Etiket arşivi: Uyuşmazlık

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü E: 2013/1594 K: 2013/1743 *Karayolları Trafik Kanunu *Trafik para cezası *Görevli Yargı Yeri

Uyuşmazlık Mahkemesi

Hukuk Bölümü,

Esas: 2013/1594,

Karar: 2013/1743 

(Karar Tarihi : 11.11.2013)

"İstanbul Valiliği İstanbul Emniyet Müdürlüğü C Bölgesi Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü'nün 22.2.2013 gün ve GT-809477 seri-sıra sayılı Trafik İdari Para Cezası Karar Tutanağı ile davacıya alkollü araç kullandığından ve sürücü belgesini yanında bulundurmadığından bahisle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 48/5 ve 44/1-b. maddeleri uyarınca 866,00 TL idari para cezası verilmiştir. 

 

Davacı, idari para cezasının iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır. 

 

İSTANBUL 4. İDARE MAHKEMESİ: 13.3.2013 gün ve E:2013/484, K:2013/563 sayı ile; 2918 sayılı Yasa'da davacıya verilen idari para cezasına karşı başvuru yolu gösterilmediğinden, 5326 sayılı Kanun'un 3 ve 27. maddeleri uyarınca davanın çözümünün adli yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiş, verilen karar kesinleşmiştir. 

 

Davacı, bu kez, aynı istemle adli yargı yerine itirazda bulunmuştur. 

 

İSTANBUL ANADOLU 3. SULH CEZA MAHKEMESİ; 23.8.2013 gün ve D.İş:2013/559 sayı ile; idari para cezası yanında davacının ehliyetinin de geri alınması kararı verildiği açıklanarak, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 27/8. maddesine göre idari para cezası yanında idari yargının görev alanına giren kararın da verilmiş olması nedeniyle davanın çözümünün idari yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, verilen karar itiraz edilmeden kesinleşmiştir. 

 

İNCELEME VE GEREKÇE: 

 

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü'nün, Serdar ÖZGÜLDÜR'ün Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU'nun katılımlarıyla yapılan 11.11.2013 günlü toplantısında: 

 

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa'nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; 

 

Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu'nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, "2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları' ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı' sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası' olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği…" açıkça belirtilmiştir. Bu durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur. 

 

İdari ve adli yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece, idari yargı dosyası da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderildiği ve usule ilişkin işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi. 

 

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülten Fatma BÜYÜKEREN'in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ'ün adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: 

 

KARAR : Dava, 2918 sayılı Yasa'nın 48/5 ve 44/1-b. maddeleri uyarınca verilen para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır. 

 

13.10.1983 tarih ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 48. maddesinin beşinci fıkrasında (Değişik: 8/1/2003 – 4785/3 md), "Yönetmelik ile belirtilen miktarların üzerinde alkollü araç kullandığı tespit edilen sürücülerin, suçun işlendiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; birinci defasında sürücü belgeleri altı ay süreyle geri alınır ve haklarında 265 300 000 lira para cezası uygulanır. İkinci defasında sürücü belgeleri iki yıl süreyle geri alınır ve haklarında 332 600 000 lira para cezası uygulanır ve bu sürücüler Sağlık Bakanlığınca, esas ve usulleri Sağlık ve İçişleri Bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilen sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine tabi tutulurlar, eğitimi başarıyla tamamlayanların belgeleri süresi sonunda iade edilir. Üç veya üçten fazlasında ise, sürücü belgeleri beş yıl süreyle geri alınır ve altı aydan aşağı olmamak üzere hafif hapis cezası ile birlikte 532 600 000 lira hafif para cezası uygulanır. Ayrıca, psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesine tabi tutulurlar. Bu değerlendirme ve muayene sonrasında uygun görülenlere, geri alma süresi sonunda sürücü belgeleri iade edilir. Psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesinin yapılmasına dair esas ve usuller yönetmelikte gösterilir" denilmekte iken, maddenin beşinci fıkrası, " Yapılan tespit sonucunda 0.50 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sürücüler hakkında, fiili bir suç oluştursa bile, 700 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi altı ay süreyle geri alınır. Hususi otomobil dışındaki araçları alkollü olarak kullanan sürücüler bakımından promil alt sınırı 0.21 olarak uygulanır. Alkollü olarak araç kullanma nedeniyle sürücü belgesi geri alınan kişiye, son ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; ikinci defasında 877 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri iki yıl süreyle, üç veya üçten fazlasında ise 1.407 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri her seferinde beşer yıl süreyle geri alınır. Sürücü belgelerinin herhangi bir nedenle geçici olarak geri alınmış olması halinde belirtilen süreler, geçici alma süresinin bitiminde başlar "şeklinde 24.5.2013 tarihli 6487 sayılı Kanun'un 19.maddesiyle yeniden düzenlenmiş, "Adres değişikliklerinin bildirilmesi ve sürücü belgelerinin taşınması zorunluluğu" başlığı altında düzenlenen 44. maddesinde ise, "Sürücü belgesi sahipleri: 

 

a) İkamet adresi değişikliklerini belgeyi veren kuruluşa otuz gün içinde bildirmek, 

 

b) Araç kullanırken sürücü belgelerini yanlarını bulundurmak ve yetkililerin her isteyişinde göstermek, 

 

Zorundadırlar" 

 

(Değişik : 21/5/1997 – 4262/4 md.) Bu madde hükümlerine uymayan sürücüler, 3 600 000 lira para cezası ile cezalandırılırlar " hükmü yer almaktadır. 

