Etiket arşivi: tazminatına

YHGK, İcra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için alacağın likit olması gerekir

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/19-599 esas ve 2013/145 karar sayılı 23.01.2013 tarihli kararı

 

(….Davacı vekili, müvekkilinin davalıdan aldığı ürünleri üçüncü bir firmaya satmak istediğinde ayıplı olması nedeniyle satamadığını, alacağın tahsili için yapılan icra takibinin davalının haksız itirazı nedeniyle durduğunu ve fatura bedelinin takipten sonra ödendiğini ileri sürerek ödemenin borcun fer’ilerine mahsup edilmek suretiyle 3.000.000.- TL. yönünden itirazın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece davalının iade aldığı ürün bedeli olan asıl alacağı takip sırasında ödediği malları iade alma yükümlülüğü bulunmayan davalının bu bedelin fer’ilerine katlanmak zorunda olmadğı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 2008/524 esas-2008/9808 karar sayılı 20.10.2008 tarihli ilamıyla davacı alacaklının alacağın fer’ilerini de talep edebileceği gözetilmeden hüküm kurulduğu gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkemece bozma ilamına uyularak benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüyle itirazın kısmen iptaline, takibin 5616,28 TL. fer’i alacak üzerinden devamına, davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiş, hükmün taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 2009/11469 esas, 2010/920 karar Sayılı 03.02.2010 tarihli ilamıyla davacının itirazın iptaline konu yaptığı tutar 3000 TL.iken talep aşılarak 5616,28 TL. üzerinden takibin devamına karar verilmesinin HUMK’un 74.maddesine aykırılık oluşturduğu gerekçe gösterilerek hükmün davalı yararına bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bu bozma ilamına da uyularak yargılamaya devam edilmiş, davacı vekilinin ıslah talebinde bulunması üzerine itirazın iptali davalarında icra yoluyla istenilen bir alacağın daha sonra ıslah talebi ile arttırılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle davacı talebiyle bağlı kalınarak davanın kabulüne, davalının itirazının kısmen iptaliyle takibin 3.000.00 TL. üzerinden devamına, fazlaya dair ıslah taleplerinin ve şartları oluşmadığından icra inkar tazminatı itirazının ayrı ayrı reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

1 – Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı doğrultusunda inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenemeyeceğine ve özellikle bozma ilamına uyulduktan sonra usuli müktesep hak oluştuğundan ıslahın mümkün bulunmamasına göre davalı vekilinin tüm ve davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan öteki temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2 – Davaya konu alacak alım-satım ilişkisine dayalı olup likit (muayyen, belirlenebilir) olduğu gözetilmeden yanılgılı gerekçeyle davacı vekilinin icra inkar tazminatı isteminin reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir…)

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Taraf vekilleri

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.

Mahkemece, itirazın iptali davası açılmadan önce asıl alacak miktarını haricen ödeyen borçlunun alacağın ferileri yönünden itirazın iptalinin istenmesinde yasal engel bulunmadığı ancak alacak likit olmadığı için icra inkar tazminatına hükmedilemeyeceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne ve icra inkar tazminatı isteminin reddine karar verilmiştir.

Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize taraf vekilleri getirmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; icra takibine konu alacağın likit olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacı lehine %40’dan az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için icra inkar tazminatına ve onun koşullarından biri durumundaki “alacağın likitliği” kavramına ilişkin olarak, genel açıklamaların yapılmasında yarar görülmüştür.

2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67.maddesi uyarınca itirazın iptali davası, alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66.maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süresinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması halinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkar tazminatına da hükmedilebilir.

Yargıtay Daireleri ve Hukuk Genel Kurulu’nun kararlılık kazanmış uygulamasına göre; itirazın iptali davalarında İİK’in 67/2.maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak inkar tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.

Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur.

Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir.

Açıklanan bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davaya konu icra takibinin davalı/borçlu tarafından kabul edilen “iade faturasına” dayalı olarak yapıldığı ve icra takibinde tahsili istenilen asıl alacak tutarının fatura ile uyumlu olduğu çekişmesizdir.

İcra takibine konu asıl alacak miktarının belirli olması ve bu alacağa bağlı ferilerinin de taraflarca hesaplanabilir olması nedeniyle alacağın “likit” olduğunun kabulü gereklidir.

Bu itibarla; Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ :Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3″ atfıyla uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanunun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 23.01.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.

kaynak : kanunum.com

maçda ayağı kırılanın tazminatına mahkeme faul yoksa tazminat yok Yargıtay var dedi

Mahkeme ‘oyna’ dedi Yargıtay faul verdi

Halı saha maçında karşı takımdaki polis memurunun müdahalesiyle bacağı kırılan avukat, iş ve güç kaybı nedeniyle tazminat davası açtı. Mahkeme “Faul yok tazminat gereksiz” dedi ancak Yargıtay kararı bozdu

