Etiket arşivi: TARİHİ

Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • BOŞANMA, KATKI PAYI ALACAĞI, TANIMA VE TENFİZ, BOŞANMA TARİHİ

YARGITAY 8. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/17758
KARAR: 2014/2032

Davacı vekili, dava dilekçesinde; vekil edeni ile davalı evli iken davalının yurt dışına çalışmak için gittiğini, vekil edeninde bu sırada halı dokuma ve örgü işlerinden kazanç elde ettiğini, davalının gitmesinden beş yıl sonra vekil edenin de yurt dışına gittiğini ve orada da çalıştığını, davalı iki yıl yurt dışında çalıştıktan sonra malülen emekli olduğunu, vekil edeninin yabancı dil bilmemesinden faydalanarak boşanma kağıtları imzalattığını, vekil edenine bağlanan dul aylığını yıllarca vekil edeninden habersiz çektiğini, bu aylıklar ile ziynet eşyalarını da alarak Türkiye’de taşınmazlar satın aldığını belirterek, davanın kabulü ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla yüzbin TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesi ile TMK.nun 178. maddesi uyarınca, davanın evliliğin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde açılmadığından bu sebeple davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini , davalının davacıya hiçbir zaman “senin hakkını vermeyeceğim” demediğini, davacının söz konusu taşınmazlara ve araca hiçbir katkısının olmadığını belirterek zamanaşımı ve esastan davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece; “… süresinde yapılan zamanaşımı def’inin değerlendirildiğini, davanın 6098 sayılı TBK.nun 146 ve gerekse ondan önce yürürlükte bulunan 818 sayılı BK.nun 125. maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımı süresine tabii olduğunu, taraflar arasındaki boşanma davasına ait kararın 21.12.1993 tarihinde kesinleştiğini, bu tarih itibarıyla on yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, gerekçe göstermek suretiyle yerinde bulunan zamanaşımı def’i nedeniyle zaman aşımından davanın reddine “ karar verilmesi ve hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairenin 28.05.2013 tarih ve 2013/1236 Esas, 2013/8028 Karar sayılı ilamı ile Onanmıştır.

Davacı H… vekilleri bu sefer 08.07.2013 havale tarihli dilekçeleriyle, karar düzeltme isteğinde bulunarak onama kararının kaldırılmasıyla, yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini istemişlerdir.

Taraflar 18.12.1969 tarihinde evlenmiş, Hollanda / …Asliye Hukuk Mahkemesinde 06.07.1993 tarihinde davacı H… tarafından açılan boşanma davasının 01.11.1993 tarihinde karara bağlandığı ve yabancı mahkeme kararının 21.11.1993 tarihinde kesinleştiği belirlenmiştir. Bu durum karşısında evlenme tarihinden boşanma davasının açıldığı 06.07.1993 tarihine kadar eşler arasında 743 sayılı TMK.nun 170. maddesi uyarınca eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Eşler başka bir seçimlik mal rejimini seçtiklerini ileri sürmemişlerdir.

Eldeki davanın davalısı ve yabancı mahkemece, verilen boşanma kararının tanınması davasında davacı Ö… tarafından 30.01.2004 tarihinde …2. Aile Mahkemesinde 2007/377 Esas ile tanıma/tenfiz davasının açıldığı, bu davanın kabulle sonuçlandığı, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin denetiminden geçerek 07.11.2008 tarihinde kesinleştiği belirlenmiştir.

5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanunun 59. maddesi uyarınca; “Yabancı ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder.”

Hemen belirtmelidir ki, her mahkeme kararının kesin hüküm ve icra kabiliyeti olmak üzere iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Kesin hüküm teşkil eden mahkeme kararları-istisnalar dışında- icra kabiliyeti de taşırlar. Ne var ki, hem kesin hüküm, hem de icra kabiliyetini birlikte taşımayan mahkeme kararları da bulunmaktadır.

Bir mahkeme kararının kesin hüküm ve icra kabiliyeti olmak üzere iki sonucu birlikte taşıyıp taşımadığı, kesin hüküm teşkil eden o mahkeme kararının hukuki niteliğine göre belirlenir. Aynı sonuç yabancı mahkeme kararları için de söz konusudur.

Kesin hüküm, bir uyuşmazlığı nihai olarak ortadan kaldıran ve o hususun mahkemelerde yeniden inceleme konusu yapılmasına engel olan kanuni hakikat vasfıdır ve kararın aynı konuda, aynı taraflar arasında, aynı sebeple yeniden kaza organı önünde muhakeme konusu yapılamamasıdır.

İstisnalar dışında icra kabiliyeti olan kararlar, hem maddi hem de şekli kesinlik taşıyan kararlardır.

Maddi anlamda kesin hükmün, taşıdığı niteliğin gereği olarak, iki sonucu bulunmaktadır: kararın kesin delil teşkil etmesi ve aynı konuda, aynı taraflar arasında, aynı sebeple dava açılması halinde karşı tarafın kesin hüküm itirazında bulunabilmesidir.

İşte yabancı mahkeme kararının tanınmasının hukuki gerekçesini, kararın kesin hüküm kuvveti oluşturmaktadır.

Tanıma; “Bir mahkeme kararının kesin hüküm kuvvetinin yabancı ülkede kabulü”; tenfiz ise; “Bir mahkeme kararının, sahip olduğu kesin hüküm kuvvetinin sonucu olarak, maddi icra muamelelerini gerekli kılan kamu gücünü harekete geçiren vasfı”dır.

Her mahkeme kararı hem kesin hüküm, hem de icra kabiliyetini birlikte taşımamakta; bazı kararlar nitelikleri gereği yalnız kesin hüküm teşkil etmekte, fakat icra kabiliyetleri bulunmamaktadır.

İşte bu tür yabancı mahkeme kararları yalnız tanınabilir; tenfiz edilemezler. Çünkü icra kabiliyetleri yoktur.

Tespit kararları ile yenilik doğurucu kararların Türkiye’de yalnız tanınmaları mümkün olup; bunlara tanıma şartları uygulanacaktır. E… kararlarının ise, hem tanınmaları hem de tenfizleri mümkündür.

Boşanma kararları hukuksal nitelikçe yenilik doğurucu kararlardandır. Yenilik doğrucu kararlar ise, bir hukuki durumun kurulması, değiştirilmesi veya ortadan kaldırılması için hak sahibinin iradesinin kafi gelmemesi ve durumun ancak bir mahkeme kararı ile doğmasının gerekli olduğu hallerde açılan dava sonucu verilen karardır. Bu kararların hukuki alanda etkili olmaları için icraya ihtiyaçları yoktur. Bu kararlar taşıdıkları inşai tesir (yenilik doğrucu etki) ile arzu edilen sonuçları doğururlar. Hukukumuzda, yenilik doğurucu oldukları kabul edilen kararlar, babalık kararı, evlenmenin butlanı, ölüme bağlı tasarrufların iptali, nesebin reddi, evlat edinmeye izin ve boşanma kararları olarak sayılabilir. Bu kararların icra özelliği olmayıp; yabancı mahkeme kararı sadece bu kararlara yönelikse ve Türkiye’de nüfus kayıtlarında işlem yapılması amaçlanıyorsa, tanıma kararı bu amacı gerçekleştirmeye yeterli olacaktır.

Görülmektedir ki, boşanma kararları hukuki nitelikçe yenilik doğurucu kararlardan olmakla, tanınmaları olanaklıdır.

Ne var ki, bir boşanma kararı aynı zamanda icraya koymayı gerektiren, bir eda kararını (tazminat, nafaka, çocuk teslimi gibi) da taşıyorsa bu halde kararın eda bölümü için tenfiz şartlarının aranması gerekir.

Diğer taraftan, tanıma yabancı mahkemece verilen kesinleşmiş bir kararın kabul edilmesi işlemi olup; tanımada amaç, sadece kararın maddi anlamda kesinliğinden yararlanılmasıdır.

O halde, tanıma kararı verilebilmesinin ön koşulu bir yabancı mahkeme kararının varlığı ve bu kararın kesinleşmiş olmasıdır.

5718 sayılı Kanunun (MÖHUK), yukarıya metni aynen alınan 59.maddesinde; yabancı ilâmın kesin hüküm veya kesin delil etkisinin, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade edeceği düzenlenmiştir.