 

Uyuşmazlık Mahkemesi, 2918 sayılı Yasa'nın 116. maddesi kapsamında araç tescil plakasına göre düzenlenenler dışında trafik zabıtasınca uygulanan idari para cezalarına karşı açılan davaları; bu uygulamanın idari ceza kapsamında bulunması; Yasada idari cezalarla ilgili davalarda görevli yargı yerini açıkça belli eden bir hükme yer verilmemesi; 12.7.2013 tarih ve 6495 sayılı Kanun'un 20.maddesi ile yapılan değişiklikten önceki hali ile, bu Yasada gösterilen adli cezalara hükmetmekle görevli mahkemeye işaret eden 112. maddeye de herhangi bir atıfta bulunulmamış olması karşısında ve göreve ilişkin genel ilkelere göre idari yargının görev alanında görmüştür. 

 

1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun yürürlüğe girmesi üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü'nce, sözü edilen Kanun'un diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak; Kabahatler Kanunu'nun 1., 2., 16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları taşıması, 27. maddenin (1) numaralı bendinde belirtilen idari yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar verilmiştir. 

 

Daha sonra, 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 3 üncü maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa'nın 31. maddesinde " (1) Bu Kanunun; 

 

a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, 

 

b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında, 

 

uygulanır." denilmiştir. 

 

19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu'nun; idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterildiği durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır. 

 

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir. 

 

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır. 

 

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir. 

 

İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen trafik para cezasının 5326 sayılı Kanun'un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nda da bu para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu'nun 5560 sayılı Kanun'la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınacağından, idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır. 

 

Açıklanan nedenlerle, İstanbul Anadolu 3. Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir. 

 

KARAR : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul Anadolu 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 23.8.2013 gün ve D.İş: 2013/559 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 11.11.2013 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi."

 

İlgili Mevzuat Hükmü : 

Karayolları Trafik Kanunu MADDE 48 :(Değişik madde ve başlığı : 6487 – 24.5.2013 / m.19) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri almış olan sürücüler ile alkollü olan sürücülerin karayolunda araç sürmeleri yasaktır. Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla, kollukça teknik cihazlar kullanılır. Kişinin yaralanmalı veya ölümlü ya da kollukça müdahil olunan maddi hasarlı trafik kazasına karışması hâlinde, ikinci fıkrada belirtilen muayeneye tabi tutulması zorunludur. Teknik cihaz ile yapılan ölçüme itiraz eden veya bu cihaz ile ölçüm yapılmasına müsaade etmeyen bu sürücüler, en yakın adli tıp kurumuna veya adli tabipliğe veya Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kuruluşlarına götürülerek uyuşturucu veya uyarıcı madde ya da alkol tespitinde kullanılmak üzere vücutlarından kan, tükürük veya idrar gibi örnekler alınır. Bu işlem bakımından 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 75 inci maddesi hükümleri, beşinci fıkrası hariç olmak üzere uygulanır.

 

Trafik kazası sonucunda kişinin ölmesi veya teknik cihaza üfleyemeyecek kadar yaralanmış olması hâlinde, üçüncü fıkra hükümlerine göre bu kişilerden kan, tükürük veya idrar gibi örnekler alınır.

 

Yapılan tespit sonucunda, 0.50 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sürücüler hakkında, fiili bir suç oluştursa bile, 700 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi altı ay süreyle geri alınır. Hususi otomobil dışındaki araçları alkollü olarak kullanan sürücüler bakımından promil alt sınırı 0.21 olarak uygulanır. Alkollü olarak araç kullanma nedeniyle sürücü belgesi geri alınan kişiye, son ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; ikinci defasında 877 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri iki yıl süreyle, üç veya üçten fazlasında ise, 1.407 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri her seferinde beşer yıl süreyle geri alınır. Sürücü belgelerinin herhangi bir nedenle geçici olarak geri alınmış olması hâlinde belirtilen süreler, geçici alma süresinin bitiminde başlar. 

 

Yapılan tespit sonucunda, 1.00 promilin üzerinde alkollü olduğu tespit edilen sürücüler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanununun 179 uncu maddesinin üçüncü fıkrası hükümleri uygulanır. 

 

Hususi otomobil sürücüleri bakımından 0.50 promilin, diğer araç sürücüleri bakımından 0.20 promilin üzerinde alkollü olan sürücülerin trafik kazasına sebebiyet vermesi hâlinde, ayrıca Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri uygulanır. 

 

Uyuşturucu veya uyarıcı madde aldığı tespit edilen sürücülere 3.600 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi beş yıl süreyle geri alınır. Bu kişiler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanunu hükümleri uygulanır. 

 

Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla, kollukça teknik cihazlar kullanılmasını kabul etmeyen sürücülere 2000 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi iki yıl süreyle geri alınır.

 

Sürücünün uyuşturucu veya uyarıcı madde kullandığından şüphe edilmesi hâlinde 5271 sayılı Kanunun adli kolluğa ilişkin hükümleri uygulanır.

 

Alkollü olarak araç kullanması nedeniyle son ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde sürücü belgeleri ikinci defa geri alınan sürücüler Sağlık Bakanlığınca, usul ve esasları İçişleri, Millî Eğitim ve Sağlık bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilen sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine; üç veya üçten fazla geri alınan sürücüler ise psiko -teknik değerlendirmeye ve psikiyatri uzmanının muayenesine tabi tutulurlar.

 

Sürücü belgelerinin geçici geri alma işlemleri bu Kanunun 6 ncı maddesinde sayılan görevliler tarafından yapılır.

 

Bu madde hükümlerine göre geri alınan sürücü belgesinin iade edilebilmesi için; ilgili kişi hakkında trafik kurallarına aykırılık dolayısıyla bu Kanun hükümlerine göre verilmiş olan idari para cezalarının tamamının tahsil edilmiş olması; uyuşturucu veya uyarıcı madde alması nedeniyle sürücü belgesi geri alınanların ayrıca sürücü olmasında sakınca bulunmadığına dair resmi sağlık kurumlarından alınmış sağlık kurulu raporunun ibraz edilmesi şarttır.