Yargıtay spor müsabakalarında sakatlığa neden olan oyuncunun rakip oyuncuya tazminat ödemesi gerektiğine karar verdi. Sakatlanmaya neden olan hareket faul olmasa bile, sakatlanan oyuncunun zararı karşılanacak. Yargıtay’da geçen çarşamba günü alınan ve çok tartışılacak karara dayanak olan olay Ankara’da yaşandı. Avukatlar ve polisler 10 Nisan 2005′te polis günü nedeniyle halı saha maçı yaptı. Bir pozisyonda polis memuru D.S.S., topu rakip sahaya hızla sürerken avukat M.Ş. topa müdahale etti. Bu sırada D.S.S.’nin ayağı, avukat M.Ş.’nin bacağına çarptı ve avukatın bacağı birkaç yerinden kırıldı. 4 ay rapor alan ve bacağına platinler takılan avukata, yüzde 4.3′lük sürekli iş ve güç kaybı raporu verildi. Avukat da hem işe gidemediği 4 ay hem de sürekli malullük nedeniyle polis memuru aleyhine 10 bin TL’lik maddi – manevi tazminat davası açtı. Dava Ankara 17′nci Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görüldü. Mahkemenin tanık olarak dinlediği aynı halı saha maçında oynayan avukat ve polisler, D.S.S.’nin kasti bir hareketinin olmadığını anlattı.

YARGITAY: TAZMİNAT GEREKİR
Tanık ifadeleriyle yetinmeyen mahkeme, Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi Öğretmenliği bölümünden bir öğretim üyesi ve bir hukukçuyu bilirkişi tayin etti. Bilirkişiler raporlarında özetle, “Hareket topa yapılmıştır ve futbol oyun kuralları içindedir. Polisin kastı yoktur. Ancak yine de iş ve gücünden kaldığı için tazminat ödenmesi gerekir. Ödenecek tazminat miktarı mahkemenin takdirindedir” görüşünü savundu. Mahkeme ise “Faul yoksa tazminat da ödenmez” diyerek davayı reddetti. Gerekçeyi de, “Spor karşılaşmalarında yaralanma veya ölüm olayında hukuki veya cezai bir sorumluluğun doğabilmesi için bu sonucun o spor dalının kurallarına aykırı bir hareket sonucu oluşması, zararla sonuç arasında illiyet bağı bulunması gerekir” diye özetledi. Dosya, Avukat M.Ş.’nin temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’ne geldi. Daire de “Her ne kadar faul olmasa da avukat iş ve gücünden kalmıştır. Bu nedenle tazminat ödenmesi gerekebilir. Bir daha bilirkişi incelemesi yaptırılarak uygun tazminatın hesaplanması gerekir” deyip yerel mahkemenin kararını bozdu. Daire bozma gerekçesinde şöyle dedi: “Spor faaliyeti sırasında hukuk kurallarına uymak bir hukuki zorunluluktur. Somut olayın çözümünde öncelikle Borçlar Kanunu’nun haksız fiile ilişkin maddelerin göz önüne alınması gerekir.” (Bir kişinin hukuka aykırı davranmasa bile yol açtığı zararı karşılaması maddesi.)

KARARI OY ÇOKLUĞUYLA BOZDU
Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi “tazminat gerekmez” içerikli ilk kararında direnince konu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na geldi. Genel Kurul, çarşamba günü yaptığı toplantıda, 4. Hukuk Dairesi’nin kararına katılarak yerel mahkemenin kararını oy çokluğuyla bozdu. Genel Kurul’daki bazı yüksek yargıçlarsa, tarafların oraya zevkine oynamak için gittiklerini, istenmeden de olsa sakatlanmaların yaşanabildiğini belirtti. Şimdi Ankara 17.Asliye Hukuk Mahkemesi yeniden bilirkişi görevlendirerek, avukat M.Ş.’nin uğradığı zararı hesaplatıp, bu miktarı D.S.S’nin ödemesi yönünde karar oluşturacak.

‘Sporun ruhuna ters bir karar…’
Avukat Metin Ülkü (Spor Hukukçusu): “Ben mahkemenin kararını doğru buluyorum. Yargıtay Genel Kurulu yanlış bir karara imza atmış. Çünkü böyle bir karar tüm sportif faaliyetleri bitirir. İnsanlar karşılıklı spor yapmaktan çekinir hale gelir. Amatör kümelerde kimse spor yapmaz. Müsabaka sırasında sportif bir müdahale yani faul varsa, kasıtlı olarak rakibi sportif mücadelenin dışında yaraladığını ispat ederlerse amatör olarak gerçekleşen bir faaliyette tazminat söz konusu olabilir. Fakat profesyonel futbolcuların şöyle bir ayrıcalığı var. Onlar bu müsabakalar nedeniyle para kazanıyorlar ve oynamasalar dahi kazançları devam ediyor sözleşmeleri gereği. Onların herhangi bir kazanç kaybı söz konusu değil. Ancak bir profesyonel futbolcunun çok ağır bir kasıt sonucu futbol hayatı biterse tazminat hakkı aranabilir. Bir iş davası olarak destekten yoksun kalma tazminatı söz konusu olabilir. Ama her sakatlanma, faul olsa da olmasa da tazminat gerektirir kararı çok baş ağrıtır, sporun ruhuna ters bir karardır.”