Etiket arşivi: UYARLAMA

KANUN YOLU VEYA MERCİİDE YANILMA / UYARLAMA YARGILAMASI SONUNDA VERİLEN KARAR / YETKİLİ VE GÖREVLİ MERCİİ

T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E. 2006/6-63
K. 2006/60
T. 28.3.2006
KANUN YOLU VEYA MERCİİDE YANILMA
UYARLAMA YARGILAMASI SONUNDA VERİLEN KARAR
YETKİLİ VE GÖREVLİ MERCİİ
5271 s. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [Madde 31]
5271 s. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [Madde 264]
5271 s. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [Madde 267]
5271 s. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [Madde 286]
5252 s. TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ HA… [Madde 9]
1412 s. CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (1) (MÜLGA ) [Madde 305]
S.’nin geceleyin yağma suçundan 765 sayılı TCK.’nun 497/1,522 ve 59/2. maddeleri uyarınca 14 yıl 7 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, bozma öncesi ceza miktarının kazanılmış hak oluşturması nedeniyle CYUK.’nun 326/son maddesi gereğince neticeten 8 yıl 4 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında TCK.’nun 31 ve 33. maddelerinin uygulanmasına ilişkin İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nden verilen 07.08.2003 gün ve 27-175 sayılı hükmün kesinleşmesinden sonra 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın yürürlüğe girmesi nedeniyle İstanbul C.Başsavcılığı’nca talepte bulunulması üzerine dosya üzerinde inceleme yapan yerel mahkeme, 21.06.2005 gün ve 27-175 sayılı ek karar ile S.’nin 5237 sayılı TCK.’nun 148/1 ve 62. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar sanığın TCK.’nun 53. maddesinin 1. fıkrasının a, b, c, d ve e bentlerinde yazılı hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına, kararın ilgililere tebliğine oyçokluğu ile karar vermiş, ayrıca karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde mahkemeye verilecek dilekçe ile itiraz edilebileceğini de kararında zikretmiştir.
İstanbul C.Savcısının temyiz süresi içinde verdiği 28.06.2005 havale tarihli dilekçe ile karara itiraz etmesi üzerine yerel mahkeme, yine dosya üzerinden 29.06.2005 gün ve aynı sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK.’nun 149/a, 62/1. maddeleri gereğince 8 yıl 4 ay hapis cezası vermiş ve önceki gerekçesini tekrar ederek bu kez aynı yasanın 148/1,62/1 ve 53. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezasına hükmedip ardından dosyayı itiraz merdine göndermiş, İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi de 08.07.2005 gün ve 2005/51 müteferrik sayılı kararı ile itirazın kabulüne, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 21.06.2005 gün ve 2003/27-175 sayılı ve 29.06.2005 gün ve aynı sayılı ek kararlarının kaldırılmasına karar vermiştir.
Bu karara karşı Adalet Bakanı tarafından yasa yararına bozma isteminde bulunulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesi 05.12.2005 gün ve 13666-11294 sayı ile;
( … 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9/1. maddesi uyarınca kural; lehe yasanın belirlenmesi ve uyarlanmasına ilişkin kararların dosya üzerinden verilebilmesidir.
Ancak;
a )Önceki yasaya göre sonraki yasa suçun öğelerinde değişiklik yapmışsa,
b )Önceki yasanın türü veya süresi bakımından erteleme dışında bıraktığı ceza yeni yasa tarafından erteleme kapsamına alınmışsa,
c )Önceki yasaya göre temel ceza alt sınırdan belirlenmişken, yeni yasa uyarlanırken alt sınırın üzerinde ceza saptanması konusunda veya alt ve üst sınırlar konulmuş artıncı ya da eksiltici bir hükmün uygulanmasında bir oranın belirlenmesi için mahkemece takdir hakkının kullanılması, böylece bireyselleştirme yapılması zorunluysa,
Duruşma açılmak suretiyle tüm bunların neden ve gerekçeleri de gösterilerek hüküm kurulması gerekir.
İnceleme konusu karara gelince;
Sanığın saat 23.00 sıralarında birlikte olmak için yakınanın işyerine gittiği, burada yiyeceğinin içine uyuşturucu etkisi olan madde koyarak bayılmasını sağladıktan sonra üzerinde bulunan 800.000.000.-Lira karşılığı döviz ve Türk parasını alarak kaçtığı, geri vermenin olmadığı sabit görülerek, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 24.04.2002 gün 20011338 Esas, 2002/184 Karar sayılı kararı ile 765 sayılı TCK’nun 495/1, 59/2, 31 ve 33. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay ağır hapis cezası verildiği, sanık ve savunmanının temyizi üzerine dairemizin 21.10.2002 tarihli kararında, “suçun gece işlendiği gözetilmeden aynı yasanın 97/1. maddesi yerine 495/1. maddesi ile uygulama yapılması ve 800.000.000.-Liranın pek aşırı yerine normal kabulü gerekçesi ile bozulmasına ve 1412 sayılı CMUK’nun 326/son maddesinin gözetilmesine” karar verilmiştir. Mahkemece bozmaya uyularak 07.08.2003 tarihli kararı ile sanığın 765 sayılı TCK’nun 501. maddesi aracılığıyla 497/1, 522/1, 59/2, 31 ve 1412 sayılı CMUK’nun 326/son maddeleri gereğince sanığın 8 yıl 4 ay ağır hapis cezasına hükmedilmiş, karar temyiz edilmeden kesinleşmiştir.
01.06.2005 gününde yürürlüğe giren 5237 Sayılı Yasanın uygulanması istendiğinde aynı mahkeme, dosya üzerinde inceleme yaptığı 21.06.2005 günlü kararında oyçokluğu ile “suçun nitelendirilmesinde”kazanılmış hakkı gözeterek, 5237 sayılı TCK’nun 148/1, 62/1, 53. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezasına hükmetmiştir. C.Savcısının itirazı üzerine mahkeme, yine dosya üzerinden 29.06.2005 günlü kararı ile 5237 sayılı TCK’nun 149/a, 62/1. maddeleri gereğince 8 yıl 4 ay hapis cezası vermiş ve önceki gerekçesini tekrar ederek 148/1,62/1,53. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezasına hükmetmiş, “C.Savcısının itirazının devamı halinde dosyanın 8. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine… )karar vermiştir.
Dosya üzerinde itirazı inceleyen İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi 08.07.2005 gün ve 2005/51 müteferrik sayılı kararında “kazanılmış hakkın suçun nitelendirilmesinin yapılmasında ve sanık hakkında uygulanan yasa maddeleri yönünden olmayıp, cezanın süresi bakımından gözetilmesi gereken bir husus olduğu, uyarlama yapıldığında sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nun 149/h, 62/1. maddelerine uyduğu, lehe bir düzenleme getirdiğinden itirazın kabulüne ve İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 21.06.2005 gün ve 2003/27-175 sayılı ve 29.06.2005 tarih ve aynı sayılı ek kararlarının kaldırılmasına karar vermiştir.
Somut olayda; sanığın eylemi için 5237 sayılı TCK’nun 148/3. maddesi aracılığıyla 148/d-h, 62/1 ve 53. maddelerinin uygulanması gerekmektedir. Dairemizin bozma kararında, yağına suçunun nitelikli halinin oluştuğu belirtilmiş, suçun türünde bir değişiklik yapılması gerektiği belirtilmemiştir. Bu nedenle “lehe kanun yolu davası üzerine aleyhe değiştirmeme zorunluluğu” yalnızca sonuç ceza bakımından düşünülmelidir. Uyuşmazlığı bu şekilde değerlendiren İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 08.07.2005 gün ve 2005/51 müteferrik sayılı kararındaki gerekçe yerinde bulunmuştur. Ancak; önceki ve sonraki yasada suçun yasal öğelerinde değişiklik bulunmaması, her iki yasaya göre de cezanın erteleme dışında kalması, önceki ve sonraki yasalara göre temel cezanın alt sınırdan belirlenmesi, cezada indirim yapan hükümler yönünden bireyselleştirmeyi gerektiren bir oran takdirinin söz konusu olmaması nedenleriyle itirazı inceleyen mahkemenin 5271 sayılı CMK’nun 271/2. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak, 5275 Sayılı Yasanın 9861, 101/1 ve 5252 Sayılı Yasanın 961. maddeleri uyarınca dosya üzerinden uyarlama kararı vermesi gerekmektedir.
Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay C.Başsavcılığı’nın gönderme yazısı incelenen dosya içeriğine göre, bu bakımdan yerinde görüldüğünden kabulü ile yağına suçundan hükümlü S. hakkında İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 08.07.2005 tarih 2005/51 müteferrik sayılı kararının 5271 sayılı CMK.’nun 309 ve 310. maddelerince bozulmasına” karar vermiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 14.03.2006 gün ve 176082 sayı ile;
“… Somut olayda, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 5237 Sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi üzerine dosya üzerinde yaptığı inceleme neticesinde verdiği mahkumiyete ilişkin 21.06.2005 gün 2003/27-175 sayılı ek kararı, bir hükümdür ve temyiz yasa yoluna tabidir. Nitekim, CGK.’nun 27.12.2005 gün ve 162/173 sayılı kararı da bu doğrultudadır.
Bu mahkumiyet hükmü, müdafii avukat M.’ye veya hükümlüye ya da vasisine tebliğ edilmemiştir. Buna ilişkin dosya içerisinde bir belge bulunmamaktadır. Dolayısıyla, mahkumiyete ilişkin ek karar kesinleşmemiştir. Kararın tebliğ işleminin tamamlanmasına müteakip verildiğinde temyiz dilekçesiyle birlikte dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay’a gönderilmesi gerekmektedir.
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 21.06.2005 gün ve 2003/27-175 sayılı ek kararı temyiz yasa yoluna tabi bulunması nedeniyle meselenin 5271 sayılı CMK.’nun 271. madde hükmüne göre itiraz mercii tarafından çözülmesi, karara bağlanması mümkün değildir. Temyiz yasa yoluna tabi bu ek karara Cumhuriyet Savcısının itirazı üzerine İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği 08.07.2005 gün ve 2005/51 müteferrik sayılı kararı da, hukuken geçersiz olması sebebiyle kanun yararına bozma istemi üzerine incelenemez.
Bu nedenlerle, kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi yerine yazılı şekilde itiraz merciinin kararının bozulmasına karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır…” görüşü ile itiraz yasa yoluna başvurarak, özel daire kararının kaldırılmasına, yasa yararına bozma isteminin reddine, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 21.06.2005 gün ve 27-175 sayılı ek kararının temyiz incelemesinin yapılabilmesi için gereğinin mahallinde yerine getirilmesine karar verilmesini istemiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
Özel daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki çözümü gereken uyuşmazlık, 765 sayılı Türk Ceza Yasası’nın yürürlükten kalkması ve 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın yürürlüğe girmesi nedeniyle, önceki ve sonraki yasal düzenlemelerden hangisinin lehe olduğunun saptanması bakımından, kesinleşen hükümler üzerine yapılacak yargılamada verilecek karara karşı hangi yasa yoluna başvurulabileceğinin belirlenmesine ilişkindir.
5252 Sayılı Yasanın 9. maddesinde, uyarlama yapılması suretiyle verilen hükümlere karşı başvurulabilecek yasa yolu belirtilmemiştir. O halde, yasa yollarına ilişkin olarak Usul Yasamızda mevcut hükümlerin değerlendirilmesiyle bir sonuca ulaşılmalıdır.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası’nda olağan yasa yolları olarak itiraz, istinaf ve temyiz öngörülmüştür. Ancak bölge adliye mahkemelerinin henüz göreve başlamaması nedeniyle istinaf yasa yoluna ilişkin hükümlerin bu devrede uygulanabilmesi olanağı bulunmamaktadır.
Ceza Muhakemesi Yasası’nın itiraz olunabilecek kararlara ilişkin 267. maddesinde, “Hakim kararları ile kanunun gösterdiği hallerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir” denilmektedir. Buna göre, kural olarak bütün hakimlik kararlarına karşı itiraz yasa yolu açıktır. Mahkeme kararlarına karşı itiraz ise, sadece yasanın açıkça gösterdiği hallerde mümkündür. Örneğin; Ceza Muhakemesi Yasası’nın 5/2. maddesinde mahkemenin görevsizlik kararına, 101/5. maddede ise mahkemenin tutuklama kararına karşı itiraz yoluna başvurulabileceği açıkça belirtildiğinden, bu kararlara karşı itiraz yasa yoluna başvurulabilir. Oysa 5252 Sayılı Yasanın 9. maddesinde itiraz yasa yoluna başvurmayı mümkün kılan bir düzenleme bulunmadığından, bu maddeye göre gerçekleştirilen yargılama sonunda verilen uyarlama kararlarına karşı itiraz yasa yoluna başvurulamaz.
Temyiz yasa yolu bakımından ise; 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa’nın 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş kararlar hakkında Ceza Yargılamaları Usulü Yasası’nın 322. maddesinin dört, beş ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere 305 ila 326. maddeleri uygulanacağı için, konunun temyize ilişkin olan ve halen yürürlükte bulunan bu hükümler yönünden de incelenmesi gerekir.
Anılan yasanın 305. maddesinde, ceza mahkemelerinden verilen hükümlerin temyiz olunabileceği belirtildikten sonra, temyiz edilemeyecek nitelikteki hükümler sayılmıştır. 1412 sayılı Ceza Yargılamaları Usulü Yasası’nın “hükümleri” gösteren 253. maddesi yürürlükten kalktığı için, hangi kararların “hüküm” niteliğinde olduğu 5271 Sayılı Yasaya göre saptanmalıdır. Bu yasanın 223. maddesinde, “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkumiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi” kararlarının hüküm olduğu belirtilmektedir. O halde, 5252 Sayılı Yasanın 9. maddesinin 1. fıkrasına göre, ister genel prensip uyarınca duruşmalı yargılamada, isterse ayrıksı yöntem olarak evrak üzerinde yapılan inceleme sonunda verilmiş bulunsun, sonraki lehe yasa nedeniyle yapılan uyarlama yargılamasında verilen bu tür kararlar hüküm niteliğinde olduklarından, 1412 sayılı CYUK.’nun 305. maddesinde belirtilen istisnalar dışında bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulabilecektir.
Öte yandan, yasa yollarına başvuru hakkına sahip olanların bu haklarını kullanırken yanlışlık yapabilecekleri yasa koyucu tarafından da öngörülmüş, Ceza Yargılamaları Yasası’nın 264. maddesinde, kabul edilebilir bir başvuru olması koşuluyla, kanun yolunun veya merciin belirlenmesindeki yanılmanın, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı kuralı getirilmiştir. Örneğin; temyiz yasa yoluna başvurulurken verilen dilekçede yasa yolunun adı itiraz olarak belirtilmiş veya başvurulan mercii yanlış belirlenmişse, bu başvurular geçersiz sayılmayacaktır. Hemen belirtmek gerekir ki, böyle bir başvurunun kabul edilebilir, başka deyişle gerek başvuru sahibine, gerekse başvuruya ilişkin yöntem ve süre gibi koşullara uygun bulunması lazımdır. Şayet kabul edilebilir bir başvuruda açıklanan yanılgılar söz konusu ise, başvurunun yapıldığı merciin 264. maddenin 2. fıkrası uyarınca başvuruyu derhal görevli ve yetkili olan mercie göndermesi gerekir. Ancak başvuru yapılan merci de yanılarak kendisini yetkili ve görevli sayıp karar vermişse, bu karar hukuken geçersizdir. Olağan yasa yolu başvurusunun henüz yöntemince sonuçlandırılmamış olmasından dolayı, böyle bir karara karşı yasa yararına bozma isteminde bulunulması da olanaksızdır. Bu durumda, yasa yolu denetiminde asıl görevli ve yetkili bulunan merciin mevcut başvuruyu sonuçlandırması gerekir.
Bu açıklamalar ışığında somut olayı değerlendirdiğimizde;
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 765 sayılı Türk Ceza Yasası hükümlerine göre verilen ve önceden kesinleşmiş bulunan mahkumiyet hükmünde 5252 Sayılı Yasanın 9. maddesinin 1. fıkrasına göre gerçekleştirdiği değişiklik yargılaması sonucunda, sonraki yasa olan 5237 sayılı TCK.’nun 148/1,62. maddeleri uyarınca hükümlünün eyleminin karşılığını 5 yıl hapis cezası olarak saptayıp kurduğu yeni hüküm temyiz yasa yoluna tabidir.
5271 sayılı Ceza Yargılamaları Yasası’nın 31/son maddesi uyarınca bildirilmesi zorunlu bulunan, başvurulacak yasa yolu, mercii ve süresi, yerel mahkeme kararında “temyiz” yerine yanlışlıkla “itiraz” olarak saptanıp gösterilmiş, C.Savcısı da buna dayanarak temyiz süresi içinde itiraz yasa yoluna başvurmuştur. Bu durumda itiraz merciinin, yasa yoluna başvuruda hataya düşüldüğünü saptayarak, kararın tabi bulunduğu doğru yasa yolunun temyiz olduğuna işaretle inceleme yapılabilmesi için dosyayı Yargıtay’a göndermesi gerekirken, kendisini yetkili ve görevli sayarak başvuruyu sonuçlandırmak suretiyle verdiği karar hükümsüzdür. Böyle bir karara karşı yasa yararına bozma isteminde bulunulamaz. Yargıtay C.Başsavcılığı itirazı bu yönüyle isabetli bulunduğundan kabulü ile, özel daire kararının kaldırılmasına, yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmelidir.
Bu durumda, Yerel C.Savcısının uyarlama hükmüne yönelik mevcut başvurusunun temyiz yasa yolu başvurusu sayılarak özel dairece incelenmesi gerekmektedir. Ancak, kendisi hakkında verilen uyarlama kararına karşı hükümlünün de temyiz yasa yoluna başvurma hakkı bulunmaktadır. Oysa dosya içerisinde kararın hükümlüye veya müdafii ile varsa vasisine tebliğ edildiği ile ilişkin bir belge mevcut değildir. O halde, öncelikle dosyanın mahalline gönderilerek hükümlü veya adına tebliğ yapılabilecek kişilere gerekli tebligatın tamamlanması, süresi içinde başvuruda bulunulması halinde tebligata ilişkin belgeler ve dilekçenin eklenip bu başvurunun da Yerel C.Savcısının başvurusu ile birlikte incelenmek üzere dosyanın Yargıtay’a iadesi gereklidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 05.12.2005 gün ve 13666-11294 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanının yasa yararına bozma isteminin REDDİNE,
4- İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 21.06.2005 gün ve 27-175 sayılı ek kararının hükümlü veya adına tebligatı almaya yetkili yasal temsilcisi ya da müdafiine yerel mahkemece tebliği ile süresi içinde başvuruda bulunulması halinde tebligata ilişkin belgeler ve dilekçe eklenerek, C.Savcısının mevcut başvurusu ile birlikte temyiz incelemesine tabi tutulmak üzere Yargıtay’a iadesi için dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığı’na tevdiine, 28.03.2006 günü oybirliği ile karar verildi.

LEHE YASANIN BELİRLENMESİ VE UYARLANMASI / UYARLAMA KARARI / DURUŞMA AÇILMASI

T.C.
YARGITAY
Altıncı Ceza Dairesi
E: 2006/8324
K: 2006/5996
T: 13.6.2006
LEHE YASANIN BELİRLENMESİ VE UYARLANMASI
UYARLAMA KARARI
DURUŞMA AÇILMASI

5275 s. CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KAN… [Madde 98]
5275 s. CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KAN… [Madde 101]
5252 s. TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ HA… [Madde 9]
Geceleyin silahla gasp ve silahla müessir fiil suçlarından sanık T., 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 497/1,55/3 ( iki defa ), 59 ( iki defa ), 456/4, 457/1. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay ağır hapis ve 256.875.000 Türk Lirası ağır para cezası ile cezalandırılmasına dair, M. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/06/2004 tarihli ve 2003/274 esas, 2004/210 sayılı kararının infazı sırasında, 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun lehe hükümlerinin uygulanması talebi üzerine, geceleyin silahla gasp suçundan dolayı anılan Kanunun 149/1-a-h, 150/2, 31/3, 62. maddeleri gereğince 3 yıl 4 ay hapis, silahla müessir fiil suçundan dolayı aynı kanunun 73/1. maddesi uyarınca kamu davasının düşürülmesine ilişkin, aynı Mahkemenin 14/06/2005 tarihli ve 2003/274 esas, 2004/210 sayılı ek kararına karşı Adalet Bakanlığının 21/02/2006 gün ve 006747 sayılı kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay C. Başsavcılığının 20/04/2006 gün ve Y.E.2006/35393 sayılı ihbar yazısı ile infaz dosyası 02/05/2006 tarihinde Dairemize gönderilmekle incelendi:
Anılan yazıda;
Dosya kapsamına göre, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7/2, 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9/3. maddesindeki “Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.” şeklindeki düzenleme ve Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 13/10/2005 tarihli ve 2005/10431-12718 sayılı ilamına nazaran, sonraki kanunun unsurlarının veya özel hallerinin değişmesi, cezanın teşdiden tayini nedeni sayılacak olguların tartışılması, alt ve üst sınırlar arasında bir oran belirlenmesi yada artırım veya indirim sebeplerinin değerlendirilmesi, cezanın paraya veya tedbire çevrilmesi veya ertelenmesi hususunda mahkemece takdir hakkının kullanılması ve böylece bireyselleştirme yapılmasının zorunlu olduğu hallerde ise, duruşma, açılmak, suretiyle tüm bunların neden ve gerekçeleri de gösterilerek hüküm kurulması gerekeceği ve bu şekilde verilecek kararların da temyiz kanun yoluna tabi olacağı kabul edilerek yapılan incelemede;
Ek kararın duruşma açılmak suretiyle verilmesi gerektiği gözetilmeden evrak üzerinde karar verilmesinde,
Kabule göre de,
a ) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 150/2. maddesindeki “malın değerinin azlığı” kavramı ile, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 522. maddesindeki hafif ve pek hafif ölçütleriyle, her iki maddenin de cezadan indirim olanağı sağlaması dışında benzerlik bulunmadığı, “değer azlığının” 5237 sayılı Kanun’a özgü ayrı ve yeni bir kavram olduğu, bunun daha çoğunu alabilme olanağı varken, yalnızca gereksinimi kadar, değer olarak da az olan şeyi alma durumunda, olayın özelliği ve sanığın kişiliği de değerlendirilerek, yasal ve yeterli gerekçeleri de açıklanarak uygulanabileceği gözetilmeksizin, yağmalanan cep telefonunun değeri az olmadığı halde, cezasından indirim yapılamayacağı dikkate alınmadan, 5237 sayılı Kanun’un 150/2. maddesi gereğince 1/2 oranında indirim yapılmasında,
b ) 5237 sayılı Kanun’un lehe hükümlerinin uygulanması sırasında, sanığın üzerine atılı silahla müessir fiil suçunun şikayete tabi olduğundan bahisle şikayet yokluğundan dolayı kamu davasının düşünülmesine karar verilmiş ise de, anılan Kanunun 86/3-e maddesi uyarınca kasten yaralama eyleminin silahla işlenmesi halinde şikayet şartı aranmaksızın kovuşturma yapılacağı seklindeki düzenleme karşısında, uyarlama yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinde, isabet görülmemiş olduğundan bahisle 5271-sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması” Dairemizden istenilmiştir.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı Hakkında Kanunun 98 ve 101/1 maddeleriyle 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9/1″. maddesi uyarınca kural;”lehe yasanın belirlenmesi” ve uyarlanmasına ilişkin kararların dosya üzerinden verilebilmesidir.
Ancak;
a )-Önceki yasaya göre sonraki yasa suçun öğelerinde değişiklik yapmışsa,
b )-Önceki yasanın türü veya süresi bakımından erteleme dışında bıraktığı ceza, yeni yasa tarafından erteleme kapsamına alınmışsa,
c )-Önceki yasaya göre temel ceza alt sınırdan belirlenmişken, yeni yasa uyarlanırken alt sınırın üzerinde ceza saptanması konusunda veya alt ve üst sınırlar konulmuş artırıcı ya da eksiltici bir hükmün uygulanmasında bir oranın belirlenmesi için mahkemece takdir hakkının kullanılması, böylece bireyselleştirme yapılması zorunluysa, duruşma açılmak suretiyle tüm bunların neden ve gerekçeleri de gösterilerek hüküm kurulması gerekir.
İnceleme konusu karara gelince;
25.5.2003 günü saat 23.45 sıralarında caddede yürüyen yakınan emanete kayıtlı bıçağı çekerek ve kafayla vurarak cep telefonunu aldığı, geri isteyen diğer yakınan bıçakla ( 10 ) gün is ve gücüne engel teşkil eder nitelikte yaraladığı sabit görülerek, M. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.6.2004 gün ve 2003/274 E, 2004/210 K. sayılı kararıyla 765 sayılı TCY.nın 497/1, 55/3, 59 ve 456/4, 457/1, 5513, 59.maddeleri gereğince 8 yıl 4 ay ağır hapis ve 256.875.000 lira ağır para cezasıyla hükümlendirildiği, kararın Dairemizce onanarak kesinleştiği, 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY.nın uygulanması istendiğinde hükümlünün eylemine uyan, 5237 sayılı TCYnın 149/1-a-h maddesi gereğince alt sınır asılarak hükmolunan 12 yıl hapis cezasının, suç konusu eşyanın değeri az kabul edilerek aynı Yasanın 150/2. maddesi uyarınca 1/3 oranında indirilip, 31/3 maddesiyle 1/2 ve 62.madde ile 1/6 oranında indirim yapılarak sonuçta 3 yıl 4 ay hapsine ve etkili eylem suçundan açılan kamu dava sının düşmesine; “değer azlı ğı ve “indirim oranı” ile temel ceza belirlenirken bireyselleştirme amacına yönelik takdir hakkının nedenleri de gösterilmeden dosya üzerinden karar verildiğinin anlaşılması karşısında;
1- ) Temel cezanın alt sınır aşılarak belirlenmesinin ve 5237 sayılı TCY.nın 150.maddesinin 2.fıkrasındaki “malın değerinin azlığı” kavramının, 765 sayılı TCY.nın 522.maddesindeki hafif ve pek hafif ölçütleriyle, her iki maddenin de cezadan indirim sağlaması dışında benzerliğinin bulunmadığı, “değerin azlığının 5237 sayılı Yasaya özgü ayrı ve yeni bir kavram olduğu, bunun daha çoğunu alabilme olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ( örneğin; bir kaç meyve veya ekmek, yiyecek; bir iki defter, kalem; sigara, bira ve benzeri ), değer olarak az olan şeyi alma durumunda, olayın özelliği ve sanığın kişiliği de değerlendirilerek, yasal ve yeterli gerekçeleri de açıklanarak uygulanabileceği ve uygulanması durumunda 1/3-ten 1/2-‘ye kadar indirim olanağı sağladığı, böylece maddenin uygulanıp uygulanmayacağının ve uygulanması söz konusu olduğunda da oranın belirlenmesinde bireyselleştirme amacına yönelik takdir hakkının kullanılması için duruşma açılarak hüküm kurulması gerekirken, dosya üzerinden karar verilmesi,
2- )Yakınan yönelik etkili eylem suçu hakkında, 5237 sayılı TCY.nın 149/2. maddesi uyarınca bu nitelikteki eylemin yağma suçunun unsuru olduğu gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay C.Başsavcılığının ihbar yazısı, incelenen dosya içeriğine göre bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükümlü hakkında M. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.6.2005 gün ve 2003/274 E. 2004/210 K. Sayılı dosya üzerinden verilip kesinleşen uyarlama kararının 5271 sayılı CMUK.nun 309.maddesi gereğince BOZULMASINA, infaz aşamasında verilen uyarlama kararlarının kazanılmış hak oluşturmayacağı da gözetilerek, aynı Yasanın 309/4-b maddesi uyarınca işlemlerin Mahkemesince mahallinde yapılmasına, 13.06.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

UYARLAMA TALEBİ / KASTEN ADAM ÖLDÜRMEK SUÇU / TALİMAT YOLUYLA İFADE ALMAK

T.C.

YARGITAY

Birinci Ceza Dairesi

E. 2006/925

K. 2006/2119

T. 24.5.2006

  • UYARLAMA TALEBİ
  • KASTEN ADAM ÖLDÜRMEK SUÇU
  • TALİMAT YOLUYLA İFADE ALMAK

  • 5237 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) [Madde 81]
  • 5271 s. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [Madde 196]
  • 765 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) [Madde 448]

Kasten öldürmekten sanık …’in yapılan yargılanması sonunda: 765 sayılı TCK’nın 448, 51/1, 59. maddeleri gereğince 15 sene ağır hapis cezası verilen ve kesinleşen bu karara karşı hükümlünün 5237 sayılı Yasanın uygulanması ile ilgili uyarlama talebi üzerine 5237 Sayılı Yasanın 81, 29, 62, 53/1-3. maddeleri uyarınca 15 sene hapis cezasına dair … Birinci Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 02.09.2005 gün ve 123/263 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi hükümlü tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C. başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle, incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi:

KARAR :

5271 Sayılı CMK’nun 196/2. maddesi uyarınca, yargılandığı suç nedeniyle başka yer cezaevinde bulunan hükümlünün, bizzat duruşmada hazır bulundurularak müdafii huzurunda yeniden dinlenmesi gerekirken aynı sayılı yasanın 196/5 fıkrasında belirtilen “…zorunlu nedenler…”bulunmadığı halde, yazılı şekilde talimat yoluyla alınan ifadesi ile yetinilmek suretiyle hüküm kurulması,

SONUÇ : Usule aykırı ve hükümlü müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden sair cihetleri incelenmeksizin öncelikle bu nedenle hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi CMUK’nun 321. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ) 24.05.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.

UYARLAMA YARGILAMASI SONUCU VERİLEN HÜKÜMLER

T.C.

YARGITAY

Ceza Genel Kurulu

E:2006/6-139

K:2006/136

T:9.5.2006

UYARLAMA YARGILAMASI SONUCU VERİLEN HÜKÜMLER

5252 s. TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ HA… [ 9]
5271 s. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [Madde 267]
5271 s. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [Madde 286]

Yağma ve izinsiz silah taşıma suçlarından hükümlü A.’nın silahla yağma suçundan dolayı 765 sayılı TCK.’nun 495. maddesi aracılığı ile 497/1 ve 5962. maddeleri uyarınca 13 yıl 4 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında 31 ve 33. maddelerin uygulanmasına, ruhsatsız tabanca taşıma suçundan 6136 Sayılı Yasanın 1361 ve TCK.’nun 5962. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 gün hapis ve 260.000.Lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Bolu Ağır Ceza Mahkemesi’nden verilen 10.10.1996 gün ve 4-113 sayılı hükmün kesinleşmesi ve 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe girmesinden sonra hükümlünün lehe yasa değerlendirmesi yapılması hususunda istemde bulunması üzerine Bolu Ağır Ceza Mahkemesi evrak üzerinde yaptığı inceleme sonunda 13.07.2005 gün ve 178-216 sayılı kararı ile;”eylemin 5237 Sayılı Yasanın 149/a-c maddesi kapsamında kaldığını, bu maddede cezanın 10 ila 15 yıl hapis olarak öngörüldüğünü, eylemin insanların bulunmadığı ormanda gerçekleştirilmesi ve aynı zamanda mağdurun namus ve ahlaki değerlerine de yönelik olması karşısında suçun işleniş biçiminin ağır olduğunu, bu nedenle temel cezanın en aleyhe şekilde belirlenmesi gerektiğini, bu durumda 5237 Sayılı Yasanın 149 ve 62. maddelerinin uygulanması sonucu bulunacak cezanın 12 yıl 6 ay hapis olacağını, bu sonuç cezanın önceki hükümle verilen sonuç cezadan daha lehe olduğunu, ancak hükümlünün adam öldürmeye kalkışma suçundan almış olduğu 28 yıl 14 ay ağır hapis cezasına ilişkin henüz infazı tamamlanmamış bir başka mahkumiyetinin bulunması nedeniyle tekerrürden dolayı 5237 Sayılı Yasanın 58 ve 5275 Sayılı Yasaların 108. maddelerinin hakkında uygulanacak olması nedeniyle bu kez cezaevinde daha fazla süreyle kalması gerektiğini, bu itibarla 5237 Sayılı Yasanın 58. maddesinin uygulanması halinde hükümlü bakımından daha aleyhe sonuç doğacağını” belirterek, önceki kesinleşmiş hükümde belirtilen 13 yıl 4 ay ağır hapis,1 yıl 15 gün hapis ve 260.000.-Lira ağır para cezası hükümlünün daha lehine olduğundan aynen infazına, temyiz yolu açık olmak üzere karar vermiştir.

Hükümlünün temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesi 28.11.2005 gün ve 12654-10910 sayı ile;

( … 5252 Sayılı Yasanın 9/1 ve 5275 Sayılı Yasanın 98, 101/1. maddelerinin tanıdığı açık yetkiye dayanılarak, mahkemece dosya üzerinden verilen red kararına karşı itiraz yolu açık olup, temyiz yeteneği bulunmadığından ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası’nın 264/1. maddesi uyarınca hükümlü yönünden yasa yoluna başvuruda mercide yanılma haklarını ortadan kaldırmayacağından, aynı maddenin 2. fıkrasına göre itirazı incelemeye yetkili ve görevli mahkemeye iletilmek üzere dosyanın Yargıtay C.Başsavcılığı’na iadesine… )karar vermiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 26.04.2006 gün ve 165171 sayı ile;

“… Sonradan yürürlüğe giren ve lehe hüküm içeren yasanın 5237 sayılı Türk Ceza Yasası olması ve mahkumiyet hükmünün de 01.06.2005 tarihinden önce kesinleşmiş bulunması halinde uyarlama yargılamasının genel düzenlemeyi içeren 5252 Sayılı Yasanın 9. maddesine göre yapılması gerektiği, bu yargılama sonunda verilen hüküm niteliğindeki kararların da temyiz yasa yoluna tabi bulunduğu…” görüşü ile itiraz yoluna başvurarak, özel daire kararının kaldırılmasını, dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere özel daireye gönderilmesini istemiştir.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığı’na gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

İncelenen olayda,

Hükümlü A.’nın silahla yağına suçundan dolayı 765 sayılı TCK.’nun 495. maddesi aracılığı ile 497/1 ve 59/2. maddeleri uyarınca 13 yıl 4 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, ruhsatsız tabanca taşıma suçundan 6136 Sayılı Yasanın 13/1 ve TCK.’nun 59/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 gün hapis ve 260.000.-Lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin hükmün kesinleşmesi ve 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın yürürlüğe girmesinden sonra yerel mahkeme tarafından yapılan değerlendirme sonucunda, hükümlünün sübut bulan eylemine 5237 Sayılı Yasada karşılık gelen hükümler uygulandığında, hükümlünün bu yasa uyarınca mükerrir olması karşısında daha aleyhe sonuç doğurduğu kabul edilerek, uyarlama davasının reddine karar verilmiştir.

Hükümlünün başvurusu üzerine özel daire; kararın temyiz yeteneği bulunmadığı, itirazın olanaklı olduğunu belirterek dosyanın incelenmeksizin yetkili ve görevli mahkemesine iletilmesine karar vermiş, Yargıtay C.Başsavcılığı ise, uyarlama yargılaması sonunda verilen hüküm niteliğindeki kararın temyiz yeteneğinin bulunduğu görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.

Görüldüğü üzere, özel daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, 765 sayılı Türk Ceza Yasası’nın yürürlükten kalkması ve 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın yürürlüğe girmesi nedeniyle, önceki ve sonraki yasal düzenlemelerden hangisinin lehe olduğunun saptanması bakımından, kesinleşen hükümler üzerine yapılacak yargılamada verilecek karara karşı hangi yasa yoluna başvurulabileceğinin belirlenmesine ilişkindir.

5252 Sayılı Yasanın 9. maddesinde, uyarlama yapılması suretiyle verilen hükümlere karşı başvurulabilecek yasa yolu belirtilmemiştir. O halde, yasa yollarına ilişkin olarak yargılama yasamızda mevcut hükümlerin değerlendirilmesiyle bir sonuca ulaşılmalıdır.

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasası’nda olağan yasa yolları olarak itiraz, istinaf ve temyiz öngörülmüştür. Ancak bölge adliye mahkemelerinin henüz göreve başlamaması nedeniyle istinaf yasa yoluna ilişkin hükümlerin bu devrede uygulanabilmesi olanağı bulunmamaktadır.

Ceza Yargılaması Yasası’nın itiraz olunabilecek kararlara ilişkin 267. maddesinde, “Hakim kararları ile kanunun gösterdiği hallerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir” denilmektedir. Buna göre, kural olarak bütün hakimlik kararlarına karşı itiraz yasa yolu açıktır. Mahkeme kararlarına karşı itiraz ise, sadece yasanın açıkça gösterdiği hallerde mümkündür. Örneğin; Ceza Yargılaması Yasası’nın 5/2. maddesinde mahkemenin görevsizlik kararına, 101/5. maddede ise mahkemenin tutuklama kararına karşı itiraz yoluna başvurulabileceği açıkça belirtildiğinden, bu kararlara karşı itiraz yasa yoluna başvurulabilir. Oysa 5252 Sayılı Yasanın 9. maddesinde itiraz yasa yoluna başvurmayı mümkün kılan bir düzenleme bulunmadığından, bu maddeye göre gerçekleştirilen yargılama sonunda verilen uyarlama kararlarına karşı itiraz yasa yoluna başvurulamaz.

Temyiz yasa yolu bakımından ise; 5320 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa’nın 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş kararlar hakkında Ceza Yargılamaları Usulü Yasası’nın 322. maddesinin dört, beş ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere 305 ila 326. maddeleri uygulanacağı için, konunun temyize ilişkin olan ve halen yürürlükte bulunan bu hükümler yönünden de incelenmesi gerekir.

Anılan yasanın 305. maddesinde, ceza mahkemelerinden verilen hükümlerin temyiz olunabileceği belirtildikten sonra, temyiz edilemeyecek nitelikteki hükümler sayılmıştır.

1412 sayılı Ceza Yargılamaları Usulü Yasası’nın “hükümleri” gösteren 253. maddesi yürürlükten kalktığı için, hangi kararların “hüküm” niteliğinde olduğu 5271 Sayılı Yasaya göre saptanmalıdır. Bu yasanın 223. maddesinde; “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkumiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi” kararlarının hüküm olduğu belirtilmektedir. O halde, 5252 Sayılı Yasanın 9. maddesinin 1. fıkrasına göre, ister genel prensip uyarınca duruşmalı yargılamada, isterse ayrıksı yöntem olarak evrak üzerinde yapılan inceleme sonunda verilmiş bulunsun, sonraki lehe yasa nedeniyle yapılan uyarlama yargılamasında verilen bu tür kararlar hüküm niteliğinde olduklarından, 1412 sayılı CYUK.’nun 305. maddesinde belirtilen istisnalar dışında bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulabilecektir.

Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, özel daire kararının kaldırılmasına, dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay 6. Ceza Dairesi’ne gönderilmesine karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 28.11.2005 gün ve 12654-10910 sayılı kararının KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 6. Ceza Dairesi’ne gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 09.05.2006 günü oybirliği ile karar verildi.

TEŞEKKÜL HALİNDE UYUŞTURUCU MADDE TİCARETİ SUÇU / UYARLAMA / ADLİ PARA CEZASI

T.C.

YARGITAY

Ceza Genel Kurulu

E. 2006/10-130

K. 2006/130

T. 2.5.2006

TEŞEKKÜL HALİNDE UYUŞTURUCU MADDE TİCARETİ SUÇU
UYARLAMA
ADLİ PARA CEZASI

5237 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) [Madde 52]
5237 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) [Madde 61]
5237 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) [Madde 62]
5237 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) [Madde 188]

Hükümlü İskender Bölük’ün teşekkül halinde uyuşturucu madde ticareti suçundan 765 sayılı Yasanın 403/5-7 ve 59. maddeleri uyarınca 5 yıl ağır hapis ve 433.478.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, TCY’nın 31. maddesi uyarınca 3 yıl kamu hizmetlerinden yasaklanmasına ilişkin Adana 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinden verilen 10.09.2003 gün ve 128-137 sayılı hükmün kesinleşmesinden ve 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe girmesinden sonra lehe yasanın saptanıp yeni bir hüküm kurulmasının istenmesi üzerine Adana 7.Ağır Ceza Mahkemesince evrak üzerinde yapılan inceleme sonunda 18.07.2005 gün ve 128-137 sayılı ek karar ile;hükümlünün eyleminin 5237 sayılı Yasanın 188/3. maddesinde yer alan “bireysel nitelikte uyuşturucu ticareti suçunu” oluşturduğu ve 5237 sayılı Yasanın daha lehe sonuç doğurduğundan bahisle, hükümlü hakkındaki önceki kararın tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılmasına, bireysel uyuşturucu ticareti suçundan 5237 sayılı TCY’nın 188/3 maddesi gereğince takdiren 5 yıl hapis, sanığın ekonomik ve sosyal durumu, suçun nitelik ve işleniş biçimi, diğer şahsi halleri dikkate alınarak takdiren 50 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, 62. madde gereğince cezası 1/6 oranında indirilerek 4 yıl 2 ay hapis ve 41 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, verilen adli para cezasının 52/2. madde gereğince 1 gün karşılığı sanığın ekonomik ve sosyal durumu, diğer şahsi halleri dikkate alınarak ve takdiren 20 YTL olmak üzere adli para cezasına çevrilerek, sonuç olarak İskender Bölük’ün 4 yıl 2 ay hapis ve 820 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, ancak önceki kararla verilen sonuç ağır para cezasının üstünde bir miktarın tahsil edilmesinin kazanılmış hak ilkesini zedeleyeceği anlaşıldığından, verilen adli para cezasının 433 YTL ( 433.478.000 TL ) olarak infazına, hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar geçerli olmak üzere 5237 sayılı Yasanın 53. maddesinin 1. fıkrasının a, b, c, d ve e bentlerinde gösterilen hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına, karar vermiştir.

Hükümlü İskender Bölük tarafından temyiz yoluna başvurulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10.Ceza Dairesi 08.03.2006 gün ve 20198-3483 sayı ile;

“… Uyarlama kararı ile verilen para cezası duruşma açılmaksızın alt sınırın üzerinde tayin edilmiş ise de; sonuç para cezasının kazanılmış hak ilkesine aykırı olarak, alt sınırdan uygulama yapılan önceki hükümde yer alan para cezası miktarına indirildiği anlaşılmakla, temyiz edenin sıfatına göre bu husus bozma nedeni sayılmayarak tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Dosya içeriğine nazaran araştırma ve incelemeyi gerektiren başka neden bulunmamasına, takdir hakkının alt sınırdan kullanılmış olmasına 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9/1 maddesi hükmüne uygun hüküm kurulmuş olmasına, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle sonucu bakımından doğru olan hükmün onanmasına…” karar vermiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 13.04.2006 gün ve 190260 sayı ile;

“… Mahkemenin takdir hakkını kullanıp bireyselleşme yaparak adli para cezasını belirlemesi karşısında, uyarlama yargılamasının duruşmalı olarak yapılması gerekmektedir. Ayrıca, 5237 sayılı Yasanın 188/3 ve 52 inci maddelerinde gösterilen alt sınır aşılıp temel ceza 50 gün olarak saptandıktan sonra yapılan uygulama sonucu 820.-YTL adli para cezası bulunduğu halde, kazanılmış hak oluşturması gerekçe ile bu para cezasının, ortadan kaldırılan ilk hükümde saptanan “433.- YTL olarak infaz edilmesine” karar verilmiştir. Diğer bir anlatımla; hapis cezası için 5237 sayılı Yasanın 188/3, para cezası yönünden ise 765 sayılı Yasanın 403/5-7 ve 19 uncu maddeleri uygulanmıştır. Bu şekildeki karma uygulama ise; 5252 sayılı Türk Ceza Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasanın 9/3 üncü maddesine aykırıdır…” görüşü ile itiraz yasayoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.07.2005 gün ve 128-137 sayılı ek kararının öncelikle usule yönelik birinci itiraz dikkate alınmak suretiyle bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

İnceleme konusu olayda;

İskender Bölük’ün teşekkül halinde uyuşturucu ticareti yaptığı kabul edilerek 765 sayılı TCY’nın 403/5-7 ve 59. maddeleri uyarınca 5 yıl ağır hapis ve 433.478.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, TCY’nın 31. maddesi uyarınca 3 yıl süreyle kamu hizmetlerinden yasaklanmasına, uyuşturucu maddelerin TCY’nın 36. maddesi uyarınca müsaderesine ilişkin hüküm Yargıtay’ca onanarak kesinleşmiştir.

İnfaz sırasında 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe girmesi üzerine Yerel Mahkeme evrak üzerinde yaptığı uyarlama yargılaması sonunda, hükümlünün eyleminin 5237 sayılı Yasanın 188. maddesinde düzenlenen bireysel uyuşturucu madde ticareti suçunu oluşturduğunu, bu Yasa hükümlerinin daha lehe sonuç doğurduğunu kabul ederek, hapis cezasını alt sınırdan tayin etmek, 5 gün olan adli para cezasına esas temel gün sayısını ise alt sınırın üzerinde 50 gün olarak belirlemek suretiyle, hükümlü İskender’in bu suçtan 5237 sayılı TCY’nın 188/3, 62 ve 52/2 maddeleri gereğince sonuç olarak 4 yıl 2 ay hapis ve 820 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, ancak önceki kararla verilen sonuç ağır para cezasının üstünde bir miktarın tahsil edilmesinin kazanılmış hak ilkesini zedeleyeceği düşüncesiyle, adli para cezasının 433 YTL ( 433.478.000 TL ) olarak infazına, ayrıca 5237 sayılı Yasanın 53. maddesinin 1. fıkrasında gösterilen hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına, emanette kayıtlı uyuşturucuların 5237 sayılı Yasanın 54. maddesi uyarınca müsaderesine, karar vermiştir.

Hükümlünün temyizi üzerine Özel Daire, hükmü eleştirerek onamış, Yargıtay C.Başsavcılığı ise, adli para cezası ile ilgili olarak takdir kullanılıp alt sınırın üzerinde temel gün süresi belirlendiğine göre, 5252 sayılı Yasanın 9. maddesine göre yapılan uyarlama yargılamasının duruşma açılarak gerçekleştirilmesi gerektiği görüşüyle itiraz etmiştir.

Görüleceği üzere çözmemiz gereken öncelikli hukuki sorun; somut olaydaki uyarlama yargılamasının duruşmalı mı yoksa evrak üzerinde mi yapılması gerektiği hususuna ilişkindir.

5252 sayılı Türk Ceza Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasanın “Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul” başlıklı 9. maddesinin üçüncü fıkrasında; “Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.”denilmiş, böylelikle, lehe yasanın saptanmasında başvurulacak yöntem düzenlenmiştir.

Bu hüküm uyarınca, sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının, önceden kesin yargı haline gelmiş olan ve 765 sayılı Türk Ceza Yasasına göre kurulmuş bulunan bir hükümde değişiklik yapılmasını gerektirip gerektirmediğini saptamak ve gerektiğinde yeni bir hüküm kurmakla sınırlı uyarlama yargılaması, önceki hükümde sabit kabul edilen olaya, önceki ve sonraki Ceza Yasalarının ilgili tüm hükümlerinin birbirlerine karıştırılmaksızın uygulanmasını ve her iki yasaya göre ayrı ayrı sonuçlar belirlenmesini gerektirmektedir.

Bu belirleme, herhangi bir inceleme, araştırma, kanıt tartışması ve takdir hakkının kullanılmasını gerektirmeyen; eylemin suç olmaktan çıkarılması, ceza sorumluluğunun kaldırılması ya da önceki hükümle belirlenen cezanın bir değerlendirme ve takdiri gerektirmemesi gibi hallerde, evrak üzerinde yapılabilecektir.

Ancak;

Sonraki yasa ile suçun unsurlarının veya özel hallerinin değiştirilmiş olması, cezanın, 5237 sayılı TCY’nın 61’inci maddesi gözetilerek tayin ve takdirinin gerekmesi, artırım ve indirim oranlarının belirlenmesinin takdiri gerektirmesi, seçimlik cezalardan birinin tercihinin söz konusu olması, seçenek yaptırımların ya da cezanın kişiselleştirilmesini gerektiren hallerin değerlendirilmesinin gerekmesi gibi durumlarda, duruşma açılarak değerlendirme yapılmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde,

Yerel Mahkemece, 5237 sayılı Yasa ile hüküm kurulurken adli para cezasına esas olan temel gün süresi takdir kullanılarak 5 gün yerine 50 gün olarak belirlendiğine göre, uyarlama yargılamasının duruşma açılarak yapılması gereklidir. Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile, Özel Daire kararının kaldırılmasına, diğer yönleri incelenmeyen Yerel Mahkeme kararının açıklanan nedenle bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,

1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 10.Ceza Dairesinin 08.03.2006 gün ve 20198-3483 sayılı kararının KALDIRILMASINA,

3- Diğer yönleri incelenmeyen Yerel Mahkeme hükmünün öncelikle açıklanan nedenle BOZULMASINA,

4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 02.05.2006 günü oyçokluğuyla karar verildi.

GECELEYİN SİLAHLA YAĞMA SUÇU / UYARLAMA YARGILAMASI / YASA YOLU / DURUŞMALI YARGILAMA

T.C.

YARGITAY

Ceza Genel Kurulu

E. 2006/6-133

K. 2006/131

T. 2.5.2006

GECELEYİN SİLAHLA YAĞMA SUÇU
UYARLAMA YARGILAMASI
YASA YOLU
DURUŞMALI YARGILAMA
5271 s. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [Madde 223]
1412 s. CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (1) (MÜLGA ) [Madde 305]
5252 s. TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ HA… [Madde 9]
Hükümlü Ömer Ercan’ın geceleyin silahla yağma suçundan 765 sayılı TCY’nın 495/1. maddesi aracılığı ile 497/1, 522/1, 81/1-3 maddeleri uyarınca 18 sene 10 ay 3 gün ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Bursa 5. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 20.10.2004 gün ve 72-265 sayılı hükmün kesinleşmesinden ve 5275 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe girmesinden sonra Bursa C.Başsavcılığı tarafından lehe yasanın saptanıp uygulanması isteminde bulunulması üzerine Bursa 5.Ağır Ceza Mahkemesi evrak üzerinde yaptığı inceleme sonunda 07.07.2005 gün ve 72-265 sayılı ek karar ile;

“Hükümlü hakkındaki önceki kararın kaldırılmasına, geceleyin ve silahla mağdurun parasını gasp etmek ve çek düzenlemesini sağlamak eylemine uyan 5237 sayılı Yasanın 149/1-a, h maddesi gereğince takdiren 10 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, 5237 sayılı Yasanın 53/2 maddesi uyarınca cezasının infazı tamamlanıncaya kadar aynı maddenin 1. fıkrasındaki ( e ) bendi hariç olmak üzere diğer bentlerdeki haklardan yoksun bırakılmasına, gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği sürenin 5237 sayılı Yasanın 63. maddesi uyarınca mahsubuna, 7 gün içinde temyizi kabil olmak üzere” karar vermiştir.

Hükümlü ve müdafii tarafından temyiz edilen hüküm Yargıtay 6.Ceza Dairesince 29.11.2005 gün ve 11960-11072 sayı ile;

“… 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 98 ve 101/1. maddeleriyle 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9/1. maddesinin açık hükmü karşısında tebliğnamedeki bozma düşüncesi benimsenmemiştir.

Bursa 5.Ağır Ceza Mahkemesince 07.07.2005 gün ve 72-265 sayı ile 765 sayılı TCY’nın 497/1, 522/1, 81/1-3, 31, 33, 40. maddelerine göre, cezanın türü, alt ve üst sınırları bakımından, lehe olan 5237 sayılı TCY’nın 149/1-a-h, 53, 63 maddeleri gereğince belirlenen uyarlama kararının, önceki ve sonraki Yasada suçun yasal ögelerinde değişiklik bulunmaması, her iki Yasaya göre de cezanın erteleme kapsamı dışında kalması, önceki ve sonraki Yasalara göre temel cezanın alt sınırdan belirlenmesi, bireyselleştirmeyi gerektiren bir oran takdirinin söz konusu olmaması nedenleriyle 5275 sayılı Yasanın 98/1, 101/1 ve 5252 sayılı Yasanın 9/1. maddeleri uyarınca dosya üzerinden verilmesi doğru ve bu kararın temyiz yeteneği bulunmayıp itirazı olanaklı bulunduğundan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasının 264/1. maddesi uyarınca hükümlü yönünden yasa yoluna başvuruda mercide yanılma, haklarını ortadan kaldırmayacağından, aynı maddenin 2. fıkrasına göre dosyanın incelenmeksizin yetkili ve görevli Mahkemesine iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine…”karar verilmiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 19.04.2006 gün ve 151316 sayı ile;

“Sonradan yürürlüğe giren ve lehe hüküm içeren yasanın 5237 sayılı Türk Ceza Yasası olması ve mahkumiyet hükmünün de 01.06.2005 tarihinden önce kesinleşmiş bulunması halinde uyarlama yargılamasının genel düzenlemeyi içeren 5252 sayılı Yasanın 9. maddesine göre yapılması gerektiği, bu yargılama sonunda verilen hüküm niteliğindeki kararların da temyiz yasa yoluna tabi bulunduğu” görüşü ile itiraz yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasını, dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Özel Daireye gönderilmesini istemiştir.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

İncelenen olayda,

Hükümlü Ömer Ercan’ın geceleyin silahla yağma suçundan 765 sayılı TCY’nın 495/1. maddesi aracılığı ile 497/1, 522/1, 81/1-3 maddeleri uyarınca 18 sene 10 ay 3 gün ağır hapis cezası ile mahkumiyetine ilişkin hükmün kesinleşmesi ve 5275 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe girmesinden sonra Yerel Mahkeme tarafından yapılan değerlendirme sonucunda, hükümlünün sübut bulan eylemine 5237 sayılı Yasada karşılık gelen hükümlerin daha lehe sonuç doğurduğu belirlenip uygulanarak, hükümlünün 5237 sayılı Yasanın 149/1-a, h maddesi gereğince 10 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.

Hükümlünün başvurusu üzerine Özel Daire; kararın temyiz yeteneği bulunmadığı, itirazın olanaklı olduğunu belirterek dosyanın incelenmeksizin yetkili ve görevli mahkemesine iletilmesine karar vermiş, Yargıtay C.Başsavcılığı ise, uyarlama yargılaması sonunda verilen hüküm niteliğindeki kararın temyiz yeteneğinin bulunduğu görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.

Görüldüğü üzere, Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, 765 sayılı Türk Ceza Yasası’nın yürürlükten kalkması ve 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın yürürlüğe girmesi nedeniyle, önceki ve sonraki yasal düzenlemelerden hangisinin lehe olduğunun saptanması bakımından, kesinleşen hükümler üzerine yapılacak yargılamada verilecek karara karşı hangi yasa yoluna başvurulabileceğinin belirlenmesine ilişkindir.

5252 sayılı Yasanın 9. maddesinde, uyarlama yapılması suretiyle verilen hükümlere karşı başvurulabilecek yasa yolu belirtilmemiştir. O halde, yasa yollarına ilişkin olarak Yargılama Yasamızda mevcut hükümlerin değerlendirilmesiyle bir sonuca ulaşılmalıdır.

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasası’nda olağan yasa yolları olarak itiraz, istinaf ve temyiz öngörülmüştür. Ancak bölge adliye mahkemelerinin henüz göreve başlamaması nedeniyle istinaf yasa yoluna ilişkin hükümlerin bu devrede uygulanabilmesi olanağı bulunmamaktadır.

Ceza Yargılaması Yasası’nın itiraz olunabilecek kararlara ilişkin 267. maddesinde, “Hakim kararları ile kanunun gösterdiği hallerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.” denilmektedir. Buna göre, kural olarak bütün hakimlik kararlarına karşı itiraz yasa yolu açıktır. Mahkeme kararlarına karşı itiraz ise, sadece yasanın açıkça gösterdiği hallerde mümkündür. Örneğin; Ceza Yargılaması Yasasının 5/2. maddesinde mahkemenin görevsizlik kararına, 101/5. maddede ise mahkemenin tutuklama kararına karşı itiraz yoluna başvurulabileceği açıkça belirtildiğinden, bu kararlara karşı itiraz yasa yoluna başvurulabilir. Oysa 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinde itiraz yasayoluna başvurmayı mümkün kılan bir düzenleme bulunmadığından, bu maddeye göre gerçekleştirilen yargılama sonunda verilen uyarlama kararlarına karşı itiraz yasayoluna başvurulamaz.

Temyiz yasayolu bakımından ise; 5320 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasanın 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş kararlar hakkında Ceza Yargılamaları Usulü Yasasının 322. maddesinin dört, beş ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere 305 ila 326. maddeleri uygulanacağı için, konunun, temyize ilişkin olan ve halen yürürlükte bulunan bu hükümler yönünden de incelenmesi gerekir.

Anılan Yasanın 305. maddesinde, ceza mahkemelerinden verilen hükümlerin temyiz olunabileceği belirtildikten sonra, temyiz edilemeyecek nitelikteki hükümler sayılmıştır. 1412 sayılı Ceza Yargılamaları Usulü Yasasının “hükümleri” gösteren 253. maddesi yürürlükten kalktığı için, hangi kararların “hüküm” niteliğinde olduğu 5271 sayılı Yasaya göre saptanmalıdır. Bu Yasanın 223. maddesinde;”beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkumiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi” kararlarının hüküm olduğu belirtilmektedir. O halde, 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin 1. fıkrasına göre, ister genel prensip uyarınca duruşmalı yargılamada, isterse ayrıksı yöntem olarak evrak üzerinde yapılan inceleme sonunda verilmiş bulunsun, sonraki lehe yasa nedeniyle yapılan uyarlama yargılamasında verilen bu tür kararlar hüküm niteliğinde olduklarından, 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesinde belirtilen istisnalar dışında bu hükümlere karşı temyiz yasayoluna başvurulabilecektir.

Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına, dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 29.11.2005 gün ve 11960-11072 sayılı kararının KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.05.2006 günü oybirliği ile karar verildi.