 

Alkol, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin tespiti için kullanılacak teknik cihazların sahip olacağı asgari koşullar ile diğer usul ve esaslar yönetmelikte gösterilir.

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığı ESAS: 2012/16 KARAR: 2012/69 TRAFİK CEZASI İPTALİ-ADLİ YARGI YERİNDE ÇÖZÜMLENMESİ

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

 

ESAS NO : 2012/16

 

KARAR NO : 2012/69

 

KARAR TR : 9.4.2012

 

(Hukuk Bölümü)

 

ÖZET : 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 51. maddesi uyarınca verilen idari para cezasına karşı açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

 

 

K A R A R

 

Davacı : Z. B. A.

 

Vekili : Av. R. E. G.

 

Davalı : Torbalı İlçe Trafik Denetleme Büro Amirliği

 

O L A Y : Davacıya ait 35 DR 194 plakalı aracı kullanan Z.K. isimli kişi adına, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 51. maddesinin ikinci fıkrasına aykırılık(hız sınırını ihlal) nedeniyle, 23.09.2005 tarih, DS-240698 sayılı Trafik Ceza Tutanağı ile para cezası kesilmiştir.

 

Davacı vekili, söz konusu para cezasının iptali istemiyle 02.11.2010 tarihinde adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.

 

TORBALI SULH CEZA MAHKEMESİ: 07.03.2011 gün ve D.İş No: 2011/17 sayı ile, itiraz eden vekilinin, müvekkili hakkında idarece düzenlenen idari yaptırım kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ettiği; idari yaptırım kararına ilişkin evrakın celp edildiği, itiraz nedenlerinin incelendiği, düzenlenen tutanağın düzenleniş şekline ilişkin olduğu ve bunun bir idari işlem olduğu, bu idari işlem ile birlikte idari para cezasının iptalinin istenmesi halinde Kabahatler Kanunu'nun 27/8. maddesi gereğince idari yargı merciinin görevinde olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

 

Davacı vekili bu kez, aynı istekle 18.7.2011 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.

 

İZMİR 3. İDARE MAHKEMESİ: 18.11.2011 gün ve E:2011/2247 sayı ile, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun "hız sınırlarına uyma" başlıklı 51.maddesinde, "Sürücüler, aksine bir karar alınıp işaretlenmemişse yönetmelikte belirtilen hız sınırlarını aşmamak zorundadırlar. / Hız ölçen teknik cihaz veya çeşitli teknik usullerle yapılan tespit sonucu hız sınırlarını yüzde ondan yüzde otuza (otuz dahil) kadar aşan sürücülere 64.700 000 lira, yüzde otuzdan fazla aşan sürücülere 131.900 000 lira para cezası uygulanır…" hükmüne yer verilmiş, aynı Yasanın 114. maddesinde, bu Kanunda yazılı trafik suçlarını işleyenler hakkında yetki sınırları içinde Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı personeli ile Ulaştırma Bakanlığının ve Karayolları Genel Müdürlüğünün ilgili birimlerinin il ve ilçe kuruluşlarında görevli ve yetkili kılınmış personelince tutanak düzenleneceği, birkaç trafik suçunun bir arada işlenmesi halinde her suç için ayrı ceza uygulanacağı, yargı yetkisine giren suçlarla ilgili tutanağın bir suretinin ilgili mahkemeye 7 iş günü içinde gönderileceği düzenlenmiş, Yasanın 112. maddesinin 1. fıkrasında ise;" Sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınması hariç olmak üzere bu Kanundaki; hafif para cezasını veya bununla birlikte hafif hapis cezasını, belgelerin geri alınması ve iptali veya işyerlerinin kapatılması cezasını gerektiren suçlarla ilgili davalara trafik mahkemelerinde, bunların bulunmadığı yerlerde yetki verilen sulh ceza mahkemelerinde bakılır." hükmüne yer verilmiş olduğu; 31.03.2005 günlü, 25772 Mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 2. maddesinde, kabahat deyiminden; kanunun, karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağı belirtilmiş, Yasanın 06.12.2006 günlü, 5560 sayılı Kanun'un 31. maddesi ile değişik 3. maddesinin 1. fıkrasının a bendinde, bu Kanunun; idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı düzenlenmiş, 16. maddesinde, Kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların, idari para cezası ve idari tedbirlerden ibaret olduğu, idari tedbirlerin, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirler olduğu kuralına yer verilmiş, aynı Yasanın 27.maddesinin 1. fıkrasında, "idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararı kesinleşir." hükmüne yer verilmiş, maddeye 06.12.2006 günlü, 5560 sayılı Kanun'un 34. maddesi ile eklenen 8. fıkrada ise: İdari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddiaları bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görülür." kuralına yer verilmiş bulunduğu; dosyanın incelenmesinden, davacıya ait 35 DR 194 plakalı aracı Z.K. isimli kişi kullanmakta iken 23.09.2005 tarihinde yapılan denetim sonucu anılan kişinin hız sınırını ihlal ettiğinden bahisle Z.K adına 564,00- TL tutarında trafik para cezası kesildiği, daha sonra davacı tarafından bu cezanın ödenmesi üzerine ilk defa 02.11.2010 tarihinde Kuşadası 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nin D. İş No:2010/605 esasında dava açıldığı, Kuşadası Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 26.11.2010 tarihinde verilen yetkisizlik kararı üzerine dosanın Torbalı Sulh Ceza Mahkemesine gönderildiği, Torbalı Sulh Ceza Mahkemesi'nin D. İş No:2010/605 esasında yapılan yargılama sonucu Mahkemelerinin görevsizliğine ve dava dosyasının re’sen mahkemelerine gönderilmesine karar verilmesi üzerine bakılan davanın açıldığının anlaşıldığı; 5326 sayılı Yasanın 27. maddesinin 1. fıkrasında yaptırım kararının ön görüldüğü kanunda hüküm bulunmayan hallerde idari para cezalarına karşı 15 gün içinde sulh ceza mahkemelerine dava açılmasına olanak tanındığı, anılan maddenin 8. fıkrasında ise yaptırım kararının verildiği kanununda hüküm bulunmasının yanında görev konusunda ikinci bir istisna getirilmek suretiyle idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddialarının bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görüleceğinin düzenlendiği, başka bir anlatımla, idari para cezalarının idari yargı yerleri tarafından çözümlenebilmesine Kabahatler Kanunu'nun 3 ve 27/8. maddeleri uyarınca ancak yaptırımın öngörüldüğü kanunda idari yargının açıkça görevli olarak öngörülmesi veya aynı kişi hakkında aynı kabahat nedeniyle idari yargı yerleri tarafından bakılması gereken başka bir işlemin de tesis edilmesi gerektiğinin anlaşıldığı; bu durumda, uyuşmazlığın 2918 sayılı Yasanın 51. maddesi hükmü uyarınca hız sınırının aşılması nedeniyle idari para cezasından doğduğu açık olduğundan, idari para cezası ile birlikte idari yaptırım kararının bulunmaması nedeniyle davanın görüm ve çözümünün sulh ceza mahkemesinin görevine girdiği sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle; açıklanan nedenlerle, davanın görev yönünden reddi ile 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dava dosyasının Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmesine, bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesi'nce bir karar verilinceye kadar yargılamanın ertelenmesine karar vermiştir.

