen hükümde yasa yolu şeklinin gösterilmediği ve bu haliyle sanığa tebliğ edildiği, açıklanan noksanlık CMK’nun 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni olduğundan Yerel Mahkemenin bu eksikliği gidermeye yeterli meşruhatlı duyuru ile sanığı bilgilendirmesi üzerine eski hale getirme yoluyla temyiz isteğinde bulunması durumunda temyiz incelemesi yapma imkânın bulunduğu nazara alındığında hükmün henüz kesinleşmemiş olduğu ve bu aşamada kanun yararına bozma isteğinde bulunulamayacağı anlaşıldığından kanun yararına bozma istemin reddine…”,  Karar verilmiştir.  Yargıtay C. Başsavcılığı ise 10.04.2009 gün ve 270937 sayı ile; 

 

“… Yerel Mahkemenin kararında yasa yolunun türü, süresi ve mercii tereddüde yer vermeyecek bir biçimde gösterilmiştir. Yasa yolunun şeklinin gösterilmemesi; hakkın kullanılması konusunda tereddüt yaratan, hakkın kullanımını engelleyen bir noksanlık olarak görülemez, bu nedenle temyiz yasa yolunun işlemesini önlemez ve eski hale getirme nedeni oluşturmaz. Kararın kesinleştiğinin kabulü gerekir. Ayrıca, söz konusu noksanlığın, ilgilinin yasal başvuru hakkını kullanması konusunda bir tereddüde neden olduğu hususunda dosyaya yansıyan bir bilgi de bulunmamaktadır…”, 

 

Görüşüyle itiraz yasayoluna başvurarak, Özel Dairenin yasa yararına bozma isteminin reddine ilişkin kararının kaldırılarak, istemin esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.  Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır: 

 

KARAR :

 

Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kararda yasayoluna başvuru şeklinin gösterilmemiş olması halinde, yasayoluna ilişkin sürelerin işleyip işlemeyeceği, dolayısıyla da somut olayda hükmün kesinleşip kesinleşmediği noktasında toplanmaktadır.  İncelenen dosya içeriğine göre;  Sanığın yokluğunda verilen kararda, yasa yolu bildiriminin aynen; “sanık ve müştekinin yokluğunda kararın sanığa tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde ilgili Yargıtay Ceza Dairesine temyiz yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı” şeklinde olduğu ve hükmün sanığa 11.04.2008 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edilmesine karşın temyiz edilmemesi üzerine kesinleştirildiği görülmektedir.  2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 40/2. fıkrasında: “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve merciilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır” hükmüne yer verilmiş,  Bu düzenlemeye paralel olarak 5271 sayılı CYY’nın;  34/2. maddesinde: “Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir”,  231/2. maddesinde; “Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir”,  232/6. maddesinde ise; “Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir” şeklinde emredici düzenlemeler yer almıştır. 

 

Gerek yüze karşı, gerekse yoklukta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak yasayolunun, süresinin, başvuru yapılacak mercii ile başvuru şeklinin hiçbir tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça belirtilmesi zorunludur.

 

  5271 sayılı CYY’nın 40. maddesinin 1. fıkrasında, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hale getirme isteminde bulunabileceği, 2. fıkrasında ise, yasayoluna başvuru hakkının kendisine bildirilmemesi halinde, kişinin kusursuz sayılacağı açıkça belirtilmiştir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 30.01.2007 gün ve 9-18 sayılı kararında, yukarıda belirtilen hükümlerle birlikte Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Adil Yargılanma Hakkını” düzenleyen 6. maddesi ile bu hakkın kapsamına yeni bir yorum getiren Sözleşmeye Ek 7 Nolu Protokolün 2. maddesine de dayanılarak yasayoluna başvuru şeklinin gösterilmemiş olması açıkça eski hale getirme nedeni olarak kabul edilmiştir. 

 

Anılan hükümlerden, hak sahibi olanlar bakımından hüküm ve kararlarda yasayolu bildiriminin; yasayolu, mercii, şekli ve süresini de kapsayacak şekilde açıkça anlaşılabilir nitelikte olması, keza her türlü yanıltıcı ifadeden uzak bulunması gerektiği hiçbir kuşkuya yer bırakmaksızın ortaya çıkmaktadır. 

 

Diğer taraftan, öğretide “olağanüstü temyiz” olarak da adlandırılan yasa yararına bozma yasayolunun koşulları ve sonuçları 5271 sayılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiş olup Yasanın 309. maddesinde Adalet Bakanlığına, 310. maddesinde ise Yargıtay C. Başsavcısına tanınan bu yetki, hâkim veya mahkemelerce verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkları gidermeyi amaçlayan olağanüstü bir yasayoludur.  Bu açıklamalar ışığında tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde;  Yerel mahkeme kararındaki yasayolu bildiriminde, yasayolunun türü, süresi ve merciinin yazılmasına karşın başvuru şekli gösterilmemiştir.

 

Anılan hükümler, yerel mahkemenin bu eksikliği gidermek için yasayoluna başvuru şekline ilişkin eksikliği gidermeye yeterli açıklamalı tebligat ile hükümlüyü bilgilendirmesini zorunlu kılmaktadır. Böyle bir bilgilendirme yapılmadan, yapılan bildirimin ve tebliğin geçerliliğinden ve buna bağlı olarak verilen kararın kesinleştiğinden sözedilemez. 

 

Bu itibarla, kesinleşmeyen hüküm veya kararlar hakkında yasa yararına bozma yasayoluna başvurulamayacağından, Özel Dairece yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamakta olup, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir. 

 

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul üyesi; “Yerel mahkeme kararında yasa yolunun türü, süresi ve merciinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça gösterildiği, sadece başvuru şeklinin gösterilmediği, hükümlünün süresi içinde herhangi bir biçimde temyiz başvurusunda bulunmadığı, yerel mahkeme kararındaki yasa yolu bildiriminde yasa yoluna başvurma hakkının kullanılması konusunda duraksama oluşturan ya da bu hakkın kullanılmasını engelleyen bir eksikliğin olmadığı, bu nedenle yasa yoluna başvuru şeklinin gösterilmemesinin temyiz süresinin işlemesini önlemeyeceği ve eski hale getirme nedeni oluşturmayacağı, dolayısıyla da kararın kesinleştiğinin kabul edilmesi gerektiği” görüşüyle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulü yönünde oy kullanmıştır. 

 

SONUÇ :

 

Açıklanan nedenlerle;  1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının REDDİNE,  2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere, Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.06.2009 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 07.07.2009 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.