Etiket arşivi: TAHSİLİ

BAKİYE BEDELİN TAHSİLİ / YENİ HÜKÜM / DİRENME KARARI

T.C.

YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E. 2006/19-94
K. 2006/129
T. 5.4.2006
BAKİYE BEDELİN TAHSİLİ
YENİ HÜKÜM
DİRENME KARARI
2004 s. İCRA VE İFLAS KANUNU (1)(2) [Madde 67]
1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 429]
Taraflar arasındaki “itirazın iptali”davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 7.Ticaret Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 11.7.2003 gün ve 2002/885-2003/793 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 25.5.2004 gün ve 2003/10013-2004/6149 sayılı ilamı ile;
( … Davacı vekili, 10.4.2000 ve 21.4.2000 tarihli icap-kabulü içeren karşılıklı yazışmalarla kurulan satış sözleşmesi uyarınca 7 Milyon USD bedelle davalılara satışı kararlaştırılan menkul eşyalar için 21.4.2000 tarihinde 100.000.000.000.- TL. ödendiğini, sözleşme uyarınca en geç 30.10.2000 tarihine kadar ödenmesi gereken bakiye bedelin ödenmemesi üzerine fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 1 Milyon USD’nin tahsili için girişilen icra takibine davalılarca haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürmüş ve itirazın iptali ile ®40 icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili davacının üst hakkı sahibi olduğu sırada müvekkili ile yaptığı kira sözleşmesine dayanılarak üst hakkı kapsamındaki otel ve tesislerde bulunan menkul malların 15-17 Eylül 1999 tarihli tesellüm tutanağı ile teslim alındığını, davacıya ait şahsi eşyaların 9.12.1999 tarihinde iade edildiğini, davacının üst hakkını İş Bankasına devretmesi nedeniyle davaya konu malların mülkiyetini müvekkiline geçiremediğini, mülkiyet ihtilafı çözümlenmediğinden satışın gerçekleşmediğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece üst hakkını devralan dava dışı şirketlerce dava konusu menkuller üzerinde mülkiyet iddiasında bulunulmadığından taraflar arasında imzalanan bağlayıcı nitelikteki sözleşme karşısında artık davalı şirketler yönünden ayıplı satıştan söz edilemeyeceği gerekçesi ile davanın kabulüne, itirazın iptali ile takibin devamına, ®40 icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalılar vekilince temyiz edilmiştir.
Davacının, lehine 49 yıllığına üst hakkı tesis ettirdiği hazine arazisi üzerine otel ve tesisler yapıp işletmeye hazır hale getirdikten sonra davalılara kiraya verdiği, daha sonra üst hakkını 3.12.1999 tarihinde tapuda dava dışı T.İş Bankası A.Ş.ne satıp devrettiği, T.İş Bankası A.Ş.tarafından da 28.6.2001 tarihinde yine tapuda İş Gayrimenkul Yatırım ortaklığına satılıp devredildiği, üst hakkının halen bu şirkete ait olduğu, üst hakkının devrinden sonra yapılan icap ve kabul niteliğindeki karşılıklı yazışmalarla otel ve tesislerdeki menkul eşyanın davacı tarafından davalılara satışının kararlaştırıldığı, satış bedelinin 100.000.000.000.- TL. sının peşin ödendiği, bakiye bedelin 1 Milyon USD’lik bölümü yönünden girişilen icra takibine itiraz üzerine bu davanın açıldığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 10.4.2000 ve 21.4.2000 tarihli icap ve kabul niteliğindeki yazışmalarla satışı kararlaştırılan üst hakkına konu otel ve tesislerdeki menkul eşyanın malik sıfatıyla asli zilyedliğinin davalılara geçirilip geçirilmediği, bu eşyaların üst hakkı kapsamında olup olmadığı ve dolayısıyla davacının davalıdan bakiye satış bedelini talep edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Davacı lehine kurulan üst hakkı 3.12.1999 tarihinde T.İş Bankası A.Ş.ye tapuda satılıp devredildiğinden bu hakkın kapsamında kalan ve davacı tarafça inşaa edilmiş olan otel ve tesislerin mülkiyetinin de üst hakkıyla birlikte İş Bankasına ve 28.6.2001 tarihli tapu satış ve devriyle de İş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığına geçtiği tartışmasızdır. Öte yandan davacı tarafından davalılara kira sözleşmesi çerçevesinde teslim edilmiş olan menkul eşyaların kiralanan otel ve tesislerin işletmesine özgülendiği de dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Başka bir deyimle, dava konusu menkul eşyaların üst hakkı kapsamındaki otel ve tesislerin teferruatı olduğunda kuşku yoktur.
O halde uyuşmazlığın çözümünde teferruat niteliğindeki menkul eşyaların üst hakkıyla birlikte T.İş Bankası A.Ş.ne devredilip devredilmediğinin ve bunun sonucu olarak davacının satış akdi gereğince yükümlendiği “malik sıfatıyla zilyedliği davalıya geçirme”borcunu ifa etme olanağına sahip olup olmadığının saptanması önem taşımaktadır.
Üst hakkının devri tarihinde yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken Türk Kanunu Medenisi’nin 621. maddesine göre, “Bir şeye ait yapılacak temliki tasarruflarda o şeyin istisna olunmayan teferruatı dahil olur”. Olayımızda, üst hakkının devrine ilişkin tapu akit tablolarına dava konusu menkullerin istisna tutulduğuna ilişkin herhangi bir şerh düşülmediği görülmektedir.
Bu durumda, otel ve tesislere özgülendiği tartışmasız olan teferruat niteliğindeki menkul malların mülkiyetinin de üst hakkıyla birlikte önce T.İş Bankası A.Ş.ne, daha sonra da İş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş.ne geçtiği ve 3.12.1999 tarihinden itibaren davacının bu mallar üzerindeki tasarruf yetkisinin sona erdiği anlaşılmaktadır.
Bir kimsenin kendisine ait olmayan bir şeyi geçerli olarak bir başkasına satması mümkün ise de, satış akdinin tamamlanabilmesi için öncelikle satıcının satışa konu malın maliki sıfatıyla asli zilyedliğini alıcıya devretmesi diğer bir ifadeyle, satılanın ifa zamanında satanın tasarrufunda bulunması gereklidir. Somut olayda davacı satış tarihi olan 21.4.2000 tarihinde satışa konu mallar üzerinde tasarruf yetkisine sahip olmadığından malik sıfatıyla zilyedliği davalıya teslim etme olanağı yoktur. Tasarruf yetkisine sahip olan T.İş Bankası A.Ş. tarafından davacıya asli zilyedliğin devri konusunda yetki verilmediğine göre olayda kısa elden teslimden de söz edilemez.
Böylece, dava konusu satış akdinde davacı, satılan menkul malların mülkiyetini alıcı davalılara geçirme borcunu yerine getiremediğinden, tasarruf yetkisi bulunmadığı için gerek satış, gerekse dava tarihi itibariyle ifa imkanından da yoksun olduğundan davalıdan bakiye satış bedelini talep etmesinin yasal dayanağı bulunmamaktadır.
Mahkemece bu yönler gözetilmeksizin somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, menkul mal satımına ilişkin sözleşmeye dayalı olarak, bakiye satış bedelinin tahsili istemiyle girişilen icra takibinde, borca itirazın iptali istemine ilişkindir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, işin esasına girişilmeden önce, Yerel Mahkemenin direnme kararının gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup, olmadığı ön sorun olarak tartışılmıştır.
Ön sorunun konusunu oluşturan olgu şudur:
Yerel Mahkeme, 11.7.2003 gün ve 2002/885 esas, 2003/793 karar sayılı önceki kararında, alacağın dayandırıldığı satım sözleşmesinin geçerli olduğunu ve davalıların takibe konu borcu ödemekle yükümlü bulunduklarını, borca itirazın haksız olduğunu benimsemiş ve davanın kabulüne karar vermiştir.
Özel Daire bu hükmü, davacı satıcının, satış tarihinde satışa konu mallar üzerinde tasarruf yetkisine ve dolayısıyla malik sıfatıyla zilyedliği davalıya teslim etme olanağına sahip bulunmadığı, olayda kısa elden teslimden de söz edilemeyeceği; tasarruf yetkisi bulunmadığı için gerek satış, gerekse dava tarihi itibariyle ifa imkanından yoksun olan, satılan menkullerin mülkiyetini alıcı davalılara geçirme borcunu yerine getiremeyen davacının, davalılardan bakiye satış bedelini talep edemeyeceği gerekçesiyle ve davanın reddi gereğine işaretle bozmuştur.
Davalılar vekili bozmaya uyulmasını davacı vekili ise direnme kararı verilmesini istemiştir.
Yerel Mahkeme; davacı satıcının, satıma konu menkul malları mülkiyet uyuşmazlığını gidererek, hukuki ayıptan ari şekilde davalılara teslim yükümlülüğünü yerine getirmeden, satış bedeli bakiyesi için talepte bulunamayacağını; mülkiyet uyuşmazlığının giderilmesinin muacceliyet koşulu olduğunu, bu koşul gerçekleşmeden yapılan icra takibinin ve itiraz üzerine açılan eldeki itirazın iptali davasının zamansız bulunduğunu, davanın bu nedenle reddine karar verilmesi gerekirken, önceki kararda bu yönün gözden kaçtığını, dolayısıyla, bozulan önceki kararın hatalı olduğunu; ancak, bozma ilamının da gerekçesi itibariyle hatalı bulunduğunu, zira, bozma ilamında, davacı ile dava dışı şirketler arasındaki mülkiyet uyuşmazlığının değerlendirildiğini, bozmaya uyulması halinde, davalılar yararına kazanılmış hak ve sonrasında kesin hüküm oluşacağından, davacının dava dışı şirketler aleyhine dava açabilmesi olanağının ortadan kalkacağını gerekçe göstermek suretiyle;davanın esas yönünden reddi gereğine işaret eden bozma ilamına kısmen direnilmesine, davacının öncelikle, kendisi ile dava dışı T. İş Bankası A.Ş. ve İş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. arasındaki mülkiyete ilişkin muarazayı giderip, varsa alacağını daha sonra isteyebileceği gerekçesiyle, davanın reddine karar vermiştir.
Görüldüğü üzere, davanın kabulüne dair önceki karar, Özel Dairece davanın reddi gereğine işaretle bozulmuş, Yerel Mahkeme de bozmadan sonraki yargılama sonucunda davanın reddine karar vermiş, ancak, ret gerekçesini, bozmada öngörülenden farklı şekilde oluşturmuş; verdiği bu kararı da direnme kararı olarak nitelendirmiştir.
Bu durumda, Yerel Mahkemece direnme kararı olarak nitelendirilen temyize konu kararın, gerçekte bir direnme kararı değil; farklı gerekçeyle de olsa, sonucu itibariyle bozma ilamında gösterilen yönde oluşturulmuş, yeni bir hüküm niteliğinde olduğu kabul edilmelidir.
Kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daireye aittir. Bu nedenle dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ : Taraflar vekillerinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 19. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 05.04.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN GÖREVİ / HAKSIZ FİİLDEN KAYNAKLANAN ALACAĞIN TAHSİLİ

T.C.

YARGITAY
Yedinci Hukuk Dairesi
E:2006/1028
K: 2006/1293
T:24.4.2006
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN GÖREVİ
HAKSIZ FİİLDEN KAYNAKLANAN ALACAĞIN TAHSİLİ
6762 s. TÜRK TİCARET KANUNU (1) (2) [Madde 4]
6762 s. TÜRK TİCARET KANUNU (1) (2) [Madde 5]
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı tarafından istenildiği, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, dosya incelendi. Dosyadaki belgeler okundu. Tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi, gereği görüşüldü:
Dava niteliği ve içeriği itibariyle tacir ya da ( tacir sayılan ) taraflar arasında haksız fiilden kaynaklanan alacağını tahsili için başlatılan icra takibine karşı öne sürülen itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece dava konusu alacağın uygulamada haksız eylem olarak nitelendirilen kaçak elektrik kullanımından kaynaklandığı gerekçe gösterilerek görevsizlik kararı verilmiş ise de, yerel mahkemenin vardığı sonuç davanın saptanan niteliğine ve tarafların davadaki sıfatına uygun düşmemektedir.
Yerel mahkeme hükmünün gerekçesinde açıklandığı gibi haksız eylemden kaynaklanan davaların Asliye Hukuk Mahkemelerinde görülmesi gerektiğine ilişkin yasal bir zorunluluk bulunmamaktadır. Aksine açılan davanın Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi hükmünde açıklanan mutlak ticari davalardan olması veya her iki tarafın tacir ve açılan davanın tarafların ticari işletmeleriyle ilgili bulunması ve davanın açıldığı yerde ayrı ticaret mahkemesinin kurulmuş olması halinde davalının yasal cevap süresi içerisinde iş bölümü itirazında bulunması koşulu ile bu gibi davaların Asliye Ticaret Mahkemelerinde görüleceği, aynı Kanunun 5. maddesi hükmünde duraksamasız açıklanmıştır. Taraflar tacirdir. Alacak haksız eylemden kaynaklansa dahi her iki tarafın ticari işletmeleriyle ilgilidir. Davalı taraf süresinde iş bölümü itirazında bulunmuş ise de, itiraz yerinde olmayıp davanın niteliği ve taraftarın davadaki sıfatı göz önüne alındığında davaya bakmak Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevine girmektedir.
SONUÇ : Hal böyle olunca davalı tarafın iş bölümü itirazının reddi ile işin esasın incelenmesi bundan sonra toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bu olgular göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz, davacı tarafın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde ilgilisine iadesine, 24.04.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.

SENET BEDELİNİN TAHSİLİ / SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME / İSPAT YÜKÜ

T.C.

YARGITAY

Onbirinci Hukuk Dairesi

E. 2005/11743

K. 2006/5169

T. 4.5.2006

SENET BEDELİNİN TAHSİLİ
SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME
İSPAT YÜKÜ
6762 s. TÜRK TİCARET KANUNU (1) (2) [Madde 644]
Taraflar arasında görülen davada Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 28.07.2005 tarih ve 2005/112-2005/224 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak taraf vekilleri tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 02.05.2006 gününde davacı avukatı Kadir Arıkan ile davalı avukatı Hakan Dölek gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ali Orhan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, taraflar arasındaki ticari ilişkiye dayalı olarak davalının keşide ettiği bono ve çeklerin itimada binaen süresinde tahsile konulmadığını davalının bu durumu suistimal ederek ödeme yapmadığını ileri sürerek TTK.nun 644. maddesi gereğince 211.600 DM., 13.500 USD ve 6.050.000.000 TL’nın senet bedeli vade tarihinden itibaren faizleriyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı vekili, taraflar arasındaki otobüs satımına ilişkin adi sözleşme gereğince davacıya ait otobüsün müvekkiline satıldığını, satış bedelinin kısmen ödenmesine rağmen satışın gerçekleşmediğini ödenen, kısımla ilgili senetlerin geri alındığını, davacı uhdesinde kalan teminat senetlerinin zaman aşımına uğradığını bir kısım bonolarda tahrifat yapıldığını bir kısmının ise üzerine ertelendi ibaresi yazılarak çizildiğini, davacı yetkilisinin tahrifatlı ve bedelsiz bonoları tahsile yeltenmekten hakkında derdest ceza davası olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece davacının gerçekleşmeyen alım-satıma dayalı olarak elinde tuttuğu teminat bonolarının tahsilini istediği gerekçesiyle dava reddedilmiştir.

Dairemizce davacı vekilinin dava konusu çeklere yönelik temyiz itirazları reddedilerek, dava konusu bonoların hangi hukuki ilişkiye dayalı olduğunun açıklattırılması, ticaret mahkemesi ile ağır ceza mahkemelerindeki davaların sonuçlarının beklenmesi ve gerektiğinde tarafların ticari defterlerinin incelenmesi gerektiğine işaretle karar bozulmuş ve bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davacı yanın taraflar arasındaki 1998 yılında tanzim edilen adi alım satım sözleşmesi ilişkisi bulunduğu yolundaki açıklaması çerçevesinde dava konusu bonoların davalının borçlarına karşılık teminat olarak alındığının 03.10.2003 tarihli dilekçesi ile kabul edildiği, söz konusu alım satım ilişkisine dayalı olarak yanlar arasında görülen dava sonucunda Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin kararı gereğince tekemmül etmemiş satış sözleşmesine dayalı olarak tarafların aldıklarını iade etmekle yükümlü bulunduklarının belirtildiği, bu durumda dava konusu çeklere ilişkin red kararının Yargıtay bozması kapsamı dışında tutulduğundan kesinleştiği, bonoların ise sözleşmenin tekammül etmemiş olması nedeniyle davalı aleyhine borç doğurmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, taraflar vekili temyiz etmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve otobüs satışına dayalı olarak alındığı iddia edilen ve satımın tekemmül etmemesi nedeniyle karşılıksız kalan zaman aşımına uğramış bonolarda malen kaydı bulunduğundan davacı vekilinin bozma kararımızdan önceki 03.10.2003, bozmadan sonraki tarihsiz dilekçesinde de dava konusu edilen bonoların bir kısmının malen, bir kısmının da nakden kaydını içerdiğini bildirmiş olması karşısında malen kaydını içeren bonoların gerçekleşmeyen satışa ilişkin olmaları nedeniyle bu bonoların iadesi gerektiğinden iadesi gereken bonolar açısından davanın reddinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamasına göre davacı vekilinin yerinde görülmeyen ve aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Ancak davacı vekili bozmadan sonra verdiği tarihsiz dilekçe ile bonoların dayandığı hukuki ilişkiyi açıklamış 7 adet bononun noterden kaydını istediğini bu bonoların nakit borç karşılığı aldığını ileri sürmüştür.

Gerçektende, dosyaya sunulan dava konusu bonolardan 7 adedinde bedelin nakten alındığı kaydı mevcuttur. Bu durumda bono borçlusu davalının bonodaki bu kaydın aksine nakden borç almadığını ispat yükü kendisine düşmektedir. O halde mahkemece borç para karşılığı verildiği iddia edilen ve nakden kaydını içeren bonolar açısından, bonoların geçersiz bir ilişki nedeniyle verildiğini ve bu nedenle de sebepsiz zenginleşmediğinin ispat yükünün davalıya yüklenmesi gerekirken, aksi düşünceyle davanın tümüyle reddedilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.

3- Davalı vekili HUMK.nun 433. maddesine dayalı olarak temyize cevap ile birlikte katılma yoluyla temyiz isteminde bulunmuş olmasına rağmen 22.09.2005 tarihli dilekçesi ile temyiz isteminden vazgeçtiğini bildirmiş olmakla temyiz isteminin reddi gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle kararın davacı yararına BOZULMASINA, 3 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin reddine, davalıdan temyiz harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 04.05.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.