 

İNCELEME VE GEREKÇE :

 

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 09.04.2012 günlü toplantısında:

 

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği….”açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

 

İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, idari yargı dosyasının Mahkemece, ekinde adli yargı dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

 

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın, davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

 

Dava, 2918 sayılı Yasa’nın 51. maddesinin ikinci fıkrasına aykırılık nedeniyle trafik zabıtasınca düzenlenen para cezasına ilişkin ceza tutanağının iptali istemiyle açılmıştır.

 

13.10.1983 tarih ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun “Amaç” başlıklı 1. maddesinde,”Bu kanunun amacı, karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemektir” denilmiş; 51. maddesinin ikinci fıkrasında, hız ölçen teknik cihaz veya çeşitli teknik usullerle yapılan tespit sonucu hız sınırlarını aşan sürücülere para cezası uygulanacağı kurala bağlanmıştır.

 

Uyuşmazlık Mahkemesi, 2918 sayılı Yasa’nın 116. maddesi kapsamında araç tescil plakasına göre düzenlenenler dışında trafik zabıtasınca uygulanan idari para cezalarına karşı açılan davaları; bu uygulamanın idari ceza kapsamında bulunması; Yasada idari cezalarla ilgili davalarda görevli yargı yerini açıkça belli eden bir hükme yer verilmemesi; bu Yasada gösterilen adli cezalara hükmetmekle görevli mahkemeye işaret eden 112. maddeye de herhangi bir atıfta bulunulmamış olması karşısında ve göreve ilişkin genel ilkelere göre idari yargının görev alanında görmüştür.

 

1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen Kanun’un diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak; Kabahatler Kanunu’nun 1., 2., 16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları taşıması, 27. maddenin (1) numaralı bendinde belirtilen idari yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar verilmiştir.

 

Daha sonra, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3. maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve gerekçeli kararı 22.7.2006 gün ve 26236 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış ve iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiş; yasama organı tarafından iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılmaması sürecinde, anılan madde hükmünün yürürlükte bulunduğu düşüncesiyle, aynı doğrultuda karar verilmeye devam edilmiş; yasama organı tarafından, Anayasa Mahkemesi’nce verilen altı aylık süre içinde iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılması halinde ise, işaret edilen yargı yerinin yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren görevli olacağı belirtilmiştir.

 

Son olarak, 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 3 üncü maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde " (1) Bu Kanunun;

 

a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

 

b) Diğer genel hükümleri, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,

 

uygulanır." denilmiştir.

 

19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun; İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterildiği durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

 

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

 

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

 

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

 

İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen trafik para cezasının 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda da bu para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği anlaşılmıştır.

 

Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınacağından, idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

 

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile Sulh Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İzmir 3.İdare Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Torbalı Sulh Ceza Mahkemesi’nin 07.03.2011 gün ve D.İş No: 2011/17 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 09.04.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI E: 2011/238 K: 2012/63 – İMAR PLANI -KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA -İDARİ YARGININ GÖREVLİ OLDUĞU


UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
ESAS NO :
 2011/238

KARAR NO : 2012/63
KARAR TR : 9.4.2012
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : Davacılara ait taşınmazların imar planında çocuk bahçesi alanında ve yeşil alanda kalmasından dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R

