Etiket arşivi: SINIRI

Kısmen kabulde temyiz sınırı sadece temyiz edilecek reddedilen miktara göre belirlenir

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas: 2011/19-339 esas ve 2011/404 karar sayılı, 08.06.2011 tarihli kararı

Dava: Taraflar arasındaki davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 8.Sulh Hukuk Mahkemesince, davanın kabulüne dair verilen 07.12.2009 gün ve 2009/918 – 1312 E. K. sayılı kararın incelenmesi davalı E. B.San. Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 15.09.2010 gün ve 2010/1314-9785 E.K. sayılı ilamı ile;

Davacı vekili, müvekkili şirketin davalı şirkete fatura karşılığında mal verdiğini, ancak davalı şirketin fatura bedelinin ödemediğini, bunun üzerine başlatılan icra takibine davalı tarafça haksız olarak itiraz edildiğini belirterek itirazın iptaline,takibin devamına ve %40 dan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacı tarafa böyle bir borçlarının olmadığını ve davacı tarafın takibin dayanağını açıklamadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda davalının davacıdan teslim almış olduğu malların bedelini ödemediği ve itirazında haksız olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacı alacaklı tarafından borçlunun temerrüde düşürülmediği ve taraflar arasında cari hesap sözleşmesi olmaması nedeniyle faiz talep edilemeyeceği belirtilmiş ve davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bu durumda itirazın iptali davasına konu olan alacak kalemlerinden faiz talebi reddedildiğine göre kendini avukat ile temsil ettiren davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı:

Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, esasa girilmeden önce, müddeabbihin miktarı itibariyle direnme kararına karşı temyiz yolunun açık olup olmadığı, ön sorun olarak incelenmiştir.

Bilindiği üzere, 21.7.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.7.2004 tarih ve 5219 sayılı <Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun>; yürürlük tarihinden sonra Yerel Mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını bir milyar TL. yine yürürlük tarihinden sonra Yargıtay Daireleri ve Hukuk Genel Kurulunca temyiz incelemesi sonucunda verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilebilmesi için 440/III-1. maddesinde aranan parasal sınırı da altı milyar TL. olarak değiştirmiştir. 5219 ve 5236 sayılı Kanunlara göre katsayı artışı uygulanarak bu sınırlar arttırılmıştır.

01.01.2011 tarihinden itibaren uygulanacak temyiz (kesinlik) sınırı 1.540,00 TL olup; direnme kararının verildiği 17.01.2011 tarihinde de bu miktar geçerlidir.

16.07.1981 gün ve 2494 sayılı Kanun’un geçici maddesi ile temyiz ve karar düzeltme sınırlarına ilişkin değişikliklerin, Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra verilecek nihai kararlara yönelik temyiz ve karar düzeltme istemleri hakkında uygulanacağı belirtilmiş; dolayısıyla, dava hangi tarihte açılmış olursa olsun, temyiz ve karar düzeltme sınırlarının saptanmasında, hakkında bu yollara başvurulan hükmün verildiği tarihteki yasal durumun esas alınacağı kabul edilmiştir.

Bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise, ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki teriminin, Yerel Mahkemenin, Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağında duraksama bulunmamaktadır.

Yeri gelmişken eldeki davada temyize konu müddeabih miktarının ne olduğunun açıklanmasında yarar vardır:

Davacı/alacaklı tarafından, faturaya dayalı 5.129.46 TL alacağın 924.83 TL işlemiş faiziyle birlikte tahsili için davalı/borçlu aleyhine icra takibi başlatılmış; davalı/borçlu, davacının cari hesap alacağı adı altında talep ettiği borcu ve istenen reeskont faizini kabul etmediğini bildirerek, takibe, borca ve işlemiş faiz miktarına ve oranına itiraz etmiştir.

Davacı/alacaklı eldeki itirazın iptali davası ile; davalıya fatura karşılığı mal verdiğini, bedelin ödenmemesi üzerine başlattığı icra takibine itiraz edildiğini ifadeyle vaki itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiş; mahkemece asıl alacağa vaki itirazın iptali ile takibin asıl alacağa takip tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faizi uygulanmak suretiyle devamına, icra inkar tazminatına, davacı vekili için vekalet ücreti takdirine karar verilmiştir.