Bu hükümle, yabancı mahkemeye ait ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisinin yabancı mahkeme kararının tanınmasından itibaren değil, somut olayda tanımaya konu yabancı mahkemeye ait boşanma kararının kesinleştiği andan itibaren etkisini göstereceği kabul edilmiştir.

Bir başka deyişle, tanıma kararları nitelikleri gereği, verildikleri andan geriye etkili olarak yabancı mahkeme kararının kesinleştiği tarih itibariyle hüküm ifade edecektir. Bunun sonucu olarak da; boşanma kararının tanınması halinde taraflar, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren boşanmış kabul edilecek; boşanmanın kesinleşmesine bağlı hukuki sonuçlar da, yine bu tarihten itibaren hüküm ifade edecektir.

Açıklanan bu yasal düzenlemeye paralel bir başka düzenleme de, 23.11.2006 gün 26355 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 58. maddesinde yer almaktadır. Sözü edilen düzenlemede; yabancı mahkemelerce verilen boşanma kararları için Türk mahkemelerince tenfiz veya tanıma kararı verilip, tanıma ve tenfiz kararının kesinleşmesi halinde; boşanma tarihinin tanıma ve tenfiz kararının kesinleşme tarihi değil; yabancı mahkemece verilmiş olan kararın kesinleşme tarihi olacağı kabul edilmiştir.

Aynı Yönetmeliğin 157.maddesinde:

“(1)….Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun hükümleri uyarınca, yabancı devlet mahkemelerinden verilen ve ilgili devletin kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların işleme konulabilmesi için, yetkili Türk mahkemesince tenfiz edilmesi veya tanınması zorunludur.

(2) Devletimizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin bu konudaki hükümleri saklıdır.” düzenlemesi yer almaktadır.

Bu hükme göre de, yabancı mahkeme kararlarının Nüfus Müdürlüklerince işleme konulabilmesi için, yetkili Türk Mahkemesince tenfizi veya tanınması gerekmektedir. Öte yandan, 5718 sayılı Kanunun (MÖHUK) 52. maddesinin ilk cümlesinde, kararın tenfiz edilmesinde “hukukî yararı” bulunan “herkes”in tenfiz isteminde bulunabileceği düzenlenmiştir.

Vurgulamakta yarar vardır ki, bu düzenleme, daha önceki Kanun metninde olmayıp, 5718 sayılı Kanunla getirilmiştir.

MÖHUK.nun 8.maddesine göre, “Zamanaşımı, hukuki işlem ve ilişkinin esasına uygulanan hukuka tabidir.”

Şıpka, “….. Yabancı mahkemenin boşanma kararının Türkiye’de tanınması ön koşulu ile, bu boşanma kararı yabancı mahkemede kesinleştiği andan itibaren hükün doğurmuş sayılacağından, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalarda da Yargıtay’ın kabul ettiği zamanaşımı süresi olan bir yıllık süre, yabancı mahkemede kesinleşen boşanma davasının kesinleşme tarihinden itibaren başlaması gerekir. Zira boşanma kararlarının tenfizi için belirli bir zamanaşımı süresi bulunmadığından, yabancı mahkemece verilen kesinleşmiş boşanma kararı uzun yıllar sonra Türkiye’de açılan tenfiz kararının kesinleştiği tarihten başlatmak, 5718 sayılı MÖHUK’un 59. maddesinin hükmüne, amacına ve gerekçesine aykırı olduğu gibi, bu uygulama sonucunda, 20-25 yıl önce yabancı ülkelerde boşanmış olan eşleri, bugün dahi mal rejimi tasfiyesi ya da katkı payı davaları ile karşı karşıya getirebileceği endişemizi belirtmek isteriz” görüşünü savunmuştur. (Doç. Dr. Şükran Şıpka, Türk Hukukunda, Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar. 1. baskı, 2011, İstanbul, s: 365, ayrıca aynı kitap, s: 361 vd. bkz, Dairenin 8.6.2009 tarih ve 2030 E, 2937 sayılı kararı hariç bugüne kadarki kararları aynı yöndedir.)

Tanıma yada tenfiz kararı kesinleştiği tarihten itibaren yabancı mahkemenin boşanma kararı hukuki sonuçlarını doğurur, yargısına varıldığı takdirde karşılaşılan şu sonuçları ortaya koymak mümkündür.

1-Mal rejimi yabancı mahkemede açılan boşanma davasının dava tarihinde değil, yabancı mahkeme kararının tanıma ya da tenfizi kararının kesinleştiği andan itibaren sona erer ve tasfiye bu tarihten sonra yapılabilir.

2-Zaman aşımının başlangıcı; zaman aşımı tanıma/tenfiz edilen ve kesinleşen bu kararlardan sonra yabancı boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren değil, yani tanıma ve tenfiz kararının kesinleştiği tarihten itibaren işlemeye başlar.

3-Eşler arasındaki evlilik, bu durum karşısında yabancı boşanma kararının tanınmasından ya da tenfizinden sonra kesinleştiği tarihte değil, tanıma/tenfiz karanının kesinleştiği tarihte sona ermiş olur.

4-Boşanmanın fer’i (eki) haklarına ilişkin olarak zaman aşımının yer aldığı TMK.nun 178. maddesindeki bir yıllık özel zaman aşımı süresinin başlangıcı, yabancı boşanma kararının kesinleştiği tarih (MÖHUK.m.59) değil, tanıma/tenfiz kararının kesinleştiği tarih olacaktır.

5-Eşlerin ikisi de Türk asıllı ve yurt dışında çalışıyorlar. Eşlerden biri yabancı mahkemede açtığı boşanma davasının reddedilmesi ve o ülke hukukuna göre kesinleşmesi durumunda ve TMK.nun 166/4. maddesindeki koşulların gerçekleşmesi ile 3 yıllık filli ayrılığa dayanılarak yeniden boşanma davası açıldığında 3 yıllık sürenin başlangıç tarihi hangi karara göre ve nasıl değerlendirilecektir?
Yabancı mahkemeden verilen boşanmanın reddine ilişkin kararın yetkili Türk Mahkemesi’nce tanınmasına ya da tenfizine karar verilip, bu karar da kesinleştiğinde MÖHUK’un 59. maddesinin amacına uygun olarak yabancı mahkemenin kesinleşme tarihi esas alındığında tarafların boşanmalarına karar verilmesi mümkün olacaktır.

Tanıma ya da tenfiz kararının kesinleşme tarihi baz alındığında ise, aradan beklide çok uzun süre geçmesine karşın yine en azından bir 3 yıl daha bekleyecekler ve ondan sonra TMK.nun 166/4. fıkrasına dayanılarak boşanma davasını açabileceklerdir.

Bunun ise, toplum ve aile yapısı üzerinde yaratacağı aksi yöndeki etki, eşlerin karşı karşıya kalacağı psikolojik sorunlar vs. lerin etkisini hesaplamak mümkünmüdür?

TMK.nun 166/4. maddesindeki 3 yıllık sürenin başlangıcı konusu önemli bir sorun olarak ortada kalmaktadır.

6-Boşanma kararlarının tenfizi ya da tanınması için belirlenmiş bir zaman aşımı süresi de yoktur. Bu nedenle, yabancı mahkeme kararının tanıma ve tenfizi konusunda her zaman dava açılabilir. Tanıma ya da tenfizin kesinleşme tarihi esas alındığında işin daha da uzamasına neden olacağı açıktır. Yabancı mahkemeden verilen boşanma kararının kesinleştiği tarihten tanıma/tenfiz kararının kesinleştiği tarihe kadar edinilen malların durumu ne olacaktır?.

7-Yabancı mahkemeden verilen boşanma kararının verildiği ülke hukukuna göre kesinleşmesinden sonra fakat bu kararın tanınması ya da tenfizi için yetkili Türk Mahkemesinde açılan davanın devamı sonrasında veya böyle bir dava hiç açılmamış ancak bu arada eşlerden biri ölmüş olsa, böyle bir varsayımda; yabancı mahkemenin verdiği boşanma kararının tanınmasına ya da tenfizine ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra yabancı boşanma kararının kesinleştiği tarih zaman aşımının başlangıç tarihi olarak kabul edildiğinde, sağ kalan eş, ölen eşin mirasçısı olmayacaktır. Bu durum, TMK.nun 181, MÖHUK’un 52,54,58 ve 59. maddelerini amacına uygun düşecektir. Fakat zaman aşımının başlangıcı tanıma yada tenfiz kararının kesinleşme tarihi kabul edildiğinde ise, sağ kalan eş ölen eşin mirasçısı olabilecektir.

