Etiket arşivi: UYARLANMASI

nispi oransızlık, döviz kredisinde sözleşmenin uyarlanması için yeterli olmaz

 

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 2013/11149 esas sayılı ve 2013/26086 karar sayılı 23.10.2013 tarihli kararı

YARGITAY İLAMI

MAHKEMESİ : Uşak 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mahkemesi sıfatıyla)
TARİHİ : 23/10/2012
NUMARASI : 2011/377-2012/295
DAVACI : B.A. vekili avukat H.U.G.
DAVALI : F. A.Ş vekili avukat K.K.

Taraflar arasındaki sözleşmenin uyarlanması davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalı bankadan 31.08.2008 tarihinde 5 milyon 850 bin Japon Yeni (JPY) tutarında 63.022,00 TL, 84 ay vadeli konut kredisi kullandığını, taksitlerin 11.09.2008 tarihinde başlayıp aylık 87.153,00 JPY karşılığı TL ödemeli olduğunu, kredi aldığı tarihte 100 JPY 1,07 TL ederken davanın açıldığı 30.12.2011 tarihi itibariyle 100 JYP’nin 2,46TLye ulaştığını, satın aldığı evin değerinde hiçbir artış olmamışken, geri ödeme miktarının yaklaşık 81.000,00 TL arttığını, edimler arasındaki dengenin haksız ve aşırı bozulmuş olması dikkate alınarak sözleşmenin uyarlanmasına, aylık ödemelerin ilk taksit tarihindeki Türk Lirası karşılığına çekilmesi ve bu miktara sabitlenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, davacının sözleşme öncesi bilgi formunu imzaladığını, kur riskinin müşteriye ait olduğunu, kredi sözleşmesinin uyarlanmasının davacının haksız zenginleşmesine yol açacağını, davacının aldığı kredi ile konut satın aldığını, uyarlama şartlarının bulunmadığını belirterek, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece davanın kabulüne davacının aylık ödemesinin 1.257,61 TL’ye çekilmek ve bu miktarda sabitlenmek suretiyle sözleşmenin uyarlanmasına, kredinin kullanıldığı tarihten itibaren aylık 1.257,61 TL üzerinde yaptığı ödemelerin 95.481,83 TL borcundan mahsubuna karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava; davacı tarafından kullanılan Japon Yenine endeksli konut kredisinin döviz kurunda meydana gelen artış nedeniyle sözleşmenin yeni hal ve şartlara uyarlanması talebine ilişkindir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 11.08.2008 ilk taksit tarihinden davanın açıldığı 30.12.2011 tarihine kadar düzenli ödenen kredi sözleşmesinde, Yen- TL paritesinde sonradan ortaya çıkan dalgalanma nedeniyle sözleşmeye müdahale edilmesi gerekip gerekmediği, ödemelerin ilk taksit günündeki kur üzerinden Türk Lirasına sabitlenerek aylık 1.257,61 TL üzerinde kalan ödemelerin borçtan mahsup edilip edilemeyeceği noktasındadır.

Şartlar ne olursa olsun her sözleşme, ifa edilmek amacıyla kurulur. Sözleşmeye bağlılık ilkesi sözleşme hukukuna egemen olan temel kural olmasına karşın; karşılıklı taahhütleri içeren sözleşmelerde, akdin kurulduğu andaki karşılıklı edimler arasında var olan denge, sonradan şartların öngörülemez ve olağanüstü değişmesiyle taraflardan biri aleyhine katlanılamayacak derecede, büyük ölçüde bozulabilir. Sözleşmenin edimleri arasındaki dengeyi bozan olağanüstü hallere, harp, ekonomik krizler, aşırı enflasyon, devalüasyon örnek olarak gösterilebilir. Bu durumda tarafların artık o akitle bağlı tutulmasının adaletsizliğe yol açacağı ve sözleşmeye M.K. 2. maddesindeki dürüstlük kuralının bir gereği olarak hakimin müdahalesinin istenebileceği doktrinde ve uygulamada benimsenmiştir.

01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 138. maddesiyle sözleşmelerin uyarlanmasının yasal dayanağı oluşturulmuştur. 6101 sayılı Yürürlük Yasasının 7 m. delaletiyle aşırı ifa güçlüğüne ilişkin m.138 in eldeki davaya uygulanacağı şüphesizdir. Sözleşme şartlarının önemli surette değişmesi ve artık tarafların sözleşme ile bağlı olmaması gerektiği hususunu her somut olaya göre ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Hemen belirtilmelidir ki; hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde vefa-pacta sund servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalı ve hükümlerine riayet olunmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Yine belirtelim ki, sözleşme serbestliği ilkesi tarafların birbirleri karşısında eşit hak sahibi olarak bulunmalarını gerektirir. Her sözleşme, şartlar ne olursa olsun ifa edilmek amacıyla kurulduğuna göre sözleşme kurulduktan sonra meydana gelen hal ve şartlar, kural olarak edimin ifasını etkilememelidir. “Sözleşmenin kuruluşunda irade serbestisi ilkesi gereğince tarafların sözleşmeyi değiştirmeden aynen uymaları gerektiği görüşü doktrinde de benimsenmektedir. “…irade serbestisi ilkesi de tarafların sözleşmeyi değiştirmeden aynen uygulamalarını gerektirir. Taraflar bu ilkenin hem faydalarından yararlanmalı, hem de mahzurlarına katlanmalıdır. Bu nedenle sözleşme yapıldıktan sonra şartlar değişse bile, yine sözleşme yapıldığı haliyle uygulanmalıdır” (Doç.Dr.İbrahim Kaplan-Hakimin sözleşmeye müdahalesi s.114) Gerçekten de sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır.

Somut olayda; taraflar arasında imzalanan sözleşme uyarınca davalı banka davacıya aylık % 0,55, yıllık % 6,6 akdi faizli, 5.850.000,00 Japon Yeni (JPY) tutarında 63.022,00 TL, 84 ay (7 yıl) vadeli ödemeleri 11.09.2008 başlayan 11.08.2015 tarihinde sona ermek üzere aylık 87.153 JPY geri ödemeli kredi kullandırmıştır. Davacı dava tarihine kadar 40 ay, dava açıldıktan sonra ise 7 ay toplam 47 ay süreyle kredinin 76.489,00 TL lik kısmını düzenli ödemiştir. 11.07.2012 tarihi itibariyle kalan borcu 100 JPY=2.291 TL den 66.705, 00 TL dir. Sözleşme tarihinde 100 JPY 1.07 TL, dava tarihinde ise 2.46 TL olmuştur.

Davacı sabit faizli TL kredisi çekseydi; aylık %1.36, yıllık % 16.32 faiz oranıyla en son ödenen tarih itibariyle ödenen toplam borç 59.107,61 TL kalan ise 36.374,16 TL olacaktı.

Dolar, sözleşme tarihinde 1.8510 TL iken dava tarihinde 1.9008 TL olmakla 40 aylık artış oranı ise %60 oranındadır. En son ödeme tarihinde ise 1.8126 TL ye inmiştir.

Euro ise 1.7085 TL den 2.4593 tl ye çıkmakla 40 ayda % 38.12 oranında artmıştır. Bilirkişi incelemesinin yapıldığı tarihte ise Euro TL kuru 2.2246 TL ye inmiştir.

Ülkemizde 1994 ve 2000 yıllarında yaşanan ekonomik krizlerden sonra yabancı para kurlarındaki değişkenlik herkesçe bilinir ve öngörülebilir bir hale gelmiştir. Esasen ülkemizde zaman zaman ekonomik krizlerin vuku bulduğu ve bu bağlamda dövizle borçlanmanın risk taşıdığı da toplumun büyük çoğunluğu tarafından bilinen bir olgudur. Ortalama bir tüketici için kurdaki dalgalanma öngörülemez değildir. Türkiye’de belli aralıklarla milli paranın döviz karşısında değer kaybettiği, son 10 yılda en çok kullanılan Dolar ve Euro karşısında toplumun tüm kesimlerinin katlanamayacağı bir devalüasyon yaşanmadığı kabul edilmekte olup diğer ülkelerde dahi döviz paritelerinin günlük değiştiği de keza herkesçe bilinmektedir. Kaldı ki son yıllarda ekonomi uzmanlarının milli paraya güven telkin eden yaklaşımlarına itibar edilmeyerek sözleşme tarihinde TL ile konut kredisi kullanmak yerine uzun süredir kur artışı yaşamayan JPY1 ne endeksli konut kredisine yönelmek, sözleşmede yer alan “kur artışının müşteriye ait olacağı” yolundaki kaydın haksız şart olmadığı gerçeği karşısında davacının dövizdeki dalgalanmayı öngörmeyeceği söylenemez. Davacı yukarıdaki tablodaki riski önceden tahmin edecek durumda olmasına rağmen riski yüksek 7 5 ay vadeli dövizle kredi kullanmıştır. Bu nedenle uyarlama şartlarından olan “öngörülmezlik” şartı olayda gerçekleşmediği gibi, kur artışları sebebiyle kalan borç miktarının nimet külfet dengesi açısından katlanılması gerektiği, kredi ile alınan evin değerinin de artacağı, yendeki yıllık ortalama % 25 e denk gelen artışın da fahiş olmadığı, dava süresince Japon yeninin değer artış oranının gün geçtikçe azaldığı göz önüne alındığında davacıya gelen yükün katlanılamaz nitelikte olduğundan da söz etmek mümkün değildir.

Bu bakımdan az yukarıda açıklandığı üzere dövizde günlük artışların yaşandığı bir ortamda davacının başlangıçta seçme özgürlüğü varken serbest iradesiyle kredi türünü belirleyerek yasak olmayan döviz ile borçlanmayı tercih ettiği ve uzun süreli bir sözleşmeyi imzaladığı anlaşılmakta olup, davalı bankanın davacıyı yönlendirdiği iddiası da ispatlanamamıştır. Öte yandan dava kredi geri ödemesinin başladığı tarihten yaklaşık 3 yıl 7 ay sonra açılmış olup, ödenen taksitler yönünden talep edenin temerrüde düşmediği de dikkate alındığında davacının sözleşmeyi benimsediğinin de kabulü gerekir. Sözleşmenin kuruluşundan sonra değişen hal ve şartların olağanüstü ve objektif nitelikte olmayan nispi bir oransızlığın, tek başına sözleşmenin uyarlanması için yeterli olmadığı sözleşme tarihinde ödenen taksitler ile ülkemizdeki yatırım enstrümanlarının özelliğine göre TL bazında olan borçlanma arasında fahiş bir farkın oluşmadığı, risk aralığında kaldığı kabul edilmeli, sözleşme şartlarının gelinen noktada davacı için tahammül edilemez olmadığı ve uyarlama şartlarının oluşmadığı gözetilmeden davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 708.55 TL harcın istek halinde iadesine, 28.10.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi

Başkan Üye Üye Üye Üye
R.Ünal M.K.Tunç N.Güleç A.S.Erkuş N.Özer
(muhalif) (muhalif)

MUHALEFET ŞERHİ

Aşırı ifa güçlüğü başlığını taşıyan ve 6010 Sayılı Yasanın 7. maddesi uyarınca devam eden davalarda da uygulanması gereken 60 98 Sayılı Yasanın 138. maddesinde “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ve borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçlenmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını istemeye bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.” hükmü getirilmiş, aynı maddenin 2. fıkrasında ise “Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır” denilmek suretiyle aşırı ifa güçlüğüne düşülmesi halinde yabancı para borçları bakımından da uyarlama talep edilebileceği açıkça belirtilmiştir. 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun bu açık hükmü karşısında hakim, her somut olayda yabancı para borcundaki dönemsel artışın anılan yasa hükmünde koşulları belirtilen aşırı ifa güçlüğüne yol açıp açmadığını HMK’nun 266. maddesi uyarınca uzman bilirkişiden teknik görüş de almak suretiyle değerlendirmelidir. Somut olayda mahkemece, uzman bilirkişiden rapor aldırılmış ve uzman bilirkişi raporunda davalı bankadan Avro, Amerikan Doları ve Türk Lirası olarak aynı tutar ve vade ile kredi alınmış olması halinde yapılacak ödemelere ait karşılaştırmalı tablolar hazırlanarak değerlendirme yapılmıştır. Mahkemece uzman bilirkişi raporundaki teknik değerlendirme verilerine dayanılarak Japon Yen’indeki artışın davacı bakımından beklenmeyen hal oluşturduğu, öngörülebilir olmadığı, sözleşmenin kuruluşu sırasında var olan dengenin davacı aleyhine bozulduğu ve uyarlama koşullarının oluştuğu, uyarlamanın dava tarihindeki sabit faizli Türk Lirası kredilere uygun olarak yapılmasının yerinde olacağı belirtilerek davanın kabulüne karar verilmiştir. Uyarlama konusu borç miktarının aşırı ifa güçlüğüne yol açıp açmadığı taksit tutarlarına ve kişilerin ödeme güçlerine göre değişkenlik göstereceğinden her somut olayda, o olayın özelliklerine göre ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Bu itibarla, mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz.

Üye Üye

LEHE YASANIN BELİRLENMESİ VE UYARLANMASI / UYARLAMA KARARI / DURUŞMA AÇILMASI

T.C.
YARGITAY
Altıncı Ceza Dairesi
E: 2006/8324
K: 2006/5996
T: 13.6.2006
LEHE YASANIN BELİRLENMESİ VE UYARLANMASI
UYARLAMA KARARI
DURUŞMA AÇILMASI

5275 s. CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KAN… [Madde 98]
5275 s. CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KAN… [Madde 101]
5252 s. TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ HA… [Madde 9]
Geceleyin silahla gasp ve silahla müessir fiil suçlarından sanık T., 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 497/1,55/3 ( iki defa ), 59 ( iki defa ), 456/4, 457/1. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay ağır hapis ve 256.875.000 Türk Lirası ağır para cezası ile cezalandırılmasına dair, M. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/06/2004 tarihli ve 2003/274 esas, 2004/210 sayılı kararının infazı sırasında, 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun lehe hükümlerinin uygulanması talebi üzerine, geceleyin silahla gasp suçundan dolayı anılan Kanunun 149/1-a-h, 150/2, 31/3, 62. maddeleri gereğince 3 yıl 4 ay hapis, silahla müessir fiil suçundan dolayı aynı kanunun 73/1. maddesi uyarınca kamu davasının düşürülmesine ilişkin, aynı Mahkemenin 14/06/2005 tarihli ve 2003/274 esas, 2004/210 sayılı ek kararına karşı Adalet Bakanlığının 21/02/2006 gün ve 006747 sayılı kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay C. Başsavcılığının 20/04/2006 gün ve Y.E.2006/35393 sayılı ihbar yazısı ile infaz dosyası 02/05/2006 tarihinde Dairemize gönderilmekle incelendi:
Anılan yazıda;
Dosya kapsamına göre, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7/2, 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9/3. maddesindeki “Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.” şeklindeki düzenleme ve Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 13/10/2005 tarihli ve 2005/10431-12718 sayılı ilamına nazaran, sonraki kanunun unsurlarının veya özel hallerinin değişmesi, cezanın teşdiden tayini nedeni sayılacak olguların tartışılması, alt ve üst sınırlar arasında bir oran belirlenmesi yada artırım veya indirim sebeplerinin değerlendirilmesi, cezanın paraya veya tedbire çevrilmesi veya ertelenmesi hususunda mahkemece takdir hakkının kullanılması ve böylece bireyselleştirme yapılmasının zorunlu olduğu hallerde ise, duruşma, açılmak, suretiyle tüm bunların neden ve gerekçeleri de gösterilerek hüküm kurulması gerekeceği ve bu şekilde verilecek kararların da temyiz kanun yoluna tabi olacağı kabul edilerek yapılan incelemede;
Ek kararın duruşma açılmak suretiyle verilmesi gerektiği gözetilmeden evrak üzerinde karar verilmesinde,
Kabule göre de,
a ) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 150/2. maddesindeki “malın değerinin azlığı” kavramı ile, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 522. maddesindeki hafif ve pek hafif ölçütleriyle, her iki maddenin de cezadan indirim olanağı sağlaması dışında benzerlik bulunmadığı, “değer azlığının” 5237 sayılı Kanun’a özgü ayrı ve yeni bir kavram olduğu, bunun daha çoğunu alabilme olanağı varken, yalnızca gereksinimi kadar, değer olarak da az olan şeyi alma durumunda, olayın özelliği ve sanığın kişiliği de değerlendirilerek, yasal ve yeterli gerekçeleri de açıklanarak uygulanabileceği gözetilmeksizin, yağmalanan cep telefonunun değeri az olmadığı halde, cezasından indirim yapılamayacağı dikkate alınmadan, 5237 sayılı Kanun’un 150/2. maddesi gereğince 1/2 oranında indirim yapılmasında,
b ) 5237 sayılı Kanun’un lehe hükümlerinin uygulanması sırasında, sanığın üzerine atılı silahla müessir fiil suçunun şikayete tabi olduğundan bahisle şikayet yokluğundan dolayı kamu davasının düşünülmesine karar verilmiş ise de, anılan Kanunun 86/3-e maddesi uyarınca kasten yaralama eyleminin silahla işlenmesi halinde şikayet şartı aranmaksızın kovuşturma yapılacağı seklindeki düzenleme karşısında, uyarlama yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinde, isabet görülmemiş olduğundan bahisle 5271-sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması” Dairemizden istenilmiştir.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı Hakkında Kanunun 98 ve 101/1 maddeleriyle 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9/1″. maddesi uyarınca kural;”lehe yasanın belirlenmesi” ve uyarlanmasına ilişkin kararların dosya üzerinden verilebilmesidir.
Ancak;
a )-Önceki yasaya göre sonraki yasa suçun öğelerinde değişiklik yapmışsa,
b )-Önceki yasanın türü veya süresi bakımından erteleme dışında bıraktığı ceza, yeni yasa tarafından erteleme kapsamına alınmışsa,
c )-Önceki yasaya göre temel ceza alt sınırdan belirlenmişken, yeni yasa uyarlanırken alt sınırın üzerinde ceza saptanması konusunda veya alt ve üst sınırlar konulmuş artırıcı ya da eksiltici bir hükmün uygulanmasında bir oranın belirlenmesi için mahkemece takdir hakkının kullanılması, böylece bireyselleştirme yapılması zorunluysa, duruşma açılmak suretiyle tüm bunların neden ve gerekçeleri de gösterilerek hüküm kurulması gerekir.
İnceleme konusu karara gelince;
25.5.2003 günü saat 23.45 sıralarında caddede yürüyen yakınan emanete kayıtlı bıçağı çekerek ve kafayla vurarak cep telefonunu aldığı, geri isteyen diğer yakınan bıçakla ( 10 ) gün is ve gücüne engel teşkil eder nitelikte yaraladığı sabit görülerek, M. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.6.2004 gün ve 2003/274 E, 2004/210 K. sayılı kararıyla 765 sayılı TCY.nın 497/1, 55/3, 59 ve 456/4, 457/1, 5513, 59.maddeleri gereğince 8 yıl 4 ay ağır hapis ve 256.875.000 lira ağır para cezasıyla hükümlendirildiği, kararın Dairemizce onanarak kesinleştiği, 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY.nın uygulanması istendiğinde hükümlünün eylemine uyan, 5237 sayılı TCYnın 149/1-a-h maddesi gereğince alt sınır asılarak hükmolunan 12 yıl hapis cezasının, suç konusu eşyanın değeri az kabul edilerek aynı Yasanın 150/2. maddesi uyarınca 1/3 oranında indirilip, 31/3 maddesiyle 1/2 ve 62.madde ile 1/6 oranında indirim yapılarak sonuçta 3 yıl 4 ay hapsine ve etkili eylem suçundan açılan kamu dava sının düşmesine; “değer azlı ğı ve “indirim oranı” ile temel ceza belirlenirken bireyselleştirme amacına yönelik takdir hakkının nedenleri de gösterilmeden dosya üzerinden karar verildiğinin anlaşılması karşısında;
1- ) Temel cezanın alt sınır aşılarak belirlenmesinin ve 5237 sayılı TCY.nın 150.maddesinin 2.fıkrasındaki “malın değerinin azlığı” kavramının, 765 sayılı TCY.nın 522.maddesindeki hafif ve pek hafif ölçütleriyle, her iki maddenin de cezadan indirim sağlaması dışında benzerliğinin bulunmadığı, “değerin azlığının 5237 sayılı Yasaya özgü ayrı ve yeni bir kavram olduğu, bunun daha çoğunu alabilme olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ( örneğin; bir kaç meyve veya ekmek, yiyecek; bir iki defter, kalem; sigara, bira ve benzeri ), değer olarak az olan şeyi alma durumunda, olayın özelliği ve sanığın kişiliği de değerlendirilerek, yasal ve yeterli gerekçeleri de açıklanarak uygulanabileceği ve uygulanması durumunda 1/3-ten 1/2-‘ye kadar indirim olanağı sağladığı, böylece maddenin uygulanıp uygulanmayacağının ve uygulanması söz konusu olduğunda da oranın belirlenmesinde bireyselleştirme amacına yönelik takdir hakkının kullanılması için duruşma açılarak hüküm kurulması gerekirken, dosya üzerinden karar verilmesi,
2- )Yakınan yönelik etkili eylem suçu hakkında, 5237 sayılı TCY.nın 149/2. maddesi uyarınca bu nitelikteki eylemin yağma suçunun unsuru olduğu gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay C.Başsavcılığının ihbar yazısı, incelenen dosya içeriğine göre bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükümlü hakkında M. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.6.2005 gün ve 2003/274 E. 2004/210 K. Sayılı dosya üzerinden verilip kesinleşen uyarlama kararının 5271 sayılı CMUK.nun 309.maddesi gereğince BOZULMASINA, infaz aşamasında verilen uyarlama kararlarının kazanılmış hak oluşturmayacağı da gözetilerek, aynı Yasanın 309/4-b maddesi uyarınca işlemlerin Mahkemesince mahallinde yapılmasına, 13.06.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.