Davacılar : U. B., M. G., M. G., İ. B.
Vekilleri : Av. H. K., Av. H. G.
Davalı : Bağcılar Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. Ş. A.
O L A Y : Davacılar vekili, Müvekkillerinin hissedarı oldukları İstanbul ili, Bağcılar İlçesi, Fevzi Çakmak Mahallesi 1033 ada, 13 ve 14 parsel sayılı taşınmazların 1/1000 ölçekli uygulama imar planında park alanı olarak ayrıldığını, 1987 yılından bu yana çok uzun süredir park alanı olarak düzenleme yapılmadığını ve kamulaştırılmadığını, taşınmazda inşaat yapma olanağı bulunmadığından kamulaştırmasız el atma şartlarının oluştuğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesi kararlarında, taşınmaza fiilen el atılmasa da imar planı gereğinin uzun yıllar yerine getirilmemesi halinde kamulaştırmasız el atma olgusunun gerçekleştiğinin kabul edildiğini öne sürerek kamulaştırmasız el atma nedeniyle, metrekare ve değer yönünden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; dava tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte şimdilik 10.000,00 TL’nin davalı Belediyeden tahsiline, bedeli ödenen kısımların davalı lehine tapudan terkinine karar verilmesi istemiyle, 25.03.2011 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı vekilince, süresinde verilen ilk itiraz dilekçesinde, müvekkili idarenin idari niteliği ve varsa eylemlerinin de idari eylem niteliği taşıdığı ileri sürülerek görev itirazında bulunulmuştur.
BAKIRKÖY 3.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 27.05.2011 gün ve E:2011/160 sayı ile, davalı vekilinin yargı yolu itirazının, dava konusunun gerek Kamulaştırma Kanunu gerekse İmar Kanunu uyarınca adli yargının görevi kapsamında kalması nedeniyle reddine karar vermiştir.
Davalı Belediye Başkanlığı vekilinin, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine, dava dosyasının onaylı bir örneği Danıştay Başsavcılığı'na gönderilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI; Uygulama ve Öğreti'de, kamu idarelerinin, kamu hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade açıklamalarıyla yapmış oldukları işlemlerin, "idari işlem"; herhangi bir işlem ya da karara dayanmaksızın gerçekleştirdikleri maddi faaliyetleriyle, görevleriyle ilgili hareketsizliklerinin de, "idari eylem" olarak tanımlandığı; bu tanıma göre; idarelerin 3194 sayılı İmar Kanununun 8'inci maddesi uyarınca tek yanlı irade açıklamaları ile tesis ettikleri, genel ve düzenleyici imar planları ile bu planlara dayanılarak tesis edilen parselasyon, kamulaştırma, ruhsat gibi bireysel işlemlerin, "idari işlem"; bu imar planı uyarınca yapmak zorunda oldukları program ve uygulamaları, bunun için gerekli zamanda gerçekleştirmemeleri; yani, bu konudaki hareketsizliklerinin de, idari eylem niteliği taşıdığı; her ne kadar, uyuşmazlık konusu parsellerin 16.03.2001 tasdik tarihli 1/1000 ölçekli revizyon imar planlarında "ağaçlandırılacak alan", 19.10.2004 tasdik tarihli 1/1000 ölçekli uygulama imar planında "yeşil alan", 15.9.2008 onay tarihli 1/1000 ölçekli uygulama imar planında ise çocuk bahçesi alanı olarak ayrılmış olması nedeniyle ve imar uygulama işlemi ile çocuk bahçesinden yer tahsis edilmiş bulunduğu iddiasıyla söz konusu taşınmazların bedellerinin tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, davanın hukuksal dayanağı olarak, kamulaştırmasız el atma gösterilmiş ve dava dilekçesine eklenen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da, imar planında ilköğretim tesisi alanına ayrılan taşınmaz yönünden kamulaştırmasız el atma olgusunun varlığı kabul edilmiş; yine, davacı tarafından dosyaya sunulan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında, 3194 sayılı Kanun'un 18'inci maddesine göre yapılan uygulamada davacıya tahsis edilen imar parselinin, imar planında lise alanı olarak ayrılması halinde kamulaştırmasız el atma koşullarının gerçekleştiği yönündeki mahkeme direnme kararı yerinde bulunmuş ise de; davacıların mülkiyet hakkına getirilen kısıtlama, yukarıda açıklandığı üzere, genel ve düzenleyici işlem olan imar planlarında ilgili taşınmazların sırasıyla ağaçlandırılacak alan, yeşil alan ve çocuk bahçesi alanı olarak gösterilmesinden, bu planlarda öngörülen kamulaştırma programlarının zamanında yapılmamasından ve imar uygulaması işleminden kaynaklandığında ihtilaf bulunmadığından; bu kısıtlama ve hareketsizlikten doğan zararın da idari işlem ve eylemden kaynaklandığının kabulünün gerektiği; bu bakımdan; davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinin 1'inci fıkrasının (b) bendinde yer alan yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları," hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesinin gerektiği; açıklanan nedenle, 2247 sayılı Yasa'nın 10'uncu maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Davacıların, İstanbul ili, Bağcılar ilçesi, Fevzi Çakmak Mahallesi 1033 ada 13 ve 14 parsel sayılı taşınmazlarının 1/1000 ölçekli uygulama imar planında park alanı olarak ayrılması sonucu mülkiyet hakkını kullanamadığı, kamulaştırma yapılmadan beklenmesine rağmen imar plan değişikliği sonucu mülkiyet hakkı kullanımının engellenmesi sonucu hukuken kamulaştırmasız el atma koşullarının gerçekleşmesi nedeniyle tazminat talep ettiği davada; davalı idare tarafından görev itirazında bulunulması üzerine olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığının anlaşıldığı; Anayasa'nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türleri arasında sayıldığı; dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanun'un 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı; uyuşmazlık konusu işlemin, 15/09/208 onay tarihli 1/1000 ölçekli imar planında çocuk parkı alanı olarak bırakıldığı, dava tarihine kadar herhangi bir kamulaştırma işlemi ya da fiilen el atmanın bulunmadığı, davaya konu idari eylemin, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun arazi ve arsa düzenlenmesine ilişkin 18. maddesinin uygulamasından kaynaklanmakta olduğu, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı Kanun'un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel haktan doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerinde çözümlenmesinin gerektiği; bu nedenle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa'nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/179 esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesinin gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 09.04.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa'nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idarenin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı'nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, Davacıların, İstanbul ili, Bağcılar İlçesi, Fevzi Çakmak Mahallesi 1033 ada, 13 ve 14 parsel sayılı taşınmazlarına, imar planında park alanı olarak ayrılmak suretiyle kamulaştırmasız el atıldığından bahisle, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; dava tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte şimdilik 10.000,00 TL’nin davalı idareden tahsili istemiyle açılmıştır.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun“Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması” başlıklı 8. maddesinde; “Planların hazırlanmasında ve yürürlüğe konulmasında aşağıda belirtilen esaslara uyulur.
a) Bölge planları; sosyo – ekonomik gelişme eğilimlerini, yerleşmelerin gelişme potansiyelini, sektörel hedefleri, faaliyetlerin ve alt yapıların dağılımını belirlemek üzere hazırlanacak bölge planlarını, gerekli gördüğü hallerde Devlet Planlama Teşkilatı yapar veya yaptırır.
b) İmar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik dördüncü cümle: 8/8/2011- KHK-648/21 md.) Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar.
Belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde yapılacak planlar valilik veya ilgilisince yapılır veya yaptırılır. Valilikçe uygun görüldüğü takdirde onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik üçüncü cümle: 8/8/2011- KHK-648/21 md.) Onay tarihinden itibaren valilikçe tespit edilen ilan yerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. İtirazlar valiliğe yapılır, valilik itirazları ve planları onbeş gün içerisinde inceleyerek kesin karara bağlar.
Onaylanmış planlarda yapılacak değişiklikler de yukarıdaki usullere tabidir.
Kesinleşen imar planlarının bir kopyası, Bakanlığa gönderilir.
İmar planları alenidir. Bu aleniyeti sağlamak ilgili idarelerin görevidir. Belediye Başkanlığı ve mülki amirlikler, imar planının tamamını veya bir kısmını kopyalar veya kitapçıklar haline getirip çoğaltarak tespit edilecek ücret karşılığında isteyenlere verir.
c) (Ek: 3/7/2005 – 5403/25 md.) Tarım arazileri, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda belirtilen izinler alınmadan tarımsal amaç dışında kullanılmak üzere plânlanamaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Dava dosyasında bulunan Bağcılar Belediye Başkanlığı, Plan ve Proje Müdürlüğünün 27.04.2011 gün ve 2715 sayılı yazısının incelenmesinden; davaya konu edilen İstanbul ili, Bağcılar İlçesi, Fevzi Çakmak Mahallesi 1033 ada, 13 ve 14 parsel sayılı taşınmazların, 16.03.2001 onay tarihli 1/1000 ölçekli Revizyon İmar Planında ağaçlandırılacak yeşil alan fonksiyonunu sürdürdüğü, bu plana istinaden yapılan 19.10.2004 onay tarihli 1/1000 ölçekli Revizyon İmar Planında söz konusu parsellerin yeşil alanda kaldığı, mer’i plan olan 18.04.2008 onay tarihli 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planında ve bu plana istinaden hazırlanan 15.09.2008 onay tarihli 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planında yeşil alanda kaldığı ifade edilmiş; aynı Müdürlüğün 30.3.2011 gün ve 1908 sayılı yazısında söz konusu parsellerin imar planında çocuk bahçesi alanında kaldığı anlaşılmıştır.
Olayda, imar planının uygulaması sonucu, uyuşmazlığa konu parsellerin imar planında
park alanında kaldığı, uzun süredir park alanı olarak düzenleme yapılmadığı, kamulaştırılmadığı, taşınmazda inşaat yapma olanağı bulunmadığı; kamulaştırmasız el atma nedeniyle taşınmazın bedelinin ödenilmesi gerektiğinin iddia edildiği; davanın konusunun, davalı idarece 3194 sayılı Kanunu uyarınca kamu gücü kullanılarak tek yanlı irade ile yapılan imar planlarında yeşil alan olarak yer alan davacılara ait taşınmazın bedelinin tazminine ilişkin bulunduğu anlaşılmış olup, belirtilen duruma göre, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile Bağcılar Belediye Başkanlığı vekilinin görev itirazının, Asliye Hukuk Mahkemesince reddine ilişkin kararın kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, davalı vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 27.05.2011 gün ve E:2011/160 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 09.04.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından: E: 2012/41 K: 2012/77 * İMAR UYGULAMASI-KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA- İDARİ YARGI GÖREVLİ

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2012/41
KARAR NO : 2012/77
KARAR TR : 9.4.2012
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : İmar uygulaması sonucu oluştuğu önesürülen maddi zararın tazmini istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

K A R A R
Davacı : İ. T.
Vekili : Av. M. E. A.
Davalı : Milli Eğitim Bakanlığı
Vekili : Av. M. A.
O L A Y : Davacı vekili tarafından, Ankara İli, Çankaya İlçesi, Kırkkonaklar Mahallesi 27379 Ada, 1 parsel sayılı taşınmazın yapılan imar planında lise alanı olarak ayrıldığı, taşınmazın imarlı alan olduğu, uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmesi nedeniyle kamulaştırma cihetine gitmeyen davalı idarelerce pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği, bu haliyle davalı idarelerin eyleminin mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el atma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu, dolayısıyla davalı idarelerin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibi müvekkilinin dava yolu ile kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesi yani davalı idarelerce değer karşılığının verilmesi gerektiği öne sürülerek, fazlaya ilişkin tüm yasal talebi dava ve ıslah hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik dava konusu taşınmazın toplam bedelinden 2.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idareden tahsili ile tapu kaydının davalı idareye tescil ettirilmesine karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açılmıştır.
Davalı vekilince, Bakanlık tarafından Kamulaştırma Kanununun 7. maddesine istinaden konulmuş bir şerhin mevcut olmadığı, böyle bir şerh olsa bile süresi geçtikten sonra davacı tarafından kaldırılmasının mümkün olduğu, davalı idarece yapılan hiçbir hukuksal işlem olmadığı, idarelerin aleyhine dava açılmasının hukuka aykırı olduğu gibi, taşınmazın imar planında sağlık alanı olarak ayrılması ve tapu kaydına şerh konulması işlemiyle ilgili olarak idari yargı yerinde dava açılması gerektiği öne sürülerek, görev itirazında bulunmuştur.
ANKARA 19. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 17.11.2011 gün ve E:2011/431 sayı ile, davalı Hazine vekilinin yargı yolu itirazı ile talebinin reddine karar vermiştir.
Davalı Milli Eğitim Bakanlığı vekilinin idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine dava dosyası Danıştay Başsavcısına gönderilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI; 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 18'inci maddesi uyarınca arazi ve arsa düzenlemesi kapsamında yapılan imar uygulamalarına ilişkin işlemlerin, kamu gücüne dayalı olarak tek yanlı ve re'sen tesis edilen idari işlemler niteliğinde olduğu, dosyanın incelenmesinden; imar uygulaması sonucu alınan kamu ortaklığı paylarından oluşturulan Ankara İli, Çankaya İlçesi, Kırkkonaklar Mahallesi, 27379 ada, 1 sayılı parselin, imar planında "lise alanı" olarak belirlendiği, davacının, söz konusu taşınmazına davalı idarece kamulaştırmasız el atıldığından bahisle, alacağın şimdilik 2.000.-TL'lik kısmının yasal faiziyle birlikte tahsiline hükmedilmesi ve tapu kaydının davalı idareye tescil ettirilmesine karar verilmesi istemiyle dava açtığının anlaşıldığı, parselin imar planında "lise alanı" olarak ayrılmış olması nedeniyle, bu parselin bedelinin ödenmesi gerektiği iddiasıyla açılan dava, kamulaştırmasız el atma hukuki temeline oturtulmak istenmiş ise de; davanın konusu, imar planında "lise alanı" olarak ayrılmış bulunan ve davalı idarece 3194 sayılı Kanunun 18'inci maddesi uyarınca kamu gücü kullanılarak tek yanlı irade ile yapılan uygulama işlemleri sonucunda davacıya ait taşınmaz bedelinin tazminine ilişkin bulunduğundan, uyuşmazlığın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinin 1'inci fıkrasının (b) bendinde yer alan "idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamına girdiğinden kuşku bulunmadığı, bu bakımdan, imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine ilişkin bulunan davanın, imar mevzuatı hükümleri çerçevesinde idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği nedenleriyle 2247 sayılı Yasanın 10. maddesi uyarınca davanın taşınmazın bedelinin tahsiline hükmedilmesine ilişkin kısmı yönünden olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının da yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Çankaya Belediyesinin 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 18. maddesi uyarınca arazi ve imar uygulamalarına ilişkin işlemler kapsamında, davacının da taşınmazının bulunduğu yerin imar planında okul tesisi alanı olarak ayrılmış bulunması karşısında, bu parseldeki bedelin ödenmesine ilişkin davanın; dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanun'un 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı, Anayasa'nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türleri arasında sayıldığı, uyuşmazlık konusu işlemin imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda; uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı Kanun'un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği, bu nedenle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa'nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesinin görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği, yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nunkatılımlarıyla yapılan 9.4.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idare vekilinin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde davanın taşınmazın bedelinin tahsiline hükmedilmesi istemine ilişkin kısmı hakkında olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davacının, Ankara İli, Çankaya İlçesi, Kırkkonaklar Mahallesi, 27379 ada, 1 sayılı parseldeki hissesine kamulaştırmasız el atıldığından bahisle 2.000,00-TL’nin yasal faiziyle birlikte davalı idareden tahsili ile tapu kaydının idareye tescil ettirilmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesinde, “İmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın, birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve re'sen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir. Sözü edilen yerler belediye ve mücavir alan dışında ise yukarıda belirtilen yetkiler valilikçe kullanılır.
Belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında "düzenleme ortaklık payı" olarak düşülebilir. Ancak, bu maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde kırkını geçemez.
(Değişik üçüncü fıkra: 3/12/2003-5006/1 md.) Düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tâbi tutulan yerlerin ihtiyacı olan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilk ve ortaöğretim kurumları, yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, ibadet yeri ve karakol gibi umumî hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksatlarla kullanılamaz.
Düzenleme ortaklık paylarının toplamı, yukarıdaki fıkrada sözü geçen umumi hizmetler için, yeniden ayrılması gereken yerlerin alanları toplamından az olduğu takdirde, eksik kalan miktar belediye veya valilikçe kamulaştırma yolu ile tamamlanır.
Herhangi bir parselden bir miktar sahanın kamulaştırılmasının gerekmesi halinde düzenleme ortaklık payı, kamulaştırmadan arta kalan saha üzerinden ayrılır.
Bu fıkra hükümlerine göre, herhangi bir parselden bir defadan fazla düzenleme ortaklık payı alınmaz. Ancak, bu hüküm o parselde imar planı ile yeniden bir düzenleme yapılmasına mani teşkil etmez…” hükmü yer almıştır.
Anılan madde uyarınca, yapılan imar düzenlemesi sonucunda “…resen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir…” denildiğine göre, idarenin “resen tescil işlemlerini yaptırmak” şeklindeki bu yetkilerini idari nitelik taşıyan uygulama işlemlerinin doğrudan sonucu olarak kullandığı; bir başka ifadeyle, tapuya yapılan tescilin idari işlemlerin icrası niteliğinde olduğu açıktır.
Olayda, davacı vekili tarafından Kırkkonaklar Mahallesi, 27379 ada, 1 sayılı parselde bulunan taşınmazdaki hissesine kamulaştırmasız elatıldığından bahisle taşınmazın bedelinin şimdilik 2.000,00 TL’lik kısmının yasal faiziyle birlikte tahsilinin talep edildiği, imar uygulaması sonucu sözkonusu parselin imar planında okul alanına ayrılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanun'un 14. maddesinde işaret edilen bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı; davacının davayı idarenin uygulamasından doğan zararlarının giderilmesi istemiyle açtığı görülmektedir.
Bu durumda, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun arazi ve arsa düzenlenmesine ilişkin 18. maddesinin uygulamasından kaynaklanan ve imar planı ile buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan uyuşmazlığın, 2577 sayılı Kanun'un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenle, Danıştay Başsavcısı’nın, taşınmazın bedelinin tahsiline hükmedilmesi istemine ilişkin başvurusunun kabulü ile, davalı vekilinin görev itirazının, Asliye Hukuk Mahkemesince reddine ilişkin kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısının BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, davalı vekilinin görev itirazının Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce REDDİNE İLİŞKİN KARARININ KALDIRILMASINA, 9.4.2012 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

Sendikalar Kanunu ve Uyuşmazlığın Karara Bağlanması

TC YARGITAY Dokuzuncu Hukuk Dairesi

E. 1990/9694
K. 1990/9258
T. 11.9.1990

*  SENDİKALAR KANUNU
*  UYUŞMAZLIĞIN ÇÖZÜMÜ

ÖZET : 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 4. maddesindeki “….Yargıtay,
uyuşmazlığı iki ay içinde kesin olarak karara bağlar” cümlesindeki “kesin”
sözcüğü; onama veya bozma kararının kesin olduğunu, bozma halinde mahkemenin
bozmaya aynen uyacağını, direnme kararı vereme-yeceğini de ifade eder.

Uyuşmazlığın kesin olarak karara bağlanacağı sözleri de, Yargıtay’ın
kararının bozmayı gerektirmesi ve fakat tahkiki icabettiren bir hususun
bulunmaması, delillerin uyuşmazlığın çözümü için yeterli olması halinde bozma
kararı verip dosyayı yerel mahkemeye göndermeksizin, uyuşmazlığı kendisinin
kesin olarak karara bağlayacağını gösterir.

(2821 s. Sendikalar K. m. 4)

Türkiye Sivil Havacılık Sendikası (Hava-İş) adına avukatları İsmail ve Abdi
ile, 1- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı adına avukat Ayla, 2- Yeni
Oleyis Sendikası, 3- Tursan-İş Sendikası, 4- Tolayis Sendikası adına avukat
İsmail, 5- Usaş Uçak Servisi Genel Müdürlüğü aralarındaki dava hakkında,
(İstanbul Üçüncü İş Mahkemesi)nden verilen 18.4.1990 günlü ve 302/7.D.İş
sayılı kararın Dairenin 12.7.1990 günlü ve 8144/8219 sayılı ilamile
bozulmasına karar verilmiştir. Süresi içinde davacı avukatınca kararın
tavzihi istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

İstanbul Üçüncü İş Mahkemesi’nin işkolunun tesbitiyle ilgili (18.4.1990) gün
ve 302/7 sayılı kararının, davacı Hava-İş Sendikası vekilinin temyizi üzerine
dairemizce yapılan incelemesi sonunda, 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 4.
maddesi uyarınca verilen bozma ve uyuşmazlığın kesin karara bağlanmasına
ilişkin 12.7.1990 gün ve 8144/8219 sayılı kararına karşı mezkur davanın
davacısı Hava-İş Sendikası tarafından 6.8.1990 tarihli dilekçe ile,
Yargıtay’ın, mahkeme kararını bozduktan sonra, ayrıca uyuşmazlık hakkında
kendisinin karar veremeyeceği, Sendikalar Kanununun 4. maddesinin “kararın
temyiz edilmesi halinde Yargıtay uyuşmazlığı iki ay içinde kesin olarak
karara bağlar” ifadesinden bu anlamın çıkarılamayacağı, belirtilen şekilde
hüküm tesisinin maddi hataya müstenit olduğu ileri sürülerek, bu hatanın
düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Gerçekten dilekçede de belirtildiği üzere, 5521 sayılı İş Mahkemeleri
Kanununun 8. maddesinin son fıkrası hükmünce İş Mahkemelerinden verilen
kararlar Yargıtay’ca incelenip, karara bağlanmasından sonra, Yargıtay’ın bu
kararına karşı karar düzeltme istenemez. Ancak dilekçe sahibi, 2821 sayılı
Sendikalar Kanununun 4. maddesinin uygulamasında maddi hataya düşülmüş
olduğunu ileri sürerek, bu hatanın düzeltilmesini istemiştir.

Öncelikle belirtmek gerekirki, 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 4.
maddesindeki “………Yargıtay, uyuşmazlığı iki ay içinde kesin olarak
karara bağlar” cümlesindeki “kesin” sözcüğü; onama veya bozma kararının kesin
olduğunu, bozma halinde mahkemenin bozmaya aynen uyacağını, direnme kararı
veremeyeceğini de ifade eder.

Uyuşmazlığın kesin olarak karara bağlanacağı sözleri de, Yargıtay’ın kararının
bozmayı gerektirmesi ve fakat tahkiki icabettiren bir hususun bulunmaması,
delillerin uyuşmazlığın çözümü için yeterli olması halinde bozma kararı
verip, dosyayı yerel mahkemeye göndermeksizin, uyuşmazlığın kendisinin kesin
olarak karara bağlayacağını gösterir. Hükmün gerekçesinde yer alan
“……kararın temyizi halinde Yargıtay’ın sorunu süratle ve kendisinin
çözümlemesi de öngörülmüştür” sözlerinden de yasa koyucunun amacının bu yolda
olduğu anlaşılır. Daire içtihatları ve öğretideki görüşler de aynı
doğrultudadır. Bu itibarla söz konusu Yargıtay kararının tesisinde 2821
sayılı Sendikalar Kanununun 4. maddesinin uygulamasıyla ilgili herhangi bir
hata bulunmamaktadır.

O halde maddi hataya dayanan karar düzeltme isteminin reddine karar vermek
gerekmiştir.

S o n u ç : Yukarda açıklanan sebeplerle maddi hataya dayanan karar düzeltme
isteminin (REDDİNE), 11.9.1990 gününde oybirliğiyle karar verildi.