Etiket arşivi: SUÇU

Yargılama Usulü ve Avukatlık Hukuku • AVUKATIN, BORÇLUNUN YAKINLARINA TACİZ AMAÇLI HACİZ İHBAR NAMESİ GÖNDERME SUÇU

TBB DİSİPLİN KURULU
T. 24.01.2014
E. 2013/650
K. 2014/50

İcra İflas Yasası 89/1. maddede düzenlenen birinci haciz ihbarnamesi üçüncü şahıslardaki gerçek alacakların tahsili amaçlı düzenlenmiştir. , Şikâyetli avukatın da kabulü ile Şikâyetçi yakınlarına gönderilmek suretiyle taciz amaçlı kullanılmıştır. Yasal hakların taciz amaçlı kullanılması asla kabul edilemez.

(Av. Yas 34, 134 TBB Mes.Kur 3, 4)

İtirazın süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü;

Şikâyetli avukatlar hakkında … 5. İcra Müdürlüğü’nün 2009/10885 Esasında kayıtlı takipte hacizli malların satışını istemek yerine, Şikâyetçinin aynı apartmanda birlikte ikamet ettikleri komşularının tümüne 89/1 birinci haciz ihbarnamesi gönderdikleri ve borcun bu suretle tahsiline çalıştıkları, vekâlet görevini ifa eden avukatın özenle görevini yerine getirilmesi asıl olup, Şikâyetli avukatlar tarafından her ne kadar müvekkilin alacağının tahsil edilmesi amacıyla şikâyete konu işlem için İcra Müdürlüğü’nden talepte bulunulduğu ve şikâyetçinin böylece dosya borcunu ödediği belirtilmiş ise de, yapılan işlem ile şikâyetçinin sosyal yaşamında meydana getirdiği olumsuzluklar dikkate alındığında, işlemin meslek etiğine uygun olmadığı görülmekle, şikâyetli avukatlar hakkında TBB Meslek Kurallarının 4. maddesi ile Avukatlık Yasasının 34 ve 134. maddeleri gereğince ayrı ayrı cezalandırılmaları istemi ile açılan disiplin kovuşturması sonucu eylem sabit görülmeyerek disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Şikâyetli avukat K.A. 16.08.2011 tarihli savunmasında özetle; Şikâyetli avukat B.G.’in yanında sigortalı avukat olarak çalışmakta olup, takiple ilgili tüm işlemleri kendisinin yaptığını ve varsa sorumluluğun kendisine ait olduğunu, Şikâyetçi hakkında … 2. İcra Müdürlüğü’nün 2009/1258 E. sayılı dosyası ile 36.750,00 TL anapara borcu için 29.01.2009 tarihinde icra takibi yapıldığını, yetki itirazı nedeniyle dosyanın … 5. İcra Müdürlüğü’nün 2009/10885 E. sayılı dosyasına kaydedildiğini, borçlu vekili bu defa da faiz ve faiz oranına itirazda bulunduğunu, Şikâyetçi adına UYAP sisteminden mal varlığı sorgulaması yaptırılmış olup gayrimenkulü bulunamamış, .. BA 47.. plakalı aracına da haciz işlenmiştir. 2004 Model … marka aracın borcu karşılayıp karşılamayacağının açık olduğunu, Şikayetçinin maaşından 133.00 TL kesinti yapıldığını ve …’da oturduğu tespit edilen adrese gidilmiş ise de haciz yapılamadığını, 25.05.2011 tarihinde şikâyete konu 89/1 birinci haciz ihbarnamelerinin gönderildiğini, 12 adet giden bu 89/1’lerden sonra 10.06.2011 tarihinde 51.300,00 TL icra dosyasına borçlu tarafından ödendiğini, son çare olarak 89/1 yoluna başvurulduğunu ve Şikayetçinin yakınlarına 89/1 gönderildiğini, dosyayı 2009 yılından bu yana geç tahsil etmek dışında dengeli ve borçlunun da haklarına saygı göstererek tahsil ettiği noktasında vicdanen çok rahat olduğunu savunmuştur.

Şikâyetli avukat B.G.’te 16.08.2011 tarihli savunma dilekçesinde Avukat K.A.’ın sunduğu savunmanın aynını sunmuştur.

İncelenen dosya kapsamından … 5. İcra Müdürlüğü’nün 2009/10885 Esas sayılı takibin Şikayetli avukat K.A. imzası ile 28.01.2009 tarihinde açıldığı, takip dayanağının 01.01.2009 tarihli ortaklık sermaye borcu olduğu, takip tarihinden %30 temerrüt faizi talep edildiği,

12 adet 89/1 birinci haciz ihbarnamesinin Şikâyetli avukat K.A.’ın talebi ile … Mah. … Sok 19 adresinde birlikte ikamet eden apartman sakinlerine gönderildiği, bu gönderiye Ş.E. (1930 doğumlu), F. E. (1933 doğumlu) G.Ş. (1947 doğumlu,) E.Ş. (1973 doğumlu), H.G. (1954 doğumlu), M.N.’in (1980 doğumlu) İcra Müdürlüğüne beyanda bulunarak herhangi bir borçları olmadığını bildirdikleri,

15.06.2010 günü yapılan ev haczinde alacaklı vekili olarak hazurun S.S.’in bulunduğu, borçlu bulunamadığından sadece tutanak tutulduğu,

19.06.2009 tarihli talep ile Avukat K.A.’ın faiz oranına yapılan itirazı kabul ettiği ve faizin %9 olarak hesaplanmasına muvafakat ettiği, görülmektedir.

Avukatlık Yasasının 34. maddesi “ Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler ”

Avukatlık Yasası’nın 134. maddesi “Avukatlık onuruna, düzen ve gelenekleri ile meslek kurallarına uymayan eylem ve davranışlarda bulunanlarla, mesleki çalışmada görevlerini yapmayan veya görevinin gerektirdiği dürüstlüğe uygun şekilde davranmayanlar hakkında bu kanunda yazılı disiplin cezaları uygulanır.”

Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 3. maddesi “Avukat mesleki çalışmasını ve kamunun inancını ve mesleğe güvenini sağlayacak biçimde ve işine tam bir sadakatle yürütür”

Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 4. maddesi “Avukat, mesleğin itibarını zedeleyecek her türlü tutum ve davranıştan kaçınmak zorundadır.” hükümlerini amirdir.