Davalı/borçlu vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece sair temyiz itirazları reddedildikten sonra mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporuna atfen faiz alacağına ilişkin kısım reddedildiğinden kararın kısmen kabule ilişkin olduğu, bu haliyle davalı taraf lehine de vekalet ücreti takdiri gerektiğine işaretle karar bozulmuş; mahkemece davacı/alacaklının eldeki davada sadece asıl alacağa vaki itirazın iptalini istediği, faizin dava konusu edilmediği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

Şu hale göre bozma ve direnme kararlarının kapsamı itibariyle asıl alacak uyuşmazlık konusu değildir.

Uyuşmazlık; 924.83 TL işlemiş faiz alacağının eldeki davaya konu edilip edilmediği ve bu miktar üzerinden davalı lehine vekalet ücreti takdirinin gerekip gerekmediği noktasında olup; temyize konu edilen de bu husustur.

Bu haliyle müddeabbih 924.83 TL den ibarettir.

Direnme kararının verildiği 17.01.2011 tarihinde, temyiz (kesinlik) sınırı 1.540,00 TL olmakla; 924.83 TL açık biçimde temyiz edilebilirlik sınırı altında olduğundan, anılan karara karşı temyiz yoluna gidilmesi, miktar itibariyle mümkün değildir.

Hal böyle olunca, davalı/borçlu vekilinin temyiz dilekçesinin reddi gerekir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenle davalı/borçlu vekilinin temyiz dilekçesinin reddine, oybirliği ile karar verildi.

Yargıtay Ceza Daireleri Kararları • TRAFİK CEZASI, HEM MUAYENE GECİKMESİ,HEMDE HIZ SINIRI AŞILMASI, GÖREV SULH CEZA

YARGITAY 7. Ceza Dairesi
Esas: 2013/8685
Karar: 2013/15711

Hız sınırını ihlal etmek ve aracın muayene süresini geçirmek eylemlerinden kabahatli H… hakkında, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 34 ve 51/2-A maddeleri uyarınca 206,00 Türk Lirası idari para cezası uygulanmasına dair …İlçe Emniyet Müdürlüğü Trafik Tescil ve Denetleme Birim Amirliğinin 07.08.2011 tarihli ve FM-915389 sayılı trafik idari para cezası karar tutanağına karşı yapılan başvurunun kabulüne ilişkin …Sulh Ceza Mahkemesinin 28.09.2011 tarihli ve 2011/273 değişik iş sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığından verilen 15.04.2013 gün ve 24364 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.05.2013 gün ve KYB. 2013-140301 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.

Mezkür ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre, 07.08.2011 tarihli suç tutanağında, kabahatli hakkında hız sınırı ihlali nedeniyle uygulanan idari para cezası ile birlikte, kabahatliye ait … 539 plaka sayılı aracın muayene süresinin geçirilmesine ilişkin idari para cezasının da uygulanması karşısında, vaki itiraz hakkında karar verme yetkisinin İdare Mahkemelerine ait olduğu gözetilmeksizin, başvurunun yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;

İtiraza konu trafik para cezası 5326 sayılı Kanun’un 16.maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden olup, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda da bu para cezasına itiraz konusunda görevli mahkeme gösterilmemiştir. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3.maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı ve görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınacağından, idari para cezasına karşı açılan davanın çözümünde, anılan Kanunun 27.maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca Sulh Ceza Mahkemesinin görevli olduğu anlaşılmakla;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görülmediğinden REDDİNE, 03.07.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Sal Şub 24, 2015 2:52 pm


Yargıtay, üst sınırı 2 yıl olan hapis cezalarında sanıktan kan örneği alınabilir

Yargıtay 10. Ceza Dairesi  2012/20312 esas sayılı ve 2013/63 karar sayılı

Tebliğname No : KYB- 2012/195166

Yüksek Adalet Bakanlığı’nın, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan şüpheliler Hasan Külah ve Eyüp Karakuş hakkında KAYNARCA Asliye Ceza Mahkemesi’nce verilen 09.05.2012 tarihli ve 2012/12 değişik iş sayılı itirazın reddi kararının kanun yararına bozulmasına yönelik talebi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca dava dosyasının 31.07.2012 tarihli ihbar yazısı ekinde Dairemize gönderildiği anlaşıldı. Dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Şüpheliler Hasan Külah ve Eyüp Karakuş hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan yapılan soruşturma sırasında, Cumhuriyet savcısının 03.05.2012 tarihinde 2012/161 soruşturma sayılı yazı ile, atılı suça ilişkin delil elde edebilmek amacıyla şüphelilerin vücudundan 5271 sayılı CMK’nın 75. maddesi gereğince kan örneklerinin alınmasına karar verilmesini talep etmesi üzerine, Kaynarca Sulh Ceza Mahkemesi’nce 07.05.2012 tarihinde 2012/50 değişik iş sayı ile “şüphelilere atılı suçun cezasının üst sınırının 2 yıl olduğu, CMK’nın 75/5 maddesinde üst sınırı 2 yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda kan örneğinin alınamayacağının belirtildiği” gerekçesiyle talebin reddine karar verildiği, Cumhuriyet savcısının bu karara yönelik itirazının Kaynarca Asliye Ceza Mahkemesi’nce 09.05.2012 tarihinde 2012/12 değişik iş sayı ile reddedildiği anlaşılmıştır.
Kanun yararına bozma talebi ve ihbar yazısında, «Dosya kapsamına göre; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kullanmak İçin Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Satın Almak, Kabul Etmek veya Bulundurmak” başlıklı 191/1. maddesinde yer alan, “Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Şüpheli veya Sanığın Beden Muayenesi ve Vücudundan Örnek Alınması” başlıklı 75/5. maddesinde yer alan “Üst sınırı iki yıldan daha az hapis cezasını gerektiren suçlarda, kişi üzerinde iç beden muayenesi yapılamaz; kişiden kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınamaz.”şeklindeki düzenlemeler dikkate alındığında, şüphelilerin üzerlerine atılı eylemin üst sınırının iki yıldan daha az hapis cezasını gerektiren suç olmayıp, iki yıla kadar hapis cezası gerektirmesi karşısında, şüphelilerin kan örneklerinin alınabileceği cihetle, itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.» denilerek, Kaynarca Asliye Ceza Mahkemesi’nin 09.05.2012 tarihli kararının bozulması istenmiştir.
Kanun yararına bozma talebine dayanan ihbar yazısında ileri sürülen düşünce yerinde olduğundan; Kaynarca Asliye Ceza Mahkemesi’nin 09.05.2012 tarihli ve 2012/12 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası gereğince kanun yararına BOZULMASINA; aynı Kanun’un 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca gerekli işlemlerin yapılması için, dosyanın adı geçen Mahkemeye iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine, 07.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

ORMAN SINIRI DIŞINA ÇIKARMA / ÖNCESİ ORMAN OLAN YERLER

T.C.
YARGITAY
Yirminci Hukuk Dairesi
E: 2006/3775
K: 2006/7258
T: 26.05.2006
ORMAN SINIRI DIŞINA ÇIKARMA
ÖNCESİ ORMAN OLAN YERLER
Özet: Kesin hükümle orman olduğu saptanan taşınmazın, daha sonra yapılan orman kadastrosu sırasında, orman sınırı dışında bırakılmasının hukuken geçerliliği bulunmamaktadır. Bu yerler orman kadastro komisyonları tarafından her zaman orman sınırı içine alınabilirler.
6831 s. ORMAN KANUNU (1) (2) [Madde 2]
Taraflar arasındaki tescil davasından dolayı Yerel Mahkemece verilen hükmün; Dairemizin 13.09.2005 gün ve 2005/7853-10240 E.K. sayılı ilamıyla kısmen bozulmasına, kısmen onanmasına karar verilmiş, süresi içinde davalı Orman Yönetimi vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü:
Davacılar Hasan ve arkadaşları 18.07.2002 tarihli dava dilekçesi ile 1961 yılında yapılan tapulama çalışmaları sırasında Pakize adına tespit edilip, Orman Yönetimi’nin açtığı dava sonucunda kadastro mahkemesinin 06.09.1966 tarih 1965/39-132 sayılı kararı ile orman sayılan yerlerden olduğundan bahisle tescil harici bırakılan 318 sayılı parselin, 1981 yılında yapılan orman kadastrosunda orman sınırları dışında bırakıldığını ve bu tarihten itibaren 20 yıllık zamanaşımı zilyetliği ile kazanım koşullarının oluştuğunu iddia ederek 318 sayılı parselin tahdit dışında kalan bölümlerinin adlarına tescilini istemişler; Orhan, davacılar Hasan ve arkadaşlarının taşınmazın bir kısmını kendisine sattıklarını, Zuhal ise, Orhan’ın satın aldığı taşınmazın bir bölümünü kendisine sattığını ileri sürerek davaya katılmışlardır.
Mahkemece davacıların davalarının kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm davacılar Hasan ve arkadaşları vekili, katılan Orhan ile katılan Zuhal vekili tarafından temyiz edilmekle Dairece “çekişmeli taşınmazın, 09.07.2003 günlü fen bilirkişileri tarafından düzenlenen raporlarına ekli krokide 318 sayılı parselin (A) ile gösterilen 398.478 m2 yüzölçümündeki bölümünün uzman orman bilirkişisi tarafından kesinleşmiş orman tahdit haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan uygulama ve araştırmada orman tahdidi içinde kalan yerlerden olduğu anlaşıldığından davacı Hasan ve arkadaşları ile katılanlar Orhan ve Zühal’in temyiz itirazlarının reddi ile 318 sayılı parselin (A) ile gösterilen 398.478 m2 yüzölçümündeki bölümüne ilişkin hükmün (ONANMASINA), çekişmeli 318 sayılı parselin (Bl), (B2) ve (B3) ile gösterilen bölümlerinin 28.05.1981 tarihinde ilan edilerek kesinleşen orman kadastrosunda orman tahdit sınırları dışında bırakılmış olduğu, dava tarihi olan 18.07.2002 tarihi ile (Bl), (B2), (B3) ile gösterilen bölümlerinin orman kadastrosu sınırları dışında bırakılarak kesin­leşme tarihi olan 28.05.1982 tarihi arasında 20 yıllık zilyetlikle kazanım süresi dolduğu gözetilerek artık kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmeyeceği anlaşıldığından mahkemece orman kadastrosunun kesinleştiği tarihten, davanın açıldığı tarihe kadar zilyetlikle kazanım koşullarının gerçek kişiler lehine gerçekleşip gerçekleşmediği yönünde araştırma yapılması ge­rektiği nedeniyle, 318 sayılı parselin (Bl), (B2) ve (B3) ile gösterilen bölümlerine yönelik hükmün (BOZULMASINA), karar verilmiştir. Bu kez, Orman Yönetimi çekişmeli 318 sayılı parselin (Bl), (B2) ve (B3) ile gösterilen bölümlerine yönelik olarak kararın düzeltilmesini istemektedir.
Dava konusu Ç… Köyü 318 parsel sayılı taşınmaz, 29.04.1961 tarihinde yapılan arazi kadastro çalışmalarında, 588.800 m2 yüzölçümü ile, delicelik ve tarla niteliğinde, Pakize adına tespit edilmiş, Orman Yönetimi’nin, orman sayılan yerlerden olduğu, Naci’nin ise taşınmazın Pakize tarafından kendisine satıldığını ileri sürerek adına tescili istemiyle açtığı dava sonunda, kadastro mahkemesinin 06.09.1966 tarih 1965/39-132 sayılı kararı ile Naci’nin davasının reddine, Orman Yönetimi’nin davasının kabulüne, Tarım Bakan-lığı’nın yazısı ile taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu bildirildiğinden, tescil harici bırakılmasına karar verilmiş, Hatice ve Naci’nin temyizi üzerine Yargıtay Yedinci Hukuk Dairesinin 23.01.1967 tarih 1966/7880-448 sayılı kararı ile ormanların tahdit ve kadastrosunun Orman Yasası uyarınca özel komisyonlar tarafından yapılacağı ve 766 sayılı Yasanın 2. maddesi uyarınca ormanların kadastroya tabi tutulamayacağı belirtilerek, hüküm onanarak kesinleşmiş, ancak, 28.05.1981 tarihinde ilân edilerek kesinleşen orman kadastrosunda çekişmeli taşınmazın (Bl), (B2), (B3) ile gösterilen bölümleri orman sınırları dışında bırakılmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.03.2006 gün ve 2006/08-106 esas 2006/68 sayılı kararında da açıklanarak kabul edildiği üzere, kesin hükümle orman olduğu saptanan taşınmazın, daha sonra yapılan orman kadastrosu sırasında, orman sınırı dışında bırakılmasının hukuken geçerliliği olamayacağı, kaldı ki, 4999 sayılı Yasa hükümleri uyarınca herhangi bir nedenle orman sınırı dışında bırakılan ormanlar, orman kadastro komisyonları tarafından her zaman orman sınırı içine alınabileceğinden, yerel mahkemece yazılı biçimde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, Dairenin davaya konu 318 sayılı parselin (Bl), (B2) ve (B3) ile gösterilen bölümlerine yönelik bozma kararı maddi yanılgıya dayalı olduğu anlaşıldığından, davalı Orman Yönetimi’nin karar düzeltme isteğinin kabulü ile, yerel mahkemenin hükmünün onanmasına karar vermek gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı Orman Yönetimi’nin davaya konu 318 sayılı parselin (Bl), (B2) ve (B3) ile gösterilen bölümlerine yönelik karar düzeltme isteminin (KABULÜNE), Dairenin 13.09.2005 gün 2005/7853-10240 E.K. sayılı (KISMEN ONAMA, KISMEN BOZMA) kara­rının 318 sayılı parselin (Bl), (B2) ve (B3) ile gösterilen bölümleri hakkındaki bozma ile sınırlı olmak üzere (KALDIRILMASINA), yerel mahkeme hük­münün (ONANMASINA), 26.05.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

KESİN HÜKÜM / ORMAN SINIRI DIŞINA ÇIKARMA

T.C.
YARGITAY
Yirminci Hukuk Dairesi
E: 2006/3775
K: 2006/7258
T: 26.5.2006
KESİN HÜKÜM
ORMAN SINIRI DIŞINA ÇIKARMA

6831 s. ORMAN KANUNU (1) (2) [Madde 2]

Taraflar arasındaki tescil davasından dolayı Yerel Mahkemece verilen hükmün; Dairemizin 13.09.2005 gün ve 2005/7853-10240 E.K. sayılı ilamıyla kısmen bozulmasına, kısmen onanmasına karar verilmiş, süresi içinde davalı Orman Yönetimi vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:
Davacılar Hasan ve arkadaşları 18.07.2002 tarihli dava dilekçesi ile 1961 yılında yapılan tapulama çalışmaları sırasında Pakize adına tespit edilip Orman Yönetimi’nin açtığı dava sonucunda kadastro mahkemesinin 06.09.1966 tarih 1965/39-132 sayılı kararı ile orman sayılan yerlerden olduğundan bahisle tescil harici bırakılan 318 sayılı parselin, 1981 yılında yapılan orman kadastrosunda orman sınırları dışında bırakıldığını ve bu tarihten itibaren 20 yıllık zamanaşımı zilyetliği ile kazanım koşullarının oluştuğunu iddia ederek 318 sayılı parselin tahdit dışında kalan bölümlerinin adlarına tescilini istemişler; Orhan, davacılar Hasan ve arkadaşlarının taşınmazın bir kısmını kendisine sattıklarını, Zuhal ise, Orhan’ın satın aldığı taşınmazın bir bölümünü kendisine sattığını ileri sürerek davaya katılmışlardır.
Mahkemece davacıların davalarının kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm, davacılar Hasan ve arkadaşları vekili, katılan Orhan ile katılan Zuhal vekili tarafından temyiz edilmekle Dairece “çekişmeli taşınmazın, 09.07.2003 günlü fen bilirkişileri tarafından düzenlenen raporlarına ekli krokide 318 sayılı parselin ( A ) ile gösterilen 398.478 m2 yüzölçümündeki bölümünün uzman orman bilirkişisi tarafından kesinleşmiş orman tahdit haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan uygulama ve araştırmada orman tahdidi içinde kalan yerlerden olduğu anlaşıldığından davacı Hasan ve arkadaşları ile katılanlar Orhan ve Zühal’in temyiz itirazlarının reddi ile 318 sayılı parselin ( A ) ile gösterilen 398.478 m2 yüzölçümündeki bölümüne ilişkin hükmün ( ONANMASINA ), çekişmeli 318 sayılı parselin ( B1 ), ( B2 ) ve ( B3 ) ile gösterilen bölümlerinin 28.05.1981 tarihinde ilan edilerek kesinleşen orman kadastrosunda orman tahdit sınırları dışında bırakılmış olduğu, dava tarihi olan 18.07.2002 tarihi ile ( B1 ), ( B2 ), ( B3 ) ile gösterilen bölümlerinin orman kadastrosu sınırları dışında bırakılarak kesinleşme tarihi olan 28.05.1982 tarihi arasında 20 yıllık zilyetlikle kazanım süresi dolduğu gözetilerek artık kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmeyeceği anlaşıldığından mahkemece orman kadastrosunun kesinleştiği tarihten, davanın açıldığı tarihe kadar zilyetlikle kazanım koşullarının gerçek kişiler lehine gerçekleşip gerçekleşmediği yönünde araştırma yapılması gerektiği nedeniyle, 318 sayılı parselin ( B1 ), ( B2 ) ve ( B3 ) ile gösterilen bölümlerine yönelik hükmün ( BOZULMASINA ), karar verilmiştir. Bu kez, Orman Yönetimi çekişmeli 318 sayılı parselin ( B1 ), ( B2 ) ve ( B3 ) ile gösterilen bölümlerine yönelik olarak kararın düzeltilmesini istemektedir.
Dava konusu Ç… Köyü 318 parsel sayılı taşınmaz, 29.04.1961 tarihinde yapılan arazi kadastro çalışmalarında, 588.800 m2 yüzölçümü ile delicelik ve tarla niteliğinde, Pakize adına tespit edilmiş, Orman Yönetimi’nin, orman sayılan yerlerden olduğu, Naci’nin ise taşınmazın Pakize tarafından kendisine satıldığını ileri sürerek adına tescili istemiyle açtığı dava sonunda, kadastro mahkemesinin 06.09.1966 tarih 1965/39-132 sayılı kararı ile Naci’nin davasının reddine, Orman Yönetimi’nin davasının kabulüne, Tarım Bakanlığı’nın yazısı ile taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu bildirildiğinden, tescil harici bırakılmasına karar verilmiş, Hatice ve Naci’nin temyizi üzerine Yargıtay Yedinci Hukuk Dairesinin 23.01.1967 tarih 1966/7880-448 sayılı kararı ile ormanların tahdit ve kadastrosunun Orman Yasası uyarınca özel komisyonlar tarafından yapılacağı ve 766 sayılı Yasanın 2. maddesi uyarınca ormanların kadastroya tabi tutulamayacağı belirtilerek, hüküm onanarak kesinleşmiş, ancak, 28.05.1981 tarihinde ilan edilerek kesinleşen orman kadastrosunda çekişmeli taşınmazın ( B1 ), ( B2 ), ( B3 ) ile gösterilen bölümleri orman sınırları dışında bırakılmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.03.2006 gün ve 2006/08-106 Esas 2006/68 sayılı kararında da açıklanarak kabul edildiği üzere, kesin hükümle orman olduğu saptanan taşınmazın, daha sonra yapılan orman kadastrosu sırasında, orman sınırı dışında bırakılmasının hukuken geçerliliği olamayacağı, kaldı ki, 4999 sayılı Yasa hükümleri uyarınca herhangi bir nedenle orman sınırı dışında bırakılan ormanlar, orman kadastro komisyonları tarafından her zaman orman sınırı içine alınabileceğinden, yerel mahkemece yazılı biçimde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, Dairenin davaya konu 318 sayılı parselin ( B1 ), ( B2 ) ve ( B3 ) ile gösterilen bölümlerine yönelik bozma kararı maddi yanılgıya dayalı olduğu anlaşıldığından, davalı Orman Yönetimi’nin karar düzeltme isteğinin kabulü ile yerel mahkemenin hükmünün onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı Orman Yönetimi’nin davaya konu 318 sayılı parselin ( B1 ), ( B2 ) ve ( B3 ) ile gösterilen bölümlerine yönelik karar düzeltme isteminin ( KABULÜNE ), Dairenin 13.09.2005 gün 2005/7853-10240 E.K. sayılı ( KISMEN ONAMA, KISMEN BOZMA ) kararının 318 sayılı parselin ( B1 ), ( B2 ) ve ( B3 ) ile gösterilen bölümleri hakkındaki bozma ile sınırlı olmak üzere ( KALDIRILMASINA ), yerel mahkeme hükmünün ( ONANMASINA ), 26.05.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.