Etiket arşivi: VEKALETNAME

Danıştay, Zorunlu taşıt sigortasında vekaletname ile tahsili yasaklayan genelgeyi iptal etti

Zorunlu motorlu taşıt sigortalarında tazminat istemlerinin tahsilinde görevlendirilen vekillerin tahsil edilen meblağları gereği gibi hak sahiplerine iletmemeleri gerekçesi ile zorunlu motorlu taşıt sigortalarında bedeni zararların vekil marifetiyle tahsilinde sigorta şirketleri ve Güvence Hesabınca uyulması gerekli kuralların belirlendiği Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı’nın 05.11.2010 gün ve 2010/18 no’lu Zorunlu Motorlu Taşıt Sigortalarında Tazminatların Vekâletle Takip ve Tahsil Edilmesine İlişkin Genelgenin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemli olarak Baromuzca Danıştay 10. Dairede açılan davada, 23.05.2011 gün ve 2011/5130 E. no’lu karar ile genelgenin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiş, bu karara yapılan itiraz da Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 08.12.2011 gün ve 2011/530 YD İtiraz no’lu kararı ile reddedilmişti.

Bu sefer Danıştay 10. Dairesinin 09.03.2015 gün ve 2011/5130 E. 2015/870 K. no’lu kararı ile: “zorunlu taşıt sigortası tazminatının hak sahibi konumundaki kişi ile bu kişinin sigorta tazminatını kendi adına tahsilinde yetkilendirdiği vekil arasında imzalanan ve ilgili mevzuat çerçevesinde tarafların iradesi ile içeriği belirlenen vekaletnameler özel hukuk sözleşmesi niteliğinde olduğundan; davalı idarenin bu sözleşmenin içeriğine ilişkin olarak işlem tesis etme yetkisi bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır” denilerek genelgenin iptaline karar verilmiştir.

Dava konusu genelgede;

“1. Vekilin temsil ettiği kişiye tahsil ettiği tazminatın ne kadarını iade edeceğine ilişkin vekâletnamede asgari ‘Tahsil edilen tazminatın %…si müvekkile iletilecektir’ veya benzeri bir ifade yer almalıdır. Vekâletnamede bu çerçevede bir ifade olmaması halinde aynı içerikte –hak sahibinin imzası noter tarafından usulen tasdik olunmuş- beyanını içeren bir belge başvuru esnasında ibraz edilecektir.

2. Hak sahibi lehine tespit edilen tazminattan yukarıda asgari içeriği

belirlenen Vekâletnamede veya onaylı belgede belirtilen tutara denk gelen kısmı hak sahibine kalanı ise vekile ödenecektir.

3. Bu genelgenin 1 inci maddesi kapsamında vekâletname veya onaylı belge sunmayan vekillerin başvuruları sigorta şirketlerince işleme alınmayacaktır” denilmişti.

Dilekçe ve Sözleşme Örnekleri • BOŞANMA DAVASI İÇİN ÖZEL VEKALETNAME ÖRNEĞİ

ÖZEL VEKALETNAME

Gerek eşim ………………. aleyhine boşanma davası ve buna bağlı her türlü davalar açmaya, gerekse eşim tarafından aleyhime açılmış veya açılacak boşanma davasını ve boşanma talebini kabul etmeye, yabancı devlet mahkemeleri tarafından, bizim için verilmiş ve kesinleşmiş boşanma ilamını tenfiz ettirmeye ve ilgili mahkemeden tenfiz kararı almaya, icabında müşterek çocuklarımızın velayeti, maddi manevi tazminat, gerek şahsım, gerekse müşterek çocuğumuz/çocuklarımız için nafaka talebinde bulunmaya, bu konularla ilgili olarak T.C. Mahkemelerinde ve ilgili bütün adli ve idari daire ve kurumlarında beni temsile, davalar açmaya, açılmış, açılacak ve gıyapta olacak davalara girmeye, kendi imzasıyla dilekçe ve layihalar yazıp ilgili yerlere vermeye, tebliğ ve tebellüğe, delil ve şahitler göstermeye, bunlardan vazgeçmeye, reddi hakim ve katibe, ihtar, ihbar ve protestolar çekmeye, bunlara cevaplar vermeye, ihtiyati ve icrai haciz ve tedbirler koymaya, bunları kaldırmaya, mürafaaya, müdafaaya, yemin teklif, kabul ve reddetmeye, temyiz, tashihi karar, iadei muhakeme, ıslah ve tavzih isteğinde bulunmaya, icabında temyiz hakkından feragata ve bu yoldaki feragatı kabule, nüfus kayıt örneği almaya, hükümleri kesinleştirmeye ve nüfus kayıtlarına tescil ettirmeye, başkalarını tevkil, teşrik ve azle, birlikte veya ayrı ayrı ifayı vekalete yetkili olarak,……Barosu Avukatlarından …………T.CKimlik Nolu, ………………………. adresinde muhkim Av. ……………..’i vekil tayin ettim. ../../2015

Vekalet veren :
Adı ve Soyadı
İmza

NOT: Vekaletnamede fotoğraf bulunması zorunludur.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 17 Oca 2015, 11:13


sahte kimlik ve sahte vekâletname ile tapu tescilinde hazine ve noter sorumludur

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi,  2013/21230 esas sayılı ve 2014/5604 karar sayılı 08.04.2014 tarihli kararı

Devletin Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Sorumluluğu

Kusursuz Sorumluluk/Tehlike Sorumluluğu

Özet: Davacı vekili, sahte kimlik ve sahte vekâletname ile tapuda işlem yapılması nedeniyle davalı noter ve Hâzinenin so­rumlu olduğum belirterek, zararının tahsilini talep etmiştir.

Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Dev­let sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan gö­revlilere rücu eder. Tapu sicilinin tutulmasında sicil görevlisinin hukuka aykırı bir işleminin ve bununla zararla sonuç arasında nedensellik bağının varlığı gerekmekle birlikte, eylemin kusura dayanıp dayanmamasının bir önemi bulunmamaktadır. Kusursuz sorumluluğun bir biçimi olan tapu sicilinin tutulmasından kay­naklanan Devletin sorumluluğu, bir tehlike sorumluluğudur.

Davacı tarafından tapuda miktarın düşük gösterildiği iddia edilmiş ise de, bu konuda senede karşı senetle ispat zorunluluğu ilkesine göre aynı kuvvette yazılı başka delil ibraz edilmediğin­den, mahkemece; asıl dava yönünden davanın kısmen kabulü ile akit tablosunda yazılı 76.000 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, birleşen davanın ise reddine karar veril­melidir.

(4721 s. MK m. 1007)

Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan muhakemesi sonun­da mahalli mahkemece verilen hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davalılar vekilleri tarafından istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz eden davalı Sırrı vekili ve davalı Hazine vekili geldiler. Aleyhine temyiz olunan davacı vekili geldi. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli gün ve saatte dosyadaki bütün kâğıtlar okunarak, tetkik hâkiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının dava dışı Ahmet’e ait 4 nolu daireyi 23.01.2006 tarihinde Mehmet’e ait vekâletname ile tapudan 155.000 TL’ye satın aldığını, tapuda değeri düşük gösterdiklerini, gerçek Ahmet tara­fından açılan tapu iptal – tescil davasının kabul edildiğini, davacı adına kayıtlı tapunun iptal edildiğini, sahte kimlik ve sahte vekâletname ile işlem yapan da­valı noter ve davalı Hazine’nin sorumlu olduğunu belirterek, 20.000 TL (ıslah ile 84.000 TL)nın davalılardan tahsilini talep etmiş, birleşen dava ile bakiye 71.000 TL zararının davalı Hazine’den tahsilini talep etmiştir.

Davalı Hazine vekili cevabında, TMK. nın 1007. maddesindeki özel sorum­luluk halinin davada uygulanamayacağını, davanın Tapu Kadastro Genel Müdür­lüğü aleyhine açılması gerektiğini beyan etmiştir.

Davalı Süleyman (noter) vekili cevabında, noterde düzenlenen vekâletnamedeki fotoğraf ile tapuda işlem sırasında esas alınan vekâletnamedeki fotoğrafın farklı olduğunu, noterin sorumlu olmadığını, illiyet bağının kesildiğini beyan etmiştir.

Mahkemece, davanın kabulü ile asıl davada ıslah ile artırılan 84.000 TL’nin davalılardan müteselsilen tahsiline, birleşen davada ise talep edilen 71.000 TL’nin davalı Hazine’den tahsiline karar verilmiş, hükmü davalılar vekilleri temyiz etmiştir.

Dosya kapsamından, dava dışı Yusuf isimli kişinin, 4 nolu dairenin sahibi Ahmet’e ait kimlik bilgilerini kullanarak sahte kimlik ile davalı noterden yine dava dışı Mehmet adına 18.01.2006 tarihinde vekâlet çıkardığı, oysa vekil tayin edilen Mehmet isimli kişinin vekâlet tarihinden önce 21.10.1995 tarihinde vefat ettiği, davalı noterin vekâlet veren kişinin ibraz ettiği kimliğinde Demre Nüfus Müdürlüğünden alınmış, Tekin ve Hatice isimli çalışanlar tarafından onaylanmış olarak gösterilmesine rağmen, Demre Nüfus Müdürlüğünden gelen yazıya göre söz konusu nüfus cüzdanının kendileri tarafından verilmediği, adı geçen Tekin ve Hatice isimli çalışanlarının olmadığının belirtilmesi üzerine ve ayrıca vekil tayin edilen Mehmet isimli kişinin kimlik bilgilerini incelemeden adına vekâlet düzenlediği anlaşıldığından davalı noterin kusursuz sorumlu olduğu kabul edil­miştir.

Yine dava dışı Yusuf’un dava konusu vekâletnamedeki fotoğrafı çıkarıp başka bir fotoğraf yapıştırmak suretiyle, fotoğraftaki soğuk damganın farklı ol­duğunun ilk bakışda anlaşılacak durumda bulunması ve vekâletnamede imzanın bulunmaması nedeniyle sahte vekâletnameye dayanılarak tapuda satış işlemi yapılmasında davalı Hazine’nin de sorumlu bulunduğu anlaşılmaktadır.

Gerçek malik Ahmet tarafından davacı aleyhine açılan tapu iptal- tescil davası mahkemece kabul edilmiş, davacı adına kayıtlı tapu iptal edilerek gerçek Ahmet adına tescil edilmiştir.

Davada, sahte kimlik ve sahte vekâletname ile tapuda daire satın davacının, tapusunun iptal edilmesi nedeniyle uğradığı zarar bedeli (ödenen daire bedeli) talep edilmektedir.

Davacının davalı hazineye yönelik tazminat isteminin yasal dayan – 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1007.(743 sayılı Türk Medeni Kanunu’nu 917.) maddesi olup, bu hükümde devletin tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan sorumluluğu düzenlenmiştir.

Kusur sorumluluğunda bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür (Tandoğan Haluk, Türk Mes’uliyet Hukuku, 1967, s:89). Kusur sorumluluğunda, “kusur” sorumluluğun öğesidir (Eren Fikret, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, C.l, B.6, İstanbul 1998, s:554).

Tazminat yükümlülüğünü kusura dayandırmak, önceleri adalete uygun ve yeterli görülmekte iken, zarar olasılıklarını çoğaltan büyük sanayinin gelişmesi, üretim ve taşıt araçlarının makineleşmesi, yeni enerji kaynaklarının bulunması halkın büyük şehirlerde yoğunlaşması ile modern hayatta zarar olasılıklarının çoğalması, böylece teknik ilerleme ve ona bağlı tehlikelerin artması ile birlikte, zarar görenlere etkili bir koruma sağlamaya elverişsiz ve dolayısıyla adaleti sağ­lama bakımından da yetersiz kalmaya başlamıştır.

Böylece sanayileşme ile birlikte doğan tehlikeler, hukuk alanında da etki­sini doğurmuş ve bir kimsenin kusurlu olmasa dahi kendisinin verdiği zarar ne­deniyle tazmin sorumluluğunu, kısacası kusursuz sorumluluğu getirmiştir (Prof. Dr. Haluk Tandoğan, Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku, 1981 Bası, sh.1-4).

Öğretide kusursuz sorumluluk halleri “olağan sebep sorumluluğu-tehlike sorumluluğu” olmak üzere ikili ayırıma tabi tutulduğu gibi (Eren Fikret, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, C.l, B.3, 1989; Tandoğan Haluk, Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk, Ankara, 1981, s:22); “hakkaniyet sorumluluğu-nezaret ve ihtimam gösterme yükümünden doğan sorumluluk-tehlike sorumluğu” şeklinde üçlü aynıma gidildiği de görülmektedir (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop/Tekinay Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, B.7, İstanbul 1993, s:498).

Öte yandan, “objektif sorumluluk” üst başlığı altında kusursuz sorumluluk halleri olarak da düzenlemeler bulunmaktadır.

Tehlike sorumluluğu, “terminolojide” “ağırlaştırılmış sebep sorumluluğu”; “ağırlaştırılmış objektif sorumluluk” olarak yer alır (Koçhisarlıoğlu Cengiz, Objek­tif Sorumluluğun Genel Teorisi, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 1984, s: 183). Diğer sorumluluk türlerinden farklı olarak bu türde kurtuluş beyyinesi (kanıtı) yasalarda bulunmamaktadır. Ancak, uygun İlliyet bağını kesen sebepler sorumluluktan kurtarır.

Türk Özel Hukukunda kusura dayanmayan sorumluluk hallerinden birisi de Tapu sicilinin tutulmasından Devletin sorumluluğudur.

Bu sorumluluğun niteliği ve somut olay yönünden değerlendirilmesine gelince;

Devletin “tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğuna” ilişkin ola­rak, kusursuz sorumluluk/ağırlaştırılmış sebep/ağırlaştırılmış objektif sorumlu­luk/ tehlike sorumluluğuna ilişkin kurallar uygulanır.

Taşınmazların tapu siciline kaydedilmesinde ve doğru sicillerin oluşturul­masında “Devletin sorumluluğu” o kadar önemlidir ki, 743 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 917, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddelerinde açıkça;

“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder” hükmüne yer verilerek, bu sorumluluk yasal düzenleme altına alınmıştır.

Diğer taraftan, devletin tapu sicilini çok düzgün tutması ve taşınmazların durumunu tespit ve tescil bakımından gerekli düzenlemelerin yapılarak açık hale getirilmesi konusuna büyük önem verilmiş, bu sicillerin Devlet memurlarınca tutulmasından ileri gelecek bütün zararlardan dolayı vatandaşlara karşı Devlet’e fer’i değil, aynen İsviçre’de olduğu gibi asli sorumluluk yüklenmiştir (Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu/Galip Esmer Gayrimenkul Tasarrufları, 1969, s:512 vd.; Prof. Dr. Jale Akipek, Eşya Hukuku, 1972, s:303).

Yasanın bu açık hükmünün kaynak olduğu “Devletin sorumluluğundan söz edebilmek için, tapu sicilinin tutulmasında sicil görevlisinin hukuka aykı­rı bir işleminin ve bununla zararla sonuç arasında nedensellik bağının varlığı gerekmekle birlikte, eylemin kusura dayanıp dayanmamasının bir önemi bulun­mamakta; böylece Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluğun özel bir hali olarak ortaya konulmaktadır.

Burada, kusursuz sorumluluğun dayanağı, tapu siciline bağlı büyük çı­karların ve yanlış tesciller sonucunda sicile güven ilkesi yüzünden ayni hakların yerinin doldurulmaz biçimde değişmesi ve bu hakların sahiplerinin onlardan yoksun kalmaları tehlikesinin varlığı ile açıklanabilir.

Gerçekten, tapu sicilinin tutulmasını üzerine alan Devlet, tapu siciline tanınan güvenden ötürü, hak durumuna aykırı kayıtlardan doğan tehlikeyi de üstlenmektedir.

Devletin sorumluğunun dayandırıldığı tapu sicilinin doğru tutulmasına ilişkin güvenin devamını sağlama amacı, tapu siciline güven ilkesinden geniş bir anlam taşımaktadır. Söz konusu ilkenin uygulanamadığı ve yolsuz tescile güvenen iyiniyetli üçüncü kişilerin iktisaplarının korunamadığı bazı hallerde dahi, onların bu yüzden uğradıkları zarardan da Devlet sorumlu tutulur.

Görülmektedir ki; kusursuz sorumluluğun bir biçimi olan tapu sicilin tutulmasından kaynaklanan Devletin sorumluluğu, bir tehlike sorumluluğudur.

Tapu sicil müdür ya da memurunun kusuru olsun olmasın, tapu sicilinin tutulmasında kişilerin mameleki çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu Devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece Devletin memuruna rücuu halinde iç ilişkide etkisi söz konusu olmaktadır. Tapu Sicilinin tutulmasında kişi çıkarlarının korunması bakımından uyulması gereken kurallar tapu mevzuatı ile sınırlı ol­mayıp, bu mevzuat dışındaki hukuk kurallarına ve hukukun genel ilkelerine de uyulması gerekmektedir. Tapu müdür ya da memurlarının ihlal ettikleri hukuk kuralları ister genel olsun ister salt sicilin tutulmasıyla ilgili olsun her iki halde de ortaya çıkan sonuç tapu sicilinin hukuka aykırı tutulmuş olmasıdır (Dr. Lale Sirmen, Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Zararlardan Devlet’in Sorumluluğu, Ankara, 1976 Sh.63 vd). Bu nedenle sicilin hukuka uygun tutulması kavramı tapu mevzuatına uygunlukla sınırlı bir kavram olmayıp, hukukun genel ilkelerine uygunluk ta gerekmektedir. Bunun dışına çıkan her hukuka aykırı davranıştan Devletin sorumluluğu asildir.

Az yukarıda ayrıntıları açıklandığı ve vurgulandığı üzere; Devletin sorum­luluğunun bir tehlike sorumluluğu olduğu hususu, Yargıtay Hukuk Genel Kuru­lucun 05.10.1955 gün ve 1955/4-58 Esas, 1955/64 Karar sayılı; 29.06.1977 gün ve 1977/4-845 Esas ve 1977/655 Karar sayılı; 24.09.2003 gün ve 2003/4- 491 Esas ve 2003/487 Karar sayılı; 19.04.2006 gün ve 2006/4-113 Esas ve 2006/205 Karar sayılı; 09.05.2007 gün ve 2007/4-212 Esas, 2007/261 Karar sayılı, ilamlarıyla yargısal uygulamada da büyük ölçüde kabul edilmiştir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeple­re ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalılar vekillerinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.

Ancak, dava konusu 23.01.2006 tarihli Tapu Akit tablosunda davacının alıcı sıfatıyla ödediği bedelin 76.000 TL olarak yazıldığı anlaşılmaktadır. Davacı tarafından tapuda miktarın düşük gösterildiği iddia edilmiş ise de, bu konuda HMK.nın 200. (HUMK.nın 288, 289.) maddeleri gereğince senede karşı senetle ispat zorunluluğu ilkesine göre aynı kuvvette yazılı başka delil ibraz edilmediğin­den, mahkemece; asıl dava yönünden davanın kısmen kabulü ile akit tablosun­da yazılı 76.000 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, bir­leşen davanın ise reddine karar verilmesi gerekirken, davanın davacının iddiası doğrultusunda 155.000 TL olarak kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğun­dan kabulü ile hükmün HUMK.nın 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davalılar için duruşma tarihinde yü­rürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.100 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalılara verilmesine ve peşin alı­nan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 08.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Avukat vekaletname olmadan dava açamaz kuralının istisnası

yargitay95295f4e9524c46aby
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı
ESAS NO : 2012/21-626
KARAR NO: 2012/429

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Samsun 1.İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 17.08.2011 gün ve 2009/606 E.-2011/397 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 21.02.2012 gün ve 2012/2087 E.-2012/2137 K. sayılı ilamı ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun;
“Vekaletnamenin İbrazı” başlıklı 76.maddesinde:
“(1) Avukat, açtığı veya takip ettiği dava ve işlerde, noter tarafından onaylanan ya da düzenlenen vekâletname aslını veya avukat tarafından onaylanmış aslına uygun örneğini, dava yahut takip dosyasına konulmak üzere ibraz etmek zorundadır.

(2) Kamu kurum ve kuruluşlarının avukatlarına, yetkili amirleri tarafından usulüne uygun olarak düzenlenip verilmiş olan temsil belgeleri de geçerli olup, ayrıca noterce onaylanmasına gerek yoktur.”

“Vekâletnamesiz Dava Açılması Ve İşlem Yapılması” başlıklı 77.maddesinde:
“(1) Vekâletnamesinin aslını veya onaylı örneğini vermeyen avukat, dava açamaz ve yargılamayla ilgili hiçbir işlem yapamaz. Şu kadar ki, gecikmesinde zarar doğabilecek hâllerde mahkeme, vereceği kesin süre içinde vekâletnamesini getirmek koşuluyla avukatın dava açmasına veya usul işlemlerini yapmasına izin verebilir. Bu süre içinde vekâletname verilmez veya asıl taraf yapılan işlemleri kabul ettiğini dilekçeyle mahkemeye bildirmez ise dava açılmamış veya gerçekleştirilen işlemler yapılmamış sayılır.

(2) Vekâletnamesiz işlem yapmasına izin verilen ancak haklı bir sebep olmaksızın süresi içinde vekâletname ibraz etmeyen avukat, celse harcı ile diğer yargılama giderleri ve karşı tarafın uğradığı zararları ödemeye mahkûm edilir. Bunu kötüniyetle yapan avukat aleyhine, ceza ve disiplin soruşturması açılmasını sağlamak üzere, Cumhuriyet başsavcılığına ve vekilin bağlı olduğu baro başkanlığına durum yazıyla bildirilir.

(3) Bir tarafın avukat tutmak istemesi sebebiyle, yargılama hiçbir şekilde başka bir güne bırakılamaz.

(4) Avukatın istifa etmesi, azledilmesi veya dosyayı incelememiş olması sebebiyle yargılama başka bir güne bırakılamaz. Ancak, dosyanın incelenmemiş olması geçerli bir özre dayanıyorsa, hâkim bir defaya mahsus olmak üzere, kısa bir süre verebilir. Verilen süre sonunda, dosya incelenmemiş olsa bile davaya devam olunur.”
hükümleri yer almaktadır.

Yerel Mahkemenin 11.05.2012 günlü direnme kararını temyiz eden davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili Av.Hakan Karaduman’ın vekaletnamesi ya da usulünce düzenlenmiş yetki belgesi dosya arasında bulunmamaktadır.

Bu eksikliğin giderilmesinden sonra dosyanın Yargıtay’a gönderilmek üzere mahkemesine geri çevrilmesi gerekir.

S O N U Ç : Yukarıda yazılı noksanlığın tamamlanması için dosyanın mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 27.06.2012 gününde oy birliği ile karar verildi.

SAHTE VEKALETNAME İLE İŞLEM YAPILMASI / NOTERİN SORUMLULUKLARI / İLLİYET BAĞI / ZARARIN TAZMİNİ / MALİYE HAZİNESİ

T.C.
YARGITAY
Dördüncü Hukuk Dairesi
E. 2006/1956
K. 2006/3585
T. 3.4.2006
SAHTE VEKALETNAME İLE İŞLEM YAPILMASI
NOTERİN SORUMLULUKLARI
İLLİYET BAĞI
ZARARIN TAZMİNİ
MALİYE HAZİNESİ
1512 s. NOTERLİK KANUNU [Madde 162]
4721 s. TÜRK MEDENİ KANUNU [Madde 1007]
Davacı A. vekili Avukat K. tarafından, davalı Maliye Hazinesi ve diğerleri aleyhine 13.5.2004 ve 5.1.2005 gününde verilen dilekçeler ile tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davalılar E. ( mirasçıları ) ve Y. hakkında karar verilmesine yer olmadığına, diğer davalılar hakkındaki davanın kısmen kabulüne dair verilen 10.2.2005 günlü kararın Yargıtay’da duruşmalı olarak incelenmesi davalı T. vekili, duruşmasız incelenmesi davalı Maliye Hazinesi vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 8.11.2005 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı asil T. ç. ve vekili Avukat N. ile karşı taraftan davacı vekilleri Avukat K. ve Avukat B. geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Dava, tapuda sahte vekaletname ile işlem yapılmasından kaynaklanan zararın tazminine ilişkindir. Yerel mahkemece davalılar E. mirasçıları ve Y. hakkında karar verilmesine yer olmadığına, diğer davalılar hakkındaki davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalılardan Maliye Hazinesi ve T. ç. tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı sahte vekaletname ile kendisine tapuda satılan taşınmazın gerçek malikin açtığı tapu iptali ve tescil davasını kazanması sonucu elinden çıktığını, zarara uğradığını belirterek tazminat istemiştir.
Dosyadaki kanıtlara göre, davalılar E. ve Y. tapu maliki R.nin kimlik bilgilerine ulaşarak haricen sahte bir nüfus cüzdanı düzenlemişler ve davalı E.nin fotoğrafını yapıştırmışlar,dır. B.u nüfus cüzdanı ile davalı T. ‘nun görevli olduğu U. Noterliği’nde, A. ili E. İlçesi H. Beldesi 531 Ada, 13 parsel sayılı taşınmazın satışı hususunda, emlakçılık yapan davalı Y.ye düzenleme şeklinde vekaletnameyi davalı E. vermiştir. Daha sonra davalı Y. bu vekaletname ile taşınmazı davacıya tapuda satmıştır. Asıl malik R. durumu öğrenince suç duyurusunda bulunmuş ve tapu iptali tescil davası açarak taşınmazını geri almıştır.
Yine dosya içeriğine göre davalılar Y. ve E. sahtecilik suçundan mahkum olmuşlardır. Vekaletnameyi düzenleyen noter katibi ise sahtecilik suçundan beraat etmiştir. Davalı noter hakkında ise Adalet Bakanlığı’nca koğuşturma izni verilmemiştir. Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuarları Dairesi Başkanlığı’nın 9/8/2001 tarihili ekspertiz raporuna göre vekaletname çıkarılmada kullanılan sahte nüfus cüzdanı iğfal kabiliyetine haizdir.
Davalılar Maliye Hazinesi ve Noter T. ‘nun sorumlulukları Medeni Kanun’un 1007. maddesi ve Noterlik Kanunu’nun 162. maddesi gereğince kusursuz sorumluluktur. Diğer bir anlatımla zarar gören bu davalıların kusurunu kanıtlamak zorunda değildir. Bu davalılar da kusurlarının bulunmadığı savunmasının ötesinde uygun illiyet bağının kesildiğini kanıtlamalıdırlar. Kusursuz sorumlulukta illiyet bağının kesilebilmesi için zarar görenin ağır kusurunun olması veya üçüncü bir kişinin illiyet bağını kesebilecek nitelikte ağır kusurunun olması veya zararlandırıcı sonucun meydana gelmesinde öngörülmeyen bir halin bulunması gerekmektedir. Somut olayda iğfal kabiliyeti bulunan nüfus cüzdanını kullanan üçüncü kişinin bu eylemi ile illiyet bağı kesilmiştir.
Şu durumda davalılardan Maliye Hazinesi ve T. hakkındaki davanın reddi gerekirken yerel mahkemece anılan davalıların da sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, karar bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre öteki temyiz itirazlarının şimdiden incelenmesine yer olmadığına ve temyiz eden davalı T. yararına takdir olunan 475.00 YTL duruşma avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine ve davalı T. Ç.’ndan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 03.04.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.