8-Eşlerden biri Türk vatandaşı, diğeri ise, yabancı uyruklu olduğu varsayımından hareket edildiğinde yabancı uyruklunun ülkesinde verilen boşanma kararı kesinleştiği tarihte o ülke hukukuna göre tüm hukuki sonuçlarını doğuracak yabancı uyruklu eş kararın kesinleştiği tarihten itibaren boşanmış olacak, ancak Türk vatandaşı eş tanıma ve tenfiz kararının kesinleştiği tarihten itibaren boşanmış kabul edilecektir. Böyle bir çelişkili ve garip bir durum ortaya çıkmış olacaktır.

Tüm bu açıklamalar karşısında her ne kadar tanıma kararı 07.11.2008 tarihinde kesinleşmiş ise de, yabancı mahkemenin boşanmaya ilişkin ilamı 21.12.1993 tarihinde kesinleştiğinden hukuki sonuçlarını bu tarih itibariyle doğurduğu, anılan madde hükmü gereğidir. Dava mal ayrılığı rejimi döneminde edinilen taşınmazlarla ilgili katkı payı alacağı isteğine ilişkin olduğuna göre olayda, Borçlar Kanununun başka türlü hüküm mevcut olmadığı takdirde her dava için öngördüğü 10 yıllık zamanaşımı süresini öngören TMK.nun 5.maddesi yollamasıyla 125. maddesindeki düzenlemenin uygulanması gerektiği hususunda duraksama da yoktur.

Yabancı Mahkemeden verilen boşanma kararının kesinleştiği 21.12.1993 tarihinden eldeki davanın açıldığı 28.09.2009 tarihine kadar 10 yıllık zaman aşımı süresi geçtiğinde zaman aşımı nedeniyle davanın reddi ile hükmün onanması doğrudur.

Yukarıda açıklanan nedenlerle dosya muhtevasına, dava evrakı ile tutanakları münderecatına ve Yargıtay ilamında açıklanan gerektirici sebeplere göre davacı vekilinin yerinde olmayan ve HUMK.nun 440.maddesinde yazılı hallerden hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteminin REDDİNE, anılan Kanunun 442. maddesi uyarınca (6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi gereğince 1086 sayılı HUMK’nun 427 ila 454. maddeleri yürürlükte bulunduğundan) takdiren 228,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyenden alınarak Hazine’ye irad kaydına ve aşağıda dökümü yazılı 50,45 TL peşin harcın red harcına mahsubu ile kalan 1,95 TL’nin karar düzeltme isteyen davacıdan alınmasına, 17.02.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Prş Mar 19, 2015 12:02 pm


Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları • UYAP’A EVRAKIN KAYIT TARİHİ, HAVALE TARİHİ OLARAK ESAS ALINMASI GEREKTİĞİ

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
ESAS NO: 2013/14-742
KARAR NO: 2014/16
KARAR TARİHİ..: 21.01.2014

>Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemine Kaydedilen Belgelerin Kayıt Tarihi – Havale Tarihi – Temyiz Tarihi

ÖZET: Cumhuriyet Başsavcılıkları ile Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ilgili genelgesine göre UYAP’a kaydedilerek elektronik ortama aktarılan belgelerle ilgili kayıt tarihi bu işlemler yönüyle havale tarihi olarak esas alınması gerekir.

Sanık Metin’in katılanlara karşı gerçekleştirmiş olduğu kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan 5237 sayılı TCK’nın 37. maddesi yollamasıyla 109/2, 109/3-b, 109/5, 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 5 yıl 15 ay hapis, katılan Zehra’ya karşı gerçekleştirmiş olduğu cinsel saldırı suçundan ise aynı kanunun 102/2,62 ve 53. maddeleri uyarınca 5 yıl 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 06.09.2012 gün ve 359-170 sayılı hükmün sanık müdafii ve katılan Neslihan tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 28.03.2013 gün ve 1502 – 3525 sayı ile;

"Sanık Metin müdafiinin hâkim havalesi bulunmayan temyiz dilekçesinde, yazı işleri müdürünün temyize ilişkin kayıt şerhinin temyiz süresinden sonra olan 14.09.2012 tarihini taşıdığı anlaşıldığından, süresi içinde yapılmayan temyiz isteğinin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 317. maddesi uyarınca reddine,

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükümlere yönelik katılan Neslihan vekilinin temyiz dilekçesi üzerine yapılan incelemede;

Oluşa göre, sanıkların, her iki mağdüreye karşı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işlediğinin anlaşılmış bulunması karşısında mağdure sayısınca suç oluşacağı gözetilmeksizin, zincirleme suç hükümlerinin uygulanması suretiyle eksik ceza tayini" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.09.2013 gün ve 256799 sayı ile;

"…Sanık müdafii 13.09.2012 tarihinde saat 10.52 de tarama merkezine vermiş olduğu temyiz dilekçesini uyap ortamında aktarmıştır. Uyap kayıtlarında bu durum açık olarak görülmektedir. Mahkeme yazı işleri müdürü temyiz dilekçesini 14.09.2012 tarihinde temyiz defterine kaydettiğinden temyiz süresinin hesaplanmasında bu tarih dikkate alınmıştır.

Sanık müdafii 13.09.2012 tarihinde ve süresi içinde temyiz iradesini açıklayan dilekçesini uyap ortamından dosyaya aktardığından temyiz süresinde yapılmıştır. Mahkeme yazı işleri müdürünün temyiz dilekçesini bir gün sonra onaylayarak temyiz defterine geç kaydetmesi sanığın temyiz hakkını ortadan kaldırmamalıdır. Bu nedenlerle sanık Metin müdafiinin temyiz isteminin reddine ilişkin kararın kaldırılması gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK’nın 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 26.09.2013 gün ve 8559-9722 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmemesi üzerine dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık Metin hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık müdafiinin temyiz dilekçesini adliye tarama merkezine müracaat ederek tarattığı 13.09.2012 tarihinin mi, yoksa mahkeme yazı işleri müdürünün dilekçeyi havale ettiği 14.09.2012 tarihinin mi temyiz tarihi olarak esas alınması gerektiği, bu bağlamda sanık müdafiinin temyiz isteminin süresinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından; 06.09.2012 günü tefhim edilen hükme yönelik olarak sanık müdafiinin 13.09.2012 günü adliyeye müracaat ederek görevlilerin yönlendirmesi ile tarama merkezinde temyiz dilekçesini taratıp dijital ortama aktardığı, ilgililerce dilekçenin üzerine "TARANDI" ibaresinin yazıldığı, hakim havalesi bulunmayan dilekçe üzerindeki mahkeme yazı işleri müdürlüğü temyiz kayıt tarihinin 14.09.2012 olduğu, UYAP ortamında sanık müdafiinin temyiz dilekçesinin verilme tarihinin 13.09.2012 saat 10.52 olarak kayıtlı olduğu, mahkeme temyiz defterinde sanık müdafiinin temyiz dilekçesi ile ilgili olarak, geldiği tarihin 13.09.2012, dilekçe veya layiha tarihinin ise 14.09.2012 olarak kayıtlı olduğu, Yargıtaya dosya gönderme formunda da temyiz tarihinin 13.09.2012 olarak gösterildiği anlaşılmaktadır.

Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi İçin, kanuna ve usulüne uygun bir temyiz davası açılması; temyiz davasının açılabilmesi için ise 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310. maddesine göre "süre" ve "istek" şartlarının birlikte gerçekleşmesi gereklidir.

CMUK’nın 310. maddesi, temyiz incelemesi yapılabilmesinin ilk şartı olan ve uyuşmazlık konusunu da ilgilendiren süreyi, hükmün tefhiminden ve tefhim edilememiş ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlemiştir.

Temyiz davası açılabilmesi için gerekli olan ikinci şart ise istektir.

Ceza yargılaması hukukunun temel prensiplerinden "davasız yargılama olmaz" ilkesinin doğal sonucu olarak, temyiz davası kendiliğinden açılamayacağından, bu konuda bir istek bulunması ve bu isteğin de hak ve yetkisi olan kişilerce yerine getirilmesi zorunluluğu aranmış, süre ve istek şartlarına uygun temyiz davası açılmamış olması durumunda Yargıtay tarafından hükmün incelenmesinin mümkün olmadığı ilkesi benimsenmiştir. Ancak kuralın istisnasına ihtiyaç duyan kanun koyucu, CMUK’nın 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereği halen yürürlükte olan 305. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenleme ile bu ilkeden ayrılarak on beş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya dair mahkûmiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçip temyiz incelemesinin kendiliğinden (re’sen) yapılmasını kabul etmiştir.

Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi açısından Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ve ilgili mevzuat üzerinde de durulmalıdır.

Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP), Yüksek Mahkemeler de dahil olmak üzere bütün yargı organları ile birlikte adli tıp ve icra daireleri arasında bilgi alışverişinin elektronik ortama taşınması, evrakın elektronik ortamda güvenli bir şekilde depolanması, kişilere internet üzerinden hizmet verilmesi, diğer kurumlarla elektronik ortamda hızlı, etkin ve güvenilir bilgi alışverişinin sağlanması ve bu kurumlardan istenilmesi gereken bilgilerin sistem tarafından hazır edilmesi, kısaca adalet hizmetlerinin daha hızlı ve güvenilir bir şekilci«* yerine getirilmesi amacıyla uygulamaya konulan bir bilişim sistemi projesidir.

Bu doğrultuda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun "Elektronik İşlemler" başlıklı 445. maddesinde; "UYAP (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi), adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla ol üştürülün bilişim sistemidir. Dava ve diğer yargılama İşlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hâllerde UYAP kullanılarak veriler kaydedilir ve saklanır" 5271 sayılı CMK’na 6352 sayılı Kanunun 95. maddesi ile eklenen "Elektronik İşlemler" başlıklı 38/A maddesinin birinci fıkrasında; "Her türlü ceza mahkemesi işlemlerinde UYAP (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi) kullanılır. Bu işlemlere ilişkin her türlü veri, bilgi, belge ve karar, UYAP vasıtasıyla işlenir, kaydedilir ve saklanır" şeklindeki düzenlemeler ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminin işlevi ve kullanılacağı alanlar tanımlanmıştır.

Cumhuriyet Başsavcılıkları ile Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin "Gelen evrakın havalesi" başlıklı 88. maddesinde; "…(3) Ön büro kurulan yerlerde mahkemelere gelen evrakın havale işlemi adlî yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu başkanlığının yetki vereceği yazı işleri müdürü veya zabıt kâtipleri tarafından yapılır.

(4) Evrakın alındığına ve elektronik ortama aktarıldığına dair başvuru sahibine ücretsiz olarak bir alındı belgesi verilir. Bu belge aynı zamanda havale yerine geçer" hükmü getirilmiştir.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun "Havale İşlemleri" başlıklı 24 no lu genelgesinde ise; "…Masraf, zaman ve hak kaybına sebep olunmaması, yasal sürelerin tespiti yönünden oluşabilecek tereddütlerin önlenmesi bakımından;

1- Havale için ibraz edilen dilekçe veya belgenin konusu Ve alındığı tarih ve sayıyı gösteren "Alındı Belgesinin ücretsiz olarak ilgilisine verilmesi,

2- Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminin (UYAP) tüm ülke çapında tam olarak 01.09.2008 tarihinden itibaren kullanılmaya başlanmasıyla birlikte kalem hizmetlerinin yapılmasında kullanılan defter ve kartonlar ile diğer işlemlerin,

UYAP ortamında oluşturulması ve yapılması esası benimsendiğinden; dilekçe veya belgelerin mümkünse dijital ortamda alınarak, mümkün değilse okunaklı bir şekilde taranarak zamanında, doğru ve eksiksiz biçimde UYAP’a kaydedilmesi, İm kaydın tarihinin havale tarihi olarak kabul edilmesi; bu hizmetlerin hızlı, verimli ve düzenli bir şekilde yapılıp yapılmadığının takip edilerek denetiminin sağlanması…"görüşlerine yer verilmiştir.

Görüldüğü üzere Cumhuriyet Başsavcılıkları ile Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ilgili genelgesine göre UYAP’a kaydedilerek elektronik ortama aktarılan belgelerle ilgili kayıt tarihinin ilgili işlemler yönüyle havale tarihi olarak esas alınması gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık müdafii 06.09.2012 günü yüzüne karşı verilen hükme yönelik olarak, bir haftalık temyiz süresinin son günü olan 13.09.2012 tarihinde adliyeye müracaat ederek hükmü temyiz etmek istediğini gösteren dilekçesini ibraz etmiş ve bu dilekçesi aynı gün dijital ortamda dosyaya aktarılmıştır. Bu aşamadan sonra adliyenin iç işleyişinden kaynaklanan gecikme ya da sorunların sanık aleyhine değerlendirilmemesi gerekir. Kaldı ki mahkeme temyiz defteri ile Yargıtay’a dosya gönderme formunda temyiz tarihinin 13.09.2012 olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle, sanık müdafiinin temyiz dilekçesinin taranarak UYAP’a aktarılma tarihinde temyiz edildiği ve dolayısıyla temyiz başvurusunun yasal süre içerisinde yapıldığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin "temyiz isteminin reddine ilişkin" kararı ile sanık Metin ve buna bağlı olarak sanık Dursun’un katılanlara karşı gerçekleştirmiş oldukları kişiyi hürriyetinden yoksun kılma eylemi nedeniyle kurulan hükme yönelik olarak bozma kararının kaldırılmasına ve dosyanın sanıkların katılanlara karşı gerçekleştirmiş oldukları kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile sanık Metin’in katılan Zehra’ya karşı gerçekleştirmiş olduğu cinsel saldırı suçu yönünden sanık Metin’in de başvurusu gözönünde bulundurmak suretiyle temyiz incelemesi yapılması için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2-Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 28.03.2013 gün ve 1502 – 3525 sayılı "temyiz isteminin reddine dair" kararı ile sanık Metin ve buna bağlı olarak sanık Dursun’un katılanlara karşı gerçekleştirmiş oldukları kişiyi hürriyetinden yoksun kılma eylemi nedeniyle kurulan hükme yönelik olarak bozma kararının KALDIRILMASINA,

3-Dosyanın, sanıkların katılanlara karşı gerçekleştirmiş oldukları kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile sanık Metin’in katılan Zehra’ya karşı gerçekleştirmiş olduğu cinsel saldırı suçu yönünden sanık Metin’in de başvurusu göz önünde bulundurulmak suretiyle temyiz incelemesi yapılması İçin Yargıtay 14. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.01.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Cum Mar 13, 2015 12:40 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • FATURA TARİHİ TEMERRÜTE ESAS KABUL EDİLEREK FAİZ İŞLETİLEMEZ

T.C
YARGITAY
15.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2013/6134
KARAR NO: 2014/1951
KARAR TARİHİ: 19.03.2014

>Salt fatura düzenlenmesi temerrüde esas olarak kabul edilemez.

"Yukarıda tarih ve numarası yazılı bozmaya uyularak verilen hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış, eksiklik nedeniyle mahalline iade edilen dosya ikmal edilerek gelmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye alacağın tahsili için girişilen icra takibine itirazın iptâli ve takibin devamı istemine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine dair verilen karar Dairemizce bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucu verilen karar bu kez davalı iş sahibi tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma ilamı gereğince inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.

2-Davacı yüklenici Bodrum 1. İcra Müdürlüğü’nün 2003/1356 sayılı takip dosyasıyla giriştiği icra takibinde 11.105,69 TL asıl alacak ile 14.897,06 TL işlemiş faiz talebinde bulunmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda takibin 7.265,00 TL asıl alacak, 10.312,32 TL işlemiş faiz üzerinden devamına karar verilmiştir. İşlemiş faiz alacağının 14.11.2000 fatura tarihi ile 22.04.2003 takip tarihi arasında geçen süre için hesaplandığı anlaşılmaktadır. Salt fatura düzenlenmesi temerrüde esas olarak kabul edilemez. Davacı bakiye alacağın ödenmesi için dava tarihinden önce miktar belirterek ihtar çekip davalıyı usulen temerrüde düşürmediğinden fatura tarihinden takip tarihine kadar geçen süre için hesaplanan 10.312,32 TL işlemiş faiz alacağına hükmedilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

KARAR : Yukarıda 1. bentte yazılı nedenlerle davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, hükmün 2. bent uyarınca temyiz eden davalı iş sahibi yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine, 19.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi."

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 09 Şub 2015, 09:01


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • NAFAKA,TEDBİR NAFAKASI ÇOCUKLARIN TESLİM TARİHİ İLE HÜKME…

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
ESAS N. 2013/1217
KARAR N. 2013/26000
KARAR T. 12.11.2013

> TEDBİR NAFAKASI– MÜŞTEREK ÇOCUKLARIN YARGILAMA SIRASINDA DAVALI BABA YANINDA KALMASI–TEDBİR NAFAKASININ ÇOCUKLARIN ANNEYE TESLİM TARİHİNDEN İTİBAREN KARAR VERİLMESİ

4721/m.169,174/1

ÖZET : Tarafların müşterek çocukları yargılama sırasında davalı baba yanında kaldığı halde, çocukların anneye teslim tarihinden geçerli olacak şekilde tedbir nafakasına karar verilmesi gerekirken, karar tarihinden geçerli olmak üzere tedbir nafakası takdiri doğru görülmemiştir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davacı kadın tarafından tazminat ve mal rejiminin tasfiyesine ilişkin hüküm yönünden; davalı koca tarafından ise tamamına yönelik olarak temyiz edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; duruşma için belirlenen 12.11.2013 günü duruşmalı temyiz eden davalı E. İ. vekili geldi. Karşı taraf temyiz eden davacı N. İ. ile vekilleri gelmediler. Gelenin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR :

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davacı kadının, dava dilekçesinde harcı verilmek suretiyle mal rejiminin tasfiyesine yönelik olarak açılmış bir davasının bulunmadığının anlaşılmasına göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,

2- Davacı kadın tarafından, dava dilekçesi ile 50.000 maddi ve manevi tazminat talebinde bulunduğu halde, davacı kadının Türk Medeni Kanununun 174/1. maddesi kapsamında kalan tazminat talebi hakkında olumlu yada olumsuz bir karar verilmemiş olması doğru görülmemiştir.

3- Tarafların müşterek çocukları O. Y. ve Z. İ. yargılama sırasında davalı baba yanında kaldığı halde, çocukların anneye teslim tarihinden geçerli olacak şekilde tedbir nafakasına ( TMK md.169 ) karar verilmesi gerekirken, karar tarihinden geçerli olmak üzere tedbir nafakası takdiri doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda 2 ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, duruşma için takdir olunan 990.00 TL. vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.11.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 20 Oca 2015, 20:31


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • TÜKETİCİ, AYIPLI ARACIN GERİ TESLİM TARİHİ, FAİZ BAŞLANGICI

Örnek bir olayda aracı satın alan viteste arızayı tespit etmiş ve karşı tarafa, yani aracı satın aldığı firmaya ihtar göndermiştir. Bu ihtarı alan firma ödemeyi reddedince araç sahibi dava açmıştır. Ancak davasında hem maddi hem de manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Manevi tazminatı kabul etmeyen mahkeme sadece maddi tazminat yönünden davacı lehine hüküm kurmuştur. Bunun yanında ihtarnamenin gönderildiği tarihten itibaren faize de hükmetmiştir. Yargıtay ise faiz konusunda farklı görüştedir. Yargıtay’a göre faiz ancak aracın fiilen firmaya teslim edildiği tarihten itibaren istenmelidir. Kararı aşağıda bulabilirsiniz:

T.C
YARGITAY
19.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2013/17670
KARAR NO: 2014/508
KARAR TARİHİ. 06.01.2014

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen
hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı vekili, davalıdan 02.08.2010 tarihinde alınan …2011 model binek …. marka otomobilin bir hafta olmadan seyir halinde iken viteste olduğunda ses çıkardığını, bununla alakalı olarak 11.08.2010 tarihinde davalı servisine başvuruda bulunulduğunu, 07.12.2010 tarihinde de ihtarname keşide edildiğini ancak bir sonuç alınamadığını ileri sürerek şimdilik 40.000 TL maddi 10.000 TL manevi tazminatın bildirim tarihinden itibaren işleyecek en yüksek reeskont faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiş, yargılama sırasında maddi tazminat talebini 9.158,06 TL artırarak 49.158,06 TL olarak ıslah etmiştir.

Davalı vekili, süresinde ayıp ihbarının yapılmadığını, sözleşmeden dönme değil, satış bedelinde indirimin gündeme gelebileceğini, tazminat isteminin yerinde olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece yapılan yargılama, toplanan deliller, benimsenen bilirkişi kurulu raporuna göre; aracın gizli ayıplı olduğu, davacı ayıplı araçtan istifade edemeyeceği için davalı tarafın indirim talebinin yerinde olmadığı, maddi tazminat talebinin kabulü, manevi tazminat isteminin reddi gerektiği gerekçeleri ile ayıplı olduğu tespit edilen dava konusu aracın davacı tarafından davalı firmaya iadesine, 49.158,06 TL maddi tazminatın 07.12.2010 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, şartları oluşmayan manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.

1)Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan öteki temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2)Mahkemece ayıplı aracın iadesine karar verildiğine göre birlikte ifa kuralı gereğince davalı lehine hükmedilen bedele, aracın fiilen davalıya iade edilip teslim edildiği tarihten itibaren faiz yürütülmesi gerekirken bu yön gözetilmeden daha önceki bir tarihten itibaren faiz yürütülmesine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte belirtilen sebeplerle davalı vekilinin öteki temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte belirtilen sebeplerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 06.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C
YARGITAY
13.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2011/15585
KARAR NO: 2012/17023
KARAR TARİHİ.02.07.2012

AYIPLI SATIŞ, SIFIR ARAÇTA İMALAT HATASI BULUNMASI, FAİZ…

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalılar avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı, davalılardan N… Otomotiv A.Ş. tarafından üretilen ve Trabzon Bayisi olan davalı B… Otomotiv Limited Şirketinden 28.02.2005 tarihinde, 38.750 TL bedelle 2005 model, …marka araç satın aldığını, imalat hatası bulunan aracın ön ve arka kapıları ile pencere camlarından sürekli sesler geldiğini, bu sorunun, başvurulan yetkili servislerce de giderilemediğini, öte yandan aracın klimasının soğutmadığını, çalıştığında aracın içine su girdiğini, bu arızanın giderilmesi için dört defa sökülen torpidonun, bu sökümler ne­deniyle yıprandığını, ayrıca aracın kalorifer kutusunun kırık, torpidonun da gevşek olduğunun belirlendiğini, araçtaki seslerin giderilmesi için aşırı de­recede gres yağı kullanılması nedeniyle araçta yağ lekeleri kaldığı gibi, aracın arızalarının da giderilemediğini ileri sürerek, araç için ödemiş olduğu satış bedelinin iadesine, olmadığı takdirde ise aracın ayıpsız yenisi ile değişti­rilmesine, bu da olmadığı takdirde ise fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 600,00 YTL değer kaybı ile, 400,00 YTL servise gidiş nedeniyle ödenen yol ve konaklama giderlerinin, ödenme tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiş, 28.02.2007 tarihli ıslah dilekçesi ile de, terditli taleplerinin sonuncusu olan, değer kaybı talebini 10.000 TL’ye, masraflarla ilgili talebini ise 600 TL’ye çıkarmıştır.

Davalılardan N… Otomotiv A.Ş., araçta fonksiyonel kullanımı etkileyen hiçbir arızanın bulunmadığını, davacının satın aldığı tarihten itibaren çeşitli şikayetlerle aracını servise getirdiğini, iş emirlerinin büyük bir bölümünün ses şikayetine dayandığını, araçtaki arızaların üretim hatasından değil dış etkenler nedeniyle meydana geldiğini, maldan yararlanamamanın süreklilik arzet­mediğini, onarım hakkının kullanıldığını savunarak, davanın reddini dilemiş, diğer davalı B… Otomotiv Limited Şirketi ise davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne, 38.750,00 TL’nin 28.02.2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, kararın da­yandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Dava konusu araç, davacı tarafından halen kullanılmakta olup iade edilmediğine göre, davacı ancak ürünün iade tarihinden itibaren faiz talep edebileceği halde mahkemece faize dava tarihinden hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden kararın düzeltilerek onan­ması HUMK’nın 438/7. maddesi hükmü gereğidir.

S o n u ç: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalıların sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bent gereğince mahkeme kararının hüküm bölümünün 1. maddesinin tamamen çıkarılarak yerine “DAVANIN KISMEN KABULÜ ile 38.750,00 TL’nin dava konusu aracın iade tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE” cümlesinin ya­zılmasına, kararın değiştirilmiş ve düzeltilmiş bu şekliyle (ONANMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 02.07.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 17 Ara 2014, 13:39


Temyiz dilekçesinin taranarak UYAP’a aktarılma tarihi temyiz başvurusu tarihi kabul edilmelidir

T.C
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
ESAS NO: 2013/14-742
KARAR NO: 2014/16
KARAR TARİHİ:21.01.2014

İlgili Madde:1412 SK CMUK madde 317
Kavramlar:Temyiz dilekçesinin uyaptan taranması
Sanık M…’nın katılanlara karşı gerçekleştirmiş olduğu kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan 5237 sayılı TCK’nun 37. maddesi yollamasıyla 109/2, 109/3-b, 109/5, 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 5 yıl 15 ay hapis, katılan Z…’ya karşı gerçekleştirmiş olduğu cinsel saldırı suçundan ise aynı kanunun 102/2, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 5 yıl 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, …2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 06.09.2012 gün ve 359-170 sayılı hükmün sanık müdafii ve katılan N… tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 28.03.2013 gün ve 1502 – 3525 sayı ile;

“Sanık M… müdafinin hâkim havalesi bulunmayan temyiz dilekçesinde, yazı işleri müdürünün temyize ilişkin kayıt şerhinin temyiz süresinden sonra olan 14.09.2012 tarihini taşıdığı anlaşıldığından, süresi içinde yapılmayan temyiz isteğinin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nun 317. maddesi uyarınca reddine,

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükümlere yönelik katılan N… vekilinin temyiz dilekçesi üzerine yapılan incelemede;

Oluşa göre, sanıkların, her iki mağdureye karşı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işlediğinin anlaşılmış bulunması karşısında mağdure sayısınca suç oluşacağı gözetilmeksizin, zincirleme suç hükümlerinin uygulanması suretiyle eksik ceza tayini” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.09.2013 gün ve 256799 sayı ile;

“…Sanık müdafii 13.09.2012 tarihinde saat 10.52 de tarama merkezine vermiş olduğu temyiz dilekçesini uyap ortamında aktarmıştır. Uyap kayıtlarında bu durum açık olarak görülmektedir. Mahkeme yazı işleri müdürü temyiz dilekçesini 14.09.2012 tarihinde temyiz defterine kaydettiğinden temyiz süresinin hesaplanmasında bu tarih dikkate alınmıştır.

Sanık müdafii 13.09.2012 tarihinde ve süresi içinde temyiz iradesini açıklayan dilekçesini uyap ortamından dosyaya aktardığından temyiz süresinde yapılmıştır. Mahkeme yazı işleri müdürünün temyiz dilekçesini bir gün sonra onaylayarak temyiz defterine geç kaydetmesi sanığın temyiz hakkını ortadan kaldırmamalıdır. Bu nedenlerle sanık M… müdafiinin temyiz isteminin reddine ilişkin kararın kaldırılması gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK’nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 26.09.2013 gün ve 8559-9722 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmemesi üzerine dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI

İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık M… hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık müdafiinin temyiz dilekçesini adliye tarama merkezine müracaat ederek tarattığı 13.09.2012 tarihinin mi, yoksa mahkeme yazı işleri müdürünün dilekçeyi havale ettiği 14.09.2012 tarihinin mi temyiz tarihi olarak esas alınması gerektiği, bu bağlamda sanık müdafiinin temyiz isteminin süresinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

06.09.2012 günü tefhim edilen hükme yönelik olarak sanık müdafiinin 13.09.2012 günü adliyeye müracaat ederek görevlilerin yönlendirmesi ile tarama merkezinde temyiz dilekçesini taratıp dijital ortama aktardığı, ilgililerce dilekçenin üzerine “TARANDI” ibaresinin yazıldığı, hakim havalesi bulunmayan dilekçe üzerindeki mahkeme yazı işleri müdürlüğü temyiz kayıt tarihinin 14.09.2012 olduğu,

UYAP ortamında sanık müdafiinin temyiz dilekçesinin verilme tarihinin 13.09.2012 saat 10.52 olarak kayıtlı olduğu,

Mahkeme temyiz defterinde sanık müdafiinin temyiz dilekçesi ile ilgili olarak, geldiği tarihin 13.09.2012, dilekçe veya layiha tarihinin ise 14.09.2012 olarak kayıtlı olduğu,

Yargıtaya dosya gönderme formunda da temyiz tarihinin 13.09.2012 olarak gösterildiği,

Anlaşılmaktadır.

Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, kanuna ve usulüne uygun bir temyiz davası açılması; temyiz davasının açılabilmesi için ise 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310. maddesine göre “süre” ve “istek” şartlarının birlikte gerçekleşmesi gereklidir.
CMUK’nun 310. maddesi, temyiz incelemesi yapılabilmesinin ilk şartı olan ve uyuşmazlık konusunu da ilgilendiren süreyi, hükmün tefhiminden ve tefhim edilememiş ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlemiştir.

Temyiz davası açılabilmesi için gerekli olan ikinci şart ise istektir.

Ceza yargılaması hukukunun temel prensiplerinden “davasız yargılama olmaz” ilkesinin doğal sonucu olarak, temyiz davası kendiliğinden açılamayacağından, bu konuda bir istek bulunması ve bu isteğin de hak ve yetkisi olan kişilerce yerine getirilmesi zorunluluğu aranmış, süre ve istek şartlarına uygun temyiz davası açılmamış olması durumunda Yargıtay tarafından hükmün incelenmesinin mümkün olmadığı ilkesi benimsenmiştir. Ancak kuralın istisnasına ihtiyaç duyan kanun koyucu, CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereği halen yürürlükte olan 305. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenleme ile bu ilkeden ayrılarak onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya dair mahkûmiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçip temyiz incelemesinin kendiliğinden (re’sen) yapılmasını kabul etmiştir.

Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi açısından Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ve ilgili mevzuat üzerinde de durulmalıdır.

Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP), Yüksek Mahkemeler de dahil olmak üzere bütün yargı organları ile birlikte adli tıp ve icra daireleri arasında bilgi alışverişinin elektronik ortama taşınması, evrakın elektronik ortamda güvenli bir şekilde depolanması, kişilere internet üzerinden hizmet verilmesi, diğer kurumlarla elektronik ortamda hızlı, etkin ve güvenilir bilgi alışverişinin sağlanması ve bu kurumlardan istenilmesi gereken bilgilerin sistem tarafından hazır edilmesi, kısaca adalet hizmetlerinin daha hızlı ve güvenilir bir şekilde yerine getirilmesi amacıyla uygulamaya konulan bir bilişim sistemi projesidir.

Bu doğrultuda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Elektronik İşlemler” başlıklı 445. maddesinde; “UYAP (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi), adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla oluşturulan bilişim sistemidir. Dava ve diğer yargılama işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hâllerde UYAP kullanılarak veriler kaydedilir ve saklanır”, 5271 sayılı CMK’na 6352 sayılı Kanunun 95. maddesi ile eklenen “Elektronik işlemler” başlıklı 38/A maddesinin birinci fıkrasında; “Her türlü ceza mahkemesi işlemlerinde UYAP (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi) kullanılır. Bu işlemlere ilişkin her türlü veri, bilgi, belge ve karar, UYAP vasıtasıyla işlenir, kaydedilir ve saklanır” şeklindeki düzenlemeler ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminin işlevi ve kullanılacağı alanlar tanımlanmıştır.

Cumhuriyet Başsavcılıkları ile Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin “Gelen evrakın havalesi” başlıklı 88. maddesinde; “…(3) Ön büro kurulan yerlerde mahkemelere gelen evrakın havale işlemi adlî yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu başkanlığının yetki vereceği yazı işleri müdürü veya zabıt kâtipleri tarafından yapılır.

(4) Evrakın alındığına ve elektronik ortama aktarıldığına dair başvuru sahibine ücretsiz olarak bir alındı belgesi verilir. Bu belge aynı zamanda havale yerine geçer” hükmü getirilmiştir.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun “Havale İşlemleri” başlıklı 24 no lu genelgesinde ise; “…Masraf, zaman ve hak kaybına sebep olunmaması, yasal sürelerin tespiti yönünden oluşabilecek tereddütlerin önlenmesi bakımından;

1- Havale için ibraz edilen dilekçe veya belgenin konusu ile alındığı tarih ve sayıyı gösteren “Alındı Belgesi”nin ücretsiz olarak ilgilisine verilmesi,

2- Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminin (UYAP) tüm ülke çapında tam olarak 01.09.2008 tarihinden itibaren kullanılmaya başlanmasıyla birlikte kalem hizmetlerinin yapılmasında kullanılan defter ve kartonlar ile diğer işlemlerin, UYAP ortamında oluşturulması ve yapılması esası benimsendiğinden; dilekçe veya belgelerin mümkünse dijital ortamda alınarak, mümkün değilse okunaklı bir şekilde taranarak zamanında, doğru ve eksiksiz biçimde UYAP’a kaydedilmesi, bu kaydın tarihinin havale tarihi olarak kabul edilmesi; bu hizmetlerin hızlı, verimli ve düzenli bir şekilde yapılıp yapılmadığının takip edilerek denetiminin sağlanması…” görüşlerine yer verilmiştir.

Görüldüğü üzere Cumhuriyet Başsavcılıkları ile Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ilgili genelgesine göre UYAP’a kaydedilerek elektronik ortama aktarılan belgelerle ilgili kayıt tarihinin ilgili işlemler yönüyle havale tarihi olarak esas alınması gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık müdafii 06.09.2012 günü yüzüne karşı verilen hükme yönelik olarak, bir haftalık temyiz süresinin son günü olan 13.09.2012 tarihinde adliyeye müracaat ederek hükmü temyiz etmek istediğini gösteren dilekçesini ibraz etmiş ve bu dilekçesi aynı gün dijital ortamda dosyaya aktarılmıştır. Bu aşamadan sonra adliyenin iç işleyişinden kaynaklanan gecikme ya da sorunların sanık aleyhine değerlendirilmemesi gerekir. Kaldı ki mahkeme temyiz defteri ile Yargıtay’a dosya gönderme formunda temyiz tarihinin 13.09.2012 olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle, sanık müdafiinin temyiz dilekçesinin taranarak UYAP’a aktarılma tarihinde temyiz edildiği ve dolayısıyla temyiz başvurusunun yasal süre içerisinde yapıldığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin “temyiz isteminin reddine ilişkin” kararı ile sanık M… ve buna bağlı olarak sanık D…’nin katılanlara karşı gerçekleştirmiş oldukları kişiyi hürriyetinden yoksun kılma eylemi nedeniyle kurulan hükme yönelik olarak bozma kararının kaldırılmasına ve dosyanın sanıkların katılanlara karşı gerçekleştirmiş oldukları kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile sanık M…’in katılan Z…’ya karşı gerçekleştirmiş olduğu cinsel saldırı suçu yönünden sanık M…in de başvurusu gözönünde bulundurmak suretiyle temyiz incelemesi yapılması için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 28.03.2013 gün ve 1502 – 3525 sayılı “temyiz isteminin reddine dair” kararı ile sanık M… ve buna bağlı olarak sanık D…’nin katılanlara karşı gerçekleştirmiş oldukları kişiyi hürriyetinden yoksun kılma eylemi nedeniyle kurulan hükme yönelik olarak bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın, sanıkların katılanlara karşı gerçekleştirmiş oldukları kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile sanık M…’in katılan …’ya karşı gerçekleştirmiş olduğu cinsel saldırı suçu yönünden sanık M…’in de başvurusu gözönünde bulundurulmak suretiyle temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 14. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.01.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2013/14-742 esas ve 2014-16 karar sayılı kararı

ibraz tarihi 6273 S.Yasadan önceyse çekte zamanaşımı süresi 6 ay

 

Mülga TTK yürürlükteyken ibraz edilip karşılıksız çıkan ÇEKİN , takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde Yeni TTK nın yürürlüğe girmesiyle 6 aylık mı 3 yıllık mı zamanaşımı süresinin uygulanacağı hakkında…
T.C.
YARGITAY 
12. HUKUK DAİRESİ

E. 2012/24984
K. 2013/1544
T. 22.1.2013
• ÇEKLERİN İBRAZ SÜRESİNİN BİTİM TARİHİNİN 6273 SAYILI YASANIN YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNDEN ÖNCE OLDUĞU ( Çeklerin 6 Aylık Zamanaşımı Süresine Tabi Olduğu )
• ALTI AYLIK ZAMANAŞIMI SÜRESİ ( Çeklerin İbraz Süresinin Bitim Tarihi 6273 S.K.’nın Yürürlüğe Girmesinden Önce Olduğundan Çeklerin 6 Aylık Zamanaşımı Süresine Tabi Olduğu )
• TAKİBİN KESİNLEŞMESİNDEN SONRA 6 AYLIK ZAMANAŞIMI SÜRESİNİN GEÇTİĞİ İDDİASI ( Çeklerin İbraz Süresinin Bitim Tarihi 6273 S.K.’nın Yürürlüğe Girmesinden Önce Olduğundan Çeklerin 6 Aylık Zamanaşımı Süresine Tabi Olduğu – 3 Yıl Olduğundan Bahisle İstemin Reddedilemeyeceği )
• 6273 SAYILI YASA İLE ZAMANAŞIMI SÜRESİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ ( Takip Konusu Çeklerin Keşide Tarihleri İbraz Süresinin Bitim Tarihi 6273 S.K.’nın Yürürlüğe Girmesinden Önce Olduğundan Çeklerin 6 Aylık Zamanaşımı Süresine Tabi Olduğu )
2709/m.2
6762/m.726
ÖZET : Çeke dayalı olarak yapılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takipte borçlu vekili; takibin kesinleşmesinden sonra 6 aylık zamanaşımı süresinin geçtiğini ve takibin zamanaşımına uğradığını belirterek, icranın geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Zamanaşımı şikayetine konu olan takip konusu çeklerin keşide tarihleri 2008 olup, ibraz süresinin bitim tarihi 6273 Sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce olduğundan, çekler 6 aylık zamanaşımı süresine tabidir. 6 aylık zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı incelenip karar verilmesi gerekirken zamanaşımı süresinin 3 yıl olduğundan bahisle istemin reddi hukuka aykırıdır.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Çeke dayalı olarak yapılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takipte borçlu vekili; takibin kesinleşmesinden sonra 6 aylık zamanaşımı süresinin geçtiğini ve takibin zamanaşımına uğradığını belirterek, icranın geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmiş, mahkemece 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesi ile değiştirilen 6762 Sayılı T.T.K.nun 726. maddesine göre zamanaşımının 3 yıl olarak dikkate alınması gerektiği, 3 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı belirtilerek istem reddedilmiştir.
03.02.2012 tarih ve 28193 ( mükerrer ) sayılı Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe giren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesiyle değişik 6762 Sayılı T.T.K.’nun 726. maddesinde; düzenlemesi yer almaktadır.
İlke olarak, herhangi bir kanun veya düzenleyici kural, hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da, yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilememeleri, yani, geçmişe etkili olmamalarıdır. Yasaları uygulama durumunda bulunanlar, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak şekilde yorumlamamakla yükümlüdürler. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. Kanun koyucu bu kaidenin aksine düzenleme yapabilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun; 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E., 1988/232 K.; 13.10.2004 gün ve 2004/10-528 E., 2004/533 K.; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E., 2005/241 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.
Bundan ayrı, devam eden uyuşmazlıklarda, tamamlanmamış hukuki durumlara yeni yasa veya düzenleyici kural, ( Tetfet immediat de la loi novelle ) niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Tamamlanmış hukuki durumların yeni yasa veya düzenleyici kuraldan etkilenmemesi, kazanılmış hakların saklı tutulması gereğinden kaynaklanan bir sonuçtur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2. maddesi hükmüne göre, Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir. Kazanılmış hak kavramı, her ne kadar açık bir biçimde Anayasaca düzenlenmemiş ise de, bunun hukuk devleti kavramının temel taşlarından biri olduğu ve Anayasalın bünyesinde mündemiç bulunduğu, Türk Kamu Hukuku’nda, öğretide ve yargısal kararlarda benimsenmektedir.
6273 Sayılı Kanunun 7.maddesi ile 6762 Sayılı T.T.K. 726.maddesinde yapılan değişiklikle çeklerde 6 ay olan zamanaşımı süresi 3 yıla çıkarılmıştır. Yukarıda açıklanan ilkelere göre değişikle getirilen 3 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için, çekin ibraz süresinin bitim tarihinin yasa değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihten sonra olması gerekmektedir.
Somut olayda zamanaşımı şikayetine konu olan takip konusu çeklerin keşide tarihleri 30.10.2008 ve 20.11.2008 olup, ibraz süresinin bitim tarihi 6273 Sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce olduğundan, çekler 6 aylık zamanaşımı süresine tabidir.
O halde mahkemece, bu durum dikkate alınarak 6 aylık zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı incelenip oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken zamanaşımı süresinin 3 yıl olduğundan bahisle istemin reddi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İ.İ.K. 366 ve H.U.M.K.’nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.01.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.

KANUN NO: 6102
TÜRK TİCARET KANUNU (*)
Kabul Tarihi: 13 Ocak 2011
C) Zamanaşımı
MADDE 814- (1) Hamilin, cirantalarla düzenleyene ve diğer çek borçlularına karşı sahip olduğu başvurma hakları, ibraz süresinin bitiminden itibaren (Değişik ibare : 6273 – 31.1.2012 / m.8) “üç yıl” geçmekle zamanaşımına uğrar.
(2) Çek borçlularından birinin diğerine karşı sahip olduğu başvurma hakları, bu çek borçlusunun çeki ödediği veya çekin dava yolu ile kendisine karşı ileri sürüldüğü tarihten itibaren (Değişik ibare : 6273 – 31.1.2012 / m.8) “üç yıl”geçmekle zamanaşımına uğrar.

 

https://www.facebook.com/groups/avmehmetkaya/

BOŞANMA DAVASI / ECRİMİSİL / DAVA AÇILMA TARİHİ / MADDİ TAZMİNAT

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E. 2006/2-235
K. 2006/334
T. 31.5.2006
BOŞANMA DAVASI
ECRİMİSİL
DAVA AÇILMA TARİHİ
MADDİ TAZMİNAT
4721 s. TÜRK MEDENİ KANUNU [Madde 168]
492 s. HARÇLAR KANUNU (1) [Madde 30]
492 s. HARÇLAR KANUNU (1) [Madde 32]
Taraflar arasındaki “boşanma”davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şişli 3. Aile Mahkemesince boşanma davasının kabulüne; müşterek çocuğun velayetinin davalıya verilmesine ve davacı ile şahsi münasebet tesisine; davalı ve müşterek çocuk yararına nafaka takdirine; davacının nafaka ve manevi tazminat taleplerinin reddi ile maddi tazminat ve ecrimisil istemi yönünden karar verilmesine yer olmadığına;davalının manevi tazminat talebinin reddi ile, maddi tazminat, mal rejimi tasfiyesi ve taşınmazların yarı payının tesciline dair talepler yönünden karar verilmesine yer olmadığına dair verilen 12.05.2004 gün ve 2003/159 E, 2004/594 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 07.03.2005 gün ve 2005/2448 E, 2005/3436 K. sayılı ilamı ile ;
( … 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davalı kadının usulüne uygun harcı verilerek açılmış bir dava ve karşı davasının bulunmamasına göre davalı kadının tüm, davacı kocanın aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Davacının talep etmiş olduğu maddi tazminat boşanmanın eki niteliğinde değildir. Bu konuda başvurma harcı alınmıştır. Eksik nisbi harcı tamamlattırılmadan ( Harçlar Kanunu md. 30 – 32 ) işin esası hakkında yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı boşanma istemine ilişkindir.
Davacı dava dilekçesinde, davalı ile evlendikleri 1996 yılından beri devam eden şiddetli geçimsizliğin son zamanlarda dayanılmaz boyutlara ulaştığını ileri sürerek, tarafların boşanmalarına ve müşterek çocuğun velayetinin kendisine verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş; aşamalarda davacı ve vekilince ibraz edilen dilekçelerde, ecrimisil ve manevi tazminat ile, müşterek evin alınması sırasında davacının yaptığı katkı karşılığı 20.000.000.000 TL maddi tazminata hükmedilmesi talep edilmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının evlilik birliğinin gerektirdiği yükümlülükleri yerine getirmediğini savunarak, tarafların boşanmalarına, müşterek çocuğun velayetinin müvekkiline verilmesi ile iştirak nafakası takdirini talep etmiş; aşamalarda ibraz ettiği dilekçelerinde maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
Mahkemenin, `boşanma davasının kabulüne; müşterek çocuğun velayetinin davalıya verilmesine ve davacı ile şahsi münasebet tesisine; davalı ve müşterek çocuk yararına nafaka takdirine; davacının nafaka ve manevi tazminat taleplerinin reddi ile maddi tazminat ve ecrimisil istemi yönünden karar verilmesine yer olmadığına; davalının manevi tazminat talebinin reddi ile, maddi tazminat, mal rejimi tasfiyesi ve taşınmazların yarı payının tesciline dair talepler yönünden karar verilmesine yer olmadığına` dair verdiği karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece `boşanmanın fer’i niteliğinde olmayan, davacının maddi tazminat talebine ilişkin, harcı ödenerek açılmış bir dava bulunmadığı gibi, usulüne uygun bir ıslah talebi de olmadığından, bu konuda hüküm tesisine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği` gerekçesiyle, direnme kararı verilmiştir.
Davacının, dava dilekçesinde yalnızca boşanma talebinde bulunduğu ve buna göre başvurma harcı alındığı; yargılama sırasında gerek davacı tarafından gerekse vekilince ibraz edilen 30.1.2003; 29.4.2003 ve 1.7.2003 tarihli dilekçelerde, müşterek ev alınırken davacının yaptığı katkı ve onarım giderleri karşılığı 20.000.000.000 TL maddi tazminat talep edilmesine karşın nispi harcın yatırılmadığı anlaşılmaktadır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık; davacının maddi tazminat istemine ilişkin usulüne uygun açılmış bir dava bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği ve 6.2.1984 gün 7/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da belirtildiği üzere, harca tabi olmayan davalarda hakimin dava dilekçesini havale tarihinde; harca tabi davalarda ise, harcın ödendiği tarihte dava açılmış sayılır.
Harca tabi davalara ait dilekçe, bu safhadan sonra, esas defterine kaydedilerek onu takip eden işlemlere başlanabilecektir. O halde davanın, ancak harcı yatırıldıktan sonra açılmış sayılacağı duraksamadan uzaktır.
Genel kural bu olmakla birlikte, asıl davanın eki niteliğindeki talepler ayrıca harca tabi olmadığı gibi, ayrıca vekalet ücretine de hükmedilemeyeceği kuşkusuzdur.
Bu noktada, boşanma davasının asıl konusuna bir takım yan sonuçların eklenmesi, diğer bir ifadeyle boşanma nedeniyle nafaka, maddi ve manevi tazminat, çocukların ana baba ile münasebetleri, karı koca mallarının tasfiyesinin talep ve hüküm altına alınması mümkündür. Boşanmaya hükmedilmedikçe, ikinci derecede kalan bu talepler hakkında karar verilmesi olanaklı değildir.
Şu hale göre; ancak boşanmanın eki niteliğindeki taleplerin ayrıca harca tabi olmadığı açıktır.
Somut olayda, dava dilekçesinde salt boşanma isteminde bulunan davacı, aşamalarda ibraz ettiği dilekçelerde, müşterek evin alınması sırasında yaptığı katkı karşılığı maddi tazminat talep etmiş, ne var ki harca ilişkin işlemleri yerine getirmemiştir.
Davacının maddi tazminat istemi ile, boşanma davasının dayandıkları hukuki ilişki ve maddi olaylar tamamen ayrı olduğundan;davacının tazminat talebi ayrı bir davanın konusunu teşkil etmektedir.
Bu itibarla, boşanmanın eki niteliğinde olmayan davacının maddi tazminat talebine ilişkin, usulüne uygun açılmış bir davadan söz edilmesi olanaklı değildir.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, davacının maddi tazminat talebi ile ilgili hüküm tesisine yer olmadığına dair verilen direnme kararı usul ve yasaya uygundur. Direnme kararı bu nedenle onanmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcının peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 31.05.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.