Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • BİR MALIN MALİKİNİN, O ŞEYİN MUHTESATININDA MALİKİ OLDUĞU

T. M. K– MADDE 684 :Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur.

Bütünleyici parça, yerel âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parçadır.

T.C
YARGITAY
8.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2014/998
KARAR NO: 2014/18642
KARAR TARİHİ: 20.10.2014

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 684. maddesi hükmünde, bir şeye malik olan kimsenin o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olacağı, 718. maddesi hükmünde de, arazi üzerindeki mülkiyetin kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını da kapsayacağı, bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynakların da gireceği açıklanmıştır.

"R…… Ö…. ile F…. K.. aralarındaki muhdesat aidiyetinin tespiti davasının kabulüne dair B…… 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nden verilen 05.11.2013 gün ve 589/210 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili, vekil edenin 319 parsel sayılı taşınmazda davalı ile birlikte hissedar olduğunu, dava konusu taşınmaz hakkında B……Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2010/… Esas sayılı dosyası ile ortaklığın giderilmesi davası açıldığını, davalı taşınmaz üzerindeki dava dilekçesine konu muhdesatların vekil edeni tarafından yapıldığının ve mülkiyetinin vekil edenine ait olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili ilk oturumda davayı kabul ettiklerini beyan etmiştir.

Mahkemece davanın kabulüne, davalının davayı kabul etmesi gereği yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına ve vekalet ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmiştir.

Hüküm süresi içinde; dava dilekçesinde talep ettikleri muhdesatların tamamının davalı tarafça da kabul edilmiş olmasına rağmen Mahkemece kabul edilmemiş olması ve yargılama gideri ve vekalet ücreti yönünden davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Toplanan deliller tüm dosya kapsamından davalı vekilinin ilk duruşma oturumu olan 03.12.2011 tarihinde kabul beyanına göre, bu davalının hal ve davranışları ile eldeki davanın açılmasına sebebiyet vermediği kuşkusuz olup yargılama giderlerinden sorumlu tutulmamasına ilişkin kararda herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu yönden reddi ile usul ve kanuna uygun hükmün yargılama giderleri ve vekalet ücretine yönelik bölümün ONANMASINA,

Davacı vekilinin hükmün kabule yönelik bölümüne ilişkin itirazlarına gelince; dava konusu 319 parsel sayılı taşınmaz ev ve tarla niteliği ile davacı ile davalı adına kayıtlıdır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 684. maddesi hükmünde, bir şeye malik olan kimsenin o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olacağı, 718. maddesi hükmünde de, arazi üzerindeki mülkiyetin kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını da kapsayacağı, bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynakların da gireceği açıklanmıştır. Genel kuralı oluşturan bu hükümler dikkate alındığında taşınmaz üzerinde bulunan bina, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların mülkiyetinin kural olarak arzın mukadderatına tabi olacağı, muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemeyeceği, aksine bir kanun hükmü bulunmadıkça muhdesatların mülkiyetinin taşınmazın malik veya maliklerinden başka birisine veya maliklerden bir veya birkaçına ait olduğunun tespitinin dava edilemeyeceği, mahkemelerce de bu sonucu doğuracak şekilde hüküm verilemeyeceği kuşkusuzdur. Kural bu olmakla birlikte, ana taşınmazın değerinde artışa neden olan bina, ağaç vesaire gibi bütünleyici parça niteliğinde muhdesat bulunan taşınmazların ortaklığının satış yolu ile giderilmesinin istenilmesi halinde, muhdesatların kime ait olduğu hususunda tapu kaydında şerh bulunmaması veya tüm paydaşların bu konuda ittifak etmemesi nedeniyle tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunduğu kabul edilmektedir.

Ne var ki; tespit edilen eşyanın bütünleyici parça niteliğinde bulunmadığı ve menkul eşya niteliğindeki eşyaların her zaman için maliki tarafından sökülerek alınıp götürülebileceği hususu ve ayrıca taşınmaz üzerinde daha önce mevcut bir muhdesata yeni bölümler ilave edilmesi, muhdesatın tamamlanması veya mevcut muhdesatın bakım ve onarımının yaptırılması bağımsız bir muhdesat meydana getirme niteliğinde olmayıp mevcut muhdesatın daha kullanılır hale gelmesini, bir başka deyişle muhdesattan sağlanacak faydanın artmasını sağlayan işler olduğu nazara alınmalıdır. Bu işler için harcanan giderler de muhdesatın değerini arttıran faydalı ve zorunlu giderlerdendir. İyileştirici nitelikteki bu giderleri tek başına karşılayan taşınmaz malik ya da maliklerinin koşullarının varlığı halinde bu giderlerden paylarına düşen kısmını 818 sayılı B.K.’nun 61 ve onu izleyen maddeleri (TBK’nun 77 ve devamı maddeleri) hükmüne ve sebepsiz zenginleşme kurallarına göre açacağı eda nitelikli bir alacak davası ile taşınmazın diğer maliklerinden isteyebileceği kuşkusuzdur. İyileştirme giderlerini yapan malik ya da maliklerin yaptıkları giderler taşınmazın ortaklığının satılarak giderilmesi ve muhdesattan yararlanmalarının son bulması ile istenebilir hale gelecektir. Bu giderler için eda nitelikli alacak davası açma hakkı mevcut iken önceden bu iyileştirme giderlerinin tespitini dava etmekte hukuki yararı bulunduğundan söz edilemez.

Hal böyle olunca öncelikle, mahkemece, dava dilekçesinde tespiti talep edilen muhdesatlardan Beton Sergen, Seralar, Balık gölü ile yine dava dilekçesinde tespiti talep edilen muhdesatlardan ceviz, incir, elma, armut, ayva, şeftali, nar, erik, kiraz, vişne, malta eriği, fındık, üzüm, karabiber, yemiş, aşılı böğürtlen, dut, çörtük, kayısı, kanada kavağı, kral ağacı, çamağacı, erguvan, köknar, sümbül, çay ve lavanta’nın taleple bağlılık ilkesi ve HMK’nun 297. maddesinin 2. bendinde, "Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir." hususu nazara alınarak nitelik ve nicelikleri infazda tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmek suretiyle davacı tarafından yapıldığının kabulüne karar verilerek geri kalan tüm taleplerin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.

Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile, hükmün kabule ilişkin bölümünün açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK’nun 428. maddesi hükmü uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 136,75 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 20.10.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Dava, satış suretiyle ortaklığın giderilmesi davasına (TMK. md. 699; HMK. md. 4/l-b) konu edilen paylı mülkiyete (TMK. md. 688) tabi taşınmaz üzerindeki muhtesatın aidiyetinin tespitine karar verilmesine ilişkindir.

Burada "muhtesat" deyimi ile anlatılmak istenen; taşınmazın dikey ve yatay kapsamında (TMK.md.718) kalan, bir şekilde taşınmazla bağı bulunan ve taşınmaz değerini
arttırıcı nitelikteki ekonomik bir değer taşıyan sonradan meydana getirilmiş maddi unsurlardır. Bunlar taşınmazın üstünde olabileceği gibi, altında da olabilir. Yine, muhdesat eşya olarak "bütünleyici parça (TMK.md.684)" veya "eklenti (TMK.md.686)" niteliğinde de olabilir. Muhdesat tespiti davası bakımından önemli olan, bu maddi unsurların ana taşınmazla ekonomik bir bütünlük gösterip ana taşınmazla birlikte satılacak ve satış değerini arttırıcı etki yapacak nitelikte olmasıdır. Ancak bu nitelikteki muhdesatların bu davaya konu edilmeleri mümkün olup; aksi halde tespitte hukuki yarar olmayacaktır. Bu muhdesatlar, genellikle arz üzerindeki yapı, dikili ağaçlar ve diğer bitkilerdir. Kural olarak bunlar, üst toprağa tabidir (superfıcies solo cedit) ilkesi gereğince; toprağın mülkiyetine ve onun akıbetine tabi olacak; bağımsız biçimde mülkiyet hakkına konu olmayacaktır. Bu nedenle, muhdesat tespitinde mülkiyet hakkının tespitine karar verilemez. Ancak, paylı mülkiyette hangi paydaş(lar)ın, elbirliği mülkiyetinde ise miras ortaklığına dahil terekedeki malın mahkemeden satışı yapılmak suretiyle paylaşılmasında, hangi mirasçı(lar)ın, muhdesatı meydana getirdiği ve sebeple satış parasında payı dışında ayrıca hak sahibi olacağının tespitine karar verilmesi gerekir.

Tespit davaları konusunda önceki usul kanununda (HUMK) genel bir düzenleme bulunmamakla birlikte; ancak öğreti ve yargısal içtihatlarda oybirliği ile hukukumuzda açılabileceği kabul edilmişken; 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nda açıkça düzenlenmiştir (HMK.md. 106). Buna göre; tespit davaları bir hukuki ilişkinin (hakkın) var olup olmadığının ya da bir belgenin sahte olup olmadığının mahkemece belirlenmesini talep eden davalardır. Bir tespit davasının dinlenebilmesi için öncelikle kanunda belirtilen istisnalar dışında davayı açanın bu davayı açmakta "güncel bir yararı" bulunmalıdır. Buna "hukuki yarar" şartı denilmektedir. Hukuki yarar şartı kapsamında kabul edilmesi gereken bir husus, kanunda açıkça yer almamakla birlikte, gerek içtihatlarla gerekse öğretide kökleşmiş olan "eda davasının mümkün olduğu hallerde kural olarak tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı" hususudur (Y.HGK.nun 06.10.2004 T. 2004/7- 411 E. 2004/477 K. sayılı kararı; Baki Kuru-Ali Cem Budak Tespit davaları, İstanbul 2010. sh. 127). Tespit davasının koşulları yönünden muhdesat tespiti davaları için aşağıdaki değerlendirmeler yapılabilir:
(l) Muhtesatın tespitinin istenebilmesi için öncelikle paylı mülkiyete veya miras ortaklığına (terekeye) dahil taşınmaz veya taşınmazlar için açılmış "satış suretiyle ortaklığın giderilmesi davasının mevcut olması,
(2) bu ortaklığın giderilmesi davasında satış suretiyle ortaklığın giderilmesine karar verilmeden önce bir muhdesat uyuşmazlığı çıkarılmış ve bu uyuşmazlığın davanın taraflarının tamamının anlaşmasıyla giderilememiş olması,
(3) ortaklığın giderilmesi davasında anlaşılamaması durumunda mahkemece muhdesat için hak iddia eden taraf(lar)a bu konuda asliye hukuk mahkemesinde dava açma konusunda süre verilmesi ve bu konunun bekletici sorun yapılması (HMK: md. 165/2) gereklidir. Öyleyse, ortaklığın giderilmesi davasında satış suretiyle ortaklığın giderilmesine karar verilmiş ise-satış henüz yapılmamış olsa bile- muhdesat tespiti davasının artık dinlenmesinde hukuki yarar kalmayacaktır. Zira, artık hak iddia edenin genel hükümlere dayalı (sebepsiz zeginleşme, TBK md.77 vd.) bir eda davası açma imkanı devreye girecektir. Ayrıca, paydaş veya miras ortağı olmayanın (üçüncü kişilerin) ortaklığın giderilmesi davasında taraf sıfatı olmayacağından; muhdesat tespiti davası açma hakkının da bulunmadığının da kabulü gerekir. Bu konuda Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesine 2004 yılında eklenen " … Başkası adına tapulu, sahipsiz ve/veya zilyedi tarafından iktisap edilmemiş yerin kamulaştırmasında binaların asgarî levazım bedeli, ağaçların ise 11 inci madde çerçevesinde takdir olunan bedeli zilyedine ödenir…" şeklindeki 12. fıkra hükmü uyarınca başkasının arazisine "haksız inşaat (TMK.md.722 vd.) yapan zilyedin de istisnaen bu muhdesatın tespiti için dava açabileceğini de kabul etmek gerekir.

Nezdinde yukarda açıklanan nitelikte bir muhdesat tespiti davası açılmış olan asliye hukuk mahkemesi; yukarda açıklanan şekilde güncel hukuki yararın bulunup bulunmadığını bir dava şartı olarak inceleyecektir. Mahkeme hukuki yararın davanın devam ettiği süre içinde de mevcut olmasını da arayacaktır. Mahkeme usul hukuku yönünden yapacağı bu incelemeden sonra, hukuki yararın mevcut olduğu sonucuna varır ise, gösterilen delilere göre maddi hukuk yönünden incelemeye girişecek, keşif ve bilirkişi incelemesi de yapacaktır. Kanımca, muhdesatın kendi başına bağımsız bir bütünlüğünün bulunması gerekli değildir. Bu bakımdan bağımsız bir bütünlüğü olmamakla birlikte, taşınmazın bizzat kendisine veya üzerindeki yapı, bitki, ağaç gibi unsurlara yapılan ve satış parasını arttırıcı etkide bulunacak nitelikteki zenginleştirme faaliyetlerinin de tespit edilmesi ve olası satış parası içindeki yansıma miktarının oransal olarak gösterilmesi ve bunun tespiti de mümkün olmalıdır. Zira tespit davası ile tespit edilecek husus bir hak ve hukuki ilişkiden ibarettir. Bu nedenle, aidiyeti çekişmeli olmamakla birlikte; tarla olan bir taşınmaz tesviye, nitelikli toprak taşıma ve gübreleme faaliyeti sonucu zengin bir toprak haline getirilmiş olabileceği gibi; verimsiz, yabani ağaçlar aşılanarak üstün cins haline getirilmiş; yine harap eski bir yapı yıkılıp yeniden yapılmış veya nitelikli bir tamirat ve yenileme ile zenginleştirilmiş de olabilir. Bu nedenle bütün bu zenginleştirme durumlarının tespit edilip, satış parasına yansıma durumunun kararda oransal olarak gösterilip tespit kararı verilmesi de mümkün olmalıdır. Diğer yandan, bazı durumlarda tespiti istenen muhdesatın taşınmazın olası satışında sürüm değerine hiçbir etki yaratmayacak nitelikte olması da mümkündür. Üzerinde yıkılması gerekli harap bir yapı (muhdesat) bulunan taşınmazın sürüm değerinin, sadece arsa değerinden ibaret olduğunun bilirkişice bildirilmesi durumu buna örnek olup; kanımca böyle bir olasılıkta, açılan tespit davasının mahkemece reddine karar verilmesi gerekir.

Davacı tarafından dava dilekçesinde gösterilen taraflar arasında paylı mülkiyete tabi olup, satış suretiyle ortaklığın giderilmesi davasına konu edilen taşınmaz üzerinde bulunan evdeki yenileme ve eklemeler, sundurma, sergen depo, seralar, göletler, tuvalet yapısı, özel enerji hatları gibi unsurları davacı tarafından yapıldığının, yine mevcut çeşitli cinslerdeki ağaçların kendisi tarafından yetiştirildiği ve mülkiyetinde olduğunun tespiti istenmiş; dava ilk oturumda davalı tarafından kabul edilmiş; mahkemece tek tek belirtilmek suretiyle tespiti istenilen hususların davacının mülkiyetinde olduğunun tespitine karar verilmiş; hükmü davacı taraf bir kısım muhdesatların tespit edilmediği ve kendisine vekalet ücreti takdir edilmediği gerekçesiyle temyiz etmiştir.

Davalının ilk oturumda davayı kabul etmesi ve dava açılmasına neden olmadığı gerekçesiyle; mahkemece davacı lehine vekalet ücreti takdir edilmemiştir. Ortaklığın giderilmesi davasında, davaya konu edilen muhdesatlar ve zenginleştirme/yenileme çalışmaları davacı tarafından somutlaştırılmış olmadığından; davalının o davada muhdesatlarla ilgili davacı iddiasını kabul etmesi beklenemez. Davacının iddialarını somutlaştırarak açtığı tespit davasında ise, davalı ilk oturumda davayı kabul ettiğinden; dava açılmasına neden olmuş kabul edilemez. Bu sebeple mahkemenin davacı yararına vekalet ücreti takdir etmemesi isabetli olup, davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazının reddine ilişkin karara katılıyorum.

Mahkemece verilecek nihai hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir (HMK md.297/2). Eş anlatımla, mahkeme infaz edilebilir nitelikte karar oluşturmalıdır. Yapılan keşif ve bilirkişi incelemesinde, tespiti istenilen bir kısım unsurların bağımsız bir bütünlüğü olmayıp zenginleştirme/yenilme faaliyeti şeklinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Taşınmazın ilk halinde üzerinde babadan kalma eski bir ev bulunduğu, başka muhdesat bulunmadığı; sonradan diğer muhdesatların ve zenginleştirme/yenileme çalışmalarının davacı tarafından meydana getirildiği davalının da kabulündedir. Mahkemece muhdesatların ve zenginleştirme/yenileme çalışmalarının davacı tarafından meydana getirildiğinin tespitiyle yetinilmesi gerekirken, davacının olduğunun tespitine karar verilmesi doğru olmadığı gibi; muhdesat ve yenileme/zenginleştirme çalışmalarının tek tek sayılması suretiyle hüküm tesisi de satış parasına ne şekilde yansıtılacağını ifade etmediği ve uygulanması çok güç olduğundan; HMK 297/2. maddesine uygun olmamıştır. Kanımca mahkemece yapılacak iş; uygun bilirkişi (veya bilirkişiler) bulundurulmak suretiyle yeniden keşif yapılmak suretiyle taşınmazın üzerinde sadece eski ev bulunsaydı olacak rayiç değeri ile sonradan davacı tarafından meydana getirilen muhdesatlar ve yenileme/zenginleştirme çalışmaları sonucu oluşan mevcut rayiç değerinin ayrı ayrı belirlenmesi, aradaki farkın mevcut rayiç değere oranlanması suretiyle bir oran belirlenmesi, ortaklığın giderilmesi davasında gerçekleşecek satış bedelinde, davacının tapu kaydındaki payı dışında, ayrıca belirlenen bu oranda hak sahibi olacağının tespitine karar verilmesi gerekirdi.

Temyiz edilen hükmün açıkladığım çerçevede inceleme yapılmak ve sonucuna göre karar verilmek üzere bozulması gerektiğini; değerli Çoğunluğun bozma sonucuma katılmakla birlikte, bozmanın kapsam ve gerekçesinin açıkladığım değişik çerçevede olması gerektiğini düşünüyorum. 20.10.2014

İRFAN OKUR
Üye

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Cum Şub 20, 2015 8:44 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • BİR MALIN MALİKİNİN, O ŞEYİN MUHTESATININDA MALİKİ OLDUĞU” hakkında bir yorum

  1. Adem kolak

    Benim hiseli bir arazim var 7.305metre kare bana ait diğer hisedar â 2.141metre ona ait bana 245metre tecvuz etmiş ben bunu sökture bililirmiyim cevap yazarsanız deşekur etderim

    Cevapla

Adem kolak için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir