Etiket arşivi: YCGK

YCGK, telefonla tanımadığı bir kadını taciz eden sanık cinsel tacizden yargılanmalı

Yargıtay Ceza Genel Kurulu,

Yargıtay telefonla tacizi cinsel taciz saydı

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, telefonla tanımadığı bir kadını taciz eden sanığın, huzur ve sükunu bozma suçu yerine cinsel taciz suçundan cezalandırılması gerektiğine hükmetti.

Bolu’da ankesörlü telefondan rastgele bir numarayı arayan R.Ö, telefonu açan kadını, “Canım nasılsın, seni çok özledim, eve geliyorum” diyerek taciz etti.

Olayın 2, 3 hafta sürmesi üzerine kadın, durumu eşine anlattı. Kadının eşi, telefon edilen kulübeyi bularak sanığı yakaladı ve darp ettikten sonra durumu polise bildirdi.

Sanık hakkında Bolu Sulh Ceza Mahkemesinde dava açıldı.

Mahkeme, sanığı, katılanın huzurunu ve sükununu bozacak şekilde ısrarla telefonla arayarak rahatsız ettiği gerekçesiyle Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunu düzenleyen 123. maddesi uyarınca, 6 ay hapis cezasına çarptırdı.

Kararda, daha önce de aynı suçtan mahkumiyetleri bulunan sanığın, alt sınırdan uzaklaşılarak cezalandırıldığı belirtildi.

Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 14. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu.

Bozma kararında, “Müştekinin iddiasına uygun olarak sarfettiği kabul edilen, ‘Canım nasılsın, seni çok özledim, eve geliyorum’ şeklindeki sözlerinin cinsel taciz suçunu oluşturduğu” vurgulandı.

Kararda, eylemin aynı suç işleme kararıyla birden fazla gerçekleştirildiği gözetilerek sanığın zincirleme biçimde cinsel taciz suçundan mahkumiyeti yerine kişilerin huzur ve sükunu suçundan hüküm kurulması bozma nedeni sayıldı.

Bozma kararı üzerine dosya yeniden yerel mahkemeye gönderildi. Yerel mahkeme, ilk kararında direndi.

Direnme kararında, sanığın telefon etme eyleminin sabit olduğu ancak “Canım nasılsın, seni çok özledim, eve geliyorum” şeklinde sözler kullandığının kanıtlanamadığı kaydedildi.

Direnme kararı üzerine dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulunun gündemine geldi.

Kurul, yerel mahkemenin huzur ve sükunu bozma suçundan mahkumiyet hükmü kurduğu direnme kararını bozdu.

YCGK 28.6.2011 E.2011/1-130 – K.2011/149

– İddianame Ve Ekleri Kavramı (Ölü Muayene Ve Otopsi Raporlarının Okunması Zorunluğu Yönünden) – Ölü Muayene Ve Otopsi Tutanaklarının Okunmaması (Savunma Hakkı) – Savunma Hakkının Kısıtlanması (Ölü Muayene Ve Otopsi Raporlarının Okunmaması) 5320 Sa.Ka.8 – CMK.191,209/1,217,242,250,308/8 – TCK.39/1,2-a, 53, 62/1, 63, 82/1-a,d – 6136 Sa.Ka.13 – 1412 Sa.Ka.217 Sanıklar ve müdafilerinin hazır bulundukları duruşmada, “iddianame […]

YCGK 15.12.2009 E.2009/1-200 – K.2009/290

– Taammüden Adam Öldürme – Tasarlama (Tanımı Ve Uygulanması) – Tasarlayarak Adam Öldürme (Eşini) – Haksız Tahrik Altında Adam Öldürme (Eşini) TCK.29, 53, 62/1, 63, 82/1-a,d Sanığın, öldürme olayından 12 gün önce aleyhine sonuçlanan boşanma davası ve öncesinde gelişen olaylar nedeniyle, boşanma davasının istemediği şekilde neticelenmesinin hemen ardından eşini öldürme kararını verdiği, öldürme kararından sonra […]

YCGK 14.4.2009 E.2009/8-47 – K.2009/95

– Hükmün Açıklanmasının Geriye Bırakılması (Kesinleşmiş Hükümlerde – Re`sen Uygulanması Gereği) – Kesinleşmiş Hükümlerde Hükmün Açıklanmasının Geriye Bırakılması Kurumunun Uygulanması – Kamu Davasının Düşürülmesi (Hükmün Açıklanmasının Geriye Bırakılması) – Ceza Yargılamasının Düşmesi (Hükmün Açıklanmasının Geriye Bırakılması) – Lehe Yasa Uygulaması (Kesinleşen Hükümlerde Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Yönünden) 82An.174 – 765 Sa.Ka.51/1,466/2 – 1632 Sa.Ka.Ek.10 –3713 […]

YCGK 1.2.2011 E.2010/5-244 – K.2011/14

– Temyiz Süresi (Ceza Davalarında) – Hükmün Sanık Aleyhine Bozulması – Tutuklulukta Geçen Süre – Güveni Kötüye Kullanmak – Nitelikli Zimmet 5355 Sa.Ka.20 – 5320 Sa.Ka.8 – CMK.51/1,102/1-2, 231/5, – TCK.6/1-c, 43/1, 52/2, 62, 155/2 – 1412 Sa.Ka.310, 317, 326 1. 7.10.2009 tarihinde tebliğ olunan hükmü, yasal süreden sonra, 15.10.2009 tarihinde temyiz eden sanık Bircan […]

YCGK 29.6.2010 E.2010/11-70 – K.2010/159

– Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararları (Mahiyeti Unsurları Kanun Yolları) 82An.174 – 5395 Sa.Ka.23 – CMK.223, 231/5-7-8-10-11-12-14-40, 309/4-a,b,c,d – TCK.7, 43/2, 50, 52/2, 58, 62, 157/1, 168/2-12 – 1412 Sa.Ka.305 – 1632 Sa.Ka.Ek10 – 3713 Sa.Ka.13 – 5560 Sa.Ka.23 – 5728 Sa.Ka.562 Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden, hükmün açıklanmasının […]

YCGK 26.5.2009 E.2009/16-15 – K.2009/138

– Gerçeği Aykırı Beyanda Bulunmak
– Kamu Güveni (Gerçeğe Aykırı Beyanda Bulunmak)
– Alacaklının Beyan Edilmeyen Malları Bilmesi (Gerçeğe Aykırı Beyanda Bulunmak)

İİK.74,257,338/1

Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık sanığa isnat edilen gerçeğe aykırı beyanda bulunma suçunun oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

Gerçeğe aykırı bildirimde bulunmak, borçlunun “başkasına ait mal, alacak ve hakları kendisine aitmiş gibi göstermesi” veya “kendisine ait mal, alacak ve hakları” gizlemesidir.

Ancak bu suçun oluşabilmesi için bildirimin bizzat borçlu tarafından ve gerçeğe aykırı olduğu bilinerek yapılması ve aynı zamanda bu bildirimin İİY.`nın 74 üncü maddesinde gösterilen hususları da içermesi gerekir.

Somut olayda, mal beyanında bildirilmeyen malların, alacaklı tarafından beyandan önce bilindiğinin kabulünün gerektiğinden, atılı suçun oluşmayacağı anlaşılmakla direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.

DAVA ve KARAR:

Sanığın gerçeğe aykırı beyanda bulunmak suçundan beraatine ilişkin A. İcra Ceza Mahkemesince verilen 24.12.2006 gün ve 19-192 sayılı hüküm, şikayetçi vekili tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen

Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 25.12.2007 gün ve 3355-5215 sayı;

“… 1- 10.10.2006 tarihli A… Tapu Sicil Müdürlüğünden gelen müzekkere cevabında yer alan sanığa ait taşınmazlara ilişkin bilgileri mal beyanının verilme tarihi olan 14.11.2006`dan önce müşteki vekilinin öğrendiğine dair bilgi ve belgenin takip dosyasında bulunmadığı halde bu gerekçe ile,

2- Borçlu sanığın vermiş olduğu mal beyanı dilekçesinin İİK.`nun 74. maddesinde belirtilen unsurları taşır mahiyette olduğu dikkate alındığında borçlu sanığa isnat edilen suçun unsurlarıyla oluştuğu gözetilmeden, beraatine karar verilmesi…”, isabetsizliğinden bozulmuştur.

A. İcra Ceza Mahkemesince 24.4.2008 gün ve 273-580 sayı;

“… İİK.nun 338/1. maddesi ile yasanın koruduğu hukuki yarar “kamu güveni” olup bu suç, kusur sorumluluğuna dayanmaktadır.

A… 2. İcra Müdürlüğünün 2006/2496 Esas sayılı dosyasında 10.10.2006 tarihinde şikâyetçi vekili Tapu Sicil Müdürlüğüne ve A… (N…) Tapu Sicil Müdürlüğüne yazı yazılmasını talep etmiş, A… (N…) Tapu Sicil Müdürlüğünden sanığın taşınmazlarını bildiren 10.10.2006 tarihli yazı takip dosyasına konulmuştur.

Bu tarihten sonra 14.11.2006 tarihinde ödeme emrinin sanık borçluya tebliği sağlanmış ve 14.11.2006 tarihinde sanık mal beyanında bulunmuştur. 10.10.2006 tarihinden sonra takip dosyasına gelen 14.11.2006 tarihli mal beyanını inceleyen şikâyetçi vekili, şikâyet tarihi olan 27.12.2006 tarihinde sanığın cezalandırılmasına yönelik şikayet dilekçesini vermiştir. Mal beyanı dilekçesini inceleyen şikâyetçi vekilinin önceki tarihli tapu yazısını incelememiş olması hayatın olağan akışına aykırıdır…” gerekçeleriyle önceki hükümde direnilmiştir.

Bu hükmün de şikayetçi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine,

Yargıtay C. Başsavcılığının “bozma” istekli 12.1.2009 gün ve 211497 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilen dosya,

Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

YARGITAY CEZA GENEL KURULU KARARI:

Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık sanığa isnat edilen gerçeğe aykırı beyanda bulunma suçunun oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

Haciz yoluyla cebri icra takibine uğrayan borçluların bir kısım eylemleri İcra ve İflâs Yasasının çeşitli maddelerinde yaptırımı gerektiren ihlâller olarak düzenlenmiştir. Bu cümleden olarak borçlunun istenen beyanı gerçeğe aykırı surette yapması İcra ve İflas Yasasının 338. maddesinde, yaptırıma bağlanmıştır.

Gerçeğe aykırı mal bildiriminde bulunma suçunu düzenleyen 338. maddede;

“Bu Kanuna göre istenen beyanı hakikate aykırı surette yapan kimse, alacaklının şikayeti üzerine… cezalandırılır” hükmüne yer verilmiştir.

Görüldüğü üzere bu hükümle, İİY.`nın 74 üncü maddesine göre icra dairesine bildirilmesi gerekli beyanın gerçeğe aykırı surette yapılmış olması bağımsız suç olarak düzenlenmiştir. Koruduğu hukuki yarar “kamu güveni” olan bu suç, yasadan kaynaklanan bir yükümlülüğün yasadaki koşullara uygun, ancak gerçeğe aykırı biçimde yerine getirilmesi suretiyle işlenmekte ve suç tipinde kusur sorumluluğuna dayanılmaktadır.

Gerçeğe aykırı bildirimde bulunma ise, borçlunun “başkasına ait mal, alacak ve hakları kendisine aitmiş gibi göstermesi” veya “kendisine ait mal, alacak ve hakları” gizlemesidir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için bildirimin bizzat borçlu tarafından ve gerçeğe aykırı olduğu bilinerek yapılması ve aynı zamanda bu bildirimin İİY.`nın 74 üncü maddesinde gösterilen hususları da içermesi gerekir.

Anılan maddede ise mal beyanının içeriği;

“…borçlunun gerek kendisinde ve gerek üçüncü şahıslar yedinde bulunan mal ve alacak ve haklarında borcuna yetecek miktarın nev`ini mahiyet ve vasıflarını ve her türlü kazanç ve gelirlerini ve yaşayış tarzına göre geçim membalarını ve buna nazaran borcunu ne suretle ödeyebileceğini yazı ile veya şifahen icra dairesine bildirmesi” olarak açıklanmıştır.

Madde metninden de anlaşıldığı üzere, içeriği itibariyle yasaya uygun bir bildirimden söz edilebilmesi için borçlunun bu beyanında;

a) Çeşit, mahiyet ve vasıflarını da göstermek suretiyle borcuna yetecek miktardaki mal, alacak ve haklarını,
b) Her türlü kazanç ve gelirlerini,
c) Yaşayış tarzına göre geçim kaynaklarını,
d) Borcunu ne surette ödeyebileceğini, bildirmiş olması gerekir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;

6.500.- Liralık alacak için A. 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.10.2006 gün ve 142-142 D. İş sayılı kararı ile borçlu M… Ç…`ın menkul ve gayrimenkul malları ile üçüncü şahıslardaki hak ve alacakları üzerine İİY.`nın 257. maddesi uyarınca ihtiyati haciz konulduğu, ihtiyati haciz kararına istinaden 10.10.2006 tarihinde, borçlunun kayıtlı olduğu A… Tapu Sicil Müdürlüğüne ve adına kayıtlı araçların trafik kaydına ihtiyati haciz konulması için A. Trafik Tescil Denetleme Şube Müdürlüğüne müzekkere yazıldığı, her iki müzekkerenin alacaklı vekiline elden teslim edildiği, 10.10.2006 tarihinde borçlu adına kayıtlı taşınmazlara ihtiyati haciz konulduğu, ihtiyati haczin alacaklı vekilince 13.10.2006 tarihinde icrai hacze dönüştürülerek, borçluya örnek 10 nolu ödeme emrinin tebliğ edildiği,

14.11.2006 tarihinde yapılan tebligat üzerine borçlunun icra müdürlüğüne, aynı gün mal beyanında bulunduğu, bu beyanında borcu kabul ederek adına kayıtlı menkul veya gayrimenkulünün bulunmadığını, evinin kira olduğunu, çobanlık yaparak geçimini temin ettiğini, aylık gelirinin 300.- Lira olduğunu belirttiği, mal beyanı dilekçesinin 14.11.2006 tarihinde dosyasına konulduğu,

Alacaklı vekilince 27.12.2006 tarihli dilekçe ile borçlunun gönderilen tapu kaydına göre 18 parça taşınmazının olduğunun saptanmasına karşın mal beyanında bu taşınmazları gizlemek suretiyle gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu iddia edilerek cezalandırılması talep olunmuştur.

Borçluya ait 18 adet taşınmaza ihtiyati haciz konulduğuna ilişkin 10.10.2006 tarihli yazının dosyaya hangi tarihte intikal ettiği, müzekkere cevabı üzerinde havale bulunmaması nedeniyle kesin olarak saptanamamakla birlikte, alacaklı vekilince ihtiyati hacze ilişkin müzekkerenin elden alınarak Tapu Sicil Müdürlüğüne sunulması, aynı gün borçlu adına kayıtlı taşınmazlara ihtiyati haciz konulması, 13.10.2006 tarihinde ihtiyati haczin icrai hacze dönüştürülerek borçluya örnek 10 nolu ödeme emrinin tebliğ edilmesi karşısında, 10.10.2006 tarihli müzekkerenin dosyaya hangi tarihte intikal ettiğine ilişkin doğan kuşkunun sanık lehine yorumlanması suretiyle alacaklı tarafından borçluya ait taşınmazların mal beyanından önce bilindiğinin kabulü evrensel hukuk kurallarının doğal sonucudur.

Bu itibarla Özel Daire Bozması ilke olarak doğru ise de, somut olayda yukarıdaki saptamalar nazara alındığında, alacaklı tarafından mal beyanında bildirilmeyen malların beyandan önce bilindiğinin kabulünün gerektiği, alacaklı tarafından beyanda gösterilmeyen malların bilinmesi halinde ise atılı suçun oluşmayacağı anlaşılmakla direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;

1- Yerel Mahkeme direnme hükmünün ONANMASINA,

2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, oybirliği ile karar verildi.

Y.C.G.K. 26.5.2009 E.2009/16.H.D.15 – K.2009/138

YCGK 16.6.2009 E.2009/8-127 – K.2009/163

– Kamu Davasına Katılma
– Kamu Davasına Katılma İsteği Karara Bağlanmayanların Temyiz Yetkisi
– Şikayetçinin Temyiz Yetkisi (Katılma Talebi Karara Bağlanmamış İse)
– Temyiz Davasının Şartları (Süre Ve İstek)

298 Sa.Ka.160/2-3 – CMK.234/1-1/b,son, 237/2, 238, 243, 260 – TCK.59 – 5320 Sa.Ka.8/1 – 1412 Sa.Ka.305/1, 310/3 – 765 Sa.Ka.59 –

1. Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenecek uyuşmazlık, katılma isteminde bulunan şikayetçiye hüküm tebliğ edilmeden ve onun temyiz yasa yoluna başvurusu bulunmadan, lehe temyiz üzerine, katılma istemi hakkında karar verilmemesi nedeniyle hükmün bozulmasına karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

2. Temyiz davasının açılabilmesi için, iki koşulun varlığı gereklidir. Bunlardan ilki süre koşuludur. ikinci koşul ise istek koşuludur. İstek koşulunun, bu konuda hak ve yetkisi olan kişilerce yerine getirilebileceği yasa gereğidir.

DAVA ve KARAR:

Sanıkların 298 sayılı Yasanın 160/3-2., 765 sayılı TCY.`nın 59. maddeleri uyarınca 2 yıl 6`şar ay hapis ve 366`şar lira adli para cezasıyla cezalandırılmalarına ilişkin İ… 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 7.3.2006 gün ve 532-95 sayılı hüküm, sanıklar müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen,

Yargıtay 8. Ceza Dairesince 2.4.2009 gün ve 6513-5223 sayı;

“…27.7.2004 havale tarihli dilekçe ile davaya katılma talebinde bulunan müşteki M…B…`un bu talebi hakkında olumlu yada olumsuz bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi…”,

İsabetsizliğinden Daire Üyesi H. M.`in, şikayetçinin henüz temyiz isteminin bulunmadığı bir aşamada aleyhe sonuç doğuracak şekilde bozma kararı verilemeyeceği yönündeki karşı oyuyla ve oyçokluğuyla bozulmuştur.

Yargıtay C. Başsavcılığınca 20.5.2009 gün ve 135382 sayı;

“…Yokluğunda verilen hükmün, 9.7.2004 tarihli talimatla alınan ifadesinde şikayetçi olduğunu söyleyen ve ayrıca 23.7.2004 tarihli dilekçeyle davaya katılma talebinde bulunan fakat bu istemi karara bağlanmayan şikayetçi M…B…`a tebliğ edildiğine ilişkin bilgi ve belge bulunmamaktadır. Şikayetçinin bu aşamada temyiz yasa yoluna başvurup başvurmayacağı belli değildir. Yokluğunda verilen hükmün tebliğinden sonra, şikayetçi temyiz başvurusunda bulunduğu takdirde ve açıkça belirtmesi halinde, katılma isteği Özel Dairece öncelikle incelenip karara bağlanacaktır. Şikayetçinin temyiz inceleme isteğinde bulunmaması halinde ise, katılma istemi hakkında bir karar verilmemesi eksikliği, hükmün sadece sanıklar müdafii tarafından temyiz edilmesi karşısında, sanıklar aleyhine sonuç doğuracak şekilde hükmün bozulmasına olanak sağlamamalıdır.

Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.5.2006 gün ve 143-147 sayılı, yine 11.7.2006 gün ve 191-183 sayılı kararları da bu doğrultudadır.

Bu itibarla, öncelikle yokluğunda verilen hükmün şikayetçi M…B…`a tebliğ edilmesi sağlanmalı; şikayetçi temyiz başvurusunda bulunduğu takdirde durumunun değerlendirilmesi gerekmektedir…”, gerekçeleri ile itiraz yasa yoluna başvurularak, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 2.4.2009 gün ve 6513-5223 sayılı “bozma ilamı”nın kaldırılmasına; hükmün şikayetçi M….B…`a tebliğ edilerek usulü eksikliğin giderilmesi ve sonucuna göre temyiz incelemesi yapılması için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi talep olunmuştur.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

YARGITAY CEZA GENEL KURULU KARARI:

Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenecek uyuşmazlık, katılma isteminde bulunan şikayetçiye hüküm tebliğ edilmeden ve onun temyiz yasa yoluna başvurusu bulunmadan, lehe temyiz üzerine, katılma istemi hakkında karar verilmemesi nedeniyle hükmün bozulmasına karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

1412 sayılı CYUY.`nın yürürlükte bulunduğu dönemde, usulüne uygun bir şekilde katılma istemi bulunan mağdurun istemi hakkında mahkemesince 1412 sayılı CYUY.`nın 365 vd. maddeleri uyarınca olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiştir.

Kovuşturma 5271 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten sonra da sürdürülerek, 7.3.2006 tarihinde hüküm verilmiş, bu aşamada da katılma istemi hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmediği gibi, yokluğunda verilen hüküm de katılma isteği karara bağlanmamış olan mağdura tebliğ edilmemiştir.

Bu itibarla 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler ve bu kapsamda, 5271 sayılı Yasanın mağdur ve şikayetçinin hakları, davaya katılma, yasa yollarına başvurma hakkını düzenleyen hükümleri ile 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY.`nın temyize ilişkin hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.

5271 sayılı Yasanın mağdur ve şikâyetçinin haklarını düzenleyen 234. maddesinin 1/1-b alt bendinde, mağdur ile şikayetçinin, kovuşturma evresinde,

– Kamu davasına katılma,

– Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı yasa yollarına başvurma, Haklarının bulunduğu belirtilip;

Maddenin son fıkrasında ise,

– bu hakların mağdur ve şikâyetçiye anlatılıp, açıklanacağı ve bu hususun tutanağa yazılacağı belirtilmiş,

Katılmaya ilişkin hükümlere ise, 238 ila 243. maddelerde yer verilmiştir.

Anılan Yasanın 237. maddesinde;

“(1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.

(2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır.” hükmü yer almaktadır.

Katılma usulünü düzenleyen 238. maddede ise;

“(1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.

(2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.

(3) Cumhuriyet Savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir.

(4) Sulh Ceza Mahkemesinde açılmış olan davalarda katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz.” şeklinde katılma isteminin şekli ve istem üzerine yapılacak işlemler ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Yasa yollarına ilişkin genel hükümlerin yer aldığı 260. maddesinde ise;

“katılma isteği karara bağlanmamış, bulunanlar için kanun yolları açıktır.” hükmüne yer verilmiştir.

Olağan yasa yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, bir temyiz davası açılmış olmalıdır.

Temyiz davasının açılabilmesi için de,

5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasanın 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY.`nın 310. maddesine göre iki koşulun varlığı gereklidir.

Bunlardan ilki süre koşuludur.

Usul Yasası 310 uncu maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süreyi hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse, tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlemiştir.

Temyiz süresi 1412 sayılı CYUY.`nın 310. maddesinin 3. fıkrasındaki ayrıksı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlar.
Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli olan ve uyuşmazlık konusunu da ilgilendiren ikinci koşul ise istek koşuludur.

Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan “Davasız yargılama olmaz” ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden açılmaz, bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir.

İstek koşulunun ise, bu konuda hak ve yetkisi olan kişilerce yerine getirilebileceği yasa gereğidir.

CYUY.`nın halen yürürlükte bulunan 305. maddesinin 1. fıkrasında bu kuraldan uzaklaşılmış ve bazı ağır mahkûmiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçilerek, temyiz incelemesinin kendiliğinden (re`sen) yapılması kabul edilmiş ise de, onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin olanlar dışında kalan hükümlerde, süre ve istek koşullarına uygun temyiz davası açılmamışsa hükmün Yargıtay`ca incelenmesi olanaksızdır.

Bu yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Şikayetçi M… B…, davaya katılma isteminde bulunmuş ise de bu husus Yerel Mahkemece olumlu ya da olumsuz bir karara bağlanmadığı gibi, yokluğunda verilen hüküm de adı geçene tebliğ edilmemiştir.

Şikayetçinin, CYY.`nın 260. maddesi uyarınca, katılma istemi karar bağlanmamış olan sıfatıyla hükmü temyiz etme hak ve yetkisi bulunmasına karşılık, temyiz inceleme isteğinde bulunup bulunmayacağı belli değildir.

Sanıkların cezalandırılmasına ilişkin hüküm, sanıklar müdafii tarafından temyiz edilmiş olup, şikâyetçinin davaya katılma isteminin karara bağlanması gerektiğinden bahisle, bu hususta bir istem olmaksızın aleyhe sonuç doğuracak şekilde hüküm bozulmuştur. Bu aşamada böyle bir bozma kararı verilemeyeceği gibi, hükmün şikâyetçi tarafından temyizi halinde de, temyiz nedeni olarak bu hususun da açıkça belirtilmesi durumunda, katılma ile ilgili istem 5271 sayılı CYY.`nın 237/2. maddesi uyarınca, Özel Dairece öncelikle karara bağlanacağından yapılan bozma, bu nedenle de isabetsizdir.

O halde öncelikle, yokluğunda verilen hüküm şikayetçi M… B…`a tebliğ edilmeli, yasa yoluna başvurma isteminde bulunması halinde, temyiz dilekçesindeki nedenlere bağlı olarak Özel Dairece durumu değerlendirilerek bir karar verilmelidir.

Bu itibarla haklı nedenlere dayanan Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire Kararının kaldırılmasına ve dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Kurul Üyesi itirazın reddi yönünde oy kullanmıştır.

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle,

1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 2.4.2009 gün ve 6513-5223 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın, şikayetçi M…B…`a tebligat yapılarak sonucuna göre temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmek üzere, Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, oyçokluğu ile karar verildi.

Y.C.G.K. 16.6.2009 E.2009/8-127 – K.2009/163