Yargıtayın İçtihat değişikliği ile sahte senet itirazının icrayı durdurmaması

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 2014/9285 esas ve 2014/11622 karar sayılı 21.4.2014 tarihli kararı

Yargıtay, HMK 209. maddesindeki sahtecilik iddiası ile daha önce verdiği kararlardan dönmüş olması uygulamada haksız takiplere konu oluyor. Zira takibi durdurmak için açılacak genel hukuk davalarında tedbir için mahkemeler yüzde yüz teminat istiyor.

Takibin kesinleşmesi öncesi veya sonrasında takibe konu senedin sahteliğinin iddia edilmesi, HMK’nun 209. maddesi uyarınca takibin durdurulması sonucunu doğurmaz. Anılan hüküm, genel mahkemelerde davalarla ilgili olarak senedin hiçbir işleme esas alınamayacağını, başka bir anlatımla delil olarak kullanılamayacağını öngörmekte olup, icra takibine etkisi yoktur. Somut olayda Asliye Ticaret Mahkemesine ait davasında tedbiren takibin durdurulması talebinin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. O halde, mahkemece şikayetin kabulü gerekir.

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Alacaklının borçlular aleyhine bonoya olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlattığı, takibin kesinleştiği, borçlulardan H. T. B.’ın İcra Müdürlüğü’ ne başvurarak takip dayanağı senetle ilgili Denizli Asliye Ceza Mahkemesi’ne açılan sahtecilik davası nedeniyle takibin durdurulmasını talep ettiği, İcra müdürlüğünce HMK. nun 209 maddesi uyarınca takibin durdurulduğu, bu karara karşı alacaklı vekilinin mahkemeye şikayet yoluna başvurduğu, mahkemece şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

İcra ve iflas hukuku, icra ve iflas takiplerinin usul hukuku niteliğindedir. Bu hukuk dalının amacı, bir yandan takip alacaklısının alacağına kavuşması için borçlu veya üçüncü kişilerin çıkarabilecekleri zorlukları ortadan kaldırmak, diğer yandan kötüniyetli takiplere karşı takip borçlusunun kendisini korumasını sağlayacak hukuki çareler bulmak, bu arada takipten etkilenen üçüncü kişilerin menfaatlerini korumak, takip işlemlerinin yapılması sırasında insan hak ve hürriyetlerinin ihlal edilmesini önlemektir. İcra iflas hukukunun en önemli kaynağı İcra Ve İflas Kanunu olup, bu Kanun, icra ve iflas takibinden, tahsile kadar uygulanması gereken usul hükümlerini düzenlemektedir.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, İcra Ve İflas Kanunu’nda bir hüküm olmayan hallerde, ancak İcra Ve İflas Kanunu’nda açıkça gönderme olması ( İİK 50, 68/a-4 gibi ) veya bu kanunun özel veya genel hükümlerine aykırı olmaması ( zorunlu dava arkadaşlığı ) hallerinde uygulanabilir. Bu ilkeler ışığında HMK’ nun 209/1. maddesinin ilamsız icra takiplerine etkisi değerlendirilmelidir. Bu maddeye göre “adi bir senetteki yazı veya imza inkar edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz.” Bu maddenin icra takiplerinde uygulanması gerektiğine ilişkin olarak İcra Ve İflas Kanununda bir hüküm bulunmamaktadır.

Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan takipte, takibe konu kambiyo senedi altındaki imzaya itiraz, İİK’nun170. maddesinde özel olarak düzenlendiğinden, imza inkarı iddiası hakkında, sonraki genel kanun olan HUMK’nun209. maddesi uygulanamaz. İmza itirazı, İİK’nun 170/1. maddesi uyarınca satıştan başka icra takip muamelelerini durdurmaz. Ancak icra mahkemesi itirazla ilgili kararına kadar takibin geçici olarak durdurulmasına karar verebilir ( İİK 170/2 ).

Öte yandan iddiasının imza itirazı dışındaki bir nedene ( yazıda) dayanması halinde Dairemiz, İcra Ve İflas Kanunu’nda bir düzenleme bulunmadığından HMK’nun 209. maddesinin uygulanması gerektiği görüşünde iken, daha sonra içtihat değişikliğine gidilerek, senet üzerinde bulunan yazıdaki iddiasının borca itiraz niteliğinde olup, bu konunun da İİK’ nun 169/a maddesinde düzenlenmiş olması nedeniyle, HMK’nun 209. maddesinin bu yönden de uygulama yerinin olmadığı görüşü benimsenmiştir.

İcra mahkemesi, önüne gelen itiraz ve şikayetleri, İcra Ve İflas Kanunu’nda düzenlenen özel usul kurallarını uygulayarak takip hukuku bakımından kesin hükme bağladığından, anılan mahkemenin kararları kural olarak maddi anlamda kesin hüküm niteliği taşımaz. Bu nedenle borca veya imzaya itirazın incelenmesi sırasında iddiasına olarak genel mahkemelerde davaları bekletici mesele yapamayacağı gibi takibin durdurulmasına da karar veremez. Sadece İİK.nun 169/a-2. maddesi uyarınca itirazın esası hakkındaki kararına kadar icra takibinin muvakkaten durdurulmasına karar verebilir. İcra mahkemesince takibe konu alacakla ilgili bir karar verilmiş olması, aynı alacak hakkında genel mahkemelerde dava açılmasına engel oluşturmaz.

Borçlunun olarak açtığıı, İİK’nun 72. maddesi kapsamında bir dava olup, anılan maddedeki usule göre mahkemeden alınacak ihtiyati tedbir kararı ile icra takibi durdurulabilir. sahtelik nedeniyle gibi, cumhuriyet savcılığına aynı nedenle yapılan şikayet ve ceza mahkemesinde açılan dava da kendiliğinden icra takibini durdurmaz ve bekletici mesele yapılamaz. Ancak cumhuriyet savcılığı veya ceza mahkemesince tedbir kararı verilirse icra takibi durdurulabilir.

Yukarıda açıklanan ilke ve kurallar ışığında, takibin kesinleşmesi öncesi veya sonrasında takibe konu senedin sahteliğinin iddia edilmesi, HMK’nun 209. maddesi uyarınca takibin durdurulması sonucunu doğurmaz. Anılan hüküm, genel mahkemelerde davalarla ilgili olarak senedin hiçbir işleme esas alınamayacağını, başka bir anlatımla delil olarak kullanılamayacağını öngörmekte olup, icra takibine etkisi yoktur.

Somut olayda Asliye Ticaret Mahkemesine davasında tedbiren takibin durdurulması talebinin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

O halde, mahkemece şikayetin kabulü gerekirken Denizli 5. Asliye Ceza Mahkemesi ve Denizli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde takip dayanağı senedin sahteliği ileri sürüldüğünden icra müdürlüğünce HMK. nun 209. maddesi uyarınca icra takibinin durdurulmasında usulsüzlük bulunmadığı gerekçesiyle şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.04.2014 gününde oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 08.12.1982 günlü 1982/4 E. ve 1982/4 K. sayılı kararına göre “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 142. maddesi hükmüne göre, mahkemelerin görevleri kanunla düzenlenir. Öte yandan, 5 Aralık 1977 tarihli, 4/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da açıklandığı üzere, mahkemelerin görevi kamu düzeni ile ilgili olup kıyas veya yorum ile genişletilmesi yahut değiştirilmeleri mümkün bulunmamaktadır. Şayet kanunda açıklık yoksa, görev genel mahkemelere aittir.”

Hukuk Genel Kurulunun 16.04.2014 tarihli 2013/12-1310 E. ve 2014/532 K. sayılı ilamına göre icra mahkemesinin yetkisi sınırlıdır.

T.C. Anayasası’nın 6.maddesine göre , 36.maddesine göre , 37.maddesine göre , 142.madesine göre

Hükümlerinin mahiyeti itibariyle herkese veya her olaya uygulanması mümkün olan kanunlara genel kanun, belli kişilere veya belli olaylara uygulanan kanunlara ise özel kanun denilmektedir. İcra ve İflas Kanunu özel, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ise genel kanundur.

Kambiyo senetlerinde İİK.’nun 169/a maddesi gereğince dar yetkili icra mahkemesi imza inkarı dışındaki sahtecilik iddiasını inceleyemez. Çünkü bu maddede incelenebilecek itiraz sebepleri; a) İtfa, b) İmhal, c) Zamanaşımı ve d) İmzaya itiraz olmak üzere sınırlı olarak sayılmıştır. Senette sahtecilik iddiasını inceleme görevi genel yetkili mahkemelere aittir. İmza itirazı da borca iitrazdır. Yasa koyucu imza itirazının inceleme şeklini ayrıntılı olarak İİK.’nun 170. maddesinde düzenlediği halde sahtecilik itirazının incelenme şeklini İİK.’nda düzenlememiştir. Yasa koyucunun böyle bir iradesi olsa idi sahtecilik itirazının incelenme şeklini de belirlerdi. Takip hukukunda düzenlenmeyen bir konuda yorum yolu ile icra mahkemelerinin görevli olunduğunu söylemek Anayasa’ya, İİK.’na ve İçtihadı birleştirme kararına açıkça aykırılık oluşturmaktadır.

İcra ve İflas Kanunu icra takip hukuku açısından Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre özel kanun olup, takip hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarda öncelikle İcra ve İflas Kanunu hükümlerinin, bu kanunda hüküm bulunmayan durumlarda ise anılan kanuna aykırılık teşkil etmemek koşuluyla genel nitelikte olan Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanması gerekir. Sahtelik iddiasının imza inkarı dışında bir nedene dayanması durumunda İcra ve İflas Kanunu’nda özel bir düzenleme bulunmadığından sorunun çözümü için 6100 Sayılı HMK. nun 209.maddesinin uygulanması gerekeceğinden bu maddenin amir hükmü gereğince icra takibi olduğu yerde durur. Bunun için sahtelik iddiasının ileri sürüldüğü mahkemece ayrıca tedbir kararı verilmesi gerekmez. Borçlu tarafından icra dairesine başvurulması halinde icra müdürlüğünce anılan madde uyarınca sahtelik davası sonuna kadar icra takibinin durdurulması gerekir. İcra müdürünün kararının taraflarca İİK. nun 16/2. maddesi uyarınca süresiz şikayet konusu yapılabileceği tabidir. Öte yandan borçlu tarafından doğrudan icra mahkemesine başvurulmasına da yasal engel olmadığından hakim, 6100 Sayılı HMK.nun 209/1.maddesini re’sen nazara almalıdır.

Pek tabidir ki mahkemece sahtelik iddiasının imza inkarı dışındaki bir nedene dayandığının belirlenmesi halinde takip hukukunun özelliği ve acele karar verilmesi gerekliliğinin bir sonucu olarak, sahtelik davası bekletici mesele yapılmadan, sahtelik davasında karar verilinceye kadar icra takibinin durdurulmasına karar verilmesi gerekir.

Yukarda belirttiğim gerekçelerle çoğunluğun görüşünün icra mahkemelerinin görev alanını yorum yolu ile genişletecek şekilde olduğu, bu görüşün Anayasaya, HMK.’ya, İİK.’na, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun kararına ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararına aykırı olduğunu düşündüğüm için takip hukukunda HMK.’nun 209/1.maddesinin uygulanmayacağına ilişkin çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

Somut olayda; takibe konulan senetteki imza itirazının reddedildiği, derecattan geçerek kesinleştiği, ceza davasının da boş senedin murisin ölümünden sonra doldurularak takibe konulması iddiasına dayandığı görülmüştür.

Dairemizin istikrar kazanmış uygulamalarına göre; Senedin takibe konulduğu tarih itibarı ile yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK. nun 690. maddesinin göndermesi ile bonolar hakkında da uygulanan aynı Kanun’un 592. maddesi uyarınca, tamamen doldurulmamış olan bononun tedavüle çıkarılırken doldurulması mümkün olup, bunun anlaşmalara aykırı olarak doldurulduğu iddiasının yazılı belge ile kanıtlanması halinde geçerlilik kazanması mümkündür. Somut olayda takip dayanağı bononun tanzim ve vade tarihlerinde her hangi bir tahrifat iddiası mevcut değildir. Bu kısımların anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu, İİK. nun 169/a-1.maddesinde belirtilen nitelikte yazılı bir belge ile ispatlanmalıdır. Bu durumda, borçlu, bononun boş kısımlarının anlaşmaya aykırı doldurulduğuna ilişkin iddiasını, takip dayanağı bonoya açıkça atıf yapılan İİK. nun 169/a-1.maddesinde belirtilen nitelikte yazılı bir belge ile ispat edemediğinden, mahkemece, şikayetin reddi yerine olayda uygulama yeri bulunmayan yazılı gerekçe ile kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsiz olup kararın bu gerekçe ile bozulması gerekir.(¤¤)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir