Etiket arşivi: YERSİZ

YERSİZ ÖDENEN YAŞLILIK AYLIKLARININ FAİZİYLE BİRLİKTE TAHSİLİNE YÖNELİK ÖZEL 5510 SAYILI KANUN UYGULANMASI GEREKTİĞİ

T.C. YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2012/21-196

Karar: 2012/396

Karar Tarihi: 15.06.2012

 

 

 

(5510 S. K. m. 4) (3201 S. K. m. 6) (5510 S. K. m. 96) (506 S. K. m. 121) (818 S. K. m. 63) (21.HD. 16.05.2011 T. 2010/4127 E. 2011/4686 K.) (YHGK. 05.10.2011 T. 2011/10-476 E. 2011/584 K.) (YHGK. 06.07.2011 T. 2011/21-402 E. 2011/472 K.) (YHGK. 15.06.2011 T. 2011/21-362 E. 2011/409 K.)

 

 

 

 

Dava: Taraflar arasındaki davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kocaeli 3. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 04.03.2010 gün ve 2010/4 E. 2010/129 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 16.05.2011 gün ve 2010/4127 E. 2011/4686 K. sayılı ilamı ile;

 

 

Mahkeme, davanın kabulü ile davalı Kurumun davacıya 01.12.2008 tarihinden itibaren ödenen 7.072,56 TL ana para ve 412,65 TL faiz olmak üzere toplam 7.485,21 TL tutarındaki aylıkların geri alınması yönündeki işleminin iptaline karar vermiştir.

 

Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının 1479 sayılı Yasa kapsamında 8063 gün, 506 sayılı Yasa kapsamında 68 gün sigortalı çalışmasının bulunduğu, davacının 01.03.1981 – 01.12.1985 tarihleri arasında yurtdışında geçen 1710 günlük çalışmalarını borçlanarak 27.11.2008 tarihinde yazılı istekte bulunması üzerine 01.12.2008 tarihinden itibaren sosyal güvenlik destek primine tabi yaşlılık aylığı bağlandığı, davacının 11.04.1995 tarihinden itibaren Gebze Minibüsçüler Esnaf Odasına, 19.01.1988 tarihinden itibaren Esnaf ve Sanatkarlar Siciline kayıtlı olduğu, dolmuşçuluk mesleği nedeniyle 27.03.1995 tarihinden itibaren vergi mükellefi olduğu, davacının 29.06.2009 tarihinde Kuruma yaşlılık aylığının eksik ödendiğine dair dilekçe sunması üzerine yapılan inceleme sonucunda davacının yaşlılık aylığı yazılı istek tarihinde 5510 sayılı Yasa’nın 4/b (mülga 1479 sayılı Yasa) kapsamındaki çalışmalarının devam etmesi nedeniyle 23.12.2009 gün ve 16845744 sayılı Kurum işlemi ile sehven bağlanan yaşlılık aylığının iptaline ve 01.12.2008 tarihinden itibaren yersiz ödenen 7.072,56 TL aylık ve 412,65 TL faizden oluşan toplam 7.485,21 TL’nin Kuruma ödenmesi istenmiştir.

 

Uyuşmazlık, davacının 27.11.2008 yaşlılık aylığı yazılı istek tarihinde 5510 sayılı Yasa’nın 4/b (mülga 1479 sayılı Yasa) kapsamındaki çalışmalarının devam etmesi nedeniyle 3201 sayılı Yasa’nın 6. maddesinden yararlanarak bağlanan yaşlılık aylığının 5510 sayılı Yasa’nın 96. maddesine göre yersiz ödeme nedeniyle geri alınıp alınamayacağı noktasında toplanmaktadır.

 

5510 sayılı Yasa’nın 96/1. maddesine göre,

 

a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,

 

b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, üç aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır.>

 

27.11.2008 yaşlılık aylığı yazılı istek tarihinde yürürlükte bulunan, 5754 sayılı Yasa’nın 79. maddesi ile değişik 3201 sayılı Yasa’nın 6/B maddesine göre Kanun hükümlerinden yararlanmak suretiyle aylık bağlananlardan Türkiye’de sigortalı çalışmaya başlayanların aylıkları, tekrar çalışmaya başladıkları tarihten itibaren kesilir. 31.5.2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun sosyal güvenlik destek primi hakkındaki hükümleri, bu Kanun hükümlerinden yararlanmak suretiyle aylık bağlananlar için uygulanmaz.

 

3201 sayılı Yasa’nın 6/B maddesi 5997 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile değiştirilmiş olup Yasa’nın yürürlüğe girdiği 19.06.2010 tarihinden itibaren Türkiye’de sigortalı olarak çalışmaya başlayanlar hakkında 31.5.2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun sosyal güvenlik destek primine tabi olarak çalışılmasına ilişkin hükümleri uygulanır.

 

Somut olayda, dolmuşçuluk mesleği nedeniyle 27.03.1995 tarihinden itibaren vergi mükellefi olan, 11.04.1995 tarihinden itibaren Gebze Minibüsçüler Esnaf Odasına, 19.01.1988 tarihinden itibaren Esnaf ve Sanatkarlar Siciline kayıtlı bulunan davacının 27.11.2008 yaşlılık aylığı yazılı istek tarihinde dolmuşçuluk işi yaptığı ve böylece Türkiye’de çalışmaya devam ettiği anlaşılmakla;

 

5754 sayılı Yasa’nın 79. maddesi ile değişik 3201 sayılı Yasa’nın 6/B maddesine göre davacıya yazılı istek tarihinde yaşlılık aylığı bağlanması mümkün değildir.

 

3201 sayılı Yasa’nın 6/B maddesi 5997 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile değiştirilerek Yasa’nın yürürlüğe girdiği 19.06.2010 tarihinden itibaren Türkiye’de sigortalı olarak çalışmaya başlayanlar hakkında 31.5.2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun sosyal güvenlik destek primine tabi olarak çalışılmasına ilişkin hükümlerin uygulanacağı ifade edilmiş ise de bu kuralın Yasa’nın yürürlüğe girdiği tarihten önceki uyuşmazlıklara uygulanması mümkün değildir.

 

Bunun yanında, yazılı istek tarihinde Türkiye’de çalışmaya devam ettiği anlaşılan davacı, 5510 sayılı Yasa’nın 96. maddesine göre Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanarak tahsil ettiği yaşlılık aylığını geri ödemekle yükümlü olduğunu bilmesi gerektiğinden Borçlar Kanunun 63. maddesinden de yararlanamaz.

 

Bu nedenle Kurumun 01.12.2008 tarihinden itibaren ödenen yaşlılık aylığı ve faizinden oluşan toplam 7.485,21 TL’yi 5510 sayılı Yasa’nın 96. maddesine göre geri istemesi yerinde olup davanın reddine karar verilmesi gerekirken mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

 

O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…> gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

 

Karar: Dava, yersiz ödenen yaşlılık aylıklarının iadesine yönelik Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.

 

Uyuşmazlık, yaşlılık aylığı tahsisi talep tarihinde 5510 sayılı Kanun’un 4/b kapsamındaki çalışmalarının devam etmesi nedeniyle 3201 sayılı Kanun kapsamında borçlanması dikkate alınarak bağlanan yaşlılık aylığının yersiz ödeme nedeniyle geri alınıp alınamayacağı ile sigortalının iyiniyetli, dolayısıyla yersiz ödenen aylık miktarını geri ödeme yükümü altında olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.

 

Öncelikle belirtilmelidir ki, davacının 27.11.2008 yaşlılık aylığı yazılı istek tarihinde yürürlükte bulunan, 5754 sayılı Yasa’nın 79. maddesi ile değişik 3201 sayılı Yasa’nın 6/B maddesine göre anılan Kanun hükümlerinden yararlanmak suretiyle aylık bağlananlardan Türkiye’de sigortalı çalışmaya başlayanların aylıkları, tekrar çalışmaya başladıkları tarihten itibaren kesilir. 31.5.2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun sosyal güvenlik destek primi hakkındaki hükümleri, bu Kanun hükümlerinden yararlanmak suretiyle aylık bağlananlar için uygulanmaz.

 

Bu nedenle, somut uyuşmazlıkta davacıya, çalışmaya devam etmesi nedeniyle, yaşlılık aylığı tahsis talep tarihinde yürürlükte bulunan 5754 sayılı Yasa’nın 79. maddesi ile değişik 3201 sayılı Yasa’nın 6/B maddesine aykırı olarak yaşlılık aylığı bağlandığı, davacıya yersiz olarak ödenen yaşlılık aylıklarının Kuruma iadesi gerektiği açıktır.

 

Belirtilmelidir ki, davacının çalışmaya devam ettiğinin Kurumda mevcut belgelerden açıkça anlaşılmasına göre, yaşlılık aylığının mevzuata aykırı olarak bağlanması Kurumun hatasından kaynaklanmakta olup, davacının Kurumu yanıltıcı bir beyan veya işlemi bulunmamaktadır.

 

Öte yandan uyuşmazlığın çözümünde yersiz ödemelerin tahsiline ilişkin yasal düzenlemenin irdelenmesinde de zorunluluk bulunmaktadır.

 

Konuya ilişkin ilk düzenleme 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda yer almaktadır.

 

Kanunun Sigorta Yardımlarının Haczedilemeyeceği, başlıklı 121. maddesi;

 

 

(Ek fıkra: 29/7/2003-4958/47 md.) Ancak, yanlış ve yersiz ödendiği anlaşılan her türlü gelir, aylık ve sigorta yardımları 84 üncü maddenin son fıkrası saklı kalmak kaydıyla, ilgililerin sonraki her çeşit istihkaklarından kesilmek suretiyle geri alınır. Kurumun genel hükümlere göre takip hakkı saklıdır.

 

(Ek fıkra: 2/7/2005-5386/1 md.) Ölüm geliri ve aylıklarından yapılan yersiz ödeme tutarları, yersiz ödenmiş olan gelir ve aylıkların kesilmesi nedeniyle aynı dosyadan gelir ve aylık ödemesi yapılan diğer hak sahiplerine Kurumca yapılması gereken gelir ve aylık ödeme tutarları nazara alınmak suretiyle tespit edilecek Kurum zararı esas alınarak tahsil edilir. Ancak, diğer hak sahiplerinden itirazda bulunanların hisseleri bu fıkra uygulamasında hariç tutulur…> hükmünü içermektedir.

 

Öte yandan 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 506 sayılı Kanunun anılan hükmü yürürlükten kaldırılmış ve konu 5510 sayılı Kanunun 96. maddesinde düzenlenmiştir.

 

 

5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren başlıklı 96. maddesinde ise;

 

 

a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,

 

b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır.

 

Alacakların yersiz ödemelere mahsubu, en eski borçtan başlanarak borç aslına yapılır, kanunî faiz kalan borca uygulanır. Bu hüküm ilgili hak sahiplerinin muvafakat etmeleri kaydıyla, aynı dosyadan diğer bir hak sahibine yapılan yersiz ödemelere mahsubunda da uygulanır.

 

Yersiz ödemenin gelir ve aylıklardan kesilmesinde, kesintinin başlayacağı ödeme dönemi başı itibarıyla kanunî faizi ile birlikte hesaplanan borç tutarı, gelir ve aylıktan % 25 oranında kesilmek suretiyle uygulanır.

 

Yersiz ödemelerin tespiti ile geri alınmasına ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir…> hükmü yer almaktadır.

 

5510 sayılı Yasa öncesi mevzuata bakıldığında, 506 sayılı Yasanın 121. maddesinde yersiz ödemelerin kayıtsız şartsız iadesinin öngörüldüğü, yersiz ödeme halinde iade yükümünün kapsamının farklı hukuki durumlara özgü olarak değişiklik göstermediği görülmektedir.

 

Ancak, 5510 sayılı Yasanın 96. maddesi ile 506 Yasada yer almayan yeni bir düzenleme getirilmiş, sebepsiz zenginleşmenin iyi niyetle veya kötü niyetle gerçekleşmesine bağlı olarak istirdadı mümkün ödeme miktarları belirlenmiştir. Dolayısıyla 5510 sayılı Kanun ile ödeme yükümünün kapsamı sigortalının iyiniyetli veya kötüniyetli oluşunun tespitine göre farklılaştırılarak, kayıtsız şartsız iade öngören 121. madde hükmüne göre lehe bir düzenleme getirildiği açıktır.

 

Diğer taraftan, uyuşmazlığın çözümünde 818 sayılı Kanunun 63. madde hükmünün uygulama yeri olup olmadığı hususunun da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

 

818 sayılı Borçlar Kanunu’nun, geri verilmesi gereken tutarın belirlenmesinde genel hüküm niteliğinde bulunan 63’üncü maddesi uyarınca iyi niyetli zenginleşen, sebepsiz zenginleşme konusunun kendisinden istendiği tarihten önce elinden çıktığını iddia ve ispat ettiği miktar oranında ret ve geri vermeyle yükümlü olmayacaktır. Buna karşın; zenginleşenin, zenginleşme anında veya sonrasında mal varlığındaki artışın geçerli bir hukuki sebebe dayanmadığını biliyor veya bilmesi gerekiyor olması halinde, kötü niyetli sayılacağında da kuşku bulunmamaktadır.

 

Yerel mahkemece Borçlar Kanunun 63. maddesi uyarınca değerlendirme yapılarak karar verilmiş ise de, 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi de sebepsiz zenginleşmede geri verme konusuna ilişkin özel bir düzenleme niteliğindedir.

 

Şu duruma göre, karşımıza, aynı konu hakkında bir tarafta genel kanunda kabul edilen yasa kuralı, bir tarafta özel nitelikte kanunda yeralan düzenleme çıkmaktadır.

 

Bu nedenle sorunun normlar hiyerarşisi kurallarına göre çözümlenmesi gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.

 

olarak da adlandırılan bu gibi durumlarda; a) Sonraki norm, öncekinin yerini alır (Lex Pasterior deraget priori), b) Özel kanun, genel kanundan önce gelir (Lex specialis per generalem non deregatur), c) Açık anlamlı norm, kapalı anlamlı normdan önce gelir, biçiminde kabul edilen temel ilkelerden yararlanılarak sonuca ulaşılmaktadır.

 

Uyuşmazlık konusu somut olayda, belirtilen ilkeler doğrultusunda yapılan değerlendirmede; 5510 sayılı Kanunun 818 sayılı Borçlar Kanununa göre özel nitelikte olduğu, bu kapsamda 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi hükmünün sebepsiz zenginleşme nedeniyle yersiz ödemelerin Kuruma iadesi konusunda özel nitelikte düzenleme içerdiği açıktır.

 

Bu durumda özel kanun niteliğindeki 5510 sayılı Kanunun özel düzenleme içeren 96. maddesi hükmünün genel nitelikteki 818 sayılı Borçlar Kanununun 63. maddesi hükmüne nazaran uygulama önceliğine sahip olduğu tartışmasızdır.

 

Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 05.10.2011 gün 2011/10-476 E. 2011/584 K.; 06.07.2011 gün 2011/21-402 E. 2011/472 K. ve 15.06.2011 gün 2011/21-362 E. 2011/409 K. sayılı kararında da aynı husus benimsenmiştir.

 

O halde, Yerel Mahkemece yukarıda yapılan açıklamaların ışığında özel kanun niteliğindeki 5510 sayılı Kanunun 96. maddesinin değerlendirilmesi suretiyle karar verilmesi gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.

 

Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkemece öncelikle, 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi kapsamında araştırma ve incelemeyle, yapılacak değerlendirme ve varılacak sonuç ile iade yükümünün kapsamı konusunda bir karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçelerle, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

 

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

 

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, yapılan ilk görüşmede, 5521 sayılı İş mahkemeleri Kanunun 8/3. fıkrası uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere oyçokluğu ile karar verildi.

 

 

 

KARŞI OY

 

Yerel Mahkemenin, davacının tahsis talep tarihinde veya sonrasında Kurumu yanıltmadığı, Kurum yazılarında da aylığın sehven bağlandığının açıkça ifade edildiği, davacının kötüniyetli olduğunu söylemenin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne dair verdiği karar, Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuş, ilk kararda direnilmesi üzerine Hukuk Genel Kurulu tarafından da direnme kararı Özel Daire ile aynı gerekçelerle oyçokluğuyla bozulmuştur.

 

Aşağıda açıklanan nedenlerle bozma kararına katılmak mümkün olmamıştır:

 

Sigortalı veya haksahiplerine Kurumca yapılan yersiz ödemelerin iadesine ilişkin uyuşmazlıklarda, iade kapsamının belirlenmesi yönünden üç ayrı dönemin bulunduğundan bahsetmek mümkündür.

 

Buna göre;

 

I- 506 sayılı Kanunun 121. maddesinin 2. fıkrası öncesi dönemde;

 

Yürürlükte bulunan 506 sayılı Kanunda yersiz ödemelerin iadesine ilişkin hüküm bulunmadığından konuya ilişkin yasal mevzuat olarak genel hüküm niteliğindeki 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 61 ve devamı maddeleri uygulanmakta idi.

 

II- 4958 sayılı Kanun ile 506 sayılı Kanunun 121. maddesine ek fıkra olarak

 

 

(Ek fıkra: 29/7/2003-4958/47 md.) Ancak, yanlış ve yersiz ödendiği anlaşılan her türlü gelir, aylık ve sigorta yardımları 84 üncü maddenin son fıkrası saklı kalmak kaydıyla, ilgililerin sonraki her çeşit istihkaklarından kesilmek suretiyle geri alınır. Kurumun genel hükümlere göre takip hakkı saklıdır…>.

 

Düzenlemesinin getirilmesinden sonra, yersiz ödemelerin herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmaksızın iadesi yönünde karar verilmesi gerektiği uygulaması istikrarlı olarak kabul edilmiş, bununla birlikte yersiz ödemenin iadesine ilişkin uyuşmazlıklarda sigortalının iyiniyetli olup olmadığı, diğer bir ifade ile B.K. 63. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı hususu somut olayın özelliğine bağlı olarak Özel Daireler tarafından değerlendirilmeye de devam etmiştir.

 

 

III- 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren ve 506 sayılı Kanunun 121. maddesini yürürlükten kaldıran 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi ile;

 

 

a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,

 

b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, üç aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır. …> hükmüne yer verilmiştir.

 

Anılan maddenin yürürlük tarihinden sonra Hukuk Genel Kurulunun 15.06.2011 gün 2011/21-362 E. 2011/409 K.; 06.07.2011 gün 2011/21-402 E. 2011/472 K. ve 05.10.2011 gün 2011/10-476 E. 2011/584 K. sayılı kararlarında yapılan değerlendirme sonucunda, özel kanun niteliğindeki 5510 sayılı Kanunun, yine özel düzenleme içeren 96. maddesi hükmünün, genel nitelikteki 818 sayılı Borçlar Kanununun 63. maddesi hükmüne nazaran uygulama önceliğine sahip olduğunun kabulü ile 5510 sayılı Kanunun 96. maddesinin uyuşmazlıklarda öncelikle uygulanması gerektiği kabul edilmiştir.

 

Ne var ki, sigortalının lehine olduğu değerlendirmesi ile 96. maddenin uygulama önceliğine sahip olduğu kabulü sonrasında, sebepsiz zenginleşenin iade borcunu düzenleyen 818 sayılı Borçlar Kanununun 63. maddesi hükmünün, diğer bir ifade ile somut olayın özelliğine göre değerlendirilebilecek halinde düzenlemesinin uygulamasına imkan kalmamıştır. Zira 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi sadece sigortalının kasıt veya kusurlu davranışını değerlendirmekte, ancak her durumda sigortalıyı iade borcu altına sokmakta ve sigortalı iyiniyetli olsa dahi geriye doğru 5 yıllık yersiz ödemeyi (şartları oluştuğu takdirde faizi ile birlikte) iade ile yükümlü olmaktadır. Dolayısıyla 96. maddenin yürürlük tarihi sonrasında BK 63. maddenin uygulanmasına imkan bulunmadığı yönündeki değerlendirme sonuç itibariyle iyiniyetli sigortalının aleyhine sonuç doğurmaktadır.

 

Ayrıca, BK’nun 63. maddesinin 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi karşısında uygulama yeri olmadığının kabulü, BK’nun 63. maddesinin sebepsiz zenginleşenin iade borcunun kapsamını, 5510 sayılı Kanunun 96. maddesinin ise Kurumun alacak hakkının kapsamını düzenlemesi, diğer bir ifade ile farklı hususları düzenlemesi ve farklı hususları düzenleyen iki kanun hükmü arasında genel kanun-özel kanun değerlendirilmesinin yapılmasına da imkan bulunmaması karşısında isabetsizdir.

 

Öte yandan, 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi iadesi gereken miktar yönünden; düzenlemesine yer vermiştir.

 

Davada düzenlemesinin hukuki anlamının, mülga 506 sayılı Kanunun 121. maddesindeki düzenlemesinden farklı olması hususu da gözetildiğinde, iade talebini içeren davanın, genel hükümlere tabi bir hukuk davası nasıl çözümlenir ise o tarzda genel hükümlere göre halledilmesi anlamında olduğunu kabul etmek gerekir.

 

Ayrıca, somut olayda davanın yasal dayanağını teşkil eden 3201 sayılı Kanunun 6. maddesi hükmünün yargılama sırasında sigortalı lehine yapılan değişikliğin de bu davada değerlendirilmesi gerekir.

 

3201 sayılı Kanunun 6. maddesinin 5754 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik öncesi ilk halinde:

 

 

B)- Bu Kanun hükümlerinden yararlanmak suretiyle aylık bağlananlardan, tekrar yurt dışında çalışmaya başlayanların çalışmaya başladıkları tarihi takip eden aybaşından itibaren aylıkları kesilir…>

 

Düzenlemesi yer almakta iken,

 

5754 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonrasında 08.05.2008 tarihinde yürürlüğe giren madde metni:

 

şeklindedir.

 

Davacı tahsis talep tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat uyarınca talep tarihinde Türkiye’de sigortalı olarak çalıştığından yaşlılık aylığına hak kazanması mümkün bulunmamaktadır.

 

Ne var ki, yargılama sırasında 3201 sayılı Kanunun 6. maddesinde 5997 sayılı Kanun ile değişiklik yapılmış ve düzenleme 19.06.2010 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

 

Buna göre:

 

Kanun hükümlerinden yararlanmak suretiyle aylık bağlananlardan tekrar yurt dışında yabancı ülke mevzuatına tabi çalışanlar, ikamete dayalı bir sosyal sigorta ya da sosyal yardım ödeneği alanların aylıkları, tekrar çalışmaya başladıkları veya ikamete dayalı bir ödenek almaya başladıkları tarihten itibaren kesilir. Türkiye’de sigortalı olarak çalışmaya başlayanlar hakkında 5510 sayılı Kanunun sosyal güvenlik destek primine tabi olarak çalışılmasına ilişkin hükümleri uygulanır…>.

 

Anılan değişikliğin gerekçesinde açıklaması yer almaktadır.

 

Maddede yapılan değişikliğin, gerekçesinde de açıkça belirtildiği üzere yaşlılık aylığı almakta olan sigortalıların SGDP’ne tabi olarak çalışmaya devam edebilmeleri amacıyla yapıldığı açıktır.

 

Sigortalının lehine getirilen ve somut uyuşmazlıkta yargılama sırasında yürürlüğe giren bu maddenin, Hukuk Genel Kurulunun 15.06.2011 gün ve 2011/21-362 E., 2011/409 K. sayılı kararında da benimsenen ilkeler uyarınca, yürürlük tarihi öncesine uygulanmayacağına ilişkin açık bir düzenleme bulunmaması ve özellikle sosyal güvenlik hukukunun kamusal niteliği gözetilmek suretiyle devam etmekte olan uyuşmazlığa uygulanması gerekir.

 

Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesindeyim.