Etiket arşivi: YETKİSİ

Danıştay İdare ve Vergi Daireleri Kararları • İSKAN RUHSATI VERİLMESİNİN İPTALİ DAVASI, FENNİ MESULUN DAVA AÇMA YETKİSİ

DANIŞTAY 6. Daire
ESAS: 2010/1235
KARAR: 2014/418

İstemin Özeti : …2. İdare Mahkemesince verilen 18/11/2009 tarihli, E:2009/1401, K:2009/1567 sayılı kararın, usul ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : …

Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dava, …İli, Dere Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde inşa edilen "…İş Merkezi" için verilen iskan ruhsatının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince, dava konusu edilen işlem ile davacı arasında güncel, kişisel ve meşru bir menfaat ilişkisi bulunmadığı gibi, "…İş Merkezi’ne verilen iskan ruhsatının davacının menfaatini ne şekilde ihlal ettiği hususunda bir açıklamaya da yer verilmediği gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

İdari işlemlerin hukuka uygunluğunun yargı yoluyla denetimini amaçlayan iptal davasının görüşülebilmesinin ön koşullardan biri olan "dava açma ehliyeti", her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idare işlemlerinde istikrarsızlığa neden olunmaması ve idarenin işleyişinin buna bağlı olarak olumsuz etkilenmemesi amacıyla dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçütler içinde menfaat ilişkisinin varlığını ifade etmektedir.

İdari dava türlerinden iptal davalarının tanımı kapsamındaki sübjektif ehliyet koşulu konusunda mevzuatta açık bir belirleme olmamakla birlikte, iptal davalarının içtihat ve doktrinde belirlenen hukuki niteliği göz önüne alındığında; idare hukuku alanında kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tesis edilen idari işlemlerin, ancak meşru, kişisel ve güncel menfaatlerinin varlığından söz edilmesi durumunda kişi yada kuruluşlarca yargı denetimine tabi tutulmasının istenebilmesi yeteneği olarak kabul edilmektedir. Bu anlamda, yargı mercilerince önlerine gelen davalarda objektif dava açma ehliyetinin varlığının tespiti yanında davaya konu idari işlem ile davayı açan arasında iptale konu işlem yönünden kişisel, meşru ve güncel bir menfaat ilişkisinin varlığının da tespiti gerekmektedir.

Yargısal denetim amacıyla her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunması koşuluna ihtiyaç vardır. Her olay ve davada, yargı merciine başvurarak dava açan kişinin menfaatinin, iptali istenen işlemle ne ölçüde ihlal edildiğinin takdiri de yargı mercilerine bırakılmıştır. İptal davası açılabilmesi için gerekli olan menfaat ilişkisi kişisel, meşru, güncel bir menfaatin bulunması halinde gerçekleşecektir.

Başka bir anlatımla, iptal davasına konu olan işlemin davacının menfaatini ihlal ettiğinden söz edilebilmesi için, davacıyı etkilemesi, yani davacının kişisel menfaatini ihlal etmesi, işlem ile davacı arasında ciddi ve makul bir ilişkinin bulunması gerekmektedir. Aksi halde, kişilerin kendisine etkisi bulunmayan, menfaatlerini ihlal etmeyen idari işlemler hakkında da iptal davası açma hakkı doğar ve bu durum idarenin işleyişini olumsuz etkiler. İdari işlemlerin hukuka uygunluğunun yargı yoluyla denetimini amaçlayan iptal davasının görüşülebilmesi için ön koşullardan olan "dava açma ehliyeti" iptal davasına konu kararın niteliğine göre idari yargı yerince değerlendirilmektedir.

Dosyanın incelenmesinden; …İli, Dere Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde inşa edilen "…İş Merkezi" inşaatı ile ilgili olarak davacının teknik uygulama sorumlusu olarak atandığı, inşaatı yapan firma ile davacı arasında 21.08.2007 tarihinde sözleşme imzalandığı, gerekli denetimleri yapabilmek adına çelik imalata yönelik gerekli proje ve eklerinin kendisine teslimini istemişse de, bu talebinin yerine getirilmemesi üzerine gerekli denetim görevini yapamadığından durumu davalı idareye bildirerek inşaatın durdurulmasını isteyen davacının inşaatı yapan firma tarafından teknik uygulama sorumluluğundan azledilmesi yönünde girişimlerde bulunulmuşsa da; Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Elektrik Mühendisleri Odası Teknik Uygulama Sorumluluğu Uygulama Esasları Yönetmeliği uyarınca teknik uygulama sorumluları kamu adına görev yaptığından tek taraflı olarak sözleşmelerinin feshedilemediği ve yerine başka bir teknik uygulama sorumlusunun atanmadığı, inşaatın bitimine kadar da davacının teknik uygulama sorumlusu olduğu, inşaatın bitirilip taşınmaza iskan ruhsatı verilmesi üzerine, inşaatın denetimsiz olarak tamamlandığı iddiasıyla bu davayı açtığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda; teknik uygulama sorumlusu olarak atanmakla birlikte, denetim görevini yerine getirmesi engellenerek ve bu haliyle denetimsiz olarak tamamlanan taşınmaza iskan ruhsatı verilmesi aşamasına kadar yapının teknik uyulama sorumlusu sıfatı devam ettiği anlaşılan davacının, inşaatın iskan ruhsatının kişisel menfaatini ihlal ettiği, işlem ile davacı arasında ciddi ve makul bir ilişkinin bulunduğu açık olup, hem teknik uygulama sorumlusu sıfatıyla inşaatın denetimi sonucu müeyyidelere maruz kalabilecek olması, hem de kentin bütününe hitap eden bir yapının, denetimsiz olarak tamamlanarak kullanıma açılması nedeniyle, bu bütünlük içinde yaşayan herkesin hemşeri sıfatıyla gerek büyükşehir belediyesi gerekse ilçe belediyelerinin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun denetimini sağlamak bakımından dava açmak hak ve yetkisi olduğunu kabul etmenin gerekli olması nedeniyle, davacının bu davayı açmakta menfaati bulunduğundan davanın ehliyet yönünden reddine dair mahkeme kararında isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, …2. İdare Mahkemesince verilen 18/11/2009 tarihli, E:2009/1401, K:2009/1567 sayılı kararın bozulmasına, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 28/01/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Çrş Mar 11, 2015 12:00 pm


YARGITAY Ceza Genel Kurulu Esas: 1986/6-210Karar: 1986/440Karar -SAHTECİLİK-ALDATICILIK KABİLİYETİ-HAKİMİN KARAR VERME YETKİSİ

T.C. YARGITAYCeza Genel Kurulu

 

Esas: 1986/6-210Karar: 1986/440Karar Tarihi: 13.10.1986

 

ÖZET:

Sahtecilik suçlarına konu olan belgenin aldatma yeteneği olup olmadığının tartışılması ve belirlenmesi öncelikle duruşmayı yürüten ve bu konuda karar verecek hakimin yetki ve görevi içerisindedir. Hakim olayın ortaya çıkış, oluş ve akışını, düzenlenen belgelerle yapılan işlemleri göz önüne alıp sahetciliğin kolaylıkla anlaşılıp anlaşılamadığını bizzat saptamalı ve sonucuna göre belgelerde aldatma yeteneği olup olmadığını takdir ve tespit etmelidir. Ancak; bilimsel açıdan kesinlikle neden-sonuç ilişkisi kurulamayan konularda bilirkişiye başvurulabilir. Bilirkişi görüşünü de; olayın bütünlüğü içinde kanıtlara göre irdeleyip değerlendirmelidir. Olayımızda ise yerel mahkeme hakimi yukarıda yazılı hususları araştırmış, belge üzerinde bilirkişi incelemesine gerek olmadığına ilişkin yasal ve inandırcı gerekçeleri göstermiştir. Bu itibarla usul ve yasaya uygun bulunan direnme hükmünü sanığın temyiz itirazlarının reddiyle onanmasına karar verilmelidir.(765 S. K. m. 345) (647 S. K. m. 4)

 

Dava:

İftira ve evrakta satekarlık suçlarından sanıklar İhsan ve Ramazan'ın yapılan yargılamaları sonunda; İhsan'ın hükümlülüğüne, Ramazan'ın beraatine dair, (Akşehir Asliye Ceza Mahkemesi)nden verilen 29.11.1983 gün ve 50-465 sayılı hüküm,müdahil ve sanıkların temyizleri üzerine, Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nce incelenerek bozulup yerine geri çevrilmiştir. 

 

İlk hükümde direnmeye ilişkin aynı mahkemeden verilen 24.5.1985 gün ve 117-184 sayılı son hükmün Yargıtay'ca incelenmesi, sanık tarafından süresinde verilen dilekçeyle istenilmiş olduğundan, dosya C. Başsavcılığı'nın hükmün onanması istemini bildiren 7.4.1986 gün ve 6-7592 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

 

Karar:

 

İftira ve özel evrakta sahtecilikten sanık İhsan'ın TCK.nun 345, 285/1, 59; 647 sayılı Kanunu 4. maddeleri uyarınca mahkumiyetine ilişkin hükmü Özel Daire (üzerinden tahrifat yapıldığı ileri sürülen protokol (ibra) başlıklı 29.3.1982 tarihli belge üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak tahrifatın iğfal kabiliyetini haiz olup olmadığını tespit olunmadan sahtecilikten yazılı şekilde hüküm kurulması) isabetsizliğinden oybirliği ile bozulmasına karar vermiştir.

 

Yerel mahkeme ise:

 

Sanık İhsan, bir oto alım-satımı ile ilgili olarak bizzat kendisinin düzenlediği, müşteki ve tanıklar tarafından imzalanan 29.3.1982 tarihli belgeye sonradan bazı ilaveler yaparak elinde kalan ve anlaşma dışında bulunan 4 adet 15.000 liralık senetleri hükümsüz kılmış, müşteki Ramazan tarafından vadesi gelen 15.000 liralık senetler Akşehir İcra Memurluğu'na tahsile konulduğunda, sanık İhsan, Akşehir İcra Tetkik Mercii Hakimliği'ne başvurarak borca itiraz etmiş ve delil olarak tahrif ettiği 29.3.1982 tarihli bu belgeyi ibraz etmiştir. Akşehir İcra Tetkik Mercii Hakimliği'nin sanığın ibraz ettiği ve tahrif edilmiş belgeye dayanarak 28.2.1983 gün ve 982/57 esas, 1983/16 sayılı kararla itirazı varit görülerek icra takibinin durdurulmasına karar vermiştir. Böylece resmi bir merci olan İcra Tetkik Mercii Hakimliğinin iğfal edilerek böyle bir karar alınabildiğine göre bu belgedeki tahrifatın iğfal kabiliyeti olup; olmadığının bilirkişiye incelettirilmesine gerek yoktur. Zira hakimliğin iğfal edilmesi, tahrifatın iğfal kabiliyeti olduğunu gösteren çok açık ve kesin bir delildir. 

 

Sanık İhsan tahrif ettiği belgeyle icra tetkik mercii hakimliğinden takibatın durdurulması yoluna karar almakla yetinmemiş, yine bu belgeye dayanarak müşteki Ramazan hakkında savcılığa emniyeti suistimal iddiası ile şikayette bulunmuş ve savcılık sanığın tahrif ettiği belgeyi delil gösterilerek Ramazan hakkında bedelsiz senet kullandığı iddiası ile 11.2.1983 gün ve 1983/85-31 sayılı iddianamesi ile Akşehir Asliye Ceza Mahkemesi'ne kamu davası açmıştır. Cumhuriyet Savcılığı tahrif edilen belgeyi delil olarak değerlendirip kamu davası açmış olduğuna göre, resmi bir mercii olan C. Savcılığıda iğfal edilmiş olmaktadır. Bu nedenlerle belgenin iğfal kabiliyeti olup olmadığının bilirkişi incelemesi yaptırmak suretiyle incelenmesine gerek bulunmadığı görüş ve gerekçesiyle önceki hükümde direnmeye karar vermiştir.

 

Dosya içeriğine göre:

 

İlkokul öğretmeni olan sanık İhsan, Murat 124 Marka otusunu müşteki Ramazan ile trampa etmiştir. Sanık, müştekiye fazladan 200.000 lira verecektir üste ödeyeceği 200.000 lira için 13 adet 15.000, bir adet de 20.000 liralık bonoyu müştekiye vermiştir. Sanık bir ay sonra trampa suretiyle aldığı Opel otonun 6 silindirli olmayıp 4 silindirli olduğunu ileri sürerek anlaşmayı bozmak istemiş, müşteki sanığın otosuna 60.000 lira masraf ettiğini bildirerek 15.000 liralık 4 bonoyu iade etmemiş, diğerlerini sanığa iade etmiştir. Bu konuda tek nüsha bir ibraname düzenlemişler, ibranameyi sanık almıştır. 

 

Kendisi tarafından düzenlenen müştekinin ve sanığın imzaladığı 29.3.1982 tarihli ibranamedeki geçerli olan 5.4.1982 tarihli bonoların geçersiz olduğunu tahrifat yapmak suretiyle yazmıştır. Müşteki tarafından vadesi gelen senetler icraya konunca sanık icra takibine itirazda bulunarak senetlerin geçersiz olduğunu idida etmiş ve tahrif ettiği ibranameyide delil olarak ibraz etmiştir. Akşehir İcra Tetkik Mercii 29.2.1983 gün ve 1983/16 sayı ile itirazı yerinde görerek icra takibinin durdurulmasına karar vermiştir. 

 

Sanık ayrıca Akşehir C. Savcılığı'na bu belgeye dayanarak müşteki hakkında emniyeti suistimalden şikayette bulunmuş, müşteki hakkında C. Savcılığı'nca 11.2.1983 gün ve 1983/85-31 sayılı iddianame ile emniyeti suistimalden Akşehir Asliye Ceza Mahkemesi'ne kamu davası açılmıştır. 

 

Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarına göre:

 

Sahtecilik suçlarına konu olan belgenin aldatma yeteneği olup olmadığının tartışılması ve belirlenmesi öncelikle duruşmayı yürüten ve bu konuda karar verecek hakimin yetki ve görevi içerisindedir. Hakim olayın ortaya çıkış, oluş ve akışını, düzenlenen belgelerle yapılan işlemleri göz önüne alıp sahetciliğin kolaylıkla anlaşılıp anlaşılamadığını bizzat saptamalı ve sonucuna göre belgelerde aldatma yeteneği olup olmadığını takdir ve tespit etmelidir. 

 

Ancak; bilimsel açıdan kesinlikle neden-sonuç ilişkisi kurulamayan konularda bilirkişiye başvurulabilir. Bilirkişi görüşünü de; olayın bütünlüğü içinde kanıtlara göre irdeleyip değerlendirmelidir. 

 

Olayımızda ise yerel mahkeme hakimi yukarıda yazılı hususları araştırmış, belge üzerinde bilirkişi incelemesine gerek olmadığına ilişkin yasal ve inandırcı gerekçeleri göstermiştir. 

 

Bu itibarla usul ve yasaya uygun bulunan direnme hükmünü sanığın temyiz itirazlarının reddiyle onanmasına karar verilmelidir. 

 

Sonuç:

 

Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme hükmünün istek gibi ONANMASINA, 13.10.1986 gününde oybirliği ile karar verildi.

DAVAYI TAKİP YETKİSİ / MÜDDEABİH / TEMLİK / MÜDDEABİHİN BAŞKASINA TEMLİKİ

T.C.

YARGITAY

Ondördüncü Hukuk Dairesi

E. 2006/3752

K. 2006/4990

T. 27.4.2006

DAVAYI TAKİP YETKİSİ
MÜDDEABİH
TEMLİK
MÜDDEABİHİN BAŞKASINA TEMLİKİ

1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 186]
1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 409]
Taraflar, arasındaki tapu iptali tescil ve sözleşmenin iptali davasından dolayı mahal mahkemesinden verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairemizin 14.2.2006 gün ve 2005/10530-2006/1269 sayılı ilamiyle onanmasına karar verilmişti. Süresi içinde davacı ( davalı ) Hüseyin Yıldırım tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

Dava, taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, birleştirilen dava ise satış vaadi sözleşmesinin iptali istemiyle açılmıştır.

Mahkemece, tapu iptali tescil davasının reddine, sözleşmenin feshine ilişkin birleştirilen davanın ise kabulüne karar verilmiş, hükmü davacı ve birleştirilen davanın davalısı Hüseyin Yıldırım temyiz etmiştir. Aynı kişi onama ilamının kaldırılarak hükmün bozulmasını teminen karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

Uyuşmazlık konusu, öncesi 2183 parsel iken ifraz ile 436 ada 1 parsel ve 437 ada 1 parsel numarasını almış olan taşınmazdır. Dava 5.10.1998 tarihinde açılmıştır. Çekişme konusu taşınmazların davanın açıldığı tarihten sonra 30.3.2005 ve 30.8.2005 tarihinde satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır. Dava konusu taşınmazın dava dışı kişiye temlikine rağmen davacı HUMK.nun 186. maddesinin kendisine tanıdığı yetkiyi kullanarak ne dava konusunu temellük eden kişiye karşı ayın davası olarak sürdürmüş ve ne de temlik eden taraf hakkında davayı zarar ve ziyan davasına çevirerek devam ettirmiştir. Mahkemece yargılamaya son verilen 22.9.2005 günlü oturuma davacı katılmamış, davalı ise davayı takip edeceğini ve davanın reddini savunmuştur.

Görüldüğü üzere, dava davacı tarafından takipsiz bırakılmış davacı HUMK.nun 186. maddesinde kendisine tanınan haklardan hiçbirisini kullanmamıştır. Davayı takip eden davalı Nebahat Doğan ise karardan önce dava konusu taşınmazı üçüncü kişiye temlik etmiştir. Burada dava konusunu temlik eden davalının mevcut temlike rağmen davayı takip yetkisinin bulunup bulunmadığı hususu üzerinde durulması gerekecektir. Gerçekten davanın devam ettiği bir sırada bir tarafın müddeabihi başkasına temlik etmesi halinde mahkemenin yasanın 186. maddesine başvurması ve davacı tarafa seçimlik hakkını sorması gerekir. Buna yanıt verilmesi halinde sorun yoktur. Ancak davacının 186. maddedeki tercih hakkını kullanmaması ya da davayı takipsiz bırakması durumunda bu hak kullanılmadığından davanın davacı tarafından takip etmek istenmediği sonucuna varılmalıdır. Bu gibi durumlarda dava konusu taşınmaz malı temlik eden davalının da temlik işlemi nedeniyle davaya devam edilmesini talep yetkisi kalmayacağından mahkemece HUMK.nun 409. maddesine göre işlem yapılarak bir karar verilmesi gerekir ( Prof. Dr. Bakı Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü-6. Baskı Cilt:IV sayfa: 4076 ve devamı ). Mahkemece bu yön gözden kaçırılarak temlik eden davalının davayı takip yetkisi varmışçasına yazılı şekilde davayı reddetmiş olması doğru olmamıştır.

Kararın açıklanan sebeple bozulması gerektiği bu defa yapılan incelemede anlaşıldığından davacının karar düzeltme istemi kabul edilmelidir.

Kabule göre de; dava reddedildiği halde peşin alınan harçtan red harcı dışındaki kısmın davacıya iade edilmemesi yanlıştır.

SONUÇ : yukarıda açıklanan nedenlerle, davacının karar düzeltme istemini kabulü ile onamayı ilişkin Dairemizin 14.2.2006 tarih 2005/10530-2006/1269 sayılı ilamının KALDIRILARAK, temyiz olunan kararın BOZULMASINA, 450 YTL Yargıtay duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacı ve birleşen davanın davalısı Hüseyin Yıldırım’a verilmesine, 27.04.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.

YEMİN / VEKİLİN YEMİNİ KABUL VEYA RED YETKİSİ

T.C.
YARGITAY
Ondokuzuncu Hukuk Dairesi
E: 2006/3948
K: 2006/5915
T: 02.06.2006
YEMİN
VEKİLİN YEMİNİ KABUL VEYA RED YETKİSİ
ÖZET: Vekilin yemini kabul veya red yetkisini kullanabil­mesi için, yemin edecek kimsenin yemin teklif olunan mese­leyi öğrendikten sonra vekiline yeminin kabul veya reddini bildirmek için özel yetki vermiş olması gerekir.
1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 63]
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalılar vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, ge­reği konuşulup, düşünüldü:
Dava, haricen satın alınan kamyonun icra yoluyla bağlanması nedeniyle ödenen bedelin tahsili istemine ilişkindir.
Davalılar vekili cevabında, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalılar vekili tara­fından temyiz edilmiştir.
Yeminin kabul ve reddi için vekaletnameye özel yetki konulmuş olabilir. Ancak vekil buna dayanarak yemini kabul veya red edemez. Vekilin yemini kabul veya red yetkisini kullanabilmesi için müvekkilin (yemin edecek kimse­nin) yemin teklif olunan meseleyi öğrendikten sonra vekiline yeminin kabul veya reddini bildirmek için özel yetki vermiş olması gerekir. Çünkü, yeminin kabul veya reddini bildirmek için özel yetki ancak yemin edecek kimse tara­fından yemin teklif olunan meseleyi öğrendikten sonra verilebilir. (HUMK. 63) Müvekkile durum bildirilmeden yemin teklif olunan celsede vekilin yemini reddetmesi usule aykırıdır.
Mahkemece, yukarıda açıklanan hususlar gözetilmeden davalı vekilinin yemin teklifini kabul etmediği gerekçesi ile yazılı biçimde karar vermesi usul ve yasaya aykırı olup, hükmün bozulması gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın davalılar yararına (BO­ZULMASINA), peşin harcın istek halinde iadesine, 02.06.2006 gününde oy­birliğiyle karar verildi.

ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMAK SUÇU / SÜRÜCÜ BELGESİNİ GERİ ALMA YETKİSİ

T.C.

YARGITAY

Yedinci Ceza Dairesi
E:2006/1463

K:2006/8099

T:17.5.2006

ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMAK SUÇU
SÜRÜCÜ BELGESİNİ GERİ ALMA YETKİSİ

5252 s. TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ HA… [Madde 7]
2918 s. KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU (1)(2) [Madde 48]
2918 s. KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU (1)(2) [Madde 112]

Alkollü araç kullanmak suçundan sanık; … ın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48/5, 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 7/1-2,5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 52 ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 17. maddeleri uyarınca 3600 Yeni Türk lirası idari para cezası ile cezalandırılmasına dair, K. Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 12.9.2005 tarihli ve 2005/279 kabahat eylemleri kayıt defteri sayılı kararı müteakip, adı geçenin ehliyetinin geri alınıp alınmayacağı, alınacak ise ne kadar sure ile geri alınacağı hususunda karar talep edilmesi üzerine, idari para cezası ve ehliyete el koyma kararı verme yetkisinin Cumhuriyet Savcılığına ait olduğundan bahisle, bu konuda karar verilmesine yer olmadığına ilişkin K. Sulh Ceza Mahkemesinin 12.9.2005 tarihli ve 2005/621 değişik iş sayılı kararına yönelik itirazın reddine dair K. 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.9.2005 tarihli ve 2005/99 değişik iş sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığından verilen 23.12.2005 gün ve 55407 sayılı yazılı emre müsteniden dava dosyası Cumhuriyet Başsavcılığının 20.01.2006 gün ve Y.E. 2006-1526 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.

Mezkur ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre, 5252 sayılı Kanunun 7.maddesi ile, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48/5.maddesindeki hafif hapis cezası idari para cezasına dönüştürülerek idari para cezasına karar verme yetkisi Cumhuriyet Savcısına verilmiş ise de, 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 16. maddesinde idari yaptırım türleri belirlenmiş olup, bunlar arasında sürücü belgesinin geri alınmasının bulunmadığı, ayın Kanunun 19. maddesinde de, diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için ruhsat ve ehliyetin geri alınması gibi yaptırımlara ilişkin hükümlerin, ilgili kanunlarda bu kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya kadar saklı olduğunun belirtildiği ve halen yürürlükte olan 2918 sayılı Kanunun 112. maddesi gereğince sürücü belgesinin Sulh Ceza Mahkemesi tarafından geri alınması gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde verilen karara yönelik itirazın kabulü yerine reddinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararır bozulması lüzumu yazılı emre atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü:

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yazılı emre dayanan ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden,

SONUÇ : K. 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.09.2005 gün ve 2005/99 D.iş sayılı kararının CMK.nın 309.maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince düşünülmesine, 17.05.2006 günü oybirliğiyle karar verildi.