Etiket arşivi: YARGI

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/423E.,2014/328 K.*Hakimin diğer Hakim ve Savcıları Araması* Yargı Görevi Yapanı Etkileme

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/423 E. , 2014/328 K.
"İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi : YARGITAY 4. Ceza Dairesi
Günü : 21.03.2013
Sayısı : 1-3
Yargı görevi yapanları etkileme suçundan sanık N.. T..'ın yapılan yargılaması sonucunda Yargıtay 4. Ceza Dairesince 12.04.2012 gün ve 1-18 sayı ile; sanığın 2005, 2008-2009 ve 2010 yıllarında gerçekleştirdiği eylemlerle ilgili olarak 5237 sayılı TCK’nun 277, 62, 50, 52/4 ve 53. maddeleri uyarınca 3 kez 3.000 Lira adli para, 2009-2010 yıllarında gerçekleştirdiği eylemle ilgili olarak ise aynı kanunun 277, 43/1, 62, 50, 52/4 ve 53. maddeleri uyarınca 3.740 adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye ve hak yoksunluğuna karar verilmiş,
Hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 25.09.2012 gün ve 956-1781 sayı ile;
"Sanığın yargı görevi yapanları etkileme suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığın eylemlerinin yargı görevi yapanları etkileme suçunu oluşturup oluşturmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca, öncelikle;
1) 05.07.2012 gün ve 28344 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun Geçici 2. maddesinin birinci fıkrası ile yapılan düzenlemenin, yargı görevi yapanları etkileme suçunu da kapsayıp kapsamadığı,
2) Anılan düzenlemenin yargı görevi yapanları etkileme suçunu kapsadığının belirlenmesi halinde temyiz merciince gönderme kararı mı, yoksa bozma kararı mı verileceği,
3) Düzenlemenin yargı görevi yapanları etkileme suçunu kapsamadığının kabulü halinde 6352 sayılı Kanunun 90. maddesi ile 5237 sayılı TCK'nun 277. maddesinde yapılan değişiklik nedeniyle sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi amacıyla işin esasına girilmeden bozma kararı mı verileceği, yoksa dosyanın esastan incelenerek suçun oluşumu, sübutu ve uygulamanın denetlenip lehe yasa değerlendirmesi yapılarak ortaya çıkan sonuca göre mi karar verileceğinin ön sorun olarak ele alınması gerekmiştir.
6352 sayılı Kanunun Geçici 2. maddesi ile yapılan düzenlemenin, yargı görevi yapanları etkileme suçunu da kapsayıp kapsamadığı, anılan düzenlemenin yargı görevi yapanları etkileme suçunu kapsadığının kabulü halinde temyiz merciince gönderme kararı mı, yoksa bozma kararı mı verileceği, düzenlemenin yargı görevi yapanları etkileme suçunu kapsamadığının belirlenmesi halinde ise anılan kanunun 90. maddesi ile 5237 sayılı TCK'nun 277. maddesinde yapılan değişiklik nedeniyle sanığın hukuksal durumunun değerlendirilmesi amacıyla işin esasına girilmeden bozma kararı mı verileceği, yoksa dosyanın esastan incelenerek suçun oluşumu, sübutu ve uygulamanın denetlenip lehe yasa değerlendirmesi yapılarak ortaya çıkan sonuca göre mi karar verileceğine ilişkin uyuşmazlık konularının birlikte değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkındaki Kanunun Geçici 2. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında;
'Bu Kanunda yapılan değişiklikler karşısında; ilgili suçlardan dolayı açılan ve temyiz aşamasında bulunan dava dosyalarından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunanlar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, Yargıtay ilgili dairesinde bulunan dosyalar ise bu dairece hükmü veren mahkemeye gönderilir.
Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun ve doğalgazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi dolayısıyla bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla hakkında hırsızlık suçundan dolayı kovuşturma yapılan veya kesinleşmiş olup olmadığına bakılmaksızın hakkında hüküm verilen kişinin, bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde, zararı tamamen tazmin etmesi hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz, verilen ceza tüm sonuçlarıyla ortadan kalkar' hükmüne yer verilmiştir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için öncelikle anılan kanunun Geçici 2. maddesinin yasalaşma sürecinin, diğer bir anlatımla kanun koyucunun bu düzenlemedeki amacının ne olduğunun tespiti gerekmektedir.
Hükümetçe Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan tasarıda yer almayan, ancak verilen bir önerge üzerine kanunun Geçici 2. maddesi ile ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Alt Komisyonu görüşmeleri sırasında oluşturulan raporda;
'Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla, elektrik enerjisi, su ve doğal gaz hırsızlığı nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunan dosyaların Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, Yargıtay ilgili dairesinde bulunan dosyaların ise bu dairece hükmü veren mahkemeye gönderilmesinin ve bu sayede dosyaların gereksiz şekilde dolaşarak zaman kaybının önlenmesinin sağlanması amacıyla yeni geçici madde ihdasına ilişkin önerge Komisyonumuzca kabul edilerek, Geçici 2. madde olarak metne eklenmiştir' açıklamasına yer verilmiş olup, Alt Komisyonca hazırlanan madde metni; 'bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla, elektrik enerjisi, su ve doğal gaz hırsızlığı nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunan dosyalar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, Yargıtay ilgili dairesinde bulunan dosyalar ise bu dairece, hükmü veren mahkemeye gönderilir' şeklinde iken; Adalet Komisyonunca, 'Alt Komisyon metninin geçici ikinci maddesi, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yürütülen kovuşturmalar veya hakkında hükmolunan cezalarla ilgili olarak, ilgililerin etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmalarını teminen intikal hükümlerini içeren değişikliğin yapılması amacıyla verilen önergenin kabulüyle Komisyonumuzca kabul edilmiştir' şeklindeki açıklama ile kabul edilen düzenleme ise;
'1) Bu Kanunda yapılan değişiklikler karşısında; ilgili suçlardan dolayı açılan ve temyiz aşamasında bulunan dava dosyalarından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunanlar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca; Yargıtay ilgili dairesinde bulunan dosyalar ise bu dairece, hükmü veren mahkemeye gönderilir.
2) Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun ve doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi dolayısıyla bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla hakkında hırsızlık suçundan dolayı kovuşturma yapılan veya kesinleşmiş olup olmadığına bakılmaksızın hakkında hüküm verilen kişinin, bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde, zararı tamamen tazmin etmesi hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz, verilen ceza tüm sonuçlarıyla ortadan kalkar' şeklinde geçici ikinci madenin ilk iki fıkrasının yasalaşmış hali olup, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki görüşmeler sırasında maddeye ayrıca başka fıkralar da eklenmiştir.
6352 sayılı Kanunun genel gerekçesinde; 'yargı hizmetlerinin hızlandırılması amacıyla bugüne kadar yapılan düzenlemelerin devamı niteliğinde olan bu tasarı, icra-iflas, ceza ve idarî yargı mevzuatının uygulanmasından kaynaklanan bazı sorunlara çözüm getirmek amacıyla hazırlanmıştır' açıklamasına yer verilmek suretiyle bu kanunun yargı hizmetlerinin hızlandırılması amacıyla hazırlandığının belirtilmiş olması, anılan kanun ile elektrik enerjisi, su ve doğalgaz hakkında hırsızlık suçu tamamen değiştirilerek karşılıksız yararlanma suçuna dönüştürülürken, diğer suçlarda yapılan değişikliklerde ise başka bir suça dönüştürülmelerinin söz konusu olmaması ve anılan kanunun Geçici 2. maddesinin bir ve ikinci fıkralarının birlikte değerlendirilmesinde; kanun koyucunun asıl amacının yalnızca karşılıksız yararlanma suçuna dönüştürülen elektrik enerjisi, su ve doğalgaz hakkında hırsızlık suçlarına ilişkin dosyaların ilgili merci tarafından incelenmeksizin kararı veren mahkemeye gönderilmesi olduğu kabul edilmelidir.
Karşılıksız yararlanmaya dönüşen hırsızlık suçları dışında kalan suçların da aynı kanunun Geçici 2. maddesinin birinci fıkrası kapsamında kaldığının kabulü, dosyaların yeniden ele alınması ve yargılamaların uzaması sonucunu doğuracaktı ki, bu durum Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141. maddesinin dördüncü fıkrasının; 'davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir" şeklindeki düzenlemesi ile usul ekonomisine aykırı olacak, yargılamanın uzamasına ve yeni yargılama giderlerine yol açacak, aynı zamanda Anayasanın 90. maddesi uyarınca iç hukuk normu haline gelen ve yasaların aynı konuda farklı düzenleme getirmesi durumunda bile uygulanması zorunlu olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 'Adil Yargılanma Hakkı' başlıklı 6. maddesinin 'herkes gerek medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine karşı serdedilen bir isnadın esası hakkında karar verecek olan kanuni, müstakil ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde hakkaniyete uygun ve aleni surette dinlenmesini istemek hakkını haizdir' şeklindeki hükmüne de aykırılık oluşturacaktır.
Bu itibarla, 6352 sayılı Kanunun Geçici 2. maddesinin birinci fıkrasının sadece karşılıksız yararlanmaya dönüşen hırsızlık suçlarını kapsadığına ve anılan kanun ile değiştirilen ve karşılıksız yararlanmaya dönüşen hırsızlık suçları dışında kalan suçlara ilişkin dosyaların ise esasının incelenmesine karar verilmelidir. (oy çokluğuyla)
Uyuşmazlık konusunun bu şekilde çözüme kavuşturulması karşısında sanığın eyleminin sabit olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir:
İncelenen dosya içeriğine göre;
Halen emekli olan sanığın, suç tarihinde birinci sınıf hâkim olduğu ve Kartal 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak görev yaptığı, aynı adliyede değişik mahkemelerde görülmekte olan ve sanıklarının ya hemşehrisi ya da avukat olan kızının müvekkili olduğu dört ayrı dosya ile ilgili olarak mahkeme hâkimlerini ve Cumhuriyet savcılarını telefonla aradığı, bir kısmına ise bizzat giderek davalarla ilgili görüşmeler yaptığı yönündeki şikâyetler üzerine Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığınca işlem başlatıldığı, yapılan soruşturma sonucunda sanık hakkında soruşturma izni verildiği ve Kartal Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianame üzerine Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesince kovuşturma açılmasına karar verildiği,
Tanık Y. Y.'ın; 'Kartal 3. Ağır Ceza Mahkemesi Yazı İşleri Müdürü olarak görev yaparım. Daha önce de çocuk ve çocuk ağır ceza mahkemelerinde görev yaptım. 2004 yılından beri sanıkla birlikte çalışırız. 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/447 sayılı dosyasının sanığını tanımam. İki üç yıl önce sanık, bu dosya numarasını vererek taraflarını, duruşma gününü ve ara kararlarını öğrenmemi istemişti. Ben de mahkeme kalemini arayarak bilgi almıştım. Daha sonra dosyanın akıbetini sorup sormadığını veya fotokopi isteyip istemediğini hatırlamıyorum. Başkanın bu dosyaya neden ilgi duyduğunu, dosyanın tarafları ile bir yakınlığı olup olmadığını bilmiyorum',
Tanık Sevil Budak'ın; 'Kartal 6. Asliye Ceza Mahkemesi Yazı İşleri Müdürü olarak görev yaparım. 2005/447 sayılı dosyanın yargılaması sürerken her celseden sonra o zaman Çocuk Mahkemesi Yazı İşleri Müdürü olan Y.Y.dâhili hattan beni arayarak N.. T..'ın talimatı ile aradığını söylüyor, dosyanın akıbeti ile ara kararları hakkında soru soruyor ve fotokopi istiyordu. Durumu hâkim İbrahim Fikri Talman'a iletiyor, onun izin verdiği ölçüde yalnızca bilgi veriyordum. Dosya karara çıkıncaya kadar bu şekilde ilgi ve takip sürdü',
Tanık H.T.i'nin; 'Kartal 5. Sulh Ceza Mahkemesi Yazı İşleri Müdürü olarak görev yaparım. Bir kaç ay önce 3. Ağır Ceza Mahkemesi Mübaşiri gelerek N.. T..'ın numarasını hatırlamadığım bir değişik iş dosyasını istediğini söyledi. Dosyanın konusu idari para cezasına itiraz idi. Mahkeme hâkimine haber vermeden ve dosyayı zimmetlemeden mübaşire teslim ettim. Yaklaşık on dakika sonra dosya geri geldi. İstemeden önce zaten karar verilmişti',
Tanık Neslihan Aboşoğlu'nun; 'Kartal 5. Sulh Ceza Mahkemesi Hâkimi olarak görev yaparım. N.. T.., yaklaşık altı ay önce numarasını hatırlamadığım değişik iş dosyası için dâhili telefondan beni arayarak, 'bu dosyaya bakabilir misiniz' dedi. Dosyanın konusu idari para cezasına itirazdı. Kendisine karar verdiğimi söyledim. Ne karar verdiğimi sorunuca itirazı kabul ettiğimi söyledim. İyi o zaman dedi',
Tanık L. Y.'ın; 'Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimiyim. Yetkiler belli olmadan önce komisyon yetkisi ile sulh ceza mahkemesinde görev yaptım. 2010 yılı kurban bayramı tatilinden iki gün önce nöbetçi sulh ceza hâkimi idim. Sanık odama geldi. Yeni başladığım için hayırlı olsun ziyaretine geldiğini düşündüm. Bir süre sohbet ettikten sonra savcılık aşamasındaki bir dosyadan bahsetti. Yaralamaya ilişkin dosyada, 'tutuklu sanığı tahliye ederseniz kızıma vekâlet verecek' dedi. Kusura bakmayın, böyle bir şey mümkün değil dedim',
Tanık Enver Kumbasar'ın; 'Kartal 2. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimiyim. N.. T.. bir yıl önce yaralama suçu ile ilgili telefonla ya da yüz yüze, dosyada azmettirici konumundaki bir kişi için; 'bu şahıs aslında mağdurdur, komplo ile karşı karşıyadır, durumuyla ilgilenir misiniz' diye ricada bulundu. Dava önemli, uzak durmakta yarar var, hukuk ne gerektiriyorsa yapılacaktır diye nazik bir şekilde cevap verdim. Sonuçta mahkûmiyet kararı çıktı. Karardan sonra bana bir şey söylemedi. Duruşmada sanığın kızının bu şahsın vekili olarak duruşmaya girdiğini fark ettim. Konuşma sırasında kızından bahsetmemişti',
Tanık Mustafa Övüç'ün; '2007 yılından itibaren asliye ceza mahkemesinin çift numaralı dosyalarına bakmaktayım.Hizmet nedeniyle görevi kötüye kullanma suçuyla ilgili bir dosyada şüpheli tutuklu idi. Sanık beni dâhili telefondan arayarak dosyanın tutuklu olduğunu, suçun oluşmayabileceğini söyledi ve 'daha iyi bakınız' dedi. Ancak serbest bırakılması veya şüpheliyi tanıyıp tanımadığı hususunda bir şey söylemedi. N.. T..'ın kızı dosyada sanığın avukatı idi. Aradıktan sonra sanık bir celse daha tutuklu kaldı. Adli Tıp'tan rapor geldiğinde karar verdik. Duruşma savcısı, sanığın aynı dosya için kendisini de aradığını söyledi',
Tanık M. M.'un; 'Kartal 1. Sulh Ceza Mahkemesi Hâkimi olarak görev yaparım. Sanığı tanırım. Ancak samimiyetimiz yoktur. Herhangi bir dosya için aramadı ve bir talebi olmadı. Toki dolandırıcılığı ile ilgili yürütülen soruşturma dosyasındaki sanıklar için bana herhangi bir tavassutta bulunmadı. Cumhuriyet savcılığının talebi üzerine firari sanık hakkında yakalama emri vermiştim. 13.09.2010 günü mevcutlu olarak sevk edildiğinde dosyayı inceledim. Şahsın mühendis ve belgeler üzerinde de bilirkişi incelemesi yapılmamış olması nedeniyle tutuksuz yargılanması gerektirdiğini düşünerek serbest bırakılmasına karar verdim. İtiraz üzerine ret kararı vererek dosyayı gönderdim. Sonraki süreci bilmiyorum. Sanığın bazı dosyalar için hâkim ve savcıları arayarak tavassutta bulunduğu yönünde adliyede dedikodular yapılıyordu. Bu konu meslektaşlar arasında hoş karşılanmıyor, bazı arkadaşlar serzenişte bulunuyordu',
Tanık İbrahim F.T.'ın; 'Kartal Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi olarak görev yaparım. N.. T.. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olduğu dönemde dâhili telefonla aramıştı. Düşük ayarlı altın satma ve dolandırıcılık konulu dosyada sanıklardan biri ihbarda bulunmuştu. İhbarı yapan bayan sanık dâhil dört tutuklu vardı. On gün sonra iki sanık 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı A.N. A. tarafından tahliye edilmişti. Bu iki sanık altın ayarı ile oynayan asıl faillerdi. Asıl olayı organize eden ve tahliye olan sanık Muşlu idi. N.. T.. beni dâhili telefondan arayarak Muşlu olan sanığın iyi biri olduğunu, zararı karşılayacağını söyleyerek durumuna bakmamı istedi. Yargılama devam ediyordu. Sonuçta dosyadaki delilleri değerlendirerek mahkûmiyet kararı vermiştim. Sanık, ölümlü trafik kazası dosyası için yargılama devam ederken yine dâhili telefondan arayarak, bu dosyada hem alkollü, hem bir gözü kör, hem de ehliyetsiz sürücü için bu kişinin uzun süre tutuklu kaldığını, iyi biri olduğunu, mağdur edilmemesi için durumuna bakmamı söylemişti. 15.09.2010 tarihinde Cumhuriyet savcısı S.Ilgar, Toki adını kullanarak dolandırıcılık ve sahte evrak düzenlemek suçndan tutuklamaya sevk edilip sulh ceza mahkemesince serbest bırakılan S.B.isimli şahıs için yakalama kararı istedi. Şahıs Pamukova'da sahte bir kimlikle yakalanmıştı. Soruşturma savcısı beni dâhili telefondan arayarak sulh ceza mahkemesi kararına itiraz edeceğini, şahsın mağdurlarla yüzleştirildiğini söyleyerek yakalama talep etti. Büyük bir dolandırıcılık olayı vardı. Toki yetkililerinin imza ve mühürleri taklit edilerek yaklaşık yüz yirmi kişinin mağdur edildiğini, dolandırıcılığın bedelinin bir milyon lirayı geçtiğini, polisin büroyu basmasından beş dakika önce elebaşı olan bu şahsın kaçtığını, diğer sanıkların yakalandığını dosyadan tespit ettim. N.. T.. dâhili telefondan arayarak adı geçen şahsı tanıdığını, şahsın mühendis ve iyi birisi olduğunu, olayın hukuki mahiyette olduğunu, şahsın mağdurların parasını ödeyeceğini söyleyip, ona göre değerlendirme yapmamı istedi. Ancak aramadan önce kafamda kararımı vermiştim. Bakacağımı söyleyerek yakalama kararı çıkarttım. Uyap'ta sıkıntı çıktı ve işler uzadı. Yakalama kararını imzalayarak gönderdim. Dosya gecikince saat 17.30'dan sonra çıktım. Yakalama kararı infazı için Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi A.A.Uz.'e gönderilmiş ve Hâkim Bey yeniden sorgu yaparak şahsı serbest bırakmıştı. Ben serbest bırakmayı yadırgadım. Hâkim Bey'in neden böyle bir karar verdiğini, N.. T..'ın, Hâkim A.B.'i veya Sulh Ceza Hâkimi M.M.'u arayıp aramadığını bilmiyorum. Savcı S.B.daha sonra bana M.B.'in Komisyon Başkanı N.B.'den çekinmiş olabileceğini söyledi. A. N. A. ile N.. T.. çok iyi arkadaş olup, sürekli beraber olurlardı. N.. T.. en az beş altı kez dâhili telefondan bana benzer ifadelerle ricada bulunmuştu. Çok rahatsız oluyordum, ancak nazik bir şekilde dosyanın gereğini yapacağımı söyleyerek her seferinde dosyadaki delillere göre vicdani kanaatim doğrultusunda karar veriyordum. N.. T.. genelde ceza hâkimlerini arıyordu. Hukuk mahkemeleriyle ayrı bölümlerde olduğumuz için onları arayıp aradığını bilmiyorum. 2008 yılında ölen 2. Sulh Ceza Mahkemesi Hâkimi S. Ç.bu konuda çok dertli idi. Sanığın dosya için aramasından bıktığını söylerdi. Aranan tüm hâkimler bu durumdan rahatsızdı. Ancak beyanda bulunacaklarını tahmin etmiyorum. Asliye Ceza Hâkimleri M. Ö.ve E. K. bu durumu dile getirmişlerdi. Sanığın kızı avukattır. Ancak beni aradığı dosyaların hiçbirinde kızı bir tarafın vekili değildi. Sanıkları tanıdığından bahisle arıyordu. Tanışıklığın nerden kaynaklandığını bilmiyorum. Fakat Muşlu olan N.. T..'ın; Muş, Ağrı, Van gibi illerden epey bir çevresinin olduğu adliyede konuşuluyordu. Zaten ziyaretçisi de boldur. Hatta çevresinin genişliğinden midir ilk geldiğimde kendisine 'çete' lakabı takıldığını duymuştum. Ancak tam olarak bu lakaptan neyin kastedildiğini bilmiyorum',
Tanık Kamil Şahan'ın; '2007 yılı Ağustos ayında Kartal Adliyesinde göreve başladım. Cumhuriyet savcısı S. I. ile beş ay aynı odada görev yaptık. S. I.'ın 2010/16622 soruşturma dosyası olduğunu sadece duydum. 2007 yılı Eylül ayında soruşturma numarasını hatırlayamadığım ancak olay tarihi itibarıyla jandarma bölgesinde gerçekleşen adam öldürme dosyası, nöbetçi olmam nedeniyle bana gelmişti. Dosyada delil toplamada sıkıntılar vardı. Tanıklar korktukları için beyanda bulunmak istemediklerinden jandarmanın yazılı talebi doğrultusunda gizlilik kararı talep edildi. Mahkeme de gizlilik kararı verdi. Soruşturma sürerken sanık dâhili hattan beni arayıp dosyadan bir iki isim söyleyerek bilgi istedi. Ben de gizlilik kararı olduğunu, bu yüzden bilgi veremeyeceğimi söyledim. bu görüşmenin yapıldığı sıralarda Cumhuriyet savcısı S. I. ile aynı odada oturuyorduk. Bu yüzden konuşma duyulmuştur. Daha sonra ben dosyayı muktezaya bağlayarak Kartal 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderdim. Mahkeme benim katılmadığım gerekçelerle iddianameyi iade etti. Bunun üzerine itiraz ettim. 2. Ağır Ceza Mahkemesi itirazı haklı bularak iade kararını kaldırdı ve dava açılmış oldu. 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı A.N. A. ile N.. T..'ın aralarının çok iyi olduğu, 1. Ağır Ceza Mahkemesindeki bazı dosyalarda N.. T..'ın kızı Avukat G. T.'ın vekâlet aldığı biliniyordu. N.. T..'ın bazı dosyalar için Cumhuriyet savcılarından bilgi istediğini duyduğum için odasına gitmemiştim. Zaten ziyaretime de gelmemişti',
Tanık Y. G.un; 'Kartal Cumhuriyet savcısı olarak görev yaparım. 2009 yılı yaz aylarında bir gün sanık dâhili telefonla arayarak çay içmeye geleceğini söyledi. Biraz şaşırmıştım. Zira atandığımda bana hayırlı olsun ziyaretine gelmemişti. Herhangi bir diyaloğumuz da yoktu. Telefondan kısa bir süre sonra odama geldi. Biraz sohbet ettikten sonra bir dosyadan bahsetti ve hizmet nedeniyle görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin dosyada, suçun oluşmadığı şeklinde hukuki beyanda bulundu, fakat bir talepte bulunmadı. Bu sırada Hâkim Mustafa Övüç geldi. Kısa süre sonra sanık gitti. M. Ö. sanığın kızının dosyada sanık vekili olduğunu söyledi. Sanık başka bir dosya için aramadı',
Tanık A. Ç.in; 'Kartal 3. Ağır Ceza Mahkemesinin yedek duruşma savcısıyım. Duruşma sürecinde bu güne kadar sanığın bana bir tavassutu olmamıştı. Ancak yaklaşık üç dört yıl önce bir iki dosya için ricada bulunmuş ve elimdeki dosyaların taraflarını tanıdığını söylemişti. Beni bilirsiniz, benden talepte bulunmayın diyerek karşılık verdiğim için bir daha bu konuda talebi olmadı. Sanığın avukat olan kızının dosyaları için meslektaşları aradığı adliyede konuşuluyordu',
Tanık Alpay Göçmen'in; 'Kartal Cumhuriyet savcısı olarak görev yaparım. İki yıl önce fırıncılar arasında çalışma hürriyetini tahdit konulu bir dosya vardı. Şüpheliler oda ve dernek başkanı ve yardımcısı olmasına rağmen jandarma işi ağırdan alıyor, adres tespit edilemedi şeklinde tutanak geliyordu. Jandarma tarafından alınan ifadelerde adresler belli idi. Mağdurlardan şahısların bulunabilecekleri yerleri de tespit ettim. Şahısları getirtmek için yaklaşık bir yıl uğraştım. Jandarma Komutanını arayarak ikaz ettim. Bir gün çocuk mahkemesi hâkimi beni dâhili telefonla arayarak, aranan şahısların sanığın tanıdığı olduklarını ve ifade vermeye geleceklerini söyledi. Sanırım şahıslar bu sırada yanlarında idi. Çünkü kısa süre sonra geldiler. Kedilerine, sizi bir yıldır arıyorum, neden araya adam koyup geliyorsunuz, ne değişecek dedim. İfadelerini aldım ve daha sonra dava açtım. Savcı A.Ç.'den, bir soruşturma dosyasında sanığın kızının vekâlet verdiğini, komisyon başkanı ile sanığın gelip bu konuyu konuştuklarını duymuştum. Savcı A.B.sanığın kendisine 'dosyada kızımın vekâleti var, gözünden kaçmasın, iyi bak' şeklinde sözler söylediğini söylemişti',
Tanık H. M.T.'nün; 'Kartal Cumhuriyet savcısı olarak görev yaparım. Sanık dâhili hattan beni arayarak 'sizin yürüttüğünüz bir soruşturmada müşteki benim ahbabım olur, çok mağdur olmuş, bir dinler misiniz' dedi ve soruşturma numarasını söyledi. Ben de yasal gereği neyse yaparız dedim. Sanırım müşteki telefon konuşması sırasında yanında idi. Dosyayı çıkarıp incelerken odaya geldi ve beyanını aldık. N.. T..'ın kızının şikayetçi vekili olarak vekâleti bulunduğunu, şikâyet konusunun inşaat yapımı ile ilgi ve ihtilaf bedelinin yaklaşık yirmi milyon lira olduğunu tespit ettim. Şikayetçinin iddiası, sözleşme gereği ortaklığın iki imza ile temsil edilmesi gerekirken sanıkların tek imza ile işlem yaparak sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarını işlediğine dairdi. Delilleri topladıktan sonra ihtilafın hukuki nitelikte olduğu gerekçesiyle takipsizlik kararı verdim. Soruşturma devam ederken müştekiyi tekrar dinleme ihtiyacı doğdu. Ancak müştekiye ulaşamadık. Kâtip aracılığı ile sanığın avukat olan kızına ulaştık. Artık dosyayı takip etmeyeceğini söylemişti. Takipsizlik kararını dosyada istifası bulunmadığı için kendisine tebliğ ettik. Herhangi bir itiraz olmadı ve karar kesinleşti. N.. T..'ın müşteki ile ahbaplığının nereden kaynaklandığını bilmiyorum. Bunun dışında beni herhangi bir dosya için aramadı. Ancak Cumhuriyet savcısı K.Ş. N. B.in kendisini aradığını, hatta görüşmeden sonra kızının dosyaya vekâlet sunduğunu söylemişti. Adliyede sanığın diğer meslektaşları da aradığı konuşulmaktadır',
Tanık S. I.'ın; 'Kartal Cumhuriyet savcısı olarak görev yapıyorum. Toki adını kullanarak E.D., S. B.l ve S. D. Toki'den izin aldıklarından bahisle kişi başı 4.000 ila 5.000 TL karşılığında aracılık yaptıkları gerekçesiyle yaklaşık yüzotuz kişiyi dolandırmışlardı. Mayıs ayında sanıkların bürolarına baskın yapılmıştı. Şüphelilerden Enver ve Selda yakalanmış ve tutuklanmıştı. S. B. ise kaçtığı için yakalama emri çıkartılmıştı. İki ay sonra şahıs Pamukova'da yakalandı ve sahte nüfus cüzdanı taşıma suçundan tutuklandı. Tahliye olduktan sonra ise bize getirtildi. İfadesini aldıktan sonra tutuklama talebiyle sulh ceza mahkemesine sevk ettim. Sulh Ceza Hâkimi M. M. sorgudan sonra şahsı serbest bıraktı. Hâlbuki ayrıntılı üç sayfalık talep yazısı yazmıştım. Ayrıca ilk yakalama ve yurt dışına çıkış yasağı kararını veren de aynı hakim olduğu için kendisi dosyaya vakıftı. Karara itiraz ettim. M.Bey itirazı reddederek dosyayı asliye ceza mahkemesine gönderdi. Bu sırada sanığı mağdurlarla yüzleştiriyordum. Asliye Ceza Hâkimi İbrahim F. T. itirazımı haklı görerek yakalama kararı çıkarttı. Uyap sisteminde problem oluştu ve işlemler mesai saatine yetişmedi. Mesaiden sonra yakalama kararının infazı için dosya nöbetçi sulh ceza mahkemesine gönderildi. Hâkim A.A. U. yeniden savunma alıp şahsı serbest bıraktı. Bu işleme de itiraz ettim. 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı A. N.A. itirazımı reddetti. Birkaç gün sonra sanığın avukat olan kızı vekâlet sunmadan dosyayı incelemek istediğini, vekâlet alma durumunun olduğunu söyledi, ancak daha sonra vekâlet sunmadı. N.. T.. beni bu dosya veya başka bir dosya için aramadı. N.. T.. 2007 yılı yaz aylarında oda arkadaşım Cumhuriyet Savcısı K.Ş.'ı benim olduğum sırada, adam öldürme dosyası için aradı ve bilgi almak istedi. Ancak Savcı Bey bilgi veremeyeceğini söyledi. Masalarımız bitişik olduğu için konuşmaları net bir şekilde duydum. Bu dosyayı şüpheli müdafii olarak kızı takip etti. Savcı A. Ç. ve H. M. T.'yü de dosya için aradığını sonradan adliyede duydum. Genelde aradığı dosyaları daha sonra avukat olan kızı takip etmektedir. Sanığın özellikle savcıları ve ceza hâkimlerini dâhili hattan aradığı ve bu konuda bir hoşnutsuzluk olduğu konuşuluyordu',
Şeklinde beyanda bulundukları anlaşılmaktadır.
Sanık aşamalarda yazılı ve sözlü olarak özetle;
'Muşlu olduğum için, belediye başkanvekili, yeğeni olan sanığın kandırılmaya müsait bir kişiliğe sahip olduğunu, mağdurların varsa zararını karşılayacağını bildirince bunu davaya bakan hâkime söyledim. Diğer olayda, tanıdığım emekli bir hâkimin, yeğeninin davası ile ilgili olarak; belediye başkanı hakkında muhtelif suçlardan kamu davası açıldığını ve halen tutuklu olduğunu, şahsın kendisini asılsız olarak suçladığını, davanın sanığı yani yargıcın yeğeninin olayın faili olmadığını, kendisine komplo kurulduğunu anlatması ve kendisini iyi tanımam nedeniyle bu hususu davaya bakan yargıca intikal ettirdim. İki olayın sanıkları hakkında mahkûmiyet kararı verilmiştir. Yargı görevi yapanı etkilemem söz konusu değildir. Diğer olaylarda da hâkimleri etkileme kastıyla hareket etmedim. Birlikte çalıştığım hâkimler dinlendiklerinde kişiliğimi iyi tanıdıklarından, hiçbir zaman görülmekte olan davalarla ilgili kimseyi etkilemeye çalışmadığımı söyleyeceklerdir. Bu olaylarla ilgili bir yargıcın etkilenmesi düşünülemez. Zayıf kişilikteki bir insanın yargıçlık yapması mümkün değildir. Yıllarca yargıçlık yaptım. Kötü niyetli davranmış olsam, bu durum davalarına bakmış olduğum kişilere yansır, şikâyet konusu edilir ve soruşturma açılırdı. Bu nedenlerle suç işleme kastıyla hareket etmediğim ve yüklenen suçun unsurları oluşmadığından beraatıma; şayet mahkûmiyetime karar verilecekse ki suçsuzluğuma inanıyorum hakkımda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini istiyorum' şeklinde savunmada bulunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 'Yargı Görevi Yapanları Etkileme' başlıklı 277. maddesinin suç ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan halinde;
'Bir davanın taraflarından birinin veya bir kaçının veya sanıkların veya davaya katılanların, mağdurların leh veya aleyhinde, yargı görevi yapanlara emir veren veya baskı yapan veya nüfuz icra eden veya her ne suretle olursa olsun adı geçenleri hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kimseye iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir. Teşebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde verilecek ceza altı aydan iki yıla kadardır' hükmü yer almaktadır.
Tanımlanan suçun maddi öğesi, yargı görevi yapanları emir vermek, baskı yapmak, nüfuz icra etmek suretiyle veya her ne suretle olursa olsun hukuka aykırı olarak etkilemeye kalkışmaktır. 765 sayılı Kanundaki düzenlemeden farklı olarak 5237 sayılı TCK'nda bu suçta 'yakınlık, düşmanlık veya yarar' şeklinde saikler aranmamıştır. Ayrıca iltimas suretiyle etkileme, önceki düzenlemede suça vücut veren seçimlik hareketlerden biri iken, 5237 sayılı Kanunda, etkileme teşebbüsünün iltimas düzeyini aşmaması, bir başka deyimle iltimas suretiyle etkileme, suçun daha hafif cezayı gerektiren nitelikli bir hali olarak düzenlenmiştir.
Bu düzenleme ile yargı görevinin bağımsız ve tarafsız biçimde gerçekleştirilmesi ve adil yargılanma hakkının korunması amaçlanmış, suçun oluşması için, bir kamu davasının yargılaması sırasında, yargı görevini yapanlara emir verme veya baskı yapma veya nüfuz icra etme şeklindeki davranışların gerçekleşmesi ya da her ne suretle olursa olsun hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs edilmesi yeterli görülmüş, ayrıca 'bir zarar meydana gelmesi' ve 'etkileme sonucunun doğması' da aranmamıştır.
Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Sanığın hakim olarak çalıştığı adliyede, bir kısmının taraflarının hemşehrisi, bir kısmının ise avukat olan kızının müvekkili olduğu dosyalarda hakim ve Cumhuriyet savcılarını arayarak, ya tutuklu sanıkların tahliye edilmesi ya da dosyalara iyi bakılması ve kızının vekaletnamesinin gözden kaçırılmaması yönünde telkinlerde bulunduğu, gerek tanık anlatımları gerekse sanığın kısmi ikrarı ile sabit olup, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında değişmeyen, tutarlı ve samimi tanık anlatımlarına göre, sanığın meslektaş olmalarından kaynaklanan yakınlığı kullanarak birlikte çalıştığı hakim ve Cumhuriyet savcılarını hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs ettiği, ancak bu eylemleri karşılığında herhangi bir maddi menfaat temin etmediği anlaşıldığından, sanığın eylemi 5237 sayılı TCK'nun 277. maddesinin 6352 sayılı Kanunun 90. maddesi ile değiştirilmeden önceki halindeki son cümlesi kapsamında yargı görevini yapanları etkileme suçunu oluşturmaktadır.
Özel Dairece de 'sanığın eylemini menfaat veya kazanç amacıyla yaptığına ilişkin dosyada delil bulunmadığı, eylemin hatıra binaen ricada bulunmak anlamına gelen iltimas derecesini geçmediği' gerekçesiyle sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nun 277/1. maddesinin son cümlesi uyarınca mahkumiyet hükmü kurulmuştur.
Bu itibarla, sanığın suçun oluşmadığına yönelik temyiz itirazları yerinde olmadığından, Özel Daire mahkûmiyet kararının bu açıdan isabetli olduğu kabul edilmelidir.
Ancak, yargı görevi yapanı etkileme suçu Türk Ceza Kanunun 277. maddesinde;
'Bir davanın taraflarından birinin veya bir kaçının veya sanıkların veya davaya katılanların, mağdurların leh veya aleyhinde, yargı görevi yapanlara emir veren veya baskı yapan veya nüfuz icra eden veya her ne suretle olursa olsun adı geçenleri hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kimseye iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir. Teşebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde verilecek ceza altı aydan iki yıla kadardır' şeklinde düzenlenmiş iken, hüküm tarihinden sonra 05.07.2012 gün ve 28344 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasanın 90. maddesi ile;
'1) Görülmekte olan bir davada veya yapılmakta olan bir soruşturmada, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, şüpheli veya sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2) Birinci fıkradaki suçu oluşturan fiilin başka bir suçu da oluşturması halinde, fikri içtima hükümlerine göre verilecek ceza yarısına kadar artırılır" şeklinde değiştirilmiştir.
Maddenin değişiklik gerekçesinde de; 'Bu suçun oluşabilmesi için, failin belirli bir amaç doğrultusunda hareket etmesi gerekmektedir. Failin, söz konusu suçu oluşturan fiili, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, yani görülmekte olan bir davanın taraflarından birinin ya da yapılmakta olan bir soruşturma veya kovuşturmada şüpheli veya sanığın ya da davaya katılanın veya mağdurun leh veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar verilmesini veya işlem tesis edilmesini ya da gerçeğe aykırı mütalaa veya beyanda bulunulmasını sağlamak amacıyla işlemesi gerekmektedir' açıklamasına yer verilmiştir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nun 'zaman bakımından uygulama' başlıklı 7. maddesi, aynı tarihte yürürlükten kalkmış olan 765 sayılı Kanunun 2. maddesine benzer şekilde düzenlenmiş olup, her iki maddede de ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin 'ileriye etkili olma' ilkesi ile bu ilkenin istisnasını oluşturan 'fail lehine olan yasanın geçmişe etkili olması, geçmişe etkili uygulama' veya 'geçmişe yürürlük' ilkesine yer verilmiştir.
Anılan ilke uyarınca, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren ve fail lehine hükümler içeren kanun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır.
İnceleme konusu olayda, sanığın eylemine uyan suç tipinin önceki düzenlemeden farklı unsurlar içerecek biçimde suç ve hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 90. maddesi ile yeniden düzenlenmesi karşısında, suçun vasıflandırılması ve iddianamede tanımlanan eylemin, yeniden düzenlenen suçun unsurlarını taşıyıp taşımadığı, suç teşkil edip etmediği ya da hangi suçu ya da suçları oluşturabileceğinin Özel Dairece değerlendirilmesi gerekmektedir.
Öte yandan 5237 sayılı TCK'nun 'Belli Hakları Kullanmaktan Yoksun Bırakılma' başlıklı 53. maddesinin birinci fıkrasında;
'1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;
a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tâbi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,
b) Seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasî hakları kullanmaktan,
c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasî parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,
e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tâbi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten,
Yoksun bırakılır.
2) Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz…' şeklindeki hüküm ile hak mahrumiyetleri ve kısıtlılıklar, güvenlik tedbiri olarak tek bir madde altında toplanmıştır.
Anılan maddenin ikinci fıkrası hükmünden de açıkça anlaşıldığı üzere, hak yoksunlukları kural olarak hapis cezasının infazı ile sınırlandırılmış, infaz tamamlanmakla herhangi bir yargısal karara gerek olmaksızın bu hak yoksunluklarının kendiliğinden ortadan kalkacağı öngörülmüştür. Maddenin üçüncü fıkrası uyarınca mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlü hakkında birinci fıkranın (c) bendinde yer alan kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerinin kullanılmasına ilişkin yasaklama hükmü uygulanamayacak, ayrıca cezası ertelenen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendindeki hak yoksunluğunun uygulanmamasına da karar verilebilecek, kısa süreli hapis cezası ertelenenler veya adli para cezasına çevrilenler ile suçu işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise birinci fıkradaki hak yoksunluğuna hiçbir şekilde karar verilemeyecektir.
Aynı kanunun 50/5. maddesinin; 'uygulamada asıl mahkumiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir' şeklindeki hükmü göz önünde bulundurulduğunda, somut olayda adli para cezası ile mahkum olan hükümlü hakkında hak yoksunluklarına karar verilmesi yasaya aykırıdır.
Bu itibarla, Özel Daire kararının, hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren yasal düzenleme karşısında sanığın hukuksal durumunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği ve adli para cezası ile cezalandırılan sanık hakkında ayrıca hak yoksunluklarına hükmedilemeyeceğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına" karar verilmiştir.
Bozmaya uyarak yeniden yargılama yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 21.03.2013 gün ve 1–3 sayı ile; sanığın eylemlerinin 5237 sayılı TCK’nun 6352 sayılı Kanunla değişik 277. maddesine göre de suç oluşturduğu kabul edilerek, 2005, 2008-2009 ve 2010 yıllarında gerçekleştirdiği eylemlerle ilgili olarak 5237 sayılı TCK’nun lehe olan değişiklikten önceki 277, 62, 50 ve 52/4 maddeleri uyarınca 3 kez 3.000 lira adli para, 2009-2010 yıllarında gerçekleştirdiği eylemle ilgili olarak ise aynı kanunun lehe olan değişiklikten önceki 277, 43/1, 62, 50 ve 52/4. maddeleri uyarınca 3.740 adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının; "2005 yılı Nisan ayında gerçekleştirilmiş olan eylem yönüyle dava zamanaşımının dolduğundan bahisle düşme, diğer üç eylem yönüyle kurulan hükümler yönünden ise onama" istekli 23.05.2013 gün ve 386425 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Sanığın yargı görevi yapanları etkileme suçundan mahkûmiyetine karar verilen somut olayda, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; suç tarihi 2005 yılı Nisan ayı olan eylem yönüyle dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği ve sanığın 5237 sayılı TCK’nun 05.07.2012 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun ile değişik 277. maddesinin değişiklikten önceki haline göre yargı görevi yapanı etkileme suçunu oluşturan 2008-2009, 2009-2010 ve 2010 yıllarında gerçekleştirdiği diğer üç eyleminin, maddenin değişiklikten sonraki haline göre de yargı görevi yapanı etkileme suçunu oluşturup oluşturmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Suç tarihi 2005 yılı Nisan ayı olan eylem yönüyle dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği:
Dava zamanaşımı yönünden sanık hakkında lehe olduğunda şüphe bulunmayan ve suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK'nun 102. maddesinde, kanunlarda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin dördüncü fıkrasında da beş seneden fazla olmamak üzere hapis ya da para cezalarını gerektiren suçlarda bu sürenin beş sene olacağı hüküm altına alınmıştır.
Zamanaşımını kesen sebepler ise aynı kanunun 104. maddesinde sayılmış olup, kesen bir nedenin bulunması halinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve zamanaşımı, ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Ceza Genel Kurulunun 15.01.2013 gün ve 524-5 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hallerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi durumunda, yerel mahkeme ya da Yargıtay, re’sen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığa yüklenen yargı görevini yapanı etkileme suçu, suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK'nun 232. maddesinin birinci fıkrasında; "Görülmekte olan bir davanın tarafeyninden biri hakkında sahabet veya garaz ve menfaata müsteniden hakimlere emir ve tahakküm veya nüfuz veya iltimas eden kimse birinci ve ikinci surette iki seneden ve üçüncü takdirde altı aydan az olmamak üzere hapis olunur. Fail memur ise başkaca müebbeden veya muvakkaten memuriyetten mahrumiyet cezasiylede cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiş olup, anılan kanunun 15. maddesinin "Hapis cezası yedi günden yirmi seneye kadardır. Kanunda açıklanmıyan yerlerde yukarı haddi beş senedir" biçiminde hüküm altına alınmış olan birinci fıkrası da göz önünde bulundurulduğunda, somut olayda yargı görevi yapanı etkileme fiili iltimas derecesinde kalan sanığın eylemi için altı aydan beş yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür.
Suç niteliği yönünden aleyhe temyizin bulunmadığı, daha ağır başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan somut olayda, öngörülen ceza miktarı göz önüne alındığında suç 765 sayılı TCK'nun 102/4 ve 104/2. maddelerinde öngörülen 5 yıllık asli, 7 yıl 6 aylık kesintili dava zamanaşımına tâbi olup, 01.04.2005 tarihinde gerçekleştirildiği kabul edilen eylemle ilgili olarak 765 sayılı TCK'nun 102/4 ve 104/2. maddelerinde öngörülen 7 yıl 6 aylık dava zamanaşımının Özel Daire kararından önce 01.10.2012 tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, Özel Daire kararının 2005 yılı Nisan ayında işlenen eylem yönünden, dava zamanaşımının gerçekleştiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün olduğundan, 2005 yılı Nisan ayında gerçekleştirilmiş olan eylem yönüyle kamu davasının 765 sayılı TCK'nun 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı CMK’nun 223. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmelidir.
Sanığın 5237 sayılı TCK’nun 05.07.2012 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun ile değişik 277. maddesinin değişiklikten önceki haline göre yargı görevi yapanı etkileme suçunu oluşturan 2008-2009, 2009-2010 ve 2010 yıllarında gerçekleştirdiği diğer üç eyleminin, maddenin değişiklikten sonraki haline göre de yargı görevi yapanı etkileme suçunu oluşturup oluşturmadığının belirlenmesine gelince:
İncelenen dosya kapsamından;
Suç tarihleri itibariyle Kartal 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak görev yapan sanığın, Kartal 6. Asliye Ceza Mahkemesinin taksirle ölüme sebebiyet verme suçuna ilişkin 2009/1071 esas sayılı dosyasında, tutuklu bulunan sanık F.Ö. için mahkeme hâkimi İbrahim Fi. T.'ı telefonla arayıp, sanığın uzun süre tutuklu kaldığını ve iyi birisi olduğunu söyleyerek, mağdur edilmemesini ve durumuna bakılmasını talep ettiği, aynı mahkemenin 2007/884 esas sayılı dosyasında, hırsızlık suçundan tutuklu bulunan sanık M.A.B. için mahkeme hakimi M.Ö.'ü telefonla arayıp, sanığın tutuklu olduğunu ve suçun oluşmayabileceğini söyleyerek, durumuna daha iyi bakmasını istediği, aynı dosya ile ilgili olarak duruşma savcısı olan Yalçın Gençsoy'un odasına giderek, duruşmasına çıktığı dosyada yapılan yargılama için suçun oluşmayacağı şeklinde görüş açıklamasında bulunarak, yargılama sürecine etki etmeye çalıştığı, Kartal 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/855 esas sayılı dosyasında ise azmettirici konumunda bulunan sanık H.Ç. için mahkeme hakimi E.K.r'a sanığın aslında mağdur olup, komplo ile karşı karşıya kaldığını söyleyip, sanığın durumuyla ilgilenmesini talep ettiği anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK'nun "Yargı görevi yapanı etkileme" başlıklı 277. maddesi;
"Bir davanın taraflarından birinin veya bir kaçının veya sanıkların veya davaya katılanların, mağdurların leh veya aleyhinde, yargı görevi yapanlara emir veren veya baskı yapan veya nüfuz icra eden veya her ne suretle olursa olsun adı geçenleri hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kimseye iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir. Teşebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde verilecek ceza altı aydan iki yıla kadardır" şeklinde düzenlenmiş iken, 05.07.2012 gün ve 28344 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 90. maddesiyle madde başlığıyla birlikte,
"Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs
'1) Görülmekte olan bir davada veya yapılmakta olan bir soruşturmada, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, şüpheli veya sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2) Birinci fıkradaki suçu oluşturan fiilin başka bir suçu da oluşturması halinde, fikri içtima hükümlerine göre verilecek ceza yarısına kadar artırılır" biçiminde değiştirilmiştir.
Öncelikle maddenin ilk halinde suçun işlenebilmesi için görülmekte olan bir davanın bulunması zorunlu, diğer bir ifadeyle sadece kovuşturma aşaması itibariyle suçun işlenmesi mümkün iken, değişiklikten sonra kapsam genişletilerek yapılmakta olan herhangi soruşturma da maddenin uygulanma alanına dahil edilmiştir. Ayrıca maddenin ilk halinde teşebbüsün, iltimas derecesini, diğer bir ifadeyle hatıra binaen ricada bulunmayı geçmemesi daha az cezayı gerektiren nitelikli bir hal olarak düzenlenmiş iken, yapılan değişiklikle daha az cezayı gerektiren bu hal madde metninden çıkarılmak suretiyle, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs eyleminin iltimas derecesini geçmemesi halinin dahi iki ila dört yıl arasında hapis cezasıyla cezalandırılması gerektiği hüküm altına alınmıştır.
Davaların ve ceza soruşturmasının doğruluk, dürüstlük ve gerçeğe ulaşma ilkelerine uygun olarak görülüp yapılmasında ve bu suretle adaletin gerçekleşmesinde bütün tarafların, şüphelinin ve nihayetinde toplumu oluşturan her bireyin yararı bulunmaktadır. Bu nedenle, adil yargılanma hakkını ihlâl eden, yargılamanın veya soruşturmanın doğruluk, dürüstlük ve gerçeğe ulaşma ilkelerine uygun olarak yerine getirilmesi yönündeki toplumsal beklentiyi zedeleyen tutum ve davranışlar kanun koyucu tarafından yaptırıma bağlanmıştır.
Maddede tanımlanan suçun konusunu herhangi bir adli uyuşmazlık oluşturmaktadır. Bu uyuşmazlık, özel hukuk hükümlerine göre açılmış olan bir davaya ya da idare veya vergi mahkemesinde açılmış olan bir davaya konu olabileceği gibi ceza soruşturması veya kovuşturmasına konu olan bir suç olgusuna ilişkin uyuşmazlık da olabilecektir. Önemli olan uyuşmazlığın, herhangi bir davaya ya da soruşturma veya kovuşturmaya konu edilmiş olmasıdır.
Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunun işlenebilmesi için, yargı görevi yapanlar ile bilirkişi veya tanıkla doğrudan bir ilişki kurulması zorunlu olup, bu ilişkiyle beraber belirli bir yönde karar vermesi veya işlem tesis etmesi hususunda yargı görevi yapandan, gerçeğe aykırı mütalâa veya beyanda bulunması hususunda bilirkişiden veya tanıktan talepte bulunulması gerekmektedir.
Kamu hukuku veya özel hukuk ayırımı yapılmaksızın, her türlü uyuşmazlıkla ilgili olarak görülmekte olan davada veya yapılmakta olan soruşturmada, davanın taraflarından birinin, şüpheli veya sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya işlem tesis etmesi ya da gerçeğe aykırı mütalâa veya beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs edilmesi suretiyle suçun işlenmesi mümkündür.
Suçun tanımında "hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs" unsuruna yer verildiğinden, suçun oluşabilmesi için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkileme girişiminin hukuka aykırı olması gerekmektedir.
Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkileme teşebbüsünde bulunulmasıyla suç tamamlanmış olup, suçun oluşabilmesi için, yargı görevi yapanın, bilirkişinin veya tanığın hukuka aykırı olarak kendisine iletilen talebi yerine getirerek herhangi bir karar vermesi veya işlem tesis etmesi ya da gerçeğe aykırı mütalâada veya beyanda bulunması gerekmemektedir.
Tanımlanan suçun maddi unsurları arasında yer alan hareket (fiil) unsuru, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı davanın taraflarından birinin, şüpheli veya sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için hukuka aykırı olarak etkilemeye kalkışmaktır.
Bu suçun oluşabilmesi için, kasten hareket edilmesi yetmemekte bunun yanında failin belirli bir amaç doğrultusunda hareket etmesi, diğer bir ifadeyle suçu oluşturan fiili, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak özel saikleri ile gerçekleştirmesi gerekmektedir. Nitekim bu hususa ilişkin madde gerekçesinde; "Bu suçun oluşabilmesi için, failin belirli bir amaç doğrultusunda hareket etmesi gerekmektedir. Failin, söz konusu suçu oluşturan fiili, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, yani görülmekte olan bir davanın taraflarından birinin ya da yapılmakta olan bir soruşturma veya kovuşturmada şüpheli veya sanığın ya da davaya katılanın veya mağdurun leh veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar verilmesini veya işlem tesis edilmesini ya da gerçeğe aykırı mütalaa veya beyanda bulunulmasını sağlamak amacıyla işlemesi gerekmektedir" açıklamasına yer verilmiştir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın mahkeme başkanı olarak çalıştığı adliyede, tarafların bir kısmının hemşehrisi, bir kısmının ise avukat olan kızının müvekkili olduğu dosyalarda hakim ve Cumhuriyet savcılarını arayarak, ya iyi kişiler olduğunu belirttiği tutuklu sanıkların tahliye edilmesi ya dosyalara iyi bakılması ya da eylemlerin suç oluşturmayacağı ve kızının vekaletnamesinin gözden kaçırılmaması yönünde telkinlerde bulunduğu sabit olup, sanığın meslektaş olmalarından kaynaklanan yakınlığı ve sahip olduğu ağır ceza mahkemesi başkanlığı ünvanını kullanarak birlikte çalıştığı hakim ve Cumhuriyet savcılarını, görülmekte olan davalarda müşteki veya mağdurlar yönüyle haksızlık oluşturacak şekilde, sanıklar lehine karar vermeleri ve görüş açıklamaları yönünde hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs ettiği, ancak bu eylemleri karşılığında herhangi bir maddi menfaat temin etmediği anlaşıldığından, sanığın 2008-2009, 2009-2010 ve 2010 yıllarında gerçekleştirdiği eylemleri 5237 sayılı TCK'nun 277. maddesinin 6352 sayılı Kanunun 90. maddesi ile değişiklikten sonraki haline göre de yargı görevini yapanları etkileme suçunu oluşturmaktadır.
Anılan kanunun 277. maddesinin 6352 sayılı Kanunun 90. maddesi ile değişiklikten önceki halinde, eylemin hatıra binaen ricada bulunmak anlamına gelen iltimas derecesini geçmemesinin daha az cezayı gerektiren nitelikli bir hal olarak düzenlenmiş olması nedeniyle sanık lehine olup, Özel Dairece maddenin değişiklikten önceki son cümlesi uyarınca mahkumiyet hükmü kurulması usul ve kanuna uygundur.
Bu itibarla, sanığın 2008-2009, 2009-2010 ve 2010 yıllarında gerçekleştirdiği eylemler nedeniyle cezalandırılmasına ilişkin Özel Daire kararı isabetli olup, sanık müdafiinin temyiz itirazlarının reddiyle, Özel Daire mahkumiyet hükmünün, sanığın 2008-2009, 2009-2010 ve 2010 yıllarında gerçekleştirdiği eylemler yönüyle onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul Üyesi; "sanığın 2008-2009, 2009-2010 ve 2010 yıllarında gerçekleştirdiği eylemlerinin 5237 sayılı TCK'nun 277. maddesinin 6352 sayılı Kanunun 90. maddesi ile değişiklikten sonraki haline göre yargı görevini yapanları etkileme suçunu oluşturmadığından bahisle, Özel Daire kararının bozulması gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Diğer taraftan, yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan, sanığı birebir gözlemleyen Özel Dairece, 5271 sayılı CMK'nun 231. maddesi uyarınca, sanığın kişilik özellikleri ve duruşmadaki tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak, yeniden suç işlemeyeceği hususunda olumlu kanaate ulaşılmayarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmiş olması, dosya kapsamına uygun ve yerindedir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 21.03.2013 gün ve 1-3 sayılı kararının,
A- 2005 yılı Nisan ayında gerçekleştirilmiş olan eylemle ilgili olarak, dava zamanaşımının gerçekleştiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
Ancak bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, 2005 yılı Nisan ayında gerçekleştirilmiş olan eylem yönüyle sanık hakkındaki kamu davasının, 765 sayılı TCK’nun 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
B- 2008-2009, 2009-2010 ve 2010 yıllarında gerçekleştirilmiş olan diğer üç eylemle ilgili olarak ONANMASINA,
2- Dosyanın, Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.06.2014 günü yapılan müzakerede 2005 yılı Nisan ayında gerçekleştirilmiş olan eylemle ilgili olarak dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin uyuşmazlık konusu yönüyle oybirliğiyle, 2008-2009, 2009-2010 ve 2010 yıllarında gerçekleştirilmiş olan eylemlerin suç oluşturup oluşturmadığına ilişkin uyuşmazlık konusu yönüyle ise oyçokluğuyla karar verildi.

Basından Hukuk Haberleri • Askeri Yargı düzenlemeyi iptal etmişte Savunma Bakanlığı !!!

‘Başörtüsü’ nedeniyle lojman giriş kartı verilmeyen astsubay eşini haklı bularak düzenlemeyi iptal etmiş.
Lojmana girmek için akıllı kart gerekiyor, bunun için olan resim açık olmalıymış…

Bayanın giriş kartı olmadığı için giriş çıkışlarda sorun çıkmış. Kart için müracaat ettiğinde de
Kara Havacılık Alayı Meydan Hareket Tabur Komutanlığı formdaki ‘başörtülü’ fotoğrafın TSK Akıllı Kart Yönergesine aykırı olduğu gerekçesiyle reddediyor.

Bunun üzerine Kayabaşı çifti Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde (AYİM) yürütmenin durdurulması ve yönergedeki ilgili hükmün iptali için iki ayrı dava açtı. Dosyaya bakan AYİM Üçüncü Daire Başkanlığı yürütmenin durdurulması talebini reddetti ancak dava başvurusunu kabul etti. Başsavcılığın olumsuz görüş bildirdiği davada Mahkeme tamamı albaylardan oluşan 5 hakimin oy birliğiyle, Meral Kayabaşı’na kart verilmemesini ve yönergenin ilgili maddesinin de iptal edilmesine hükmetti.

İŞİN İLGİNÇ KISMI İSE ŞURASI :

Milli savunma bakanlığı adına gönderilen savunma dilekçesinde ;
"Çağdaş olmayan, İnkılap Kanunlarına aykırı, siyasi veya dini bir ideolojiyi belirleyen kılık kıyafetle çekilmiş fotoğraflar kullanılamaz ve yüzün tamamı açık olacak, iki kulak ve alın açıkça görülecektir" denilmesi dikkat çekti.

Bu arada milli savunma bakanlığı kime bağlıydı ?

Bilgiler: Tarih-Gönderici: secure — Sal Mar 24, 2015 4:14 am


Danıştay İdare ve Vergi Daireleri Kararları • İDARENİN TAKDİR HAKKINI KISITLAYICI NİTELİKTE YARGI KARARI VERİLEMEYECEĞİ

DANIŞTAY 8. Daire
ESAS: 2010/4154
KARAR: 2014/1039

Özeti : İktisadi Devlet Teşekkülünün mülkiyetindeki taşınmazlarda 3215 sayılı Maden Kanunu’nun 46. maddesi uyarınca irtifak hakkı tesis edilemeyeceği; iktisadi devlet teşekkülünü irtifak hakkı tesisi için muvafakat vermeye zorlayacak nitelikte yargı kararı verilemeyeceği hakkında.

İstemin Özeti : Ankara 1. İdare Mahkemesinin 25/11/2009 gün ve E:2008/1733, K:2009/1737 sayılı kararının; hukuka aykırı olduğu öne sürülerek, 2577 sayılı Yasa’nın 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.

Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi : …

Düşüncesi : İktisadi Devlet Teşekkülü olan Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün mülkiyetindeki taşınmaz üzerinde Maden Kanunu’nun 46. maddesi uyarınca irtifak hakkı kurulamayacağından, davacının talebinin reddine dair işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı ve aksi yönde verilen mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü:

Dava, …İli, …İlçesi’nde davacının maden arama ruhsat sahası içerisinde bulunan ve mülkiyeti Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne ait taşınmazın bir kısmında madencilik faaliyeti yapabilmek için irtifak hakkı tesis edilmesine izin verilmesi isteminin reddine ilişkin 27.11.2008 gün ve 10414 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesince, 3213 sayılı Yasa’nın 46. maddesi uyarınca uyuşmazlık konusu sahada irtifak hakkı tesisine yönelik olarak kamu yararı kararının alınmış olması, yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu hazırlanan raporda, anılan sahada yapılacak madencilik faaliyetinin tarım ve hayvancılık faaliyetine olumsuz etkisinin olmayacağının saptanmış olması karşısında, davacının yaptığı başvurunun, davalı idarece 3213 sayılı Maden Kanunu ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nda belirtilen ve irtifak hakkı tesisi için öngörülen diğer esas ve usuller kapsamında değerlendirilerek varılacak sonuca göre bir işlem tesis edilmesi gerekirken, irtifak hakkı tesisi talep edilen sahanın salt tarımsal faaliyet dışında başka bir amaçla kullanılmayacağı gerekçesiyle reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.

3213 sayılı Maden Kanunu’nun 46. maddesinin birinci fıkrasında, "Maden arama dönemi içerisinde arama sahası özel mülkiyete konu gayrimenkul üzerinde kullanma amacına münhasır olmak üzere belli süreler için madenci, Bakanlığa müracaat ile irtifak ve/veya intifa hakkı tesisi isteyebilir." hükmüne yer verilmiştir.

233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 2. maddesinde, İktisadi devlet teşekkülü "Teşekkül"; sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan, kamu iktisadi teşebbüsü olarak tanımlanmış, aynı Kanun Hükmünde Kararname’nin "Devlet malı sayılma" başlıklı 57. maddesinde, teşebbüslerin, müesseselerin, işletmelerin ve bağlı ortaklıkların malları ve her çeşit mevcutları aleyhine işlenen suçların, Devlet malı aleyhine işlenmiş sayılacağı düzenlemesine yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne ait …İlinin …İlçesinde bulunan 8382 hektarlık alanın, 1306 hektarlık kısmının davacı şirketin AR.88967 nolu maden arama ruhsat sahasına isabet ettiği, davacı tarafından davalı idareye başvurularak sözkonusu alanda maden arama çalışması yapmak üzere izin verilmesinin istenildiği, Maden Kanunu’nun 46. maddesi uyarınca ruhsat sahalarında irtifak/intifa hakkı tesisi için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na başvuruda bulunulması gerektiğinin bildirildiği, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na yapılan başvuru üzerine ise söz konusu alanda arama ve sondaj faaliyetlerinin yapılması için irtifak hakkı tesisinin gerekli olduğu belirtilerek Maden Kanunu’nun 46. maddesi gereği kamu yararı kararı verilmesi ve irtifak hakkı tesisi için gerekli işlemlerin Ankara Valiliği tarafından yürütülmesine karar verildiği, Ankara Valiliği İl İdare Kurulu tarafından anılan sahanın irtifak hakkı tesis edilmek suretiyle kamulaştırılmasında kamu yararı olduğuna karar verilerek sözkonusu saha için irtifak hakkı tesis edilmesi işlemlerinin yapılması için işlem dosyasının …Kaymakamlığı’na gönderildiği, …Kaymakamlığı tarafından da gerekli işlemler yapılarak irtifak hakkı tesisi ilgili işlem dosyasının davalı idareye gönderildiği, davalı idare tarafından ise Yüksek Planlama Kurulu’nun 24.12.1999 tarih ve 99/T-46 sayılı kararı ile söz konusu taşınmazların tamamında iştirak kurulmasına karar verildiği ve bu suretle işletmenin tamamında tarımsal faaliyetlerin yürütülmesinin amaçlanarak kuruluş amacı dışında bir faaliyetin yapılmasına imkan bulunmadığı belirtilerek irtifak hakkı tesisi talebinin uygun bulunmadığının bildirilmesi üzerine, tüm bu süreçlerden haricen bilgi sahibi olan davacı tarafından, taşınmazın ziraat yapmaya müsait olmayan dağlık taşlık kısımları için irtifak hakkı tesisi kararının yeniden değerlendirilmesi istemiyle yapılan başvurunun dava konusu işlemle reddedildiği anlaşılmaktadır.

Maden Kanunu’nun 46. maddesinde belirtilen irtifak hakkı tesisine ilişkin düzenlemenin özel mülkiyete konu taşınmazlara yönelik olduğu, bu düzenlemeye dayalı olarak kamu idarelerine ait taşınmazlar üzerinde irtifak hakkı tesis edilemeyeceği açıktır.

Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye tabi, sermayesinin tamamı devlete ait bir iktisadi devlet teşekkülü olup, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın ilgili kuruluşudur.

Davacının maden arama ruhsat sahasına isabet eden ve irtifak hakkı tesis edilmesini talep ettiği taşınmazın da Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne ait olduğu ve bu taşınmazın 25.08.2008 tarih ve 2008/T-9 sayılı Yüksek Planlama Kurulu kararı ile iştirakine karar verilen … Tarım Hayvancılık İşletmesi Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye kiralandığı ancak mülkiyetinin devrinin söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, iktisadi devlet teşekkülü olan Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün mülkiyetindeki taşınmaz üzerinde Maden Kanunu’nun 46. maddesi uyarınca irtifak hakkı kurulamayacağından, davacının talebinin reddine dair işlemde hukuka aykırılık bulunmamakta olup, davacı tarafından yapılacak yeni bir başvuru üzerine, davalı idareyi davacı lehine irtifak hakkı tesisine muvafakat vermeye zorlayacak şekilde verilen mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle; Ankara 1. İdare Mahkemesi’nin temyize konu kararının bozulmasına, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 18/02/2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Pzr Mar 15, 2015 11:29 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • HAKARET, DOKTORUN HASTA YAKININA HAKARETİ, TAZMİNAT, GÖREVLİ ADLİ YARGI

Davacı, hamile olan kızını davalının görev yaptığı devlet hastanesine götürdüğünü, hastanın ambulansla başka bir hastaneye sevki konusunda davalı doktorla tartıştıklarını, bu esnada davalının kendisine açıkça hakaret ettiğini belirterek, kişilik haklarının ihlal edilmesi nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası MADDE 129 :

Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.
(Değişik Fıkra: 7.5.2010 5982/13) Disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz.
Silahlı Kuvvetler mensupları ile hâkimler ve savcılar hakkındaki hükümler saklıdır.
Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idarî merciin iznine bağlıdır.

T.C
YARGITAY–4.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2014/12679
KARAR NO: 2014/16375
KARAR TARİHİ: 01.12.2014

Kamu görevlilerinin hakaret etmeleri kişisel kusur oluşturur ve hiçbir biçimde görevle ilişkilendirilemez. Bu sava dayanan davaların, Anayasa m.129/5 kapsamında değerlendirilmesi de mümkün değildir. Bu ahvalde kamu görevlisinin kişisel kusuruna dayalı eldeki davada davalıya husumet tevcih edilebileceği benimsenmelidir.

"Davacı M… Y… vekili tarafından, davalı T… K…aleyhine 16/08/2013 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın husumet yokluğu yönünden reddine dair verilen 30/05/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, haksız eylem nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, pasif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, hamile olan kızını davalının görev yaptığı devlet hastanesine götürdüğünü, hastanın ambulansla başka bir hastaneye sevki konusunda davalı doktorla tartıştıklarını, bu esnada davalının kendisine açıkça hakaret ettiğini belirterek, kişilik haklarının ihlal edilmesi nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Mahkemece, davalının görev kapsamında yapmış olduğu eyleminden dolayı ancak idare aleyhine dava açılabileceği, kendisine husumet yöneltilemeyeceğinden bahisle istemin reddine karar verilmiştir.

Anayasa m. 129/5’te, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, ancak idare aleyhine açılabileceği benimsenmiştir. Ne var ki; bu kural mutlak olmayıp, idari yetkilerin kullanılma alanıyla, eş anlatımla, idari işlem ve eylem niteliğini yitirmemiş davranışlarla sınırlıdır. Özellikle, haksız eylemlerde (fiili yol); kamu görevlisinin, Anayasa’nın bu güvencesinden yararlanma olanağı bulunmamaktadır.

Somut olayda, davalının davacıya açıkça hakaret ettiği ileri sürülmüştür. Kamu görevlilerinin hakaret etmeleri kişisel kusur oluşturur ve hiçbir biçimde görevle ilişkilendirilemez. Bu sava dayanan davaların, Anayasa m.129/5 kapsamında değerlendirilmesi de mümkün değildir.

Şu halde, kamu görevlisinin kişisel kusuruna dayalı eldeki davada davalıya husumet tevcih edilebileceği benimsenmelidir. Mahkemece, işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

KARAR : Temyiz edilen kararın, yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 01.12.2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY :

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanması görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyoruz."

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Pzr Şub 22, 2015 5:08 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • HAKARET,DOKTORUN HASTA YAKININA HAKARETİ,TAZMİNAT,GÖREV ADLİ YARGI

Davacı, hamile olan kızını davalının görev yaptığı devlet hastanesine götürdüğünü, hastanın ambulansla başka bir hastaneye sevki konusunda davalı doktorla tartıştıklarını, bu esnada davalının kendisine açıkça hakaret ettiğini belirterek, kişilik haklarının ihlal edilmesi nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası MADDE 129 :

Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.
(Değişik Fıkra: 7.5.2010 5982/13) Disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz.
Silahlı Kuvvetler mensupları ile hâkimler ve savcılar hakkındaki hükümler saklıdır.
Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idarî merciin iznine bağlıdır.

T.C
YARGITAY–4.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2014/12679
KARAR NO: 2014/16375
KARAR TARİHİ: 01.12.2014

Kamu görevlilerinin hakaret etmeleri kişisel kusur oluşturur ve hiçbir biçimde görevle ilişkilendirilemez. Bu sava dayanan davaların, Anayasa m.129/5 kapsamında değerlendirilmesi de mümkün değildir. Bu ahvalde kamu görevlisinin kişisel kusuruna dayalı eldeki davada davalıya husumet tevcih edilebileceği benimsenmelidir.

"Davacı M… Y… vekili tarafından, davalı T… K…aleyhine 16/08/2013 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın husumet yokluğu yönünden reddine dair verilen 30/05/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, haksız eylem nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, pasif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, hamile olan kızını davalının görev yaptığı devlet hastanesine götürdüğünü, hastanın ambulansla başka bir hastaneye sevki konusunda davalı doktorla tartıştıklarını, bu esnada davalının kendisine açıkça hakaret ettiğini belirterek, kişilik haklarının ihlal edilmesi nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Mahkemece, davalının görev kapsamında yapmış olduğu eyleminden dolayı ancak idare aleyhine dava açılabileceği, kendisine husumet yöneltilemeyeceğinden bahisle istemin reddine karar verilmiştir.

Anayasa m. 129/5’te, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, ancak idare aleyhine açılabileceği benimsenmiştir. Ne var ki; bu kural mutlak olmayıp, idari yetkilerin kullanılma alanıyla, eş anlatımla, idari işlem ve eylem niteliğini yitirmemiş davranışlarla sınırlıdır. Özellikle, haksız eylemlerde (fiili yol); kamu görevlisinin, Anayasa’nın bu güvencesinden yararlanma olanağı bulunmamaktadır.

Somut olayda, davalının davacıya açıkça hakaret ettiği ileri sürülmüştür. Kamu görevlilerinin hakaret etmeleri kişisel kusur oluşturur ve hiçbir biçimde görevle ilişkilendirilemez. Bu sava dayanan davaların, Anayasa m.129/5 kapsamında değerlendirilmesi de mümkün değildir.

Şu halde, kamu görevlisinin kişisel kusuruna dayalı eldeki davada davalıya husumet tevcih edilebileceği benimsenmelidir. Mahkemece, işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

KARAR : Temyiz edilen kararın, yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 01.12.2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY :

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanması görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyoruz."

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Pzr Şub 22, 2015 5:08 pm


Mesleki Konular ve Haberler • SON HSYK İDARİ YARGI KARARNAMESİ 15/01/2015

HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU BİRİNCİ DAİRESİNİN 15/01/2015 TARİHLİ 25 SAYILI İDARÎ YARGI KARARNAMESİ

S.No Sic.No Adı ve Soyadı Bulunduğu Görev Atandığı Görev

1 27053 Emine AKTEPE Kırıkkale Bölge İdare Mah. Başkanı Ankara İdare Mah. Başkanlığı
2 27376 Hamiyet ÇAKIR İstanbul Vergi Mah. Üyesi İstanbul Bölge İdare Mah. Üyeliği
3 32674 İsa YEĞENOĞLU Antalya Bölge İdare Mah. Üyesi Antalya İdare Mah. Başkanlığı
4 32679 Yaşar ERDEM Tekirdağ Vergi Mah. Üyesi Edirne Vergi Mah. Başkanlığı
5 32728 Ergün ÖZCAN Ankara Bölge İdare Mah. Üyesi Ankara İdare Mah. Başkanlığı
6 32734 Çağlar IŞIK Edirne Vergi Mah. Başkanı Edirne Bölge İdare Mah. Başkanlığı
7 32778 Mehmet ÇABUK İzmir Bölge İdare Mah. Üyesi İzmir İdare Mah. Başkanlığı
8 33584 Merih ÖZGÜVEN Sakarya Bölge İdare Mah. Üyesi Sakarya Bölge İdare Mah. Başkanlığı
9 33592 Nermin ZEĞEREK PÖGE Ankara Vergi Mah.Üyesi Ankara Bölge İdare Mah. Üyeliği
10 33600 Hasan ÇEĞİNDİR Danıştay Tetkik Hâkimi Danıştay Savcılığı
11 33774 Gül Filiz ERCAN ASLANTAŞ Ankara Bölge İdare Mah. Üyesi Ankara İdare Mah. Başkanlığı
12 34658 Ahmet Cüneyt YILMAZ İstanbul İdare Mah. Başkanı İstanbul Bölge İdare Mah. Başkanlığı
13 36474 Ali Fuat UÇAR Mersin Vergi Mah. Üyesi Mersin Vergi Mah. Başkanlığı
14 37741 Metin ÇAĞLAR Danıştay Tetkik Hâkimi Zonguldak Bölge İdare Mah. Üyeliği
15 37744 Ali BİLEN Danıştay Savcısı Eskişehir Vergi Mah. Üyeliği
16 37749 Cemil Hulusi PARLAK Zonguldak Bölge İdare Mah. Üyesi Zonguldak İdare Mah. Başkanlığı
17 37769 Güneş KURTOĞLU KARACIK Danıştay Savcısı Mersin Vergi Mah. Üyeliği
18 37777 Süleyman AYHAN Adana Bölge İdare Mah. Üyesi Erzurum Bölge İdare Mah. Üyeliği
19 37779 Kenan BALAN Kayseri İdare Mah. Başkanı Kayseri Bölge İdare Mah. Başkanlığı
20 37800 Yüksel NAVDAR Eskişehir Vergi Mah. Başkanı Gaziantep Bölge İdare Mah. Başkanlığı
21 37802 Abdullah AYGÜN Aydın Vergi Mah. Başkanı Aydın Bölge İdare Mah. Başkanlığı
22 37810 Yılmaz ACER Kırıkkale İdare Mah. Başkanı Kırıkkale Bölge İdare Mah. Başkanlığı
23 37814 Tanju KIZILKUŞ Kırıkkale Vergi Mah. Üyesi Kırıkkale İdare Mah. Başkanlığı
24 37823 Muhammet Ali ÖZTÜRKLER İstanbul Bölge İdare Mah. Üyesi İstanbul İdare Mah. Başkanlığı
25 37835 Sevil KARAKAYA Ankara Bölge İdare Mah. Üyesi Ankara İdare Mah. Başkanlığı
26 37845 Şenay TÜFENKCİ Aydın Bölge İdare Mah. Üyesi Aydın Vergi Mah. Başkanlığı
27 37849 Bülent Savaş GÜLER Gaziantep Vergi Mah. Üyesi Kayseri Bölge İdare Mah. Üyeliği
28 37854 Recai KESKİNKILIÇ İstanbul Bölge İdare Mah. Üyesi İstanbul İdare Mah. Başkanlığı
29 37863 Celal AKPINAR Ankara Vergi Mah. Üyesi Ankara Bölge İdare Mah. Üyeliği
HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU BİRİNCİ DAİRESİNİN
15/01/2015 TARİHLİ 25 SAYILI İDARÎ YARGI KARARNAMESİ30 37871 Bekir Ufuk KADIGİL Bursa İdare Mah. Üyesi Bursa İdare Mah. Başkanlığı
31 37874 Aydemir SAYDAN Danıştay Tetkik Hâkimi Adana Bölge İdare Mah. Üyeliği
32 37880 İbrahim KARACIK Danıştay Tetkik Hâkimi Mersin Vergi Mah. Üyeliği
33 37894 Nuriye UYKUN Kayseri Bölge İdare Mah. Üyesi Ankara Bölge İdare Mah. Üyeliği
34 37900 Özlem ŞİMŞEK Danıştay Savcısı Ankara Bölge İdare Mah. Üyeliği
35 37917 Erkan ATILI Antalya İdare Mah. Başkanı Antalya Bölge İdare Mah. Üyeliği
36 37928 Kemal KUKU Konya İdare Mah. Başkanı Konya Bölge İdare Mah. Başkanlığı
37 37967 Mehmet TOPRAK Konya İdare Mah. Başkanı İstanbul Bölge İdare Mah. Üyeliği
38 37991 Emine DİNÇ Mersin Vergi Mah. Başkanı Adana Bölge İdare Mah. Üyeliği
39 38031 Osman DİNLER Konya Bölge İdare Mah. Üyesi Konya İdare Mah. Başkanlığı
40 38050 Serdal ARSLAN Bursa Vergi Mah. Üyesi Bursa Bölge İdare Mah. Üyeliği
41 38345 Bülent KÜFÜDÜR Ankara Bölge İdare Mah. Üyesi Ankara İdare Mah. Başkanlığı
42 38442 Ayhan GÖKER İstanbul İdare Mah. Üyesi İstanbul Bölge İdare Mah. Üyeliği
43 38443 Işıl YILMAZ İstanbul Bölge İdare Mah. Üyesi İstanbul İdare Mah. Başkanlığı
44 38450 Gönül SAYIN Ankara Bölge İdare Mah. Üyesi Ankara Vergi Mah. Başkanlığı
45 38454 Celal Cahit AYGÜL İzmir İdare Mah. Üyesi İzmir Bölge İdare Mah. Üyeliği
46 38466 Sakine KARAGÖZ Eskişehir Bölge İdare Mah. Üyesi Eskişehir Vergi Mah. Başkanlığı
47 41498 Cumhur ÖZTÜRK Ankara İdare Mah. Üyesi Danıştay Tetkik Hâkimliği
48 41511 Abdullah ÇELİK Ankara İdare Mah. Üyesi Danıştay Tetkik Hâkimliği
49 42939 İbrahim Ethem KALKAN Kayseri İdare Mah. Üyesi Kayseri İdare Mah. Başkanlığı
50 42971 Zeynep KARAKOÇ Danıştay Tetkik Hâkimi Ankara İdare Mah. Üyeliği
51 42976 Mehmet KARAKUŞ Tokat İdare Mah. Başkanı Sivas Bölge İdare Mah. Üyeliği
52 42978 Dinçer YILMAZ Aksaray İdare Mah. Başkanı Konya İdare Mah. Başkanlığı
53 43023 Faruk SAĞLAM Kayseri Bölge İdare Mah. Üyesi Kayseri İdare Mah. Başkanlığı
54 55339 Mehmet Şenol BENLİ Tekirdağ İdare Mah. Üyesi Samsun Vergi Mah. Üyeliği
55 68093 Sinan ZENGİN Tekirdağ İdare Mah. Başkanı İstanbul İdare Mah. Üyeliği
56 94880 Tahsin TOSUN Ankara İdare Mah. Üyesi Danıştay Tetkik Hâkimliği
57 94888 Berna Ercan DOĞAN Ordu İdare Mah. Başkanı Antalya Vergi Mah. Üyeliği
58 94890 Faruk ASLAN Adana Vergi Mah. Üyesi Ankara Vergi Mah. Üyeliği
59 94893 Mahmut Nedim EPİK Zonguldak İdare Mah. Başkanı Adana İdare Mah. Üyeliği
60 94904 Nidai DEMİRTAŞ Diyarbakır İdare Mah. Başkanı Balıkesir Vergi Mah. Üyeliği61 97673 Mustafa BAL Ankara İdare Mah. Üyesi Danıştay Tetkik Hâkimliği
62 97681 Murat DURMAZ Ankara İdare Mah. Üyesi Danıştay Tetkik Hâkimliği
63 97698 Mehmet OFLAZ Kayseri Vergi Mah. Üyesi Kocaeli Vergi Mah. Üyeliği
64 97745 Seyfettin KARA Antalya İdare Mah. Üyesi Tekirdağ İdare Mah. Başkanlığı
65 101107 Ersin KIZILAY Ankara İdare Mah. Üyesi Danıştay Tetkik Hâkimliği
66 101113 Mehmet GÖKÇE Aydın İdare Mah. Üyesi Diyarbakır İdare Mah. Başkanlığı
67 101114 Sıddık GÜLLÜK Ankara İdare Mah. Üyesi Ordu Vergi Mah. Üyeliği
68 101135 Tuğba SÜRÜCÜ Danıştay Tetkik Hakimi Ankara İdare Mah. Üyeliği
69 101558 Harun AYDIN İstanbul İdare Mah. Üyesi Danıştay Tetkik Hâkimliği
70 101592 İbrahim ŞAHİN Ankara İdare Mah. Üyesi Danıştay Tetkik Hâkimliği
71 101678 Fikri BEDİR Danıştay Tetkik Hâkimi Ankara İdare Mah. Üyeliği
72 101712 Vedat YILDIRIM Ankara İdare Mah. Üyesi Danıştay Tetkik Hâkimliği
73 101756 Bedri ÖZATA Ankara İdare Mah. Üyesi Danıştay Tetkik Hâkimliği
74 101792 Muhiddin KARATAŞ Ankara İdare Mah. Üyesi Van Vergi Mah. Üyeliği
75 101804 Fatih CENİK Gaziantep İdare Mah. Üyesi Kahramanmaraş Vergi Mah. Üyeliği
76 101807 Fatih YILDIRIM Ankara İdare Mah. Üyesi Danıştay Tetkik Hâkimliği
77 101814 Sabit Abdullah İŞLER Danıştay Tetkik Hâkimi İstanbul İdare Mah. Üyeliği
78 101831 Mustafa ÖZDEMİR Gaziantep İdare Mah. Üyesi Zonguldak İdare Mah. Üyeliği
79 101847 Rafet TÜRKSOY Mardin İdare Mah. Üyesi Tokat İdare Mah. Başkanlığı
80 102687 Orhan KARABACAK Rize İdare Mah. Üyesi Muğla Vergi Mah. Üyeliği
81 103145 Osman ERKAN Manisa İdare Mah. Üyesi Aksaray İdare Mah. Başkanlığı
82 103787 Fatih ALPHAN Hatay Vergi Mah. Üyesi Kahramanmaraş Vergi Mah. Başkanlığı
83 104622 Oğuzhan DEMİR Ordu Bölge İdare Mah. Üyesi Ordu İdare Mah. Başkanlığı
84 107150 İsa EREN Gaziantep Vergi Mah. Üyesi Kahramanmaraş Vergi Mah. Üyeliği
85 107172 Sevda BAĞCI KARATAŞ Danıştay Tetkik Hâkimi Van İdare Mah. Üyeliği
86 118557 Burak GENÇOĞLU Ankara İdare Mah. Üyesi Danıştay Tetkik Hâkimliği
87 118560 Fatih BELGE Ankara İdare Mah. Üyesi Danıştay Tetkik Hâkimliği
88 118561 Özlem ÖZDEMİR Gaziantep Vergi Mah. Üyesi Zonguldak Vergi Mah. Üyeliği
89 120499 Osman AVŞAR Samsun Vergi Mah. Üyesi Danıştay Tetkik Hâkimliği
90 121818 Orhan POLAT Ankara İdare Mah. Üyesi İstanbul İdare Mah. Üyeliği
91 138945 Nizami SEVİNDİ Danıştay Tetkik Hâkimi Trabzon İdare Mah. Üyeliği92 138960 Cabir DALCAN Ankara İdare Mah. Üyesi Danıştay Tetkik Hâkimliği
93 152913 Hüseyin ÖZDEMİR İzmir İdare Mah. Üyesi Danıştay Tetkik Hâkimliği
94 152928 Esra Nur AYSOY Danıştay Tetkik Hâkimi Sakarya Vergi Mah. Üyeliği
95 152937 Merve ÖZDEMİR SEVİNDİ Danıştay Tetkik Hâkimi Trabzon Vergi Mah. Üyeliği
96 152946 Fatma BULDAĞ Ankara İdare Mah. Üyesi Diyarbakır Vergi Mah. Üyeliği
97 152949 Uğur ŞANLI Ankara İdare Mah. Üyesi Danıştay Tetkik Hâkimliği
98 165634 Ayşe AKDENİZ İLASLAN Diyarbakır İdare Mah. Üyesi Ankara İdare Mah. Üyeliği
99 165789 Funda ŞAHİN Mersin Vergi Mah. Üyesi Rize İdare Mah. Üyeliği
100 167873 Seyfi TOZAR İzmir İdare Mah. Üyesi Şanlıurfa İdare Mah. Üyeliği
101 167877 Özgür BOZKURT Danıştay Tetkik Hâkimi Gaziantep İdare Mah. Üyeliği
102 167881 Burcu UÇAR ÖZTÜRK Van İdare Mah. Üyesi Isparta İdare Mah. Üyeliği
103 167917 Eyyüp DEMİR Danıştay Tetkik Hâkimi Erzurum Vergi Mah. Üyeliği
104 167974 Pelin ERYAT İstanbul İdare Mah. Üyesi Danıştay Tetkik Hâkimliği

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 15 Oca 2015, 23:46


Aile ve Boşanma Hukuku • 2015 YILI YARGI HARÇLARI

YARGI HARÇLARI

2015 Yılı Yargı Harçları: Maliye Bakanlığınca 2014 yılı için yeniden değerleme oranı % 10,11 (on virgül on bir) olarak tespit edilmiş ve 441 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği2 ile ilan edilmiş bulunmaktadır.

Buna göre, 492 sayılı Kanunun mükerrer 138 inci maddesi hükmü gereğince, Kanuna bağlı tarifelerde yer alan ve 71 Seri No.lu Harçlar Kanunu Genel Tebliği ile tespit edilen maktu harçlar (maktu ve nispi harçların asgari ve azami miktarlarını belirleyen hadler dahil), yeniden değerleme oranında artırılmıştır. Artırılan bu tutarlar 1/1/2015 tarihinden itibaren uygulanmak üzere Tebliğ ekindeki tarifelerde gösterilmiştir.

A) Mahkeme harçları:

(6217 sayılı Kanunun 13 üncü maddesi ile değişen fıkra. Yürürlük:14/4/2011) Hukuk, ceza ve ticaret davalarıyla, idari davalarda ihtilafsız yargı konularında, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurularda ve icra tetkik mercilerinde

I- Başvurma harcı:

Dilekçe veya tutanakla dava açma veya davaya müdahale veya tevdi mahallinin tayini, ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, tesbiti delail ile ilgili taleplerde,

1.Sulh mahkemelerinde, icra tetkik mercilerinde
12,80

2.Asliye mahkemelerinde, idare mahkemelerinde
27,70

3.(5235 sayılı Kanunun 52 nci maddesi ile değişen bent. Yürürlük:1/4/2005) Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde
42,60
(Mahkemenin yetkisizlik veya görevsizlik kararı vermesi sebebiyle yetkili veya görevli mahkemeye yeniden
başvurulması halinde bu harç alınmaz.)
4. (6216 sayılı Kanunun 75/8 inci maddesi ile eklenen bent. Yürürlük: 3/4/2011) Anayasa Mahkemesinde 226,90

II- Celse Harcı:

(Taraflar veya vekilleri tarafından ertelenmelerine sebebiyet verilen celselerden.)

1.Sulh mahkemeleri:

a)Konusu belli bir değerle ilgili davalarda dava konusu miktardan (14,40 TL’den aşağı olmamak üzere)
(Binde 2,27)

b)Belli bir değer bulunmayan davalarda
15,80

2.Asliye mahkemelerinde, idari yargı mercilerinde (25,20 TL’den az olmamak üzere)
(Binde 2,27)

III- Karar ve ilam harcı:

1.Nispi harç:

a)Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan
anlaşmazlık konusu değer üzerinden
(Binde 68,31)

Bakanlar Kurulu, dava çeşitleri itibariyle birlikte veya ayrı ayrı olmak üzere bu bentte yazılı nispeti binde
10’a kadar indirmeye veya Kanunda yazılı nispete kadar çıkarmaya yetkilidir.

b) Bir gayrimenkulün hissedarlar arasında satış suretiyle şuyuun izalesine dair olan hükümler (Gayrimenkulün satış bedeli üzerinden)
(Binde 11,38)

c) Gayrimenkulün hissedarlar arasında taksimine dair olan hükümler (Taksim edilen gayrimenkul değeri üzerinden)
(Binde 4,55)

d) Nafaka verilmesine dair hükümler (Bir senelik nafaka bedeli üzerinden)
(Binde 11,38)

e) (5235 sayılı Kanunun 52 nci maddesi ile değişen bent. Yürürlük:1/4/2005) Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları için de aynen uygulanır.

f)(5582 sayılı Kanunun 32 nci maddesi ile eklenen bent. Yürürlük:6/3/2007) Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 38/A maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan konut finansmanından kaynaklanan alacaklar ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığının rehinle temin edilmiş alacaklarının takibinde, ihalenin feshi talepleri ile ilgili olarak esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden
(Binde 68,31)
Bakanlar Kurulu, dava çeşitleri itibarıyla birlikte veya ayrı ayrı olmak üzere bu alt bentte yazılı nispeti
binde 10’a kadar indirmeye veya Kanunda yazılı nispete kadar çıkarmaya yetkilidir.
Nispi harçlar (25,20 TL)’den aşağı olamaz.

2. Maktu harç:

a) 1 inci fıkra dışında kalan davalarla, taraf teşkiline imkan bulunmayan davalarda verilen esas hakkındaki kararlarla, davanın reddi kararı ve icra tetkik mercilerinin 1 inci fıkra dışında kalan kararlarında
27,70
ecblank
b)(5035 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi ile değişen bent. Yürürlük:1/1/2004) (a) fıkrasında yazılı davalarda esasa taalluk eden veya tashihi karar taleplerinin reddine dair Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararlarında
57,60

c)(5035 sayılı Kanunun 34 üncü maddesi ile değişen bent. Yürürlük:1/1/2004) Bölge Adliye Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin icranın tehiri kararlarında
45,60

d)Tespiti delail, ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir kararlarında
45,60
IV- Temyiz, istinaf ve itiraz harçları (6217 sayılı Kanunun 13 üncü maddesi ile değişen şekli. Yürürlük:14/4/2011)
a)Yargıtay hukuk dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 136,00
b)(Anayasa Mahkemesi’nin 20/10/2011 tarihli ve E.: 2011/54, K.: 2011/142 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir. )
c)Danıştaya yapılacak temyiz başvurularında136,00
d)Yürütmenin durdurulmasına ilişkin itirazlar dahil olmak üzere bölge idare mahkemelerine itirazen yapılacak başvurularda75,50
e)Bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerine yapılacak istinaf yolu başvurularında75,50
f)(Anayasa Mahkemesi’nin 1/11/2012 tarihli ve E.: 2011/64, K.: 2012/168 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir. )
g)(Anayasa Mahkemesi’nin 1/11/2012 tarihli ve E.: 2011/64, K.: 2012/168 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir. )
h)(Anayasa Mahkemesi’nin 1/11/2012 tarihli ve E.: 2011/64, K.: 2012/168 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir. )
V- Keşif Harcı: (6009 sayılı Kanunun 20 nci maddesi ile eklenen fıkra, Yürürlük:1/8/2010)195,40
(Mahkemelerce re’sen veya istem üzerine verilen keşif ya da tespit kararlarını yerine getirmek için)

B) İcra ve iflas harçları:

I. İcra harçları:

1.İcraya başvurma harcı
27,70

2.Değeri belli olmayan icra takiplerinde, icranın yerine getirilmesi harcı
27,70

3.Değeri belli olan icra takiplerinde tahsil harcı, değer üzerinden:

a)Ödeme veya icra emrinin tebliği üzerine hacizden evvel ödenen paralardan
(Yüzde 4,55)

b)Hacizden sonra ve satıştan önce ödenen paralardan
(Yüzde 9,10)

c)Haczedilen veya rehinli malların satılıp paraya çevrilmesi suretiyle tahsil olunan paralardan
(Yüzde 11,38)

d)Resmi ve özel müesseseler memur ve hizmetlilerinin maaş, ücret, gündelik ve sair hizmet gelirlerinin haczi suretiyle tahsil olunan paralardan
(Yüzde 4,55)

e)Takip talebi bulunmayan alacaklılara İcra ve İflas Kanununun 125 inci maddesinin 3 üncü fıkrası gereğince ödenen paralardan
(Yüzde 2,27)

f)Gayrimenkullerin ve gemilerin tahliye ve tesliminde:

aa)İcra emrinin tebliği üzerine tahliye olunduğu takdirde
(Yüzde 2,27)

bb)Tahliye ve teslim icra marifetiyle olduğu takdirde
(Yüzde 4,55)

g)Menkul tesliminde;

aa)İcra emrinin tebliği üzerine teslim halinde
(Yüzde 2,27)

bb)İcra marifetiyle teslim halinde
(Yüzde 4,55)
h) (5582 sayılı Kanunun 32 nci maddesi ile eklenen hüküm. Yürürlük:6/3/2007) 2499 sayılı Sermaye Piyasası
Kanununun 38/A maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan konut finansmanından kaynaklanan alacaklar
ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığının rehinle temin edilmiş alacaklarının takibinde, bu bentte belirtilen
tahsil harçları dörtte biri oranında uygulanır.

4.İdare harçları:

(Haczedilen gayrimenkullerin idaresi, kira mukaveleleri düzenlenmesi ve hesap tutulması için)
19,20

II. İflas harçları:

1.Maktu harç:

İflasın açılması veya konkordato isteği ve masaya katılma harcı
45,60

2.Konunun değeri üzerinden harç:

a)İflasta paylaşılan para üzerinden
(Yüzde 4,55)

b)Konkordatoda alacaklılara verilmesi kararlaştırılan para üzerinden
(Binde 11,38)
III. Haciz, teslim ve satış harcı :(6009 sayılı Kanunun 20 nci maddesiyle eklenen fıkra. Yürürlük:1/8/2010) 64,90
(Yukarıdaki (I) ve (II) numaralı fıkralarda yer alan icra ve iflas işlemlerinin daire dışında memur eliyle
yerine getirildiği her bir işlem için)

C) Ticaret sicili harçları:

I.Kayıt ve tescil harçları: (Ticari işletme rehni dahil)

1.Ticari işletmenin ve ünvanının tescil ve ilanında:

a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde
206,00

b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde
590,70

c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde
1.331,10

2.Temsile yetkili kılınan kimselerin tescil ve ilanında (Her kişi için):

a) Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde
102,10

b) Şahıs şirketlerine ait işletmelerde
146,30

c) Sermaye şirketlerine ait işletmelerde
323,90

3. Ticaret siciline tescil edilmiş olan vakalardaki değişikliklerin tescilinde:
ecblank
(Ticari işletme rehni ile ilgili vakalar dahil)
(Muhteva ile ilgili bulunmayan düzeltmelerden harç alınmaz.)

a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde
102,10

b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde
146,30

c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde
323,90

4.Kayıt silinmesinde: (Ticari işletme rehni kaydının silinmesi dahil)

a)Gerçek kişilere ve kooperatiflere ait işletmelerde
39,80

b)Şahıs şirketlerine ait işletmelerde
57,60

c)Sermaye şirketlerine ait işletmelerde
102,10

Şubelerin herbiri (Yabancı müesseselerin Türkiye’deki şubeleri dahil) ayrıca aynı harca tabidir.

II. Kayıt ve belge suretleri ve tasdikname harçları:

1.Bir ticari işletmeye ait sicil esas defterindeki kayıtların tamamının veya bir kısmının veya memurlukta saklanan bütün belgelerin örneğinin beher sayfasından (Ticaret Sicili Tüzüğü Madde:11/1)
10,20

2.Tasdiknamelerden (Ticaret Sicili Tüzüğü Madde: 11/2, 104, 105)
34,00

D) Diğer yargı harçları (Müşterek kısım):

I. Suret harçları:

a)İlamın her sayfasının suretinden (Tasdikli fotokopiler dahil)
1,70

b)Mahkeme ve merci zabıtnameleri ve diğer evrakın beher sayfasının suretlerinden (Tasdikli fotokopiler dahil)
1,70

c)Avukatların tasdik ettiği vekaletname suretlerinden (Tasdikli fotokopiler dahil)
4,10

d)Sulh hakimi tarafından tasdik edilen vekaletname suretlerinden (Tasdikli fotokopiler dahil)
4,10

Re’sen verilmesi icap eden suretler hariç olmak üzere ceza mahkemelerinden alınacak suretlerden de aynı harçlar alınır.

II. Muhafaza harçları:

Adliye veznelerine tevdi olunan kıymetli eşyanın kabul ve muhafazası için, muhafaza olunan değer üzerinden:

a)Bir yıla kadar
(Binde 11,38)

b)Bir yılı geçen her yıl ve kesirler için
(Binde 5,69)

III. Defter tutma harçları:

a)Alelumum, defter tutma ve tahrir işlerinde (14,40 TL)’den az olmamak üzere deftere kaydolunan değer üzerinden
(Binde 4,55)

b)Miras işlerinde defter tutulmasında:

aa)Mevcut ve alacak bakiyesi hasıl olmuş ise bu bakiye üzerinden
(Binde 4,55)

bb)Borç bakiyesi hasıl olmuş veya mevcut ve alacaklar ile borçlar bakiyesi eşit ise
42,60

c)İflas dairesi tarafından tutulacak defterlerden
42,60

IV. Miras işlerine ait harçlar:

Terekenin tahrir ve tespiti, mirasın taksimi, tasfiyesi ve idaresinde, bunların konusunu teşkil eden değerler üzerinden
(Binde 4,55)

(Miras idaresinde her sene ve kesirler için harç alınır.)

V. Vasiyetname tanzimine ait harçlar:

Medeni Kanunun 479 uncu maddesine göre sulh hakimi tarafından tanzim edilen resmi vasiyet senetleri:

a)Belli bir meblağı ihtiva edenler
(Binde 1,13)

b)Belli bir meblağı ihtiva etmeyenler
57,60

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 01 Oca 2015, 08:20


Danıştay İdare ve Vergi Daireleri Kararları • TAM YARGI DAVASININ,İPTAL DAVASI AÇILDIKTAN SONRA AÇIMASI

İdari işlemden ötürü hakları muhtel olan kişilerin, süresinde açacakları iptal davası ile kullanmaları mümkün tazminat talep haklarını, iptal davasının karara bağlanması üzerine kanunda öngörülen süre içinde kullanabilecekleri gibi, iptal davası sonuçlanmadan da ileri sürebilecekleri; ancak, iptal davası sürerken tam yargı davası açılması durumunda, mahkemece iptal davası sonunda verilecek karara kadar davaya bakılmamasının ve bunun bir bekletici sorun sayılmasının gerektiği hakkında.

T.C.
D A N I Ş T A Y
5.DAİRE BAŞKANLIĞI

Esas No :2010/3660
Karar No : 2013/7261
Karar Tarihi: 01.11.2013
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : …

Karşı Taraf : Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı

İsteğin Özeti : Ankara 8. İdare Mahkemesi’nce verilen 25.02.2010 günlü, E:2009/952; K:2010/261 sayılı kararın dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.

Cevabın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hakimi : F. Betül Yıldız

Düşüncesi : Dava; 15.12.2007 tarihinde yapılan Gelir Uzmanlığı Özel Sınavı’nda 78 puan alan davacının gelir uzmanı kadrosuna geç atanması nedeniyle yoksun kaldığı parasal hakların ödenmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ve parasal haklarının yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

Davacının, 18.03.2009 günlü başvurusunun, 2577 sayılı Yasa’nın 10. maddesi kapsamında bir başvuru olduğu, bu sebeple başvurunun reddine dair 25.03.2009 günlü işlemin iptali ve parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle 25.05.2009 tarihinde açılan davanın süresinde olduğu düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesi’nce işin gereği düşünüldü:

Dava; 15.12.2007 tarihinde yapılan Gelir Uzmanlığı Özel Sınavı’nda 78 puan alarak başarılı olan ancak ataması emsallerine göre geç yapılan davacının, emsallerinin atandığı tarih ile kendisinin atandığı tarih arasında yoksun kaldığı hakların geriye yönelik ödenmesi istemiyle yaptığı

18.03.2009 günlü başvurunun reddine dair 25.03.2009 günlü, 4798 sayılı işlemin iptali ve 11.01.2008 – 05.02.2009 tarihleri arasında mahrum kaldığı parasal hakların yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

Ankara 8. İdare Mahkemesi’nce verilen kararla; 15.12.2007 tarihinde yapılan sınav sonucunda ataması yapılan 2500 personel arasına giremediğini, sınavı takiben ve en geç bu sınava göre atamalarının yapıldığı 2008 yılı Ocak ayı içinde öğrendiği açık olan davacının, öğrenme tarihinde işlemeye başlayan yasal dava açma süresi geçtikten çok sonra, atamasının yapıldığından söz ederek, yoksun kaldığı parasal haklarının hak ettiği tarih olan 11.01.2008 tarihi itibarıyla hesaplanarak yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesi istemiyle 18.03.2009 tarihinde yaptığı 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi kapsamındaki başvuru, dava açma süresi içinde yapılmadığından, sona ermiş bulunan dava açma süresini yeniden başlatmayacağı gibi, başvurudaki isteminin reddi yolundaki işlemin 2577 sayılı Yasa’nın 10. maddesi kapsamında bağımsız bir işlem kurulması amacına yönelik bir başvuru üzerine kurulmuş bir işlem olarak değerlendirilmesine ve dolayısıyla yeni bir dava açma süresi başlatmasına olanak bulunmaması karşısında, süresinde açılmayan davanın esasının incelenmesi hukuken olanaklı bulunmadığından davanın süre aşımı nedeniyle reddine hükmedilmiştir.

Davacı, davanın süresinde olduğunu ileri sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 12. maddesinde; "İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştay’a ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler." hükmü düzenlenmiştir.

Dosyanın incelenmesinden; 15.12.2007 tarihinde yapılan Gelir Uzmanlığı Özel Sınavı’nda 78 puan alarak başarılı olan davacının, 02.12.2006 tarihinde yapılan Gelir Uzmanlığı Özel Sınavı’nda başarılı olmalarına rağmen boş kadro bulunmaması nedeniyle ataması yapılmayan kişilerin sınav sonuçlarınm,15.12.2007 tarihinde yapılan Gelir Uzmanlığı Özel Sınavı sonucunda başarılı olanların sınav sonuçları ile birlikte değerlendirilmesi şeklinde sıralama yapılması sebebiyle 2500 kişilik sıralamaya giremeyerek gelir uzmanı olarak atanamadığı, bunun üzerine davacı tarafından; atanmamasına ilişkin işlemin, 2006 sınavı sonucuna göre yapılan atamaların iptali ve yürütmenin durdurulması; ayrıca karma liste uygulamasına imkan veren Gelir İdaresi Başkanlığı Merkez ve Taşra Teşkilatı Personelinin Gelir Uzmanı Olarak Atanmalarında Uygulanacak Usul ve Esaslar’ın 7/2 ve 11/2. maddelerinin iptali istemiyle 11.02.2008 tarihli dilekçe ile Dairemiz nezdinde 2008/3300 esasına kayden dava açtığı, bu davada Dairemizce verilen 22.12.2008 günlü, E:2008/3300 sayılı karar ile; davacının atanmamasına ilişkin işlemin ve 2006 sınavı sonucuna göre yapılan atamaların yürütmesinin durdurulmasına hükmedildiği, ancak kararda davacının atanmamasına ilişkin işlemin yürütmesinin durdurulmasının davacının doğrudan atanması sonucunu doğurmadığı, yalnızca 2007 sınavı sonuçlarının değerlendirileceği yeniden yapılacak sıralama sonucuna göre atanıp atanmayacağının belirleneceğinin vurgulandığı, bu arada Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 17.10.2008 tarih ve YD İtiraz No:2008/745 sayılı kararı ile karma liste uygulamasına imkan veren düzenlemelerin yürütmesinin durdurulduğu ve bu kararın uygulanmasını teminen yeniden yapılan sıralama sonucunda davacının sıralamaya girerek 16.01.2009 tarihinde gelir uzmanı olarak atandığı ve

05.02.2009 tarihinde göreve başladığı, bunun ardından 18.03.2009 tarihinde, emsallerinin atandığı tarih ile kendisinin atandığı tarih arasında yoksun kaldığı hakların geriye yönelik ödenmesi istemiyle davalı idareye başvurduğu, 25.03.2009 tarihli davalı idare işlemiyle başvurusunun reddi üzerine 25.05.2009 tarihinde temyizen incelenen bu davayı açtığı, bu süreç devam ederken Dairemiz nezdinde açtığı davada verilen 12.03.2010 günlü, E:2008/3300; K:2010/1370 sayılı karar ile; davacının atanmamasına ilişkin işlemin iptaline, diğer istemler hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedildiği, anılan kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Davacının 2007 sınavı sonrasında atanmamasına ilişkin işleme karşı açtığı (ilk) davadan itibaren başlayan süreç kronolojik olarak incelendiğinde; davacının, atamasının yapılmamasına ilişkin işleme karşı, 11.02.2008 tarihinde, süresinde iptal davası açtığı, bu dava devam ederken Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun yukarıda bahsi geçen kararının uygulanmasını teminen gelir uzmanı olarak atanmasının ardından hukuka aykırılığı yargı kararı ile saptanan düzenleme nedeniyle geç atandığını ileri sürerek yoksun kaldığı parasal haklarının ödenmesini istediği, anılan isteminin yerine getirilmemesi üzerine 25.05.2009 tarihinde temyizen incelenen bu davayı açtığı ve bu tarihte, açmış olduğu ilk davanın (iptal davasının) temyizen inceleme aşamasında olduğu görülmektedir.

2577 sayılı Kanun’un 12. maddesine göre, ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem nedeniyle iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilmeleri olanaklı olduğu gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine tam yargı davası açabilmeleri de mümkündür. İdari işlemin iptali istemiyle açılan davanın karara bağlanması, işlemin tebliğinden itibaren açılabilecek tam yargı davasına ilişkin olarak işlemeye başlayan dava açma süresini kesmekte ve kararın tebliği ile ilgiliye yeni bir dava açma süresi tanımakta olup, bu durum önceden mevcut dava açma süresini ortadan kaldırmamaktadır. Bu itibarla, idari işlemden ötürü hakları muhtel olan kişiler, süresinde açacakları iptal davası ile kullanmaları mümkün tazminat talep haklarını, iptal davasının karara bağlanması üzerine Kanunda öngörülen süre içinde kullanabilecekleri gibi iptal davası sonuçlanmadan da ileri sürebileceklerdir. Ancak, iptal davası sürerken tam yargı davası açılması durumda Mahkemece, iptal davası sonunda verilecek karara kadar davaya bakılmaması ve bunun bir bekletici sorun sayılması icap etmektedir.

Bakılan davada, davacı tarafından 15.12.2007 tarihli sınavda başarısız sayılması ve atamasının yapılmamasına ilişkin işlemin iptali istemiyle 11.02.2008 tarihli dilekçe ile Dairemiz nezdinde dava açıldığı, Dairemizin 12.03.2010 günlü, E:2008/3300; K:2010/1370 sayılı kararıyla anılan işlemin iptaline karar verildiği; dolayısıyla söz konusu atamama işleminden kaynaklı parasal haklarının tazmini istemiyle 25.05.2009 tarihinde Ankara 8. İdare Mahkemesi’nde açılan davanın süresinde olduğu anlaşıldığından, Dairemizin söz konusu kararı da göz önünde bulundurularak işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, süre aşımı nedeniyle davanın reddi yönünde verilen İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle Ankara 8. İdare Mahkemesi’nce verilen 25.02.2010 günlü, E:2009/952, K:2010/261 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1/c fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun’la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, 01.11.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Usul ve hukuka uygun olan İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.

GEREKÇEDE KARŞI OY

Düzenleyici işlemlerle ilgili hukuka aykırılıkları saptanarak verilen yargı kararlarından sonra oluşan yeni hukuki durum çerçevesinde ve söz konusu yargı kararlarının sonuçlarından yararlanmaya yönelik olarak yapılan başvuruların, 2577 sayılı Yasa’nın 10. maddesi kapsamında olduğu, dolayısıyla bakılan davada süre aşımı bulunmadığı açık olup, uyuşmazlığın esasının incelenmesine geçilmesi gerekirken süre aşımı bulunduğundan bahisle davanın reddine hükmeden Mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşüyle, çoğunluk kararına gerekçe yönünden katılmıyorum.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 27 Ara 2014, 00:02