İcra İflas Yasası 89/1. maddede düzenlenen birinci haciz ihbarnamesi üçüncü şahıslardaki gerçek alacakların tahsili amaçlı düzenlenmiştir. Her ne kadar itiraz mümkün ise de, yukarda görüldüğü üzere birçok yaşlı insan İcra Müdürlüğü’ne giderek beyanda bulunmak zorunda kalmış, Şikâyetli avukatın da kabulü ile Şikâyetçi yakınlarına gönderilmek suretiyle taciz amaçlı kullanılmıştır. Yasal hakların taciz amaçlı kullanılması asla kabul edilemez.

Avukatlar özen ve doğruluk kurallarına göre hareket etmek, kamunun inancını ve mesleğe güvenini sağlayacak biçimde sadakatle davranmak mesleğin itibarını sarsacak her türlü davranıştan kaçınmak zorundadır.

Bu nedenlerle eylemin disiplin suçu oluşturmadığına ilişkin hukuksal değerlendirme isabetli bulunmamış, eylem Avukatlık Yasası 34, 134 ve TBB Meslek Kuralları 3, 4. maddelere aykırı olmakla cezaların şahsiliği ilkesi de gözetilerek takiple ilgili tüm işlemlerin Şikâyetli avukat K.A. tarafından yapıldığı sabit olmakla Avukat K.A.’a disiplin cezası tayini, Avukat B.G. hakkındaki disiplin cezası tayinine yer olmadığına ilişkin kararında onanması gerekmiştir.

Sonuç olarak Şikâyetçi Z.E.K.’nın itirazının kısmen kabulü ile … Barosu Disiplin Kurulu’nun “Disiplin Cezası Verilmesine Yer Olmadığına” ilişkin 03.06.2013 gün ve 2012/D.548 Esas 2013/306 Karar sayılı kararının Avukat B.G. yönünden hakkında verilen “Disiplin Cezası Verilmesine Yer Olmadığına ilişkin” karırın ONANMASINA, Avukat K.A. hakkına ise “Disiplin Cezası Verilmesine Yer Olmadığına” ilişkin kararın KALDIRILARAK, Şikâyetli avukat K.A.’ın “KINAMA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA”, katılanların oyçokluğu ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Prş Şub 26, 2015 2:43 pm


Yargıtay Ceza Daireleri Kararları • İŞYERİ DOKUNULMAZLIĞININ İHLALİ SUÇU OLUŞMAYACAĞI, OTEL LOBİSİ

T. C. K– MADDE 116

Konut dokunulmazlığının ihlali

(1) Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikayeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) (Değişik: 31/3/2005 – 5328/8 md.) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(3) (Değişik: 31/3/2005 – 5328/8 md.) Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir.

(4) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

T.C
YARGITAY
4.CEZA DAİRESİ
ESAS NO.2013/27040
KARAR NO.2014/8119
KARAR TARİHİ.12.03.2014

5237 sayılı yasanın 116.maddesi,

Sanık iş yeri dokunulmazlığını ihlal suçundan yargılanmıştır. İş yeri dokunulmazlığının ihlal suçunun oluşabilmesi için girilmesi mutat yerler dışında kalan iş yerleri ve eklentilerine girilmiş olması gerekir. Somut olayda sanık, müştekiye ait girilmesi mutat olan yerlerden otelin lobisi kısmına girmiştir. Sanığın söz konusu eyleminin iş yerini ihlal dokunulmazlığını ihlal suçunu oluşturmadığı dikkate alınmadan suçun şikayete tabi suç olduğu,şikayet koşulu gerçekleşmediği gerekçesiyle kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi isabetsizdir.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Pzr Şub 22, 2015 6:41 pm


Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları • SUÇU MESLEK EDİNME, İNFAZ REJİMİ, BANDROLSÜZ KİTAP SATMAK

Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas: 2013/7-399
Karar: 2014/58

5846 sayılı Kanuna muhalefet suçundan sanık H…’ın 21.09.2009 tarihli eylemleri tek suç kabul edilerek 5846 sayılı Kanunun 81/9, TCK’nun 62 ve 52. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis ve 15.000 Lira adli para cezası, 14.03.2010, 13.07.2010 ve 14.11.2010 tarihli eylemleri nedeniyle üç kez 5846 sayılı Kanunun 81/4, TCK’nun 62 ve 52. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis ve 3.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, sanığın suç işlemeyi meslek edindiği anlaşıldığından TCK’nun 58/9. maddesi uyarınca sanığa verilen hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, cezalarının infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin, …1. Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesince verilen 27.06.2012 gün ve 335-307 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 13.12.2012 gün ve 25108-32709 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 01.03.2013 gün ve 240621 sayı ile;

“İtirazlarımız Yüksek Dairenin onama ilamının kaldırılarak, yerel mahkeme hükmünün suç işlemeyi meslek edindiği sabit olmayan sanık hakkında TCK’nun 58/9. maddesi uygulanmaması gerektiği yönünden bozulması ve bu kısmın hükümden çıkartılarak düzeltilerek onanması istemine yöneliktir.

1- 5237 sayılı TCY’nın 58. maddesinin 9. fıkrası uyarınca, bazı özel hallerde bulunan faillerin, tekerrüre ilişkin genel şartlar aranmaksızın, cezalarının mükerrilere özgü infaz rejimine göre çektirilmesi esası kabul edilmiştir. Bu çerçevede tekerrürün genel şartları bulunmasa bile itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kişi veya örgüt mensubu suçlu hakkında mükerrirlere özgü infaz rejimi ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik hükümleri uygulanacaktır.

Nitekim madde gerekçesinde ‘özel tehlike hali gösteren suçlular grubundan bir diğerini oluşturan suçu meslek edinen kişinin tanımının yapılması gerektiği görüşünden esinlenerek düzenlenmiştir.

Buna göre, kısmen de olsa suçtan elde ettiği kazançla geçimini sağlamaya alışmış kişi suçu meslek edinen kimsedir. Başka bir deyişle suçu meslek edinen kişi, suçtan elde ettiği kazançla hayatını sürdürme alışkanlığını (mutaden) elde etmiş bir kimsedir. Başka kazanç kaynağı olsa da, ne olursa olsun her türlü suçu kazanç sağlamak için işleyen kişi suçu meslek edinen kimsedir’ denilmektedir.

2- Türk Dil Kurumu sözlüğünde ise meslek edinmek ‘1) Bir işi meslek olarak yapacak bilgi ve beceriyi kazanmak; 2) Bir şeyi yapmayı alışkanlık hâline getirmek anlamlarına gelmektedir.

3- 5237 sayılı TCK’nun 6 (i) maddesinde suçu meslek edinen kişi deyiminden; kısmen de olsa geçimini suçtan elde ettiği kazançla sağlamaya alışmış kişi anlaşılmaktadır, denilmektedir.

4- Bir kimsenin kısmen de olsa geçimini suçtan elde ettiği kazançla sağlaması için hukuken var denilebilecek bir suçun varlığı ile mümkündür. Bir kimsenin hukuken suç işlediği ise ancak kesinleşmiş bir ve veya birden çok kesinleşmiş mahkumiyet hükmünün bulunması ile anlaşılabilecektir. Aksinin kabulü, hakkında masum olması ve bu sebeple de beraat etmesi veya benzeri sebeplerle ceza almayacak kişiler hakkında da bu hükmün uygulanması sonucunu doğuracaktır ki bunu kabul etmek mümkün değildir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;

Sanığın 5846 sayılı Yasaya aykırılık fiilinden devam eden yargılamaları var ise de, henüz suç tarihinden önce kesinleşmiş eski mahkumiyet kaydı bulunmamaktadır. Bu halde sanığın kısmen de olsa geçimini suçtan elde ettiği kazançla sağladığına ilişkin hukuken var olan bir veri bulunmamaktadır. Bu sebeplerle sanığın suç işlemeyi meslek haline getiren olarak kabul etmek mümkün görünmemektedir. Nitekim Yüksek Dairenizin 09.02.2012 gün ve 2011/9738 Esas, 2012/3210 Karar nolu kararı da bu yöndedir.
Bu sebeplerle, Özel Dairenin onama kararı vermesi hatalı olmuştur” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 25.03.2012 gün ve 3833-6934 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suç tarihinde sabıkası bulunmayan sanığın yerel mahkemece suçu meslek edinen kişi olarak kabulüyle TCK’nun 58/9. maddesi uyarınca hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezasının infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesinin isabetli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

İncelenen dosya kapsamından;

Sanığın, Çeşme ilçesi, İnkilap Caddesi, No: 4/A ve 79/B adreslerinde iki ayrı kitapevi işlettiği, emniyet görevlilerince yapılan aramalarda sanığın iş yerlerinde, evinde ve aracında pek çok sayıda sahte bandrollü veya bandrolsüz kitap ile bandrolsüz kitaplara basılmak üzere üretilmiş sahte bandrollerin ele geçirildiği,

Bu kapsamda;

1- 21.09.2009 günü saat 14.00’de sanığın …Caddesi No.4/A adresindeki işyerinde yapılan aramada 3245 adet bandrolsüz kitabın ele geçirildiği, …Cumhuriyet Başsavcılığınca 29.08.2011 gün ve 438 sayılı iddianame ile sanık hakkında kamu davası açıldığı, mahkemenin 2011/331 esas sırasına kaydının yapıldığı,

2- 21.09.2009 günü saat 17.30’da sanığın kullandığı …6737 plaka araçta yapılan aramada 1.060 adet bandrolsüz kitap ile VHP serisinden 1130 adet yapıştırılmamış sahte bandrol, ikamet ettiği evde yapılan aramada ise 354 adet bandrolsüz kitap ele geçirildiği, …Cumhuriyet Başsavcılığınca 02.09.2011 gün ve 447 sayılı iddianame ile sanık hakkında kamu davası açıldığı, mahkemenin 2011/341 esas sırasına kaydının yapıldığı,

3- 14.03.2010 tarihinde sanığın …Caddesi No:79/B adresindeki işyerinde yapılan aramada bandrolleri şüpheli görülen 191 adet kitaba el konulduğu, bu kitaplardan 47 adedinin sahte bandrol yapıştırılmak suretiyle satışa arz edildiğinin bilirkişi raporu ile belirlendiği, …Cumhuriyet Başsavcılığınca 28.8.2011 gün ve 427 sayılı iddianame ile kamu davası açıldığı, mahkemenin 2011/342 esas sırasına kaydının yapıldığı,

4- 13.07.2010 tarihinde sanığın …Caddesi No:79/B adresindeki işyerinde yapılan aramada 160 adet bandrolsüz kitabın ele geçirildiği, …Cumhuriyet Başsavcılığınca 02.09.2011 gün ve 448 sayılı iddianame ile kamu davası açıldığı, mahkemenin 2011/335 esas sırasına kaydının yapıldığı,

5- 14.11.2010 tarihinde sanığın …Caddesi No:79/B adresindeki işyerinde yapılan aramada 382 adet bandrolsüz kitabın ele geçirildiği, …Cumhuriyet Başsavcılığınca 28.8.2011 gün ve 426 sayılı iddianame ile kamu davası açıldığı, mahkemenin 2011/347 esas sırasına kaydının yapıldığı,

Yargılama aşamasında tüm dosyaların inceleme konusu olan 2011/335 esas sayılı dosya içerisinde birleştirilmesine karar verildiği ve yargılamaya bu dosya üzerinden devam edildiği,

Sanıktan elde edilen kitaplar üzerinde soruşturma aşamasında bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, bilirkişi raporlarına göre suça konu kitapların tamamının kopya, bir kısmının bandrolsüz, bir kısmının ise sahte bandrollü olduğunun belirlendiği, buna göre 21.09.2009, 14.03.2010, 13.07.2010 ve 14.11.2010 tarihlerinde sanığın işletmiş olduğu kitap evlerinde, evinde ve aracında yapılan aramalarda sayıları farklılık göstermekle birlikte pek çok sayıda bandrolsüz veya sahte bandrollü kitabın ele geçirildiği,

Sanığın savunmalarında suçlamayı kabul etmediği, suça konu kitapları …faaliyet gösteren kitap toptancılarından aldığını, işyerinde bulunan çok sayıda kitap arasında ele geçen kitapların bandrolsüz veya sahte bandrollü olduğunu bilmediğini ifade ettiği,

Sanığın lise mezunu, bekar, sabıkasız, anne ve babasına bakmakla yükümlü olduğu, 1.000 Lira aylık gelirinin olduğunu beyan ettiği, suça konu kitapların satışa arz edildiği kitapevlerini işlettiği, başka gelir elde edebileceği faaliyetinin bulunmadığı,

Anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi için tekerrür, özel tehlikeli suçlular, mükerrirlere özgü infaz rejiminin mahiyeti ve uygulanma şartları üzerinde durulması gerekmektedir.

5237 sayılı TCK’nun "Suçta tekerrür ve özel tehlikeli suçlular" başlıklı 58. maddesi;

“(1) Önceden işlenen suçtan dolayı verilen hüküm kesinleştikten sonra yeni bir suçun işlenmesi hâlinde, tekerrür hükümleri uygulanır. Bunun için cezanın infaz edilmiş olması gerekmez.

(2) Tekerrür hükümleri, önceden işlenen suçtan dolayı;

a) Beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl,

b) Beş yıl veya daha az süreli hapis ya da adlî para cezasına mahkûmiyet hâlinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren üç yıl,

Geçtikten sonra işlenen suçlar dolayısıyla uygulanmaz.

(3) Tekerrür halinde, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezası ile adlî para cezası öngörülmüşse, hapis cezasına hükmolunur.

(4) Kasıtlı suçlarla taksirli suçlar ve sırf askerî suçlarla diğer suçlar arasında tekerrür hükümleri uygulanmaz. Kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, dolandırıcılık, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ile parada veya kıymetli damgada sahtecilik suçları hariç olmak üzere; yabancı ülke mahkemelerinden verilen hükümler tekerrüre esas olmaz.

(5) Fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin işlediği suçlar dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanmaz.

(6) Tekerrür hâlinde hükmolunan ceza, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilir. Ayrıca, mükerrir hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanır.

(7) Mahkûmiyet kararında, hükümlü hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağı belirtilir.

(8) Mükerrirlerin mahkûm olduğu cezanın infazı ile denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması, kanunda gösterilen şekilde yapılır.

(9) Mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kişi veya örgüt mensubu suçlu hakkında da uygulanmasına hükmedilir" şeklinde düzenlenmiş olup,

Maddenin 1. fıkrasında önceden işlenen suçtan dolayı verilen hükmün kesinleşmesinden sonra yeni bir suçun işlenmesi halinde, sanık hakkında tekerrür hükümleri uygulanacağı, tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki hükmün kesinleşmesi ve ikinci suçun kesinleşmeden sonra işlenmesi yeterli olup, cezanın infaz edilmiş olmasına gerek bulunmadığı belirtilmiştir. Kanun koyucu tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki cezanın infaz edilmesi şartını aramadığı halde, 2. fıkrada ise infazdan sonra belirli bir sürenin geçmesi halinde tekerrür hükümlerinin uygulanmayacağını hüküm altına almıştır. Buna göre, beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet halinde cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl, beş yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasına mahkûmiyet halinde ise cezanın infaz tarihinden itibaren üç yıl geçmekle tekerrür hükümleri uygulanmayacaktır.

5237 sayılı TCK’nun 58. maddesi uyarınca kişinin mükerrir sayılması için ilk hükmün kesinleşmesinden sonra ikinci suçun 1 Haziran 2005 tarihinden sonra işlenmesi yeterli olup, ilk suçun 1 Haziran 2005 tarihinden önce veya sonra işlenmesinin ise mükerrirlik açısından herhangi bir önemi bulunmamaktadır.

Maddenin 4. fıkrasında tekerrüre esas alınamayacak suçlar sayılmış, 5. fıkrasında ise fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış kişiler hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanamayacağı belirtilmiştir.

Maddenin 3. ve 6. fıkralarında mükerrirliğin sonuçları düzenlenmiş, 3. fıkrada sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis ve para cezası öngörülmesi durumunda hapis cezasının seçilmesi gerektiği, 6. fıkrasında ise hükmolunan cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesi ve infazdan sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması gerektiği belirtildikten sonra, 7. fıkrada bu durumun kararda açıkça gösterilmesi gerektiği düzenlenmiş, 8. fıkrada mükerrirlere özgü infazın ve denetimli serbestlik tedbirin kanunda gösterilen şekilde yapılması gerektiği belirtilmiştir.

Maddenin 9. fıkrasında ise mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve denetimli serbestlik tedbirinin itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kişi ve örgüt mensubu hakkında da uygulanmasına hükmedilmesi gerektiği düzenlenmiştir.

5275 sayılı Kanunun "Mükerrirlere özgü infaz rejimi ve denetimli serbestlik tedbiri" başlıklı 108. maddesi ise;

"(1) Tekerrür hâlinde işlenen suçtan dolayı mahkûm olunan;

a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının otuzdokuz yılının,

b) Müebbet hapis cezasının otuzüç yılının,

c) Süreli hapis cezasının dörtte üçünün,

İnfaz kurumunda iyi hâlli olarak çekilmesi durumunda, koşullu salıverilmeden yararlanılabilir.

(2) Tekerrür nedeniyle koşullu salıverme süresine eklenecek miktar, tekerrüre esas alınan cezanın en ağırından fazla olamaz.

(3) İkinci defa tekerrür hükümlerinin uygulanması durumunda, hükümlü koşullu salıverilmez.

(4) Hâkim, mükerrir hakkında cezanın infazının tamamlanmasından sonra başlamak ve bir yıldan az olmamak üzere denetim süresi belirler.

(5) Tekerrür dolayısıyla belirlenen denetim süresinde, koşullu salıverilmeye ilişkin hükümler uygulanır.

(6) Hâkim, mükerrir hakkında denetim süresinin uzatılmasına karar verebilir. Denetim süresi en fazla beş yıla kadar uzatılabilir" şeklinde düzenlenmiştir.

5275 sayılı Kanunun 108. maddesinde düzenlenen mükerrirlere özgü infaz rejimi; özel bir infaz rejimi olmayıp, tekerrür veya özel tehlikeli suçluluk hallerinde hükümlünün şartlı salıverilmeden yararlanabilmesi için infaz kurumunda geçirmesi gereken süreyi uzatan özel bir durumdur. Maddeye göre, mükerrir ve özel tehlikeli suçlular, mahkum oldukları ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının otuzdokuz yılını, müebbet hapis cezasının otuzüç yılını ve süreli hapis cezasının dörtte üçünü infaz kurumunda iyi halli olarak geçirmeleri durumunda şartlı salıvermeden yararlanabilecektir. Bununla birlikte mükerrir ve özel tehlikeli suçlu oldukları belirlenenler hakkında cezalarının infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanacaktır. Denetim süresini belirleme görevi hükmü veren mahkemeye ait değildir. Hükmü veren mahkeme, TCK’nun 58/7. maddesi uyarınca mükerrir ve özel tehlikeli suçlular hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra da denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar vermekle yetinecek, ayrıca denetimli serbestlik tedbirinin süresini tayin etmeyecektir. Denetim süresini belirleme ve uzatma görevi, hükümlünün infaz aşamasındaki davranışlarını da değerlendirerek şartlı salıverilme ile ilgili kararı verecek olan mahkemeye aittir. Bu mahkeme bir yıldan az olmamak kaydıyla denetim süresi belirleyecek, beş yıldan fazla olmamak kaydıyla da denetim süresinin uzatılmasına karar verebilecektir.

Özel tehlikeli suçlular düzenlenmesine ilk kez 5237 sayılı TCK’nda yer verilmiş olup, kanun koyucu itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kişi ve örgüt mensubu suçluyu özel tehlikeli suçlu olarak kabul etmiştir. Özel tehlikeli suçlular bakımından, mükerrerliğin şartları oluşmaksızın mükerrirlere özgü infaz rejimi ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması esası getirilmek suretiyle, cezanın özel önleme amacı ön plana çıkarılmıştır. Söz konusu kişilerin özel tehlikeli olarak kabulünün sebebi ise diğer suç faillerine göre suça eğilimlerinin yüksek olmasıdır.

İtiyadi suçlu, suçu meslek edinen kişi ve örgüt mensubu suçluluk hallerinden birinin varlığı mahkemece tespit edildiği takdirde, hükümde bu durumun açıkça belirtilip, mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi gerekmektedir.

Bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlığın çözümü açısından önem arz eden "suçu meslek edinen kişi" kavramı üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır.
5237 sayılı TCK’nun "Tanımlar" başlıklı 6. maddesinin (i) bendinde;

"Suçu meslek edinen kişi deyiminden; kısmen de olsa geçimini suçtan elde ettiği kazançla sağlamaya alışmış kişi,

… Anlaşılır” hükmü yer almaktadır.

Suçu meslek edinen kişi hakkında TCK’nun 6. maddesinin gerekçesinde “Tasarının 45, 46 ve 47. maddelerinde yer alan ‘İtiyadı suçlu’, ‘Suçu meslek edinen kişi’ ve ‘Örgüt mensubu suçlu’ deyimlerine ilişkin tanımlar, bu madde kapsamına alınmıştır” açıklaması yapılmış,

Türk Ceza Kanunu Tasarısının 46. maddesinin gerekçesinde ise; “özel tehlike hali gösteren suçlular grubundan bir diğerini oluşturan suçu meslek edinen kişinin tanımının yapılması gerektiği görüşünden esinlenerek düzenlenmiştir.

Buna göre, kısmen de olsa suçtan elde ettiği kazançla geçimini sağlamaya alışmış kişi suçu meslek edinen kimsedir. Başka bir deyişle suçu meslek edinen kişi, suçtan elde ettiği kazançla hayatını sürdürme alışkanlığını (mutaden) elde etmiş bir kimsedir. Başka kazanç kaynağı olsa da, ne olursa olsun her türlü suçu kazanç sağlamak için işleyen kişi suçu meslek edinen kimsedir” açıklamasına yer verilmiştir.

Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 09.12.2003 gün ve 260-284 sayılı kararında açıklandığı üzere geçim; bir kimsenin bakımı ve beslenmesi, temel ihtiyaçlarının karşılanması, bunun için gerekli olan şeyler demektir. Suçun geçim vasıtası haline getirilmesi ise failin, kısmen de olsa süreklilik içinde suç işleyerek geçimini sağlamasıdır. Suçu meslek edinen kişi kısmen de olsa geçimini suçtan ettiği kazançla sağlamaya alışmış kişi olup, kişinin suçu işlemesinin sebebi, geçimini suçtan elde ettiği kazançla sağlama alışkanlığıdır. Bununla birlikte failin suçu geçim vasıtası haline getirdiğinin kabul edilmesi için aynı suçtan daha önce mahkum olmuş olması şartı aranmayacaktır. Ancak, failin daha öncede bu tür fiilleri işlediği hususunda kanaat oluşturacak yeterli deliller bulunmalıdır. Bununla birlikte failin, tek geçim vasıtasının suçtan elde ettiği kazanç olması da zorunlu değildir.

Mevcut kanuni düzenlemeler ve Ceza Genel Kurulu kararı birlikte değerlendirildiğinde; suçu meslek edinen kişiden söz edebilmesi için sanığın kısmen de olsa suçtan elde ettiği kazançla geçimini sağlamaya alışmış olması, diğer bir ifadeyle suçtan elde ettiği kazançla hayatını sürdürme alışkanlığını devam ettirmesi gerekmektedir. Sanığın başka kazanç kaynağı olsa dahi, kazanç sağlamak için her türlü suçu işlemesi halinde de suçu meslek edinen kişi olarak kabulü gerekir. Buna karşın, bir kimsenin suçu meslek edinen kişi olarak kabul edilebilmesi için aynı suçtan daha önce hakkında kesinleşmiş mahkumiyet hükmünün bulunması şart değildir.

Mahkemece, suçu meslek edinen kişi sıfatını belirlemek amacıyla her somut olayda sanığın yaşam tarzı, faaliyetleri, sosyal ve ekonomik durumuna ilişkin araştırma yapılmalı, sanığın kısmende olsa geçimini işlemiş olduğu suçtan elde ettiği kazançla sağladığının ve bunu alışkanlık haline getirdiğinin tespit edilmesi halinde, suçu meslek edinen kişi sıfatıyla TCK’nun 58/9. maddesi uyarınca hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmelidir.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Çeşme ilçesinde iki farklı adreste kitapevi işletmeciliği yaparak geçimini sağlayan ve gelir elde edebileceği bir başka faaliyeti bulunmayan sanığın, 2009 ve 2010 yılları arasında dört farklı zamanda iş yerlerinde, evinde ve aracında yapılan aramalarda satışa hazır halde çok sayıda bandrolsüz ve sahte bandrollü kitap ile bandrolsüz kitaplara basılmak üzere üretilmiş sahte bandroller ele geçirildiği, yapılan her arama faaliyetinden sonra sanık hakkında adli soruşturma başlatılıp, Cumhuriyet savcısınca savunmasının alındığı, sanığın böylece eylemlerinin ceza soruşturmasına konu olduğunu ve hakkında devam eden soruşturmalar bulunduğunu öğrenmesine rağmen eylemlerini devam ettirmek suretiyle suçtan elde ettiği kazançla geçimini sağladığı ve bunu alışkanlık haline getirdiği anlaşılmaktadır.

Buna göre, yerel mahkemece sanığın suçu meslek edinen kişi olarak kabulü ile hakkında TCK’nun 58/9. maddesinin uygulanmasında, Özel Dairece de bu uygulamanın isabetli bulunarak yerel mahkeme hükmünün onanmasında herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle,

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 11.02.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 27 Oca 2015, 18:03


Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları • İDDİANAMEDE ANLATILAN OLAYIN CEZA VERİLEN SUÇU KAPSAMAMASI

Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas: 2013/13-136
Karar: 2014/193

Sanık T…in hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCK’nun 142/1-b ve 143. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis, işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan aynı kanunun 116/4 ve 119/1-c maddeleri uyarınca 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, … 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 17.02.2009 gün ve 740-61 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 16.10.2012 gün ve 13893-21844 sayı ile;

"Suç tarihinin gerekçeli karar başlığına ‘10.09.2005’ yerine ‘10.09.2007’ şeklinde yazılması, yerinde düzeltilmesi olanaklı yazım hatası olarak kabul edilmiştir" açıklamasıyla her iki suç yönüyle de onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 14.12.2012 gün ve 212104 sayı ile;

"…Sanık hakkında şikayetçi A…’a ait işyerinden gece vakti hırsızlık yaptığı iddiasıyla TCK’nun 142/1-b, 143, 53, 63. maddelerden kamu davası açılmıştır. Mahkeme duruşma aşamasında 21.01.2009 tarihli celsede işyeri konut dokunulmazlığını ihlal fiilinden TCK’nun 116/2-4 ve 119/1-c maddelerden ek savunma vererek her iki fiilden de mahkumiyet hükmü kurmuştur.

İddianamede sanığın müştekiye ait işyerinden geceleyin hırsızlık yaptığı belirtilmekte olup, işyeri, sanığın hırsızlık fiilini gerçekleştirdiği yer olarak anlatılmaktadır. İddianame kapsamı incelendiğinde sanığın şikayetçiye ait işyerine geceleyin izinsiz girmek suretiyle işyeri dokunulmazlığını ihlal ettiğine dair herhangi bir vasıflandırma mevcut değildir.

Bu durumda iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir duraksamaya yer bırakmayacak biçimde açıklanması gerekirken işyeri-konut dokunulmazlığının ihlaline yönelik açılmış bir kamu davasının bulunmadığı gözükmektedir.

Bu sebeplerle sanık hakkında kamu davası açılmamış geceleyin işyeri dokunulmazlığını ihlal suçundan ceza tayini yasaya aykırı olmuştur" görüşüyle itiraz kanun başvurmuştur.

CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 13. Ceza Dairesince 15.01.2013 gün ve 26641-326 sayı ile; itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI

İnceleme, sanık T…hakkında işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan açılmış bir dava bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

… Cumhuriyet Başsavcılığınca sanık hakkında; "Olay tarihinde şikayetçiye ait işyerinde gece vakti meydana gelen hırsızlık olayında işyerinden şikayetçinin beyanına göre yaklaşık 4.000 YTL değerinde muhtelif markalarda sigaralar, muhtelif gıda maddeleri ve bir miktar bozuk para alındığı…" açıklamasına yer verilen iddianame ile kamu davası açılırken, 5237 sayılı TCK’nun 142/1-b, 143, 53 ve 63. maddelerinin sevk maddeleri olarak gösterildiği ve suçun gece vakti işyerinden hırsızlık olarak adlandırıldığı, yerel mahkemece hırsızlık suçunun yanında ek savunma hakkı verilmek suretiyle işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan da mahkumiyet kararı verildiği anlaşılmaktadır.

Ceza muhakamesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. 5271 sayılı CMK’nun 170/1. maddesi uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi istisnai hükümler dışında, kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Belirtilen kanunun 170. maddesinin 4. fıkrasında da; "İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır" düzenlemesine yer verilmiştir.

CMK’nun 225. maddesi uyarınca da; "Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir." Bu düzenleme gereğince hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.
Anılan kanuni düzenlemelere göre, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu iddia olunan eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık oluşturacaktır. Öğretide "davasız yargılama olmaz" ve "yargılamanın sınırlılığı" olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuki çözüme kavuşturacaktır.

Diğer taraftan CMK’nun 226. maddesinde ise; "(1) Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.

(2) Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.

(3) Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.

(4) Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır" hükmü getirilmiştir.

Soruşturma aşamasında elde ettiği delillerden ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, düzenlenen iddianame ile CMK’nun 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüte yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur. Böylelikle sanık; iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunabilmelidir. CMK’nun 226. maddesindeki düzenlemeyle iddianamede anlatılan eylem değişmemiş olduğunda, kanun koyucu o eylemin hukuksal niteliğinde değişiklik olmasını "yargılamanın sınırlılığı" ilkesine aykırı görmemiş, bu gibi hallerde sanığa ek savunma hakkı verilerek değişen suç niteliğine göre bir hüküm kurulmasına imkan sağlamıştır. Bu düzenlemenin bir sonucu olarak mahkeme, eylemin hangi suçu oluşturacağına ilişkin nitelendirmede iddia ve savunmayla bağlı değildir. Örneğin, iddianamede hırsızlık olarak nitelendirilen eylemin suç eşyasının kabul edilmesi suçunu oluşturacağı görüşünde olan mahkemece, sanığa ek savunma hakkı da verilmek suretiyle bahse konu suçtan hüküm kurulabilecektir. İddianamede anlatılan ve kapsamı belirlenen olayın dışında bir fail ve fiilin yargılanması söz konusu olduğunda ise, suç duyurusunda bulunulması ve iddianame ile dava açılması halinde gerekli görülürse her iki iddianame ile açılan davaların birleştirilmesi yoluna gidilebilecektir.

Nitekim Ceza Genel Kurulunun 16.04.2013 gün ve 1307-151 sayılı kararı başta olmak üzere bir çok kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Yerel mahkemece iddianamede tarif edilen ve cezalandırılması istenen eylemin konut dokunulmazlığının ihlali suçunu da oluşturduğu değerlendirilerek ek savunma hakkı verilmek suretiyle sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmuş ise de, hırsızlık suçunu oluşturduğu iddia olunan fiile ilişkin açıklamaları ve anlatımı içeren iddianamede işyeri dokunulmazlığının ihlali suçunu oluşturduğu düşünülen eylemin açıkça tarif edilmediği görülmektedir. Yargılamaya konu edilen ve hüküm kurulan işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunmadığından, öncelikle mahkemesince Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden belirlenmesi gerekirken, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılarak, davaya konu edilmeyen işyeri dokunulmazlığının ihlali eyleminden dolayı da yargılama yapılıp hüküm kurulması kanuna aykırı olup, bu hükmü onayan Özel Daire kararı da isabetsizdir.

Bu itibarla; itirazın kabulüne, Özel Daire onama kararının işyeri dokunulmazlığının ihlali suçu yönünden kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün işyeri dokunulmazlığının ihlali suçuna ilişkin olarak, davaya konu edilmeyen işyeri dokunulmazlığının ihlali eyleminden dolayı yargılama yapılıp hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ:

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 16.10.2012 gün ve 13893-21844 sayılı onama kararının işyeri dokunulmazlığının ihlali suçu yönünden KALDIRILMASINA,

3- … 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.02.2009 gün ve 740-61 sayılı hükmünün işyeri dokunulmazlığının ihlali suçuna ilişkin olarak sanık T… yönünden, davaya konu edilmeyen işyeri dokunulmazlığının ihlali eyleminden dolayı yargılama yapılıp hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,

4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİNE, 15.04.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 23 Oca 2015, 18:08


Yargıtay Ceza Daireleri Kararları • SUÇ ÜSTLENME,MEMUR EŞİNİ KORUMAK İÇİN SUÇU ÜSTLENME

T.C
YARGITAY
6.CEZA DAİRESİ
ESAS NO.2004/6201
KARAR NO.2006/2573
KARAR TARİHİ.16.03.2006

CÜRÜM İŞLEYENLERİ SAKLAMAK ,SUÇLUYU KAYIRMAK, SUÇ ÜSTLENMEK.
ALKOLLÜ MEMUR EŞİNİ KORUMAK İÇİN,MADDİ HASARLI VE YARALAMALI TRAFİK KAZASI SUÇUNU ÜSTÜNE ALMAK.

Yalan beyanda bulunmak suçundan sanık Ö……. hakkında yapılan duruşma sonunda; mahkumiyetine ilişkin (Çatalca Asliye Ceza Mahkemesi)nden verilen 29.4.2003 tarihli hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan, dava evrakı C.Başsavcılığından bozma isteyen 15.4.2004 tarihli tebliğname ile 13.5.2005 tarihinde Daireye gönderilmekle okunarak gereği görüşülüp düşünüldü:

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Maddi hasarlı ve yaralamayla sonuçlanan kabahat niteliğindeki bir trafik kazasında; aracı eşi kullandığı halde, eşinin olay sırasında alkollü ve aynı zamanda memur olması nedeniyle onu cezadan kurtarmak amacıyla soruşturma evresinde kollukta aracı kendisinin kullandığı şeklindeki suçu üstlenen sanığın eyleminin, 765 sayılı TCY.nın 296. maddesinin 1. fıkrasının son cümlesindeki suçu oluşturduğu ancak, bu suçu eşi yararına işlemiş olduğundan aynı maddenin 2. fıkrası (5237 sayılı TCY.nın 283/1-3) gereğince ceza verilemeyeceğinin gözetilmesi zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş, sanık Ö…. Coşkun’un temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle istem gibi (BOZULMASINA), 16.03.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 


Ceza Hukuku • 2 yıl 6 ay hapis cezası , bilişim suçu nedeniyle…

iyi geceler ben ve abım bilişim suclarından 2 yıl 6 ay hapıs cezası aldık ve temize gidecegız yalnız karsı taraf zararını 6 bınlıra veya 7 bınlıra olarak belırtmıs ben ıse en fazla 1 lıralık alıs verısler yapmıstım bunu ıtıraz dılekcemızde belırtsek bı yararı olurmu

5237 sayılır tck nın37/1 maddesi delaletıyle 5237 sayılı tck nın 142/2e maddesi uyarınca mahkumumıyetıne karar verılmıstır dıyor :/ napabılırım lutfen yardım.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: ramcodai42 — 30 Ara 2014, 20:25


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • ÜNİVERSİTE ÖĞRETİM GÖREVLİSİ / ELEMANI GÖREV SUÇU, YARGILAMA

Üniversite öğretim görevlileri ve öğretim elemanlarının görev suçlarında yargılama usulleri
T.C
YARGITAY
12.CEZA DAİRESİ
ESAS NO:2012/27656
KARAR NO:2012/25559
KARAR TARİHİ:28.11.2012

üniversite öğretim görevlileri ve öğretim elemanlarının görevleri dolayısıyla ya da görevlerini yaptıkları sırada işledikleri ileri sürülen suçlar hakkında soruşturma usülü, (KYOK)Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı, buna itiraz,Yükseköğretim Kurulu’nun suçtan zarar gören olarak kamu davasına katılma ve dolayısıyla hükmü temyiz etme hakkı bulunup bulunmadığı

2547 Sk 53

2547 sayılı yasa hükümlerine göre özel soruşturma usulüne tabi olan üniversite öğretim görevlileri ve öğretim elemanları hakkında Marmara Üniversitesi Rektörlüğünce verilen 27.12.2011 tarihli ve 6 sayılı soruşturma izni verilmemesi kararını müteakiben ilgililer hakkında, Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığının 13.03.2012 tarih ve 2010/13160 soruşturma nolu kararı ile verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara şikayetçi tarafından yapılan itiraz üzerine, sanıkların hukuki durumlarının Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas kurulundan alınacak raporla belirlenmesi gerektiğinden bahisle eksik araştırmayla kararverildiği gerekçesiyle Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararını kaldıran Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.05.2012 tarih ve 2012/522 D. İş sayılı kararı ile ilgili olarak;
Müştekinin şikâyeti üzerine Marmara Üniversitesi Rektörlüğünce verilen 27/12/2011 tarihli ve 6 sayılı soruşturma izni verilmemesi kararı nedeniyle ortada soruşturması gereken bir hazırlık soruşturması bulunmadığı cihetle, verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 172. maddesi kapsamında itiraza konu bir karar niteliğinde olmadığı gözetilmeksizin inceleme yapılmasına yer olmadığı kararı verilmesi yerine yapılan soruşturma evresi sonucu kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği yolundaki kabul ile itirazın kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu T.C. Adalet Bakanlığı’nın 13.08.2012 gün ve 47434 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.08.2012 gün ve 2012/223540 sayılı tebliğnamesi ile Daireye ihbar ve dava evrakı tevdi kılınmakla;

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

5271 sayılı CMK’nın 158/1-4. madde ve fıkraları uyarınca görev suçlarına ilişkin ihbar ya da yakınmanın öncelikle yetkili Cumhuriyet savcısınca değerlendirilerek, eylemin niteliği ve failin niteliği bakımından konunun özel soruşturma usulü öngören kanunlar kapsamında bulunması durumunda soruşturma izni istemesinin zorunlu bulunması karşısında, üniversite öğretim görevlileri ve öğretim elemanları olan ilgililer hakkında görev sebebiyle işlenen suç nedeniyle Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığınca 07.10.2010 tarihinde soruşturma izni talebinde bulunulduğu, 2547 sayılı kanun hükümlerine göre yapılan ön inceleme sonrasında Marmara Üniversitesi Rektörlüğünce verilen 27.12.2011 tarihli ve 6 sayılı soruşturma izni verilmemesi kararının, anılan yükseköğretim kurumunun 28.02.2012 tarih ve 3406 sayılı cevabi yazı içeriğinden anlaşıldığı üzere itiraz edilmeksizin kesinleştiği, bu aşamada Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığınca, başvurulacak herhangi bir merciin bulunmaması itibariyle teknik anlamda kovuşturmaya yer olmadığı kararı olarak değerlendirilemeyecek ve verildiği anda kesin olan kovuşturmama kararının itiraz merciince kovuşturmaya yer olmadığı kararı niteliğinde kabul edilerek, kovuşturma koşulu bulunmadığından itirazın reddine karar vermesi yerine itirazın kabulüne karar vermesi yasaya aykırı görüldüğünden,
Kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 30.05.2012 tarihli ve 2012/522 Değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 24 Ara 2014, 02:00


Yargıtay Ceza Daireleri Kararları • POLİS MEMURUN’UN İŞLEDİĞİ İŞKENCE SUÇU

T.C.
YARGITAY
8. CEZA DAİRESİ
ESAS NO. 2013/7707
KARAR NO. 2014/5504
KARAR TARİHİ. 6.3.2014

5237/m. 94, 279/1-2

ÖZET : Sanığın "Sen gel bakim buraya" diyerek seslenip çağırması üzerine müştekinin üslübun düzgün olmadığı şeklinde uyarması sonrasında, sanığın şikayetçinin yakasını tutarak tekme attığı, daha sonra diğer sanıkların gelerek ellerindeki joplar ile müştekiye vurdukları ve akabinde şahsın ellerini kelepçeleyerek araç içerisine alıp yaklaşık 20-25 dk dolaştırdıkları, bu arada her üç sanığın da şikayetçiyi araç içerisinde darp etmek suretiyle yaralamaları ve hakaret etmeleri eylemlerinin bir bütün halinde işkence suçunu oluşturduğu gözetilmelidir.

Başka bir sanığın suç tarihinde görevli olması, polis memuru olan diğer sanıkların katılanı darp etmeleri karşısında sadece uyarıda bulunması, katılanı darp etmelerine engel olmaması ve olayı olduğundan farklı şekilde aktarması, kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmaması eyleminin kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suçunu oluşturup oluşturmayacağı tartışılmadan beraat kararı verilmesi hukuka aykırıdır.

DAVA : Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : I- Sanık İ. hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükme yönelik olarak yapılan incelemede,

Mahkemece dosyada mevcut kanıtlar değerlendirilip gerektirici nedenleri açıklanmak suretiyle verilen beraat kararları usul ve yasaya uygun bulunduğundan, katılan vekilinin sübuta, eksik incelemeye yönelik yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün oybirliğiyle ONANMASINA,

II-1) Sanıklar M., M., ve A. hakkında yaralama, hakaret ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlere yönelik sanıklar müdafii ve katılan vekilinin temyizine yönelik yapılan incelemede;

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen kanıtlara, mahkemenin yargılama sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine göre yerinde görülmeyen sair itirazların reddine,

Ancak;

Suç tarihinde müşteki M.’ın, tanık G. ile birlikte … istikametinden … Caddesine yürürken 34 A … kod nolu araçta görev yapan sanık A.’ in "Sen gel bakim buraya" diyerek seslenip çağırması üzerine müştekinin üslübun düzgün olmadığı şeklinde uyarması sonrasında, sanık A.’ in şikayetçinin yakasını tutarak tekme attığı, daha sonra diğer sanıklar M. ve M.’nin gelerek ellerindeki joplar ile müştekiye vurdukları ve akabinde şahsın ellerini kelepçeleyerek araç içerisine alıp yaklaşık 20-25 dk dolaştırdıkları, bu arada her üç sanığında şikayetçiyi araç içerisinde darp etmek suretiyle raporda belirtilen şekilde yaralamaları ve hakaret etmeleri eylemlerinin bir bütün halinde işkence suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hükümler kurulması,

2) Sanık İ. hakkında görevi kötüye kullanma suçundan kurulan hükme yönelik Cumhuriyet Savcısının temyizine gelince;

Sanığın suç tarihinde görevli olması, polis memuru olan diğer sanıkların katılanı darp etmeleri karşısında sadece uyarıda bulunması, katılanı darp etmelerine engel olmaması ve olayı olduğundan farklı şekilde aktarması, kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmaması eyleminin, TCK.nun 279/1-2 maddesinde tanımlanan kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suçunu oluşturup oluşturmayacağı tartışılmadan yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı, Cumhuriyet Savcısı, sanıklar müdafii ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 06.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 20 Ara 2014